i | İ YILDIRIM'IN Mmaber'in tarini Romanı: 28 Yi ıldırım, ordusuna haykırdı: iki yüz gönüllü cellâd isterim! — Kaç esir var? — On bine yakın hünkâr Yıldırım bağırdı; — Kont d Kontu sürü runda diz çöktürdüler, Padişah kolundan tutarak kaldırdı; — Azizim kol olmadı. Osmanlı hükümdarma silâh ç menin cezâsint çekm Kimlerin canı yun, S ! Kont yirmi dört şövalye saydı. Ge on bine yakın esir padişah huzurunda bo- yunları bükük durdular, Padişah sordu: — Roko muhafırlarını idam ettiniz. Si- 26 itlmat ederek esir olan Türk askerini zulümle katiettiniz. Örsovadan elinize Reçenler arasında sağ tek insan kalmadı. Şeriati Mukammoedi, kisasa kısas emre- der, “Yıldırım orduiuna dönerek hayktrâr: — İki yüz gönüllü cellâd isterim. Ortaya çıkan yeniçerilere irade etti! — Esirleri idam ediniz! "Tüyler ürperten dehgetli bir an gel. mişti, Önce (Jan Grif) ve Bavyeralı beş asil- zade boyunlarına İp bağlansrak sürükle. ne sürüklene idam © edildiler. Bir pala Ballayışta üç esiri cansiz yere düşüren Yeniçerilerin bu katlişimi karşısında pa dişahm oğlu Ertuğrul bile titredi, Bav- Yeralı Şildirjer (1) henüz on altı yaşın. daydı. Cellâd bunun yanm& #okulurken hünkâr oğlu haykırdı: — Hey bre cellâd, çekili oradan. O he- nüz on altı yaşmdadır. Babaimâ döndü. — Baba, yirmi yaşına gelmiyen esiri Türk idam etmez, Yıldırım haykırdı: — Atfettim! Katliam şafaktan itibaren öğlederi dört #sat sonraya kadar devam etti. Yildirim ordusunun büyükleri hünkârm ayaklarına kapandılar, — Şevketli padişahımız, artık affet, Allahı gücendireceğiz. Yıldırmım gözlerini kan bürümüştü. Kendisiyle, ordulariyle, satvetiyle, haş - met ve gevketiyle İstihra eden ve nika- yet binlerce Türkü zulümle öldüren bu Userayı af gerek değildi, ama, işte herkes yalvarıyordu. Onun büyüklüğüne yakışan affetmekti, — Peki, Dedi, Bunları Gelibolu önüne diziniz; Mem'eketini, harbi bırakıp kaçan kahpo Siğismön onları gelip ücretle salın alsın, Fransa ve Kibris kralları padişaha kiy- metli eşya gönderdiler .Binleree duka al- tmı takdim er. Doğanlar, atlar, ku- maşlar, İskenderi Kebirin fütuhatı men- kuş Aras halılari gönderdiler. Padişah esirleri memleketlerine tadeye İrade etti. F; a amirali Bursaya mah ve Güy evers'i g kazırlanınız, pese gönderildi. Mareşal Bosikol Dölanze affolundular, — Japon incisi, değil mi? Aliye, neşemde bi Estimal etmekten çekiniy hizi yalmız bırakıyor... Tı zaklaşan bir ressam gibi... "Yoksa bütün bunlar bir komediden mi, ibaretti? Girizan, yalnız kalırkalmaz hemen göğsüme atilıp: liyerek Yıldırımın huzur | «! Tsliniz bu defa dn yar İ azap, bir açı hissediyor. Muzaflerivetini sir Kâmiranla beraber dışarıya çıkıyor ve serini istediği gibi seyretmek için w rım Bayezid kont Dİ Törü yahina çağırarak: — Seni de affediyorum. Dedi, Hani mamak üzere yemin bana kar vermiştin. Bu yemini sana iade ediyo - rum, usun varsa bu hemen 8- Mine al ve hristiyan âl hadına çalış. İktisah an ve le beni memnun eder- hime it yeni seref sin, Dört yeniçeri voru çaldılar. Üsera ka fileler halinde yola hazırdılar. Padişah Yildirmt esirleri lez — Sizinle dedi, Önce bir av vapalım. üğünüz zaman Os- Size uzun evzutu olüruz. doğandı, ali: hin zağareı, kö- pek muhafizları sekbanlar, sarosuncular, turnaetiar, dört kıt'a büyük zabitlerden mürekkep muazzam bir av heyetile bün- kür esirlerin huzurunda bir sürek avı yaptı. Bu ibtişam “esirleri kayret içinde Yı - rakmışte. Al paşa, Firuz bey, Doğan bey padişahım oğlu ve bizzat Yıldırım bu mi- kilsiz muzafferiyetini bütün Asya hüküm. darlarına bildirdiler. Hünkâr iradesile Bursada ve Osmanlı memleketlerinde yedi gün yedi gece şenlik yapıldı. Muradm oğlu Yıldırımın böylece şöh- reti tekrar bütün di y i. Her ye- re haberlerle esirler gönderildi. Yildirim bu suretle ilk büyük Avrupa fatihi olmuştu. Niğbolu meydan harbine giren Macarlar, Fransızlar, Bavyeralılar ve Etlâklar ve diğer milletler harb günü olan Sen Mişel yortusundan bir gün ev- velki salıyı meş'um addettiler. Av paşa bu muzafferiyetton * nekadar | aldığı » Habe: haverden de 4 lez biribiri üstü- ne geliyordu. Son defa yeniden iki mı | hafız öldürülmüş ve samsa çavuşü bey- ninden yaralanmış, kendi konağından çı- kan kadmla yanındaki erkek ele geçeme- mişti. O gün akşama kadar sarayında istırab İçinde kalan imparatoriçe Elişabet ak- şam üzeri bir araba gezint yanma bi riyesinden baş leri kabul) et Bursada bir şe bir an evvel dönm şti. er oluyordu. Alipaşa iyordu. Bir nn ön- yet iş padişaha da aksedecekti. Halbuki henliz harbe bitmiş denilemezdi. Macaristan kralı Sijismen bir türlü ra » ri 3 ağir. Yine kazırlıklar yap - a olduğu duyulmuştu. Padişah Yıl. dirim da dönmeden önce Macaristan Üze- yordu. Ali #atiyordu, rine bir akın yapmağı düş a artrk Fursaya dön u kuzu gibi halim ve selim sandığı M asmın başı- dun bu gibi hâdiseler nastl çıka” a cariyeler- den biri miydi? Marya bir baskasiyle mi sevişiyor. Lek retti? Girizan, yalnız kalırkalaza? Hemen göğsüme atılıp; '— Artık beni yalnız bırakma... Beni de götür. Beni bu İnsan lardan kürtar!., Nihayet: mı diyecekti? Yazan: Ikimim du, Ali Paşa bir âlet miydi veyahut aklına getiremiyeceği bir vaziyete mi düşürülüyordu? : Ali paşa şeyhi Buhariye yaptığı yili. ğin karşılığını beklemekten başka çare bulamamış ve güzide zabitelrinden birini Bursaya göndermeğe karar vermişti, Bu vaziyet hakkında şeyhten izahat bekliyecekti. Henüz kahvaltı yemek Uze- reyken bir turnası yeniçeri girerek se - lâm verdi: — Paşamı hünkâr bekliyor! Büyük ndnm olmak da pek baş bir şey değildi. İşte kahvaltımmı bile ağız tadı ile yiyemiyordu. Yine künkür ne istiyordu, acaba bu işi mi haber almıştı. Kiliçimi kuşanırken her ihtimali gözö- nüne alarak düşünüyordu. Padişah öğre- sirse ne desin? Ali paşa hünkürm yanma girdiği sa- man onu hiç görmediği bir halde bulmuş- tu. Padişah gazubdu. Kaşları gözlerini kapıyacak kadar düşmüş, alnı çatılmış, yüzü buruşmuştu. Dudakları morarmıştı. Ali paşa padişahım elini bile öpmeğe ce #aret edememişti, Ayakta durdu. Hâlâ padişah paşanm geldiğinin farkında değildi. Hiddetle do- laşıyordu: Paşa ne yapacağını şaşırmıştı, Mutlaka padişah bu işi haber silmiş ve onun için bu kadar bire hünkâr paşanm yanmda durdu. — Paşa, diye ba; . Şeyh pir İlya- #n admadı ve halifesinin adini bilir mi. sin? Paşa alıklaştı, Bu ne biçim sunldi? — Evet hünkârim. Abdürrahman bin Hüseyin, — Yeğitbaşı tarikati bir hadis ihtilâ- fından dolayı “baş kaldırmış ve şeyh pir İlyasın merkadini taşlamışlar. Halk cuşu huruş içindeymiş. Abdürrahman bin Hü- seyrin oğlu şeyh Bübariye haber gön- derip bu isyanm maazallah bir dahili kat- Beylerbeyi selz içindaymiş. O adamı oraya nasbettiren sen değil misin? — Hünkirm, — Sus. Sen değil misin diyorum sana? — Evet hünkâr. — Bu kâfir oğlu. Tarikatleri biribirine mi sokuyor? — Hünkürm, kasem ederim ki alâ - matım yok! — Elbette malümatın yok. Fakat takdi rin de mi yoktu, bu mel'unu nasıl oraya Beylerbeyi tayin ettirdin? — Hünkârm! — Çabuk. O tarafa hareket et. Yeğit- bağı tarikatini tedib, beylerbeyini idam ©. Suçluları kazığa geçirt, (Devamı var) (1) Bu adam sonra bir kitab yazmış ve bu vakayil bütün tafsilâtiyle bildirmiştir. Eseri (Reise in gen osleni) admdadır ve 1813 senesinde Münihte tabolunmustur. Biran durdum ve ağır ağır cevap verdim: — Sır saklamasını bilir misin? detlenmiş olacaktr, Birden- | | kelimelerin çokluğuyla boğulacak gibi | söylendi; Olümü Haber Veren ME Makineli /5 F.K. Nakleden: , — 1 Doktor hiddetle söy lerde ği daha sarhoşlar için rahatsız etmeyin, 4 — Ben biliyoruf nürsünüz mâ kalin # İlâve etti: Ni — Dördüncü ksii8 ge damdır. Parası d& vi | Beraberce avinğ8” İ Doktor Jan Düran:n iâborstuvarı, şeh- rin gürültüsünden ve Tiareketinden uzak” ta, M üncü belediye dairesinin sakin bir sıkmaz sokağında “Güllü köşk” deydi. Köşke bu ismin niçin verildiğini bilen yoktu. Çünkü © zamana kadar sakinle- rinden hiç kimse orada gül yetiştirmiş de gidi. Köşkün etrafında, ckserisi artist stöl- yesi olmak Üzere on kadar ev vardı. Köş- kün Nansuti sokağına çıkan methalinde- ki pavyonda, alt katta, kapıcı kadın otur” maktaydı. Kadın, genç doktor Düranm geldiğini görünce: syet geldiniz doktor. Dedi. Sizi Allah gönderdi. — Ne oldunuz madam Lagranj. Hasta mısınız? — Ben mi? hayır. Zavallı M. Martöle hasta... Sizin komşunuz olan kiraçım.. Biliyorsunuz değil mi? — Evet biliyorum. Ne olmuş! — Hasta zavallı, çok hasta. — Peki, no yapayım hastaysa”? — N yapayım ne demek? Doktor değil misiniz? — Doktoranm ne olacak? Kadın beyninden ağına hüsum eden tına devam oyna ğun gi — Hastalığın 99 yapin dım. Karısı da aP 1 öyle üzülüyor Kl» iM çalar çalmi göründü: — Dakteremiei eğ değil diniz efendim. Bu in Jan Düren, uyk” yüzüne rağmen bakarak sordu: — Hasta meredi? yy — Burada efendim. b Şari Martölenii KE ye rışıktı, Divans vas di. hareketsiz yatta” lee zi id — Santlerdenberi şey mi daktor? » Jan Düran cevs > Hastanın göz kaps” Vas) bini dinledi, gale nu kıstı, kaşlarını çekildi ve omuz * yürüdü. Bu sessiz çekili? ren genç ksğm: z vey — Yarabbi! di Jan kapıya aks, gesi şeyler Mn del rarı Üzerine