& MW Sl İ HABERİN dHis vE Haber'in tarlni Romanı:46 Alemdar konağı önünde param- parça edilmiş iki ceset buldular İstanbulda bu keşmekeş her gün | daha şiddet buldukça halkda da ver) Hk almış yürümüş, şunun bunun aleyhi. Be küfürler yağdırılmağa başlanmış, işler büsbütün karmakarışık olmuştu. O ak- Bam serdarı ekreme belki üç tatar ha. berci gelerek Kozan dağlarında, Gâvur dağlarındaki âzilerin hükümet daireleri- ni baştıklarını haber vermişler, Bozok Bancağı mutasarrıfı Cebbarzade Süley » manm İsyan ettiğini bildirmişlerdi. Za - ten hemen hemen ayrı ayrı dört hükü. met vardı, Serezli All bey Mskedonya kıt'asnda, Tepedelenli Ali papa Toskalık kısmında, İbrahim paşa İşkodra havali - #inde ayrı ayrı birer hükümdar gibi fer. man dinlemez şekilde hükümet yapıyor- ardı, Tuna havzasını haraca kesen A - Jemdar ise mührü hümayun sevdasiyle İstanbula geliş bulunduğu için Rume - “Enda ancak Üç büyük kuvvet kalmış 6- Tayordu. Babrâli ve saraya &hemmiyet veren bi- le yoktu. Sordarı ekrem Çelebi Mustafa paşa, bu haberleri divana arza bile ce. saret edememiş, padişaha da bir geycik- lor haber vermameği tasmim etmişti. Şu mrada Idaresizliğini meydana çıkaracak böyle tehlikeleri bildirmekte hiçbir ma- na yoktu, Maahaza Alemdarm İstanbula gelmesi bir taraftan da bu gibi hâdisele- Tin bastırılmasına oyariyacaktı. Bu iti - barla scrdarı ekrem aklımı çelmeğe ve Alemdarın idamma kendisin! teşvike ça- , Maşan Ebe Selimi huzurundan kovmuş ve baykırmıştı: — Alemdar paşanm tarafı bümayuna hizmet ve satveti şehaneyi takviyetten başka muradı olmadığı cümlenin malâ. mudur. Şu sirada devlet başma bir gatle gikarmak demek olun böyle bir hareket- ten zinhar tevakki olunmalıdır, Halbuki Çelebi paşanın da gayesi, ma- kamı sadarette müstakil kalıp atıp tut- maktı vo bunun İçin de Alemdarm kili. cma güveniyordu, Yabancı devletlerin el. gileri Babrâli ile sefarethancleri arasın. da mekik dokuyorlar, Anadoludan ve Ru- mweliden gelen haberlerin tahkikini isti. yorlardı. Hemen hepsi münasib cevablar. Ja tatmin edilerek iade olunuyordu. Hal. buki hakikatte devletin her köşesinde bir fesat ocağı kurulmuş, birkaç sergerde halkı haraca ketmiş bir haldeydi. Devletin bangi köşesine bakılsa işlerin | Agba haline geldiği görülüyordu. Bu bali bastırmak ne hünkâr Mustafanm, ne ser. dar Çelebinin haddiydi. Bu Yeni bir pa, dişahın, ve yeni bir serdarın pazusu İle, kıhcıyla düzelebilirdi. İşte bir taraftan da Rusçuk âyanmı Muştafaya bir suikast tertibine sevkeden bu mülühazalardı. Refik efendi, ertesi gün şafakia Gür- cü güzelinden sarayda olup bitenleri öğ- renmiş ve Abdülfettahia Nezirin uyku- suz geçirdikleri gece içinde ne gibi mel enetler bazırlıyabildiklerini tahkike ko - yulmuştu. Bu suretle Gürel kadmı da haremde casusluğuna başlamış bulunu , Yordu, Yine kadınm verdiği malümata na zaran harem içinde birçok kadınlar, müistefrişeler, cariyeler bu iş arkasında gunun bunun âleti olarak harjl harti ça- lişmaktaydılar, Rusçuklular, vaziyeti bir müddet daha İdame etmek istiyorlardı. Çünkü nasl ol. sa pok kısa bir zaman zarfinda bütün bu işlerin sonu gelmiş bulunseaktı. O gün Alemdar konağı önünde sabah teftişini yapan sekbanbaşı dehşetle ir- kildi ve muhafızları çağırıp haykırdı: — Bu iki adamı neden öldürdünüz? Yüzleri gözleri darmadağınık edilmiş, birer kan ve kemik yığını halino getiril miş cesetleri teşhise imkân yoktu. Üst- leri başları parça parça olmuştu. Hemen kan sırmamış, deşilmemiş yerleri yok gi. biydi. Çesödin tase pıhtılaşmış vanlı yarala- rna karıncalar Üşüşmüştü. Muhafız çavu. şu da cosotlöre hayretle ve dehşetle bak- tı. Gese böyle bir vaka olmamıştı. Bun- ları böyle delikdeşik eden kimdi? — Biz öldürmedik başelendi., Bakbanbaşı büsbütün çileden çıkmıştı, — Bre mel'un!, Seni buraya uyuyup sabablıyasın diye mi koyduk? Çıkardığı kırbacını çavuşun suratında geklattı: — Öyleyse Alemdar paşa konağı 5. nünde bu iki cesedin işi ne? Ve bir daha şaklettı. Yavaş yavaş meraklr ve mütecessiz halk konağın civarına dolmağa baş'adılar. Sektanbaşı kendinden geçmiş, alınacak en seri tedbiri ihmal etmiş, yalnız kirbaç savurup kudurmuş köpek gibi haykırıyor- du. — Hepinizi idam ettireceğim. Söyleyin bunları kim öldürdü? Muhafızlardan bir teki bile bir gey görmemiş, işitmemiş, duymamıştı. O hal- de bu cosetler semadan düşmedi ya? Her balde dün gece burada bir vaka olmuş ve bu iki kişi delikdeşik edilerek katledilmiş- t. hademeler dışarı uğrıyarak hâdiseyi öğ. rendiler ve paşaya bildirdiler, Alemdar paşa, köse kethüdaya emir verdi: . — Bana sekbanbaşıyı çağırm! Sekbanbaşıda boşafın yağı kesilmişti. Simdi Alemdara ne cevab verecek? BL. çare adam okuyarak üfliyerek serdarın huzuruna girdi ve etek öptü, Alemdar biddeti! değildi. Müsterih ve neşeli otu- ruyordu. HattA sekbanbaşıya hüsnü mü. amele dahi etti, — Şöyle buyur başefondi. Neymiş bu vaka, öğrendiniz mi? — Henüz tahkikatımız bitmedi devlet- lüm. Fukat çavuşu hapsettim, muhafız - ları tevkif ettirip Yedikuleye göndert . tim. Hepsinin sayel devletinde cezalaris nı vereceğim, — Onların günahları ve taktirleri yok- tur başefendi. Hepsinin $öbilini rtlak et. Bu sirada köse kethüda içeriye gire- rek Alemdarm kulağına bir şeyler söy - ledi, Alemdar paşa sekbanbaşiya döne, rek; — Bak, deği, şevketlâ hlinkâr da me- Tak buyurup senden İstizsh buyurmuş « lar. Var git. Sekbanbaşı sapsarı kesilmişti. Düşüp ölseydi daha kolaydı. Alemdardan yaka- sm kurtardı atsa, hünkârdan nasıl kur taracaktı? Hünkârdan kurtarsa serdarı ekreme no hesab verecekti? İşte muha, fızlarm arasında ve gözönünde, Alemdar konağı meydanında İki adam parampan ça edilmişler ve sekbanbaşının ruhu bile duymamıştı, Doğrusu kendisi serdar ye- rinde olsaydı böyle bir sekbanbaşıyı der- hal cellâda teslim ederdi, Alemdar, sekbanbeşinin korkusunu ân“ lamış ve gülmüştü, — Merâk buyurma baş efendi. Kethti, damız refakatinde hünkâra varip keyfi- yeti arzedecektir. Sana hir mes'uliyet terettüb etmez. Sekbanbaşı etek