HABER'inl AYFALIK HiKÂYESİŞ EYŞEHIRLE Könya #* rasında uzanan Erönlerda- ğı biter bitmez biribiri ardı sıra küçük kavaklı koz tepeleri gözük meğe başlar. İki dağ silsilesi arasında yazm yapacağınız bir seyahatin çok ko” Jay geçeceğinden şüphe etmeyiniz. En tehlikeli bulduğunuz bir ağaç altında geceleyebilir; bir zrmak başımda yüzünüzü yıkadıktan sop ra rahatça uyuyabilirsiniz. Ne do- muz yavrusu, ne de koca bir ayı burnunu uzatarak toprağı kokla” ya koklaya yanınıza kadar yaklaş maz; ve bilinmez bir takm vasıta” larla uğursuzluğu kulağınıza gelen kavaklı Koz hanında korkulu bir yet geçirmektense, açık havada, hünnap kokuları arasında, belki de yıldızları birer birer sayarak u- yumayı tercih edersiniz. Bünunla beraber yolculuğunu! zu kış günlerinden birine rast ge tirmişseniz vay halinize. Yenişe- hirden daha yola çıkar çıkmaz E- renlerin uzak bir ovadan alıp ge tirdiği sert bir rüzgâr sizi karşı: Jayacaktır. Ne ceket, ne palto, ne de bütün medeni vasıtaları kulla" narak cihazlandığımız. “hiçbir şey yüzünüzün derisini bu sert rüz gârm temasından muhafaza ede miyecektir. Bir yaylı içinde bile olsanız, bir karıncanın, bir ağaç | yahut bir toprağa girecek bir delik bulması gibi, herhangi bir tarafr| muzdan rüzgârın sizi yaladığını his- seder; ve hele Erenler dağının ya-| vaş yavaş yükselen rakımlarında | kendinizi gittikçe yerden uzaklaş | miş İarzederek üşümekten titreme- ğe, titremekten çeneleriniz atma" va ve donmaya başladığınızı du yârdipız. Üstelik iş “bü'kadarla|- kalsa belkide çok iyidir; az sonra bir tipinin etrafınızt hemen sar dığını görünce en kısa bir zaman da kavaklı koz tepelerini bulmaya çalışır; ve hanm © uğursuzluğunu hemen unutmıya yüz tutarsınız. * 2 yılmın büyük kışındaydı. Beyşehirde bütün avcıların hava hakkında “fikirlerini aldık- ber her şeyin sükünet içinde kala” cağına inanarak, arabacıyı hesa- ba katmadığınız takdirde tek başı” ma yöla çıkmıştım. Arabacıyı, di- yorum; birçok seyahatlerimde her *ürlü tehlikeleri burunlarma çar pan bir koku gibi hissederek he men geriye döndüllerini, - yahut, Allah tarafından — kendilerine ve- rilmiş başka bir hassalarını meselâ kaybolma bassalarını kullanarak, kaşla göz arasında yapayalnız kal dığımı görmüştüm. Yolculuğumuz ilk menzile kadar Beyşehirdeki avcıların dedikleri gibi çıktı. Hava, açıktı; ve karlar erimiyordu. Bu çok tatlı bir şey- dir; ara sıra ağaçların kar hevengi altında kalmış bir iki kuş araba- nn kapalı perdelerine sarpayor:| çok kere de çarpmakla vurup düş! meleri bir oluyordu. Bütün maksadım, ilk duraktan sonra erkenden yola (çıkıp, kem dimde nasıl yer ettiğini anlamadı | dım bir hisle, Kavaklı Koz hanı da durmaksızın Bemen üçüncü! menzile atlarıs! ve İyice biliyor dum ki, hayv İstemiyen arabacım da başka bir fikirle alabildi”'ne git“ miyordü; bir aralık; — “İyi dir! şünüyorsunuz beyim,, bile dedi;! "uğursuzluğunu bir tarafa bıra! kın; oradaki harcının mektense insan-ifrit görmez ederi, Fakat ne yapâlım ki alnr-| mada yazılıymış.. Bu meçhül din! oraya yazdığı şeyler. Tıpkı, küçük kuşların arabamıza vurulup düş Kavakukoz Kl anınna BiR VA Bi uçurumlara (o sürükliyecek kâdar| ölüme çarpan bir tipi oarasmda; kendimizi Kavaklı Koz hanına dar | attık.. * ONYA ile Beyşehir arasın da gidip gelenler Kavaklı Koz tepelerinden birinin eteğine kurulmuş, ve büyük kavak ağaç ları âltında gözden o siperlenmiş han için bir çok hikâyeler anlatır- lar,. Arabacının yolda söylediğine göre, daha geçen kış, bir jandar çavuşü Kavaklı Koz tepelerini uçurup götüren bir kar (tipisine tağmen