25 BİRİNCİTEŞRİN GT. Y119 Se SEY Yazan; R. Robe Düma — 99 — Çeviren: K tl LİN Haber'in tarihi Romanı: 69 Devlet ve. “ Sultan Mahmut ayakta de'wyor ve Ada muztarib görünüyordu. Haki- | en doğru; Alemdar gömi azıya ul- ne hünkâr, na forman, ne hat, ne şey dinliyor, önüne geleni asıp kesi- Or, aklma geleni yapıyor, bir defacık İle hünkâra danışmağı lüzum görmü- ordu. Filhakika sultan Mahmut gençti, belki Mur görmemişti, ama, Alemdar hiç gör- iemişti. Nihayet sultan Mahmut savayda Selimden birçok şeyler tederrtis etmiş, yordu. Böyle de olmasa hünkârdan adan iş yapmak ne haddineydi? > Malbuki hödisenin iç yürü büsbülün adr. Sultan Mabmudun kederi ve dara kırgınlığı, Gülfeşanın sorgu- sualsiz tevkif olunarak diğer dokuz ye İla birlikte Kızkulesi açıklarında oğrlurulması işinden geliyordu. Padişah himut bü kızdan hoşlanıyordu. Alem - gibi bir serdar kız cariye alır da, N nut gibi bir hünkâr bir carive sak- az mıydı? Böylece şeyhülislâm ila padişah İki sa- it dertleştiler. Fakat neticede no geybü- lim akla uygun bir teklifte buluna- ne de sultan Mahmudun eklma tedbir gelebildi. Yalnız devlet ve saltanat hemen tama- Alemdarm şevket ve kudretine niyordu. Bunu kırmak belki #altans- temellerini de yıkmak olurdu. Bu İ- sultan Mahmut kırgındı, kızgndı Alamdarı da pek kolay kolay feda cek halde değildi. Şeyhüllalim, Tayyar pasayla müzake- den bahsetti ve pazayı methederek | ti bir serdar olabileceğini ıştı. Mahmut: — Hele dur bakalım efend!, Dedi, Bir n Alemdarla görüşeyim, o— Aman pidişahım, O usul ve âdet dir bilmez bir dağidir. O da bir zorba tisldir. Siz onun serdarlığma bokma - 1. Böyle şeylerin tarihte O tekerrürü r. Asıl devlet, hünkürmm ömrü şa- rinö istinat etmek gerektir. Hatırı ayunlarını kırıverir. Sultan Mahmut yerinden fırladı: — Efendi, efendi. Ben padişehım. Ne İbi, ne mahcur, ne macnun, ne de kor- ğım. Bazuyu onltanatımı isabmda eç- dr izamım misil tesise muvaffak ola. mazsam yazık benim padişahlığıma! Hâdise bir taraftan da Alemdara İnti- ediyordu. Paşa çok kızmış, küplere binmişti. telkine saltanat Selim şehid olunca dönüp Rumeliye gi- deydim. İşte çoluk çocuktan hünkâr o- lurja erler böylece maskara olur, Alemdarm ateş pükürdüğü bu sırnda odasma sürükliyerek bir genç getirdi - ler, Sekbanbaşı vekili yumrukla delikan- nın ensesine vurarak: — İşte, dedi, serdarı ekrem huzurun- dasın. Hesab ver mel'un! Alemdar göğreyerek sordu: — Ne haltetmiş bu kodoş evlâdı? — Devletlüm, bir En'amışerif sirkat etmiş, — Vay Hini bidin, Nereden çalmış? — Aksaray si önünden devletlüm! — Orada gebertin mel'unu! Ve biçare delikanlı Alemdarın böyle bir hiddet haline kurban gitti, (1) kelhilda efendisinin çok hiddetii olduğunu anlamış ve her zamanki gibi bir tedbir bulup yatıştırmağı düşünmüş- 10. Padişahla arasmı çan şoyhülislâmdi. Bunun izslesi icab çderdi, Fukat geyhü- Uslâmın gu sırada katil veya nefiy $u- retiyie tecziyesi halk üzerinde fenn te- sir yapardı. Ancak, azlini temin etmek gerekti. Bu- nun için de Alemdarın padişah Mahmut. la görüşmesi lizımdi. — Devletlüm. Dedi. Hiddet buyurup nafile yere kendinizi ne Üzersiniz. Hâdi- senin sebebi malümken bu sebebi orta- dan kaldırmak kâri ve vafidir. Alemdar baykırdı; — Şu Arab oğlunu boğup kellesini bana getirsinler! İşte bu ola dı. Köşe kethüda yan- İş anlatmıştı, Hre zaman olduğu gibi A- leridarın biğdetli dakikalarında onu fık- ralarla bir müddet