29 EYLÜL — 1938 YI b A SEAN 6 Yazan: R. Rober Düma — 73 — Çeviren: F. K. Ağzını açmamakta ısrar eden Velter, nihayet Dorofteyi nasıl kaçırdığını anlattı Haber'in tarihi Romanı:43 Yazan: Ikim Mustafa, ipek döşeli koltuğa bir yumruk savurdu ve astarı deşti bilirdi? Kethüda valide sultanı tatlı uy- kusundan uyandırmış ve: — Aman sultanım, demişti, padişah hazretleri Esma sultanla şehzade Mah- muğu istedi. Hiddetinden köpükler sa - yurur, Valide, sultanlığı, usul ve âdatı unut. ! muş bu dehşetli haber karşısında tüyle- | Ti diken diken olmuş, öylece dışarı fır. lamıştı. Bir taraftan da Mercan yanıda İki | bostancı olduğu balde Esma sultanı u- yandırmış, padişah huzuruna getirmiş - lerdi. Şehzade Mahmut, geceyarısı padi. gahin kendisini İstemesinde bir mana bulamamış, fakat Mercanın: — Telâş edecek birşey yok Şehzadem Sizinle şöyle bir aile sohbeti yap- mak isterler. Biraz 8ıhhatleri nahoğtur. Lütuf buyurup geliniz. Diye yalvarışında bir tehlike sezinlemişti, Selim de uyandı, © da işe karıştı. Bu halim sultan birde bire yırtıcı bir kaplan (o kesilivermiş Mercanın gırtlağın: pençelerine alarak haykırmıştı: , — Söyle bre mel'un! Padişah Mahmu du nodon ister? Mercan boğuk boğuk inliyordu: — Aziz başma kasem ederim ki, şev. «etlüm bilmiyorum. Uykumdan uyandı - rıp irade etti, İşin şakası yoktu. Bostancılar Mahmu- du çarnaçşar sürüyüp götüreceklerdi. Şebzade hançeri beline koydu ve- — Yanllah! Diyerek bostancılarm önüne düştü. Arkadan Selim ihtiyatla geliyordu. Sultan Mustafanın odasma yaklaştıkça içerde hünkâtm canı yanmış bir boğa gibi haykırdığını duydular, Mahmudun bile tüyleri diken diken oldu. Odaya gir- dikleri zaman bir kenarda Esma sulta- nm perişan gece kıyafetiyle durduğunu, diğer yanda validenin çeneleri biribirine çarparak bir put gibi ayakta beklediği, nİ, padişahın da her hiddetli zamanında olduğu gibi, başmı, elini, gözünü, ayaği- nt çırpa çırpa, ağzı köpük içinde, gözle- ri kanlanmış bir halde gezindiğini gördü- ler. Mahmut Mustafanın elino uzandı. Red- detti. Fakat padişah biç beklemediği bir | hâdise karşısmda yerinde çivilenmiş gi. bi kalmıştı. Mahmudun arkasından Mer. canla birlikte Selim efendi de odaya girmişti, Onu da kim istemişti, ne cesa- relle padişah huzuruna İzinsiz, iradesiz gelmişti? Şimdi ne söyleseydi, ne yap- saydı? Mercan bir kenara büzüldü. Hemen ta- rih boyunca böyle bir sahne görülmemiş denilebilir. Padişah, hemşiresile Mah - EN AAA ENS Nana cevap verdi: mudu neden çağırdığını da pek bilmi - yordu. Hiddeti arasında istemişti. Belki gu, akimca çözemediği meçbuller içinden onların malümatiyle o çıkabilecek, biraz da etrafı tedhiş ederek aklınca galtana, ürlü tehlikeden sıyanet etmiş bu- , Halbuki valide ile Selim de gelmişlerdi. Sözü ik açan yine valide oldu. Kad am, sıtma nöbeti geçirir gibi, bütün vü- cudunun titrediği görülüyordu. — Mercan, dedi, çık dışarı ve kimso huzura girmesin! Pudişaha dönerek: — Şevketlâ oğlum, dedi, gecenin bu vakti sultanları huzuruna istemekte ne gibi bir matlabın var? Mustafa, ipek döşeli bir koltuğa bir yumruk savurdu ve astarı döşti: — Valide, dedi, seninle Selim efendi- yi istememiştim. Yalnız Mahmut efendi ve Esma ile şöyle bir üasbıhal etmek diledik. Huzuruma baskın verdiniz. Genç Mahmut kendini tulamamıştı: — Beni, taannüdüm halinde sürüyüp getirmelerini ferman etmişsin! Ne kanımı dözmeğe mi hazırlandın? Selim ağlıyordu. Bu ne rezil bir tarih- 1i? Bu ne kahpe felekti? Hiç şimdiye ka. dar validei padişahi böyