Haber'in tarihi Romanı:34 Yıldırım, karısının güzel ve nük- teli konuşuşuna daima hayrandı Yıldırım odaya girdi. Elizabet perişan ve müthiş ayakta dona kalmıştı. Hünkâr bir Araba, bir Elizabete baktı. Arab bunu firsat telâkki ederek yerlere kadar eğil- dikten sonra koşa koşm korldorlarda kay- boldu. Hünkârin Elizabet karşı karşıya kajdılar. — Eüzabet, bu Arabm odanda ne işi var? — Hizmetime çok mu sevgili Yıldırım? — Hayır ama, bu saatte uykusuz bir A- rab karısıyla ne görüşebilirsin, merak et- tim, — Uyanık değildim hünkâr. korkuttun beni, Elizabet padişahın göğsüne başını ko yarak: — Hem ne korktum, ne korktum sevgili Yildırımımı. Müsaade et de kahraman göğ- sünde bana hayat, saadet ve emniyet ve- ren kalbinin sesini duyarak heyecanımı dindireyim. Yıldırım, Karısımm güzel ve nükteli ko- Düşuşuna dalma ohayrandı. Sırb dilberi hünkürm zayıf yerini bilmez değildi. Fa: kat bir taraftan da Allaha dun cdiyor, bu vartadan tehliköziz kurtulmuş olduğuna seviniyordu. Ya Halil yüzlinü yıkamış ol- saydı, ya onlar yataktayken içeri girseay- di! Zaten böyle seydi, seydilerle Elizabet Halile, Halil Elizabete bir türlü kavuşa- mamış oluyorlardr. Bu gece belki yolarca çektikleri kasreti biribirinin kucağımda umutacaklardı, ama, kader ons da yetiş ti, kader değil, hünkâr yetişti. Fakat bir taraftan ön ne isabetli oldu. Ya Halille basılsaydı. Elizabet htinkârn kucağında titredi. Tehlikeleri geçtikten sorra mu- hakeme ederiz ve asil o zaman korkarız. Hâdiseler nekadar ansız olursa o kadar muhakeme edemeden telâkki olunur. Mu- hakeme ve şuura kalmca onlar bizi zrva- nadan çıkarırlar, Netekim bü tehlike at- Yamaştı. Atlamıştı ama, Elizabet muhake- m6 edip de neticesini düşününce dehşet- le korkmuş ve titremişti. Hünkâr sordu: — Ne ©, neden titriyorsun, üşüdün mü Elizabet? — Evet hilnkârm. Yataktan kalktım, Üzerime de bir gey almadım. Hakikaten üzerine bir gey almamıştı. Gecelikleri içinde biraz solgun yüzüyle, daha fazla kızrllaşan dudakları ve dağınık saçlariyie kanadları koparılıp hünkâr ku- cağına düşmüş bir melek gibi görünen E- lizabet sinirleri gevşemiş hünküra şerbet Bibi yavaş yaraş akıyordu. — Yatahm mt Elizabet? — Hünkürmm esiriyim. Ve yattılar, Biçare Arab kalfa, yani Halil, yine gereden güm alamadan, oraya Sen buraya saklana &akluna #avuşmuş, yine maşukasına hasret kalmış, yine ve bir de fa daha hünkâra diş bilemişti, Hünkür o gün geç vakit kalktı ve ilk igi Arab bacıyı çağırmak oldu. Onu Elizabe- tin yanmda belki servete garkedecekti. O vesileyle hünkür derin bir ruh istiraha- İine kavuşmuştu. Ali paşanın dediği de doğru çıkmamıştı. Bu menlius vezir de bünkârm zevkini, neşesini berbava et - mişti, Onun da bakkından gelecek, hiç olmazsa ona epeyce soğuk ter döktüre- cekti. Ama, heaabinr boşa çıktı. Evdeki hesap- lar çarşıya uymadı. Çünkü bir buçuk sa- sttenberidir saray alt st edildiği, kuyu- lara, havuzlara, sahrınçlara dahi bakıldı- ğ: halde Arab kâlfa ele geçmedi. Elizabet de sahte bir telâş göstermişti. — Aman, demişti. Hünkürım celâdetin. den korkarak kendini bir yere kaldırıp atmasın! Ben onu pek severim, Hünkâr haykırdı: — Bütün şebri araymız! Aradılar, taradılar, yapmadıkları sey kalmadı. Bulamadılar. Yalnız kapi nöbet- çilerinden biri sabah ışıkları sökerken bir uzun boylu kadınm çıktığımı haber ver- mişti, Başka bir delil de elde edilemedi, Bunu saraya kim almiş, ne zamaa gelmişti, Kimsecikler bilmiyordu. Hünkö- rın kalbine yeniden şüphenin kıvılemı düştü, — Elizabet. Diye sordu. Bu Arabı #x- rayda senden başka kim tantyor? — Bilmem ki padişahım? — Bunu sen mi saraya aldın? — Evet hiinkirım! . — Ben görmemiştim hiç. Ne kimin delâletiyle aldm? — Dolaşırken gördüm sevgili hünkü - rım, Kimse delâlet etmedi. Hakkım yok mu bu kadar benim? — Yok, onun İçin söylemedim, ama, İşte böyle sokaktan alman kadm sana bu kadar sadık çıkar, — Ne zararı var şevkotlüm, Senin sat- vet ve ihtişamın bana bunlarm binlerce- sini köle edebilir, Bundan Üzülmem ki, var sen sağ ol! Padişah sağ olsun amn, bu sözleri yut. mamıştı, Bü Xadar gizli kapaklı saraya alinan Arabın işi de saçı gibi karmakarı. sık bir iş olacaktı, Hünkâr şüphesinde haksız değildi. Biz bu Arabın Elizabetin âşıkı Halli olduğu- Bu biliyoruz. Biz de biliyoruz, Elizabet de biliyor, Marya da biliyor, Yalnız Hall! bu gece ancak Maryanm haber verdiklerini Elizabete bildirebilmiz- ZAMAN, t. Flizabet bir şey daha biliyordu binae- | vakaları naleyh, Yakında artık sevgili oYıldırımmdan bass. öl0i Yazan: Ikimim yi ş Ş so aynlmış olacaktı Memleketine ve yep-| © Serseri kalktı. Pencerenin yanına gitti., © — Biliyorum. İsti yol VE f yeni, mütevazi bir çiftçi hayatı sürmek üzere dönecek, bu ibtişamlı hayalinı br- rakacak, bu cihangir hünkârın da gözün. den düşmüş olacaktı. Fakat ne olursa olsun artık buna lü“ zum da vardr, Hünkürin kendisine gös - terdiği büyük şefkat ve muhabbete kar- şı bu kadar el altından çulsşmağı Eliza- bet kendisine giran buluyordu. Viçdanı a- zab İçindeydi. Seviyordu Halili, bu mu - hakkaktı, fakat hünkâra da Aşıktı. Öm- ründe bu kadar muhteşem bir insan, ha- yatı bu kadar rsatvetli bir hünkâr gör. memişti, deği! kucaklaşmak, beraber ya» şamsk, onun karısı olmak, Hem haremde, sarayda, her yerde de- diği dedik, öttürdüğü düdüktü. İstiklâl sonsuzdu. Hürriyeti sonsuzdu. Böyle bir hayatı da bırakmak ne müş- kül olacaktı, Ama hünkâra karşı el altın dan bu kadar mel'unana çalışmaktansa, onu terketmek daha asil bir hareket ola- caktı, Elizabet bu hesaplarını yapımız bulunu- yordu ve netekim gece bir aralık Halile de söylemeği himal etmemişti: — Yakında artık biribirimizin oluruz Halil! Elizabot hünkârm Arab kalfa münase- betiyle istlevabını çok meraklı bulmuştu. Yıldırımın kendisinden şüphe ettiğini gö- rüyordu. Ve bittabi nihayet ele geçmek tehlikesi de vardı. Ona bu şüpheyi kim sokmuş olursa olsun padişah bu şüpheyle yaşıyamazdı, Biracnaleyh yakında bu iş bir patlak verebilir ve Elizsbetin yalnız mevkli değil, belki hayat: da şerefsizce elinden çidebilirdi, Bu sefer Elizabet Maryaya mukabil bir haber gönderiyordu ve bu ilk defa olu- yordu: “Ne yapacaksa yapım, Artık ihaneti- me veldanım dayanamıyor. Bu sırada da hünkürm başma yeni bir dava doğuyordu. Yunanistanın Foris pis. kaposundan bir elçi ekemmiyetli bir mel sele için hünkâr huturuna Kabulünü İs. tirham etmişti. 1Devams var) | Ülsberin veni tarihi tefrikasi İ H aberin yeni tarihi tefrikası a KARA : ABDURRAHMAN £ “ Yazan: Ikimimi; Padişah Orhanm hayat ve saltanatığ #çinde geçen gizli ve heyecanlı tariağı Pok yakında ' " Perdeyi ihtiyatla aralıyarsk uzun dışarıya baktı: — Kimseler görülmüyor. Sıvışayım ar» tık. ” Geri döndü. Bir parmağını kasketine götürüp selâm vererek teşekkür etti: — Elimi uzatmıyorum size. Fakat bütün kalbimle teşekktir ederim. Postumu size borçluyum! Ne Jan, ne da Bartaz cevab verdiler. | Serseti peneörenin önündeki balkon par- maklığını aşlı ve dışarıya atladı Proparatör mırıldandı; — Doktor, — Ne var? — Bu adim? Bir makineye, bir de saate bakmakta olan Jan elini kaldırdı, Eliyle saati işaret etti ve: uzun — Bu ndam birkaç dakikaya kadar ö- lecek! — Ölecek ml? Genç mühteri, korkunç hükmünü bildirdi; — Evet, Saat ikiyl on yedi dakika otuz Üç saniyo geçe! bir sarshatle İkisi de susyordu. Bartaz gözü saatte düşünüyordu: ölümü haber veren makine nihayet imal edilmiz miydi? Sinirleri gergin rakkasa bakıyor ve 2- niyeleri sayıyordu: “Otuz Otuz iki, otuz üç 'Tam o anda dışarda iki tabancr sesi du- yuldu. Bartaz koşmağa davrandı. Jan onu bileğinden yakaladı, , Kımıldama! — Fakat... — Dir İyorum sana. — Demek onun öldüğüne kanisiniz? — 'Tabif eminim? — Sadece yarslanmışsa? yardımma koşmak lâzım değil mi? | — Faydası yok ki? Köşkte koyuşmular oldu. Bir müddet| $e$ kealdi ve sonra tekrar kosuşmalar ols du. Kapı önüne biri geldi. Bir ses bağırdı! — Doktor! Doktor! çabuk gelin. Dokler, — Haydi Baba, kapıyı aç, Yardımcısının bileğini bıraktı. Bartaz kapiya kaşup açtı. Kaprcr kadının kocası polim Tagranj don gömlek içeriye girdi: — Birix'ni vurdular, şuracıkta... Çabuk gella dökter. — Niçin geleyim? Ne yapmak için? Bu ayal, polisi yerimden meraltı: — Niçin mi? 7 Jan Hâve atti: — Beyhude zahmet! öldü bile o? — Öldü mü? ne biliyorsunuz? | Yumrukladı, | ! inetle emretti: İ polis şefi doktor © Doktor arkasın! ğinde kala kaldi. tutarak çekti: — Çabuk gidelim biz. Beraberce koştular .» pe Muhteri orum ei makineyi örten perdö: yi : Göğsü sevinçle lere N nl tes'id ediyordu. “re muştu, Serserinin ve nişi kina evvelden baber nekadar rıyazi bir “e gebe Fakat ölçüsüz sov Ka deği Bir tek delil m yi tesadüf de olabili imaiy — Başka deliler. aya as 008 Bir gün evvel, 8! diği derilen kastalar skin E* ; taz geri döndü: Derhal — Vurulan o a bir Jan Düran vAkeyd sayar” Bartaz orun işitmediğ etti: çeiki — Vurulan birsz ev” bal ölmüş. ! si e z söyledik y Bu sükünet ve Ji? Doktor neden bü tuğ muvaffakıyete Kav lâzımgelmes miydi” sine, Bi yamıyarak bi” ein ği bakarak sustu. Sual * demiyordu. di Bir koltuğa gel yağ ciyarasını içerek & apeliy belerime devam © hastaları bana kati # “ Ertesi gün #a8t ği Gö nı İştiçyab ettiler. Jan: — İki tabancs Başka bir gey P — silâh sesleri e — Hayır, biribiri 7 — Saat kaçtı? di paçuli” — Sant takriben 2g ai — Doktor va vanj sizi çağ nis Adam öldü bilet, — Evet doğr çi — Garib deği ai gi mın öldüğünü tilm dı? — imkân yoktu Polisin ısrarları! six edilmemek İSİS sördü bü. ye tabi e çpesei' G5 EN ER EC EZ EE Güzin, önündeki işinden hiç başını kaldırmıyor; narin parmak” ları, yünü o kadar süratle örüyordu ki hareketlerini göz âdeta takip edemiyordu. Fakat, Remir odanın içinde durmadan geziniyor, tiğara iskem* lelerinin ve masanım üzerindeki ufak tefeğin yerlerini — değiştiriyor; yahut da, bir mecmuanın