oyladı. Ve Haccacı zalimi misal getirerek Alemdarı epeyce güldürdü. — Devletlim. Dedi. Haccacı zalim zamanmda bir adam şuna buna nefes edip pars cerreder ve geçinirmiş. Et - raftekiler Haocacı zalime bunu başka tarzda anlatıp “filân filin herif pey- gamberlik iddişsındadır,, demişler, Hac cacm kan beynine sışsamış. Ağsmdan “öldürün,, den başka söz çıkmıyan Hac. cac herifi merak edip bir kere görmek dilemiş, Huzuruna girmişler. Adama - ğiz bekmiş ki selâmet yok, çalyaka ge- tirildiği bu huzurdan ölmeden halâs bula- maz, Her şeye bazır beklemiş, Haccse sormuş: — Bre mel'un. Sen peygamberlik iö- dlasında bulunurmuşsun ha? Yazan: Ikimim —E nereden peygamberliğini anladm? — Bana vahiy geliyor ya Haccac. — Vahiy ne zaman gelir? — Üç ayda bir! Haccac irade etmiş: — Bu herifi saraya sirp in'am ve ih- san ediniz. Karnını doyurup bir hoş ba- kımız. Hele üç ay sonra görüşeceğiz. Gel zaman git zaman, herif sarayda ense yapin göbek şişirmiş. Üç ay müru- runda huzura çikarmışlar. Hacese 8or- muş: — Vahiy geldi mi? dini buldun. Ye, iç, Bir daha sana gelmiyeceğim, Dedi, Haccacm hoşuna gitmiş, kahkahalarla gülüp herifi saraya ovakfetmiş. O bile af İle müsamaha etmiş, o bile sorup anladıktan sonra höylecece bir kana gir- meyip bilâkis himaye eylemiş. Sen devletlüm Hacenae gibi zalim değil. sin. Hele bir şeyhülislüm boynu vurdur- mak âdet olagelmemiştir, Hele padişah hazretlerinden anla de, sonra kaydmı görürüz. (2) Alemdarın hoşuna gitmişti. — Pek &lâ Ahmet efendi. Dedi. Öyle olsun. Yarm hünkâr huzuruna varıp gö- rüşelim, O gece köse kothüda saraya gitti ve Cevriyi bularak hâdiseyi uzun uzadıya emlattartar Sonra” ye p — Aman, Kalfa, dedi, İşin encamı ne mülk ve millet, ne bizler için iyi olur. Sen bir taraftan padişab bazretlerini teskin eylemeğe sarfı gayret et. Biz de paşa için elimizden geleni esirgemeyiz. İki can beraber aziz yoldaşı kan düşma- nı edenlere lânet olsün! Cevri kalfa o gecesini Mahmudun ya. nında geçirdi. (Devamı var) (1) Bu büdise hakkımda Cevdet diyor ki: “Götürülüp derhal Aksaray sebili önünde Idam edildikte gece üzerine ca- Bibi semadan nur İndiğini karakol neferi görüp haber vermekle keyfiyet sadra. asma İedelifade psla ehemmiyet verme. vip: “O da lâzım. Varsın ahrelte bana sefaat etsin, dediği mervidir. (Tarihi Cevdet, sayfa 279, Rokur heyecanlı görünüyor tamamiyle Kalabalığa dikkatle göz gezdir! Alemdarın şevket ve kudretine dayanıyordu Liber, Stefanım koridordan bir kedi gibi sıçrıyarak kaçtığını görmüştü. İs- kemlesinden bir hamlede fırladı, kapıyı sçıp #okağa koştu. Sekiz, on kişi geçi- yordu. İçerden çıkan acaba bunlardan hangisi? İçerden gelen bir feryat üzerine gay- ri ihtiyari başımı çevirdi. Yukardan im- dağ istiyorlardn. Bağırdı: — Geliyorum! geliyorum! Merdivenleri yıldırım süratiyle tırman- dı, Her katta kapılar açılıyor, kiracılar ne olduğunu biribirlerine merak va en- dişeyle soruyorlardı. Aşağıda madam Kantöbiz sokak kapı. sını kapamış ve telefona koşarak polis gağırmıştı. Mariyüs kahvesinde Hilda, Stefanm geçtiğini görmüştü. Heyecanını belli et- memek Üzere bir şey yapmış olmak için önündeki bardağı kaldırarak ağıma gö- türdü. Fakat bir yudum bile slismadı. Poğazt kurumuştu. “Oldu!” diye düşünü- yordu. “Benua öldürüldü, Stefan kur - tuldu. Şimdi sokakta telâş başlıyacak., Hilda bekledi, Yüzünü pudraladı, dudaklarımın boya- smı kemali dikkatle taşeledi. Vakit de