handan geceyarısı bir deli gibi fırlıyarak alıp başını kaybol muş.. Bütün aramalara karşi br Iunamıyan jandarma çavuşu, gene arabacının söylediğine - İnarmak lâzimgelirse, handa geceliyen yol cular tarafından boğazımda bir il- mikle boğulu bulunmuştu. Haner ya gelince, vakanm (o güçtiği gece gözlerini açamıyacak kadar kendi- sini bilmediğini, ertesi sabah han kapısını ardına kadar açık bul makla beraber, bütün gece, hay” vanların çekildiği aşağıki toprak: lıkta, tipki bir meydanda olduğu gibi, arabaların muttarit bir kamçı sesile arka (arkaya koştu” ğunu söylemişti. “Ne gürültü!, diyordu; ve ancak tanyeri söker” ken sesler biraz kesilir gibi olmuş İ tu. Fakat ne olursa olsun, Kavaklı Koz hanımı en azı yirmi yedi sene denberi işleten bir adamdı; ve bü- tün aksiliğine rağmen söyledikle rine kulak vermek lâzımgeliyordu,. x Hin kapısını, elinde isli bir denerle sekiz on yaşlarımda kadar küçük bir çocuk açtı. Arâbamızı hemen içeri sürdük; ve ayni sani” yelerde, başımdan itibaren, ta tır nak uçlarıma kadar, ölen bir ada- mın dersini üzerime giymişim gi- bi bir denbire titrediğimi / hisset- tim. Arahacım neredeyse donmak ü zxereydi. oEtrafıma kısa bir göz gezdirerek bana yardım edecek bi” rini aradığım — sıralardaydı; hây- vanları idere ettiği yerden onu indirmeğe hazırlarıyordum ki, bir elin, hareketlerime yardım için w zandığını görür (gibi oldum; ve hemen geri çekilerek, onu çok da” ha iyi görmek, yahut yanılmadığı” mı anlamak üzere dikkatle bakma” ya çalıştım: Kızıl bir deri avuç larına yamalarımış gibiydi; ve ka- ranlık içinde o kadar (fazla göze çarpıyordu ki bileklerinden tut mak, onları daha iyi görmek için Adeta tahrik ediliyordum; birden bire, küçükken bana anlattıkları bir hikâyeyi hatırladım; ellerinde kan tengi görülen adamların hi- kâyesini... ne vakitsiz bir hatır layış!. Başımı kaldırdım; pos br yıklı, göz kapaklarının altında şiş yağ tabakaları ile Kavaklı Koz hancısını farkeder gibi oldum. * OL arkadaşımı kendine ge tirmek zor olmadı. Zaten Kavaklı Koz hanını yolda anlat- tığı stralar birkaç dela Beyşehir le Konya arasında donmak tehli- kesi geçirdiğini de söylemiş, eğer, gene böyle dakikalardan birine tesadüf edecek (Olursam bir iki hareket te tavsiye etmişti, Yalnız hayvanların da çekildiği bu alt katta, ıslak ve sidikle karışmış ek* İşi bir saman kokusu O burnuma çarpıyordu. Fakat hafif bir Hıklıkla ateşi görmekten doğan bir hareket, arâbayı ötekilerin arasından taş duvara doğru dayadık. Az eyer | hanın ocağında parıldayan ateş ve yalaz bizi kendine doğru çekti. * AVAKLI Koz hanında bir den başka geceyi geçirecek dört yolcu daha vardı. Hemen hep” si de Erenlerden hareket ettikleri, dakika tipiye tutuldukları için ken dilerini dar atmışlardı? Havanın biran evvel açılmasr için ara sıra kulak kabartarak, oâğaçlarda en vahşi bir hışırtı ile cen rüzgâr dinlemeğe çalışıyorlar; fakat, bir saniye,, bitip nihayete ermiyeceği- ni anladıkları dakika hareketlerin- den vazgeçerek kendilerini daha çök ateş veriyorlar; doğrusunu söylemek Oİâzım gelire gör lerle (o biribirlerinin içerlerini anlamaya (çalışarak Konyadan Beüşehirden Erenler (Odağından ve İster İstemez de Kavakir Koz hanı için kulaklarına çarpan şey” lerden bahsediyorlardı. * Tipi, aşağı yukarı on seneden beri tesadül edilmemiş bir şiddet” te ve altımızda bulunan dağ Ye” macını söküp (başka bir tarafa, uaak bir buz dağı üzerine atacak” muş kadar tehlikeli olmaya başla" mıştı. Hele handan içeri girip de âleşin başma (geldiğimiz sıralar, kulaklarımız tehlikeyi büyüten çok daha açık