de > | madam Lagranja bi m — Allâh Allah! doktor olduğunuza gö- re bon sanıyordum ki... sanmıştım ki. — Hemen sizin kiracmizm baş ucuna kozacağımı #anmiştiniz değil mi? — 'Tabli, Doktor değil misiniz? Doktor Düran sinirli bir tavırla muka- bele etti: “al size ön defa, yüz | o — Bir daha Bar ze — Madam Lağran|, i defa söyledim: ben artık doktorluk yap- | sız etmeyiniz Ba * mıyorum, yapmak istemiyo: Beni ra- | koklatın. e Pİ bet birakmıyanıklar m1? omuz has | O Kapıyı vurarak gr Te taymış, Bon ne yapayım? Bir doktor ça» Pavyonutun yap la Zr. Mahallede doktor mu yok. &öktor, cebinden * — Doktor, ben buradan, ayrılamam Xi, | gelen giden olur. — Doktor Gallua iki adım ötede otu | tuyor. Ona haber verin. gi Kapıyı açmağa Si den açıldt ve kırk an eri gire ağ — Gittim. Sokağa çıkmış, ne zaman âlneceğini de bilmiyorlar, Jan Düranm peeps ge — Vah vah? kekemeydi. O e halesi olmassyö' e hiç muktedir 0 çuf. ? doktorlara" başvar yas geri, İl dine çare sm ae i görünce “seni İY ZE) filhakika yane konuşturma: eli likabını bu kök m olan Bartaz 0 38” rle bir.köpek Yürüdü. Peşinden giden madam Lağ- ranj yalvardı, adetâ ağlamaklı oldu: — Doktor, bu kadar katı kalpli değil sinizdir siz... Doktor durdu, Aklısa bir şey gelmiş" t: “Bu hasta delil elde etmek için ona belki de bir fırsattı?,, Geri döndü: »— Pek #Jâ. Gidiyorum. Kapıcı kadın sevinç içinde teşekkür et- E AAA AE — Al olmaz... Anne! annel Aliye görünüyor. — Ne var şekerim? — Bak ,gene gitmek istiyor! — Ne yapayım. Yavrum? Artık alıştı Terbiyeli görünmek için, li çekip diye ara sıra bir elime söylüyorum.» VU Tekrar seyahate çıktığım sırada, va? Geç Yanl duymuştum: - Lütleh şu tuzluğu uzatır iz? Siz galiba berayı ticaret seyahat ediy" Öyle; efendim, ya siz? şi ei — Mektuplarımla "kimbilir ne kadarcanmı sıktım! Altı ay evvel küçüktüm... Kendimi öldürmek istiyordum... Halbuki O anneciğim bana karşı öyle iyi muamele ediyordu ki. Her cümlede “anneciğim,, kelimesi geçen uzun bir nutuk irat etti, Çocukluğunda çok haşin davranan anneciği şimdi arkadaşı gibi imiş, Elbiselerini evde yaptıracağı yerde terziye ısmarlıyormuş.. Te- nis oynamasına, sigara içmesine ve hattâ balolarda, davetlerde şam panya içmesine müsaade ediyormuş... — Ya sen, ne yaptın! Kimbilir ne kadar hoş vakit geçirmişsin dir! — Elbette. Altı ay içinde hindi olmadım ya... «— Öyleyse dinle: Sana verdiğim inci, japon kıymettar, hakiki bir inci. — Sevgilim! demek onu benim için, yalnız benim için aldın! Vallahi, hiç kimseye söylemem.. Anneme haber vermeme müsaade etmez misin? Gözlerimi kapatıyorum. “Sevgili bir inci yüzünden, işte bir defa daha, şüphesiz en son defa bana “sevgilim, dedi. Razı oluyo” rum: — Ama simdi deği! Ben e'dince... - vi , dk © i indisi değil... En “— Ben. bende albomin var dâ- e Ben de kalbim için seyahat sie nekahatte... Az sonra, artık göğsü Çılgınca sevdiğim bir ölü e Şimdi ona ağlayamıyorum... Zira s8 tür şeklini aldı. Ve bana öyle geliyor ki şehirlerde, şirin beldelerde ben o şekli: hayalini arıyorum...