geçmek bilmiyordu. Cinayet hâlâ meyda- na çıkmamış mıydı? Yoksa? yoksa Be- nbua ölmemiş miydi? Stefan gene mi muvaffak olamamıştı? Gözünü, saatten ayırsmıyordu. Duvar sastinin kadranı beyaz madendendi. Dakikalar rakamla değil, siyah renkte murabbasıklarla gösterilmişti. Hilda bun ları Üzerinden yelkuvan geçtikçe sayı - yordu. On iki... Bir çeyrek sant olmuştu, ve sokakta hâlâ hareket yoktu. — Polis dolu bir kamyon geliyor! Bağıran garsondu. Hemen kapıya ko- şarak merakla baktı, lm kkk kli — Buraya doğru geliyor. Sokağm alt tarafında bir binsnm önünde durdu. Po- Misler arabadan iniyorlar. On,on beş kişi var. Birshanedekl müşteriler masalarından kalkurak kapıya doğru yürüdüler. İkin- ci garson da kapıya gidiyordu, fakat patron vezneden seslendi: — Üş numaralı masadan hesab istiyor. lar. Hesab istiyen Hildaydı. Lâkayt parası. ni verdi, babşiş bıraktı. Ufsklık parayı çantaams koydu. Ayağa kalktı, giderken garsona sordu. — Bir hâdise mi var? — Herhalde madam, Bakınız, sokağın sağ tarafmada ahali toplanmış. Hilda yavas yavaş sokakta ytürlldü. Herkes merakla koşuvordu. Genç kadm Benunnm evinin önündeki kalabalığa ka- rışarak gruptan grupa giderek söylenen- leri dinlemeğe koyuldu: “— Kim acaba?,, X ”— Katili yakalamışlar yale ai “— Cinayet filân değil oan” tuşmuş!,, ! “— Free... Hire damlar miş!,, “.— İşte küpler kadm. var sapsarı kesilmiş kadın; belli Kİ bir şey olmuş, Polisler kalabalığı dağıtmaği # yorlardı. Fakat halk tekrar bi Tislere soruyordu. ! — Ne olmuş? Lajyon donör işareti tagıysi kendini mühim bir şahsiyet meye çalışarak sordu. verdi: — Bir elnayet! Rokur binadan çiktu Hayes” nüyordu. Kalabalığa dikkati # dirdi, Sokaktan geçen yol ona yaklaşarak bir geyler run bağırdığı duyuldu: gi — Üstünüze vazife olmıys” g karışmayın. Nenişe lâzım 1 müşan olmuş! yaf Kalabalığı yararak halk içis* Hilda hep bekliyordu. Kayabsli rışarak bazan binaya yaklaşı)“ | uzaklaşıyordu. Bir saat böyle gö, mobiilerle gelen sivil polis eri pi ye mensupları binaya girmişler “| mı çıkmış, diğer bir kısımı mıştı. P# Rokur da külnbelik alm yordu, Hilda nazarı dikkatini p Bu çık ve kibar görünüşlü ral da ne işi vardı. Merak etmi “4 fakat bir saat kalması neyle » İ bilirdi? Kadına yaklaştı. Dirsek dirseği” dore Bapkasını gılenrıp kemali Je sordu: — Pardon madam, ne olmü$ © musunuz? > — Hayır möeyö, Genç kadın Rokurun yanımif” taştı, İki kelimelik sert ve soğuk Rokura yeni bir şey öğretmişti | gonebi İdi, şivesinden alayı Gözleriyle Hildayı takip etÜ" Bu sırada ahalinin teşkil İl bir korna sesiyle yarıldı, — Bir eya taşıma kamyonü Bunu, yanında kendisinde5 hir çırak söylemi | de otomobile yol vermek iie çekildiler, Birl Hildanm ayaf”” geri dönüp kasketini çıkararaK* — Pardon madam. Dedi ve arkadaşına govab verili — Budala! o, trbbr adini Cesedi götürecekler demek. » — Keşki, diye haykırıyordu. Sultan | o— Evet efendim. (2) Fezleke, sayfa 279. A ENE 2X1 SE AŞA SEL VUR YE EE EEE? — Yoo, böyle sözler söyleme!.. Beni sevmiyor ama, senin karın İmam hoşuna gitmiyor. Kulak asma canım, Geçen gün Cahit beni İr fotoğralhaneye götürdü. Yolda tarak aldı, pudra aldı. İşin daha İbi var: Babası Haydar bey de ayrıca başka bir ( fotoğralhaneye türdü, Resmimi çektirdi, O kadar alay ettim ki.. Bakalım hangisi pi çıkacak? ana, yüzün değişiyor!.. Dinle, sevgilim, senin kızdığını yorum. Sen onlara, o budalalara bakma!,. Havdi, vakit geçi