sayfalarını çeviriyor, içine boş nazarlar a“ tıyordu. Halinden, bir şeyler yapmak veya söylemek istediği halde, büyük kardeşinin ciddi tavrından cesareti kırıldığı anlaşılıyordu, Birkaç şarkı parçası murıldandı, bir mısra şiir söyledi. Fakat nafile; Güzin hiç oralarda değildi. Nihayet kızcağızın zaten pek fazla olmıyan sabrı tükendi; meseleyi çekinmeden ortaya koymağa karar verdi. Ablasının önünde durarak sordu: — Güzin, Selma bana ne dedi, iyor musun? — Herhalde merak edilecek bir şey değildir. — Hele şu cevaba bak! İnsanın yaz ortasında dişlerini biribirine çarptıracak kadar soğuk... Nereder buluyorsun böyle cevapları; buz” tukta mı doğdun, a kardeşim?.. — Hakikaten çocuksun sen, Remin! — Yoo, işte bak, burada aldanıyorsun cicim!... ben cocuk deği- lim; çünkü evleniyorum. — Ne dedin? — İşte Selmanın bana söylediği buydu. —Ne manasız şey? Eğer söylediklerinden bir Kelime anlıyorsam.. — Pekâlâ; dinle de sana hepsini anlatayım. Bu hikâye tıpkı si- nemalarda, romanlardaki gibi bir şey... ama, zatı ciddiyetpervera- neleri bütün dikkatlerini bana hasretmek lütfunda bulunurlar mı, acaba, — Biliyorsun Ki, on beş gin evvel, Macar şampiyon kid takımile AŞKTA FEDAKARLIK —1 İstanbul muhteliti arasında bir maç vardı. Fakat sen, daima gözü nün önünde bulunan kitaplarını, kırk yılda bir yapılan böyle mü- Bim bir maça tercih ettin, © kadar zorladığım halde, benimle beraber gitmedin. Biz Selma ile beraber, gittik. — Eğer, böyle mevzu haricine çıkarsan, seni dinlemem, — Dinlemelisin.. Bu sır beni boğuyor, öldürüyor — Gene mi başlıyorsun? — Yok, yok; artık sadetten uzaklaşmıyacağım. İşte: tribünün , ön sıralarından birinde yer bulup oturduk. Az sonra da, Selmanın ağabeyisi Selim geldi. Bize bir arkadaşını takdim etti. Güzel bir genç. Ekrem Rıfat. Mutat selâm ve komplimanlardan sonra onlar da tam arkamızda bir yer bulup oturdular. Maç o baslayıncaya kadar bir kaç kelime konuştuk. Benim en beğendiğim oyunculardan (....) bek oynuyordu. Ben, Macar takımımın kuvvetli akımları bizim Kale” ye doğru inmeğe başlarlıkça: — Köotkmayın, diyordum, bakın. (...) bu akımların hepsini na” sıl durduracak. YMY A Ma ENE onu DEF” — (.) iyi bek değildir. Bu takıma kars* : dılâr, dedi. y i iy sim. Bu saçma iddiassma fena halde sinizlenmis” ş yek b — Neden yapmiyacaklarmış? Ondan e g O hâlâ beni tekzip ediyor, bir yandan da g0 (4 ee gi Nihayet baltse tutuştu. Yarım saat içinde * ei a J liği yüzünden bir gol yersek o kazanacaktı- 0 Gi kötü oynıyacağını nasıl bilirdim? vi rezaleti! gö endişeden sonra... bahsi kaybettim. düşün ? seli 4 İN Cumu ödeyeyim, dedim. Gülerek ve lerek de ir mandanberi sinemsda, tiyatroda, sokakta. an e, yada. Ay ni esrarlı gölüş; hep o ayni reveran$... ll cidden yakısıklı bir genç. Yirmi altı w : sabah, babası, yani benim müstakbel ka ; i görüşmüş... e» m — Yal. / — Hele şükür! Biraz alâkadar olmağa bunu bana Selma baber verdi. İzdivacın dare Şi kâh si eyi” halledilecek mühim bir nokta kalıyor ai gün açık renk mi, yoksa koyu renk mi Vi niş kenarlı mr, yoksa dar kenarlı m olsun: — Dur bakalım, bu me telâş böyle? b? — Teüş falan var mı? Artık evleniy yoruz; ebeveynimiz de memnun... yenii — Öyle rastgele bir adamla ev! —" Restzele,, demekteki maksadın n€ iedin ki!