öptü ve müsterih bir balde köse kothüda Ahmet efendiyle sa. rayı hümayun gittiler. Cesetler kaldırı!. miş ve Alemdarın emriyle meydanı sl- yasete götürülüp ayaklarmdan birer di. reğe asılmıştı. Halk bu kadar feci ve tyler ürpertici iki ceset karşısında ne diyeceklerini şaşırmızlardı. Bu ne saray, n6 rical işiydi, Bu sanki zorbalar işi gi. biydi, Kanunu şeriat dahi idamın böyle- sini menederdi. Bunu kim yapmıştı, ne- den Alemdar cesetlerin böyle teghirini istemişti? e a e gg ri ? BİRİNCİTEŞLİN — 1981 MATMAZEL EN Yazan: ikimim |Yözan:R. Rober Düma — 76— Çeviren: F. K: Stefan bir hamlede ayağa fırlr | DİE yarak kadına sarıldı Hilda Valkoviç sakin ve hattâ kadm- lığınm zaferiyle memnundu. Boynuna sarılan Btefanın ellerinden sıyrılarak bir &z geri çekildi. Ellerini delikanlmm omuz, larına koyarak sahte bir gefketle: — Zavallı yavrum! dedi. Stefan tekrar ediyordu: — Sizi seviyorum! çılgınea seviyorum! — Hakikaten çılgınlık Stefan... Ma. kul düşünsenize... Başkasma bağlı bir kadın olduğumu biliyorsunuz. Kendinize hâkim olunuz, kederlerinizi yeniniz v8 her zaman olduğu gibi gene dostça ayri lalım, Cevab vermedi. Sarhoş bir adam hallle ve manasız nazarlarla onu seyretti, Söy- lenilenleri anlamaz gibiydi. Kadın ilâve etti: — Aşkımız Ümitsiz bir aşk. Bunu anla. malısmız. Makul düşünürseniz benden ne umabilirsiniz? Tatlı ve sıcak bir sesle sorulan bu #u- al Stefan titretti, Kekeledi: — Hiçbir şey! Sonra birden doğruldu, ellerini dua e- der vaziyette birleştirip yalvardı: — Müsaade ediniz de sizi seveyim! Başka bir şey İstemiyorum. Kadınm omuzlarını silkişinde ve gü - Mimseyişinde cesaret verici bir emare sezerek Mlâve etti; — Ve bırakmız da umayım! — Heyhat! — Günün birinde belki siz de beni 86- vebilirsiniz. Şimdi değil, Belki çok İler- de... Beklerim... Mademki beni kovmuyor. sunuz, bana acir görünüyorsunuz, $İZe yaptığım İtirafa kizmiyorsunuz, belki gü nün birinde? Kimbilir?... Bırakmız da #i- xi seveyim! Genç kadm ayağa kalkmıştı. Delikan. 4 cesaretlendi, yaklaştı ve ricasmı bir aşk duasi gibi tekrar ederek onu kolla rı arasına aldı. Kadın çekimmeyince onun dudaklarım arıyarak dudaklarını Hilda » nın yanaklarında dolaştırdı. Hilda başını seviriyordu: — Hayır Stefan! yapma! olmaz! Delikanlının ağrı dudaklermi kavri- yacağı sirada giğdetli bir hareketle kol, larmdan sıyrılıp geri çekilerek duvara yaslandı ve hislerine mailüb olacakken son saniyede kendini toplamış bir kadm GE AYATA tn CAFER Müs İ Tesiri kati içimi kolay en iyi müshil şekeridir NEDE 6 rolünü harikulâde bir meharetle oynadi Nefes nefese: # — Şimdi olmaz! dedi, Stefan iki dizi üstüne çöktü. Mühre örtüsü öpen bir mümin bürmetiyle kadı” nm eteğini öptü. Çılgın gibiydi: — Teşekkür ederim. Teşekkür eğe * rim Hilda! hayat benim için şimdi beş” | ladı. Sahi mi söylüyorsunuz? Demek #9" #i sermcme müsaade ediyorsunuz? Yara” Fİ &6 saadet! hayatta uğrunda her şeyi öze alabileceğim &iz bana ümid vermek lütfunda bulunuyorsunuz ha? Teşekküf