bir vaziyet almıştı. Kavaklı Koz hancı (ateşin tam karşısında oturuyor; gedeyi handa geçirecek misafirler gözleri ara sı ra ateşte, vakit vakit başları önle” rine iğik, çok kereler de hancının gözlerine dikilmiş onu dinliyorlar” dı. Hancı yirmi yedi sene evvel Bey şehirden henüz (gelerek hanş iş letmeğe başladığı yıl, Erenler da ğı ile Konya arasını bastıran bü- yük kışı anlatıyordu. * Kurtların han kapısını dişlerile (o kemirdik- leri dakıkalar!.. hancının dudak- larından bu saniyeleri âdeta işiti- yorduk. Kırılmış dişleri garip bi? hareketle ön dudaklarına çarpıyor, ve sesleri taklit ettiği zaman alt| çenesini daha çok (uzatarak bir! köpeğin bir kemiği (kırması gibi kulaklarımıza sert bir şeyler takır! lıyordu; ve gittikçe, (avuçlarının! oraya hemen (yapıştırılmış kızıl, bir deri renginden yavaş yavaş Çı” karak daha. fâzla (pıhtılaşmaya başlayan bir kan lekesi ile doldur Zunu görüyordum. Ayni'gece, ken” disini taş pencereden uçuruma yu” varlayan bir yolcuyu da hikâye e diyordu; “Kavaklı Koz hanımda fik vaka,, diyordu; ve bunü, uzak” laşmış bir zamandan gözlerile çe" kip çıkarmak istercesine, ateş ya” lazlarımda düşüne düşüne anlattı” ğı sıralar, iri ve karmakarışık kaş” ları altında gözlerinin bir insan gözünden ayrılarak bizim bilmedi” gimiz çok başka © bir mah” Mkun gözleri gibi kr muldadığnı larkediyor; ve avuç” larmmı kanlanmış rengi, bütün İ dikkatimle 'onu sökmek istediğim halde oradan yok olup gidemiyor du, Kayaklı Koz hancısının bu avuçları.. senelerdenberi onları ha- fızamdan çıkaramadım, Daha ilk dakika (o gördüğüm zaman kendi kendime teşe'üm ettiğim gibi, han da yeni bir ölüm havası dolaştığı ni duyuyordum. * AATİN gece yansınıçok geçtiği bir sıra bütün yolcu Ss âdeta, burnumu ortadan yok ede| lar ayrı ayrı odalarına çekildi; hep rek bu ekşi ve pis kokuyu alıp gö” side hemen ayni şeyi düşünüyor meleri gibi, birdenbire çıkıp bizi| türmüştü. Hayvanlarımızı çözdük;! Yardı; belkide nasıl uyuyacakları YAZAN gene hancı olmuştu. Bağdaş kur” duğu yerden yavaş yavaş doğrul” du; “bu gece amma da ölümden konuştuk ha!..., dedi; iki tarafına $allana sallana yürüyordu; ve çok daha evvel ocağın bir (tarafında bir saman yığını üzerine büzülmüş küçük yamağını otekmeliyerek w- yandırmaya çalıştı. Ölüm! Bunu söylerken merdiven o başımda bir duraklamıştı; koca göğdesi, ateşin kenarında hâlâ halkalanan yolcu" lara karşı yarı dönüktü; ve öyle” sine katıda katıla gülüyordu ki. fakat birdenbire sesini kesti; çık gin bir gülüşten bu ani süküta ge diş, hanm alt katında görünecek herhangi bir hayalden çok daha, korkunç oldu. * ÜTÜN gece uyumadım. Dr şarda, âyni tipi, hanı bir yuva gibi saran alaçlar Özerinde fırtına ile karışık devam ediyor du. Bir aralık, odanın yeğâne eğ" yası olan tahta bir sedire uzanma" yı tecrübe etmek (istedim; bunu yapamadım; bütün hislerim o ka dar çok ayakla idi ki, kendimde varlığını bilmediğim bir takım his uzuvlarının vücuduma ilâve edil diklerini aniryordum; garip bir el, yalaza tutulmuş gibi karanlıkta, ara sıra kaybolup parıldıyor de bulunduğum odadan dişarda, Kavaklı Koz hancısının içimizden birini gözüne kestirerek ve yavaş yavaş dolaşarak, kapılardan içeri- | sini dinlediğini işitiyordum. Beki rimden kalkarak sürmeyi çektim | aşağıda, hâlâ parıldayan bafif bir |” yalaz aydınlığında eşyalar vakit |* vakit olduğundan daha fazla bi- yülüp küçülüyor; ve hatım dışarr | * smdâ, dallârı kırıp geçiren rüzgâr, | odalarımızı çepçevre saran üst kat sofada tuhaf iniltiler çıkarıyoirdu. i * Sabaha kadar odanın o kapısını| £ açık bıraktım