artık küçücük koca olmağı öğren: beni giydir, bakayım. “ Hiddetime yeis de eklenmişti. Aliye beni korkutuyordu. Hem Ca itle, hem de Haydar beyle kavga etmek derecesine gelmiştim. Fa- bana öyle geliyordu ki, onlar da, benim gibi, Aliyenin arabasına ulmuşlardı. Hani vaktile bahçede el arabasına koşulup onu gez imiz gibi... — Çoraplarımı verir misin? Küçücük tırnaklı, sevimli, mini minicik çocuk ayakları.. Bir baş tüsünde bir eldivenin ateşini teskine çalışan bir Haydar bey ka- olmaktan korkmasam, bu sevimli ayakları öpücüklere boğucak- Aliye giyindiği, hazır olduğu vakit, mahcup mahcup (dudakla mı ensesine değdirdim ve: A — Müsaade var mı? diye izin İstedim. , — Elbette diye cevap verdi. Ne delisin! © Ve dem çeken kumrular gibi ilâve etti: — Ne güzel öpüyorsun? Başka bir kızdan ders almadın ya? Biran için dudaklarına izin verdi. Sonra, ısrar ettiğimi görünce: — Kâfi, dedi, yirmi yaşına gelince evleneceğiz. Üç odalı bir ev « Beraber yürüyorduk. — Hayır! dedi. Beraber çıkmıyalım. — Aliye, eldivenlerini unutuyorsun! Ertesi günü, “paşa hazretleri, ni ziyaretten sonra, bahçenin ni“ hayetinde birçok sesler, gür ler işittim, Orada, ceki bir ahır var dı ki Haydar bey orasını sonradan alât ve edevat deposu yapmıştı. Koştum, kapıyı açtım. Haydar bey ve oğlu Cahit ellerine birer yeni süpürge almışlardı. İhtiyar mütemadiyen vuruyor ve Cahit de mu” kabele ediyordu. Aralarına girmek istedim fakat hiddetlerinin bana döneceğini düşündüm. Patronum haykırdı; — Sen, sana git olan işlere karış! Defol git ,yoksa.. Bu esnada, Aliye, süzüle süzüle geldi. Tebessüm ederek sordu: — Ne var orada? Biribirlerini mi öldürüyorlar? Haydar bey silâhını bıraktı. Cahit de onu taklit etti, Cahit kan içindeydi, tirtir tütriyordu."Sanki damarlarının bütün kanı, babası nın yusyuvarlak çehresine geçmişti. Ve biri fakrüddemden, diğ nüzülden orada öleceklerdi. Aliye beni şahit yerine koyarak dedi ki! — Bütün burlar, ikisinin de resmimi çektirmelerinden mi çıkıyor? Ne sersemlik! İyi ya, ileride her ikinizi de hatırlamak için bundan i* yi vesile mi olur? Haydar bey izahat verdi; — Resim meselesi için değil.. Piç kurusu hiçbir sözüme (aldırış etmiyor. Hürmetsizlik değil mi bu? “e Birisini mi öldürmüşler!, Ders Cahit mırıldandı: — Aliye benim arkadasım mı, yoksa senin mi? Aliye: — Ben ikinizin de arkadaşıyım., diye kesti attı, Hay“ yoksa pılımı pırtımı toplar — Şehzadebaşında beni bir çağırıyorlar — kalkar giderim. şeydi Zannederim ki bu tehdit üzerine hepimiz, yani : Oğlu ve ben ayni korku ile titredik. Patron ile oğlu ÖP sordum: — Hangi konak bu? gi — Hangi konukun hangi konak! Yokum sen de onlar Mİ Söyle, biribirlerine adamakıllı mı, yoksa ( yalançıktan © tardı? — Adamakıllı vuruyorlardı. yesil) — Düello, ha? Ah! Bu adamlarla uğraşınak ne zor $€ —ğ— Aliye o karinr fena bir mahlâk değil. His ve sevki a J reket eden bir kız: Tabii silâhlarını kullanıyor, işte O y hiç fenalık yapmak arzusu yok. Sadece bir tecessüs: m deki nüfuzunu tecrübe etmek. Bu da ameli surette, m i da.. Bir gün onu, on iki yaşındaki bir çocuğa cilve yö! içi Bu, bir mağaza tezgâhtarıydı. Bir çift eldiveni ucuz als | çük bir Yahudi çocuğunda, nefsani hisleri uy: İ lişiyordu. Nişanlı olduğumuz sıralarda, bir cuma günü, berabe çıktık. Şişlideki arkadaşları, o günü, öğleden sonra bir “ii tertip etmişler, onu davet etmemişlerdi. Aliye onlardan “| mak istiyordu. bi >)