ederim Hilda! hayatım, gençliğim sizi9 emrinizdedir artık, Ben sizin bir esirink sim, Başkaları in nas sever ve nas, seviyorlar bilmem, Fakat inanmız ki şim” diye kadar hiç kimse sizi benim kada kuvvetle, ihtirasla, bütün kalbi ve vücü” duyla sevmemiştir, sevmesine de imkâf yoktur. Beni tecrübe ediniz. Size Jâyık olmak için her geyi yaparım. Emrinizd©” yim, Konuşurken ayağa kalkmış ve geri geri çekilen Hildayı takiben divana k#* dar ilerlemişti, Sözlerinin sonunda ân bir hareketle tekrar diz çöktü ve başıni kadınm dizlerine koyup ellerile onuf beline sarıldı ve omuzları hıçkımklarif sarsıla sarsıla bir müddet öyle kaldi Birden ürperdi, Hilda onun saçlarını ok guyordu. Bu vaziyette saatlerce kımil * damaksızm kalabilirdi. Nihayst genç kadm mırıldandı: — Gitmek lizim Stefan. Vakit geç Gİ! du. İ — Yarm söylediğiniz saatten daha ei” vel gelmeme müsande ediniz, ne olur? (| Hildanın beline sarılmış vaziyette, b6* | şmı onun yüzüne doğru kaldırmış, yalva” « rvordu: > — Ne olur Hilda? , — Peki. Yarın üç buçukta gelini Onlar saat dörtte gelecekler. Stefan bir hamlede ayağa fırindı. BW nu o kadar çabuk yapmıştı ki Hilda ket disini korumağa vakit bulamadan deli “ koni ona sarılmış, yanaklarmı, boynunü alnmı ateşli öpücüklere boğmağa başi#” mıştı. Kadm kurtulmağa çalışırken © boyuna tekrar ediyordu: — Ne saadet! ne mes'udum! (Devamı var) İ i i i ! a 3 hil Şekeri hr. u m Ormandaki yüksek ağaçların gölgesi altına geldikleri ozaman, yemeği hazırlanmış buldular, Penbe karantillerle dolu çayır yumu: gak bir halı gibiydi. Yere serilmiş büyük pike örtü çimenin yeşilliği Üzerinde beyaz bir atlas parçası gibi parlıyordu. Nefis yemek ve dol malarla dolu çeşitli yemişlerden yapılmış, ehramlar, örtünün üzerini süslüyor; büyük kaplar içinde, etrafma buz parçaları konmuş tatlı şarap şişeleri, örtünün kenarlarını tutuyordu. Hava çok (o sakindi. sanki beraber sıcak yoktu. Yolda bile fazla bir hararet duyul- mamıştı. Ormanın gölgelik yerlerinde yetişmiş çeşit çeşit kır o çiçeklerinin kokusu biribirine karışıyordu. Ağaçların iri yaprakları arkasından yüzlerce kuş cıvıldaşıyor, ara sıra bir kara tavuğun müstehzi cırlak gesi işitiliyordu. Uzaktan vzağa, kuku kuşunun sesi kulakların- zorla dikkatini çekiyor, sonra birdenbire kesilerek, orman ahengin de bir nevi boşluk bırakıyordu. Nazan arabaların yanma döndü, Atından indi. Şapkası elinde, atın dizgini kolunda, prensesin kabul salanunda imiş gibi bir alış kanlıkla yürüyordu. Fakat güzel yüzündeki, yapmağı (tasarladığı muziplik için evvelden af diler gibi duran o tatlı serkeşlik kaybol“ muştu. Daima taşkın duran saçları, artık bukleler halinde uçuşmr- yordu. Saçlarını, on sekiz yaşma © girdiğindenberi Adet edindiği gibi, sıkı sıkı örmüş, fakat örgüler ağır gelerek taraktan kurtulmuş, €ntarisinin üzerine dökülmüştü. Platonun gözleri Nanayı böyle görüyordu: Vakur, Adeta mutaaz- zim, meyus, ve dudağının köşesinde mefhum bir bükülüş... Hayır! Bu artık Nana