ve dolaştım. Kulak- Tarımın, tehlikede olan hiçbir iw san sesi almamasına rağmen bir) £ türlü onlara İnanâmıyördum. Ka" palı Kapıların arkasında bir şey” lerin geçtiğini (oOdüyar gibiydi: bu kapılardan birinin hemen açr-|: Yarak yolculardan belki de en gen ; cinin müthiş bir boğuşma ile mer- divenlerden yuvarlanacağını bek- Wyordum;yahut gene odalardan bi rindeki boğuk bir hıriltı kulakla” rmı dolduracakt; ve sâbahlerin içimizden birinin ölüm haberini alacaktık. w Dolaşmaktan bitkin (hâle gel diğim bir dakika uyumuşum Göz lerimi açtığım zaman gün iyiden iyiye yükselmişti; dışarda fırtmz gürültüsü. işitilmiyore üstü rengi belirsiz bir perdeyle ocak yanında sımsıkı kapatılmıs pencerelerden o birini açlım; ka | dinmişti. Küçük hancı yamağının ocağı yeniden parlatmaya çalıştığ dakikalar tahta merdivenden he | müz uyanmış yolcular birer birer iniyocdu; gecedenberi beklediğim bir dakikaydı bu; gözlerimle, onlar | tı titriyerek sayryordum; mutlaka içerlerinden biri eksik olmalıydı; | hancımın kızıl bir deri ile yama İanmış eli, yolculardan — birinin. bir ilmik gibi boynuna (geçerek, taş pencereden aşağı onu yuvarlar muş olacak ve az sonra merdiven- lerden İnerken, belki de gene, x şağiki toprak zeminde hayvanların alabildiğine koşarak © bütün hanı) bozuk birkaldırım gürültüsü için de'biraktığını iddia edecekti. Fa- kat garip şey; yolcuların hepsi de, tamamdı; buna bir türlü inanama- KENAN HULÜSİ sean uanamasmamenmammanaanana sane omeseme ense ni... Aramızda ilk harekete gelen dığım için olacak ki ocak başıma toplandıkları zaman bile tukaf bi- rer vesileyle hepsini (birer birer yoklamak ve yaşadıklarına böyle” ce kani olmaya çalışıyordum. Kar o derece fazla dinmişti ki bu açık), havadan sonra en azı on iki saat hiçbir şey yağamazdı; ve hepsi de belli benim hissettiğim şeyleri duyuyorlar; biribirlerinin yaşadır Fina inanmaktan doğan garip bir tecessüsle bakışıyorlardı. Bununla beraber hiçbiri de geceyi hatırla” mâya cesaret edemiyordu; belliki, hepsi de yarı bir uyku içinde onu geçirmişlerdi; yahut yarı bir ölüm havası içinde... * RABACIM hayvanları he-| Ja sert men arabaya koşarak yola çıkmaya hazırlanıyordu. Küçük yamak tahta merdivenleri yuvar lanırcasına indi; hancı henüzu yanmamıştı; ve kapısı açılmıyor du. Yolcular biribirlerine bakıştı" lar; küçük yamak Kapıyı sürme lemek gibi bir âdeti mevcut olma" dığını söyledi; içimizden biri uyan dığı saatleri sordu. Bazı yolcular geceyarısı gitmek istedikleri içi uyandığı saat değişiyordu; aradan yarım saat daha geçti. Yamak sa” bırsızlanıyor, bazı işlerin kendisi kalkmadan yapılamıyacağını geri z ——. Birçok marifet gösteren fakirterden birini dagi Fakir Gi önlerinde bir takım tecrübelere davet yerde, züküyor; ve kalın bir ip BEP si, tavandaki rek, ayaklarımız” ağır acakmış BİPİ sallanıyord si yıkılı halinde çekildiler; KÖS bir çığlıkla kendi sedir ve üstünde masadan yan oda içinde donmus lüyordu. Han kapısı koca bir tit ve demirle sürmeliy de benim kapımdı bul. Hızla ye: | 4 etmiş belerden birinde yedi metre uzunluğundaki Pİ Resimde, “ne dikkatle ve hayyetle bakıyorlar İngilterenin geçen asır salonlarındaki, Çarli Kolborn bundan elli sene evvelki frsatını bulmuş ve karısı İle beraber 9 rindeki ayni vaziyette fotoğraflarını geni 188'de, yani bundan tam elli sene Nelli yeni evliydiler. Buzün.kadın 81 Y* resimleri buçünlerle mukayese ediiciği benzerliklerin aynen kaldığı bu tecrübeyi yaparken görülüYö” bir zaman irde görülmektedir MZ s iç ii âİ mi N t a 3 Ne bir taş haf hananın ye A Sİ x 8 LN it & ş Ken