değildi. Bu, rstırab çeken ve sessizlik içinde ıstırab çekmek İstiyen bir “kadın. dı. Bu görünüş İrfan Timurun kalbinde derin bir iz bıraktı. Na- zan beyninin çalıştığını hissediyordu. Bunun sonunda ne çıkacak tı? Akıllıca bir hareket mi yoksa çılgınlık mı? Usluluk mu üstün e senmelere msimnde Hidiss hemen Babiâliye ve Saraya (Devamı var) e ” mn aksotti, Alemdar paşa konağından da d iz CENDERE DO YAZI 3 , 2 "SUBAYIN KAÇIRDIĞI KIZ zari gelecekti? Yoksa, daha ciddi, daha sevimli bir Nana mı meydana çıkacaktı? Hep birden kır sofrasının etrafma yerleştiler. Her taraftan bin- lerce çılgınlıklar başladı. Devrilen bardaklar, muvazenesini kaybe- den yemiş ehramları, dolu gönderilip, kimse nasıl olduğunu anlaya” madan boş dönen tabaklar, açık hava yemeğinin bütün bu neşeli gürültüsü sofradan etrafa taştı. Nana, sofranın neşesini arttırıyordu. Ara sıra, kahkahaları et- rafda çınlıyor, Platon da, bu şen fakat çekingen kahkahaları endişe ile karışık bir sevinçle dinliyordu. Ormanın ilkbahar cıvıltısıma karışan bu şen Okahkahaların 2 hengi, dalgın Platonun dalgın dimağında tatlı, gıcıklayıcı bir tesir yapıyordu. Nazan, bir ei başınm altında, otların üzerine uzanarak: — Artık bitti! diye bağırdı. Ayakları, elbisesinin kıvrımları arasında kaybolmuştu. Bu hali ile, vücudunun alt tarafı, rüzgürm dalgalandırdığı uzun bir etek çinde kaybolan melekleri andırıyordu. — Artık bitti,, Sadun! Annem beni fena halde azarlıyacak.Ama ne yapayım, kabahat bende değil. Ancak bir senedenberi tanıdığım prensese “sen,, bütün hayatımca tanıdığım (kocasına “siz, diye mem yal Nezaket kaidelerini gözetmek için elimden geleni yaptın” Gülümsiyerek: Ba dalmış, düşünüyordu. Birdenbire, bakışlarını etrafındakilere © Fakat artık vaz geçiyorum.. Çok güç. Nişanlılar gülüşüyorardı. Bayan Seniha Muhtar, tere has lanırken Platon birdenbire yerinden kalktı. Yemek bitmek üzere öf duğu için zaten birkaç kişi de kalkmıştı. Sadun halasının sözünü keserek, dedi ki; — Bundan şikâyet edecek ben değilim. Meğer ki, “zekâi m cessem,, itiraz eyliye Azâdenin bakışları biran kardeşile Nazanın üzerinde dolasi” — Ne İçin itiraz edeyim? dedi, Fakat gözlerinde gizli, anlaşılmaz bir endişe okunuyordu. Hala, a ğe e gireli virince, Azâdenin gözlerindeki endişeyi gördü. Bir sıçrayışta ayağa kalktı. Bu gruptan ayrılarak, A bulunduğu tarafın gerisine dojiru birkaç adım attı. Sonra, ren ağaçları seyrekleşen yeirinin nihayetinde, yol kenarındaki bir cın göğdesine yaklaştı. Buradan, araba tekerleklerinin karmak: bir şekilde çizdiği yolun dönemeci, arabaların koyu renk bera 8 koşumları çözülmemiş olan hayvanların daha açık duran ! görülüyordu. O tarafa bir müddet, dam dag baktıktan sonr, Dün asrın yağmuruna, karma göğüs veren emektar ağacın buruşuk za desine, her şeyden bıkmış, vazgeçmiş bir tavırla yaslandı. are da Sahahleyin bütün gözyaşlarını akıtmış, gözleri kurumuştu. AYSE, « ta, eleri yanlarına sarkmış, toprağa bakıyordu. Patikada bir Bö” ge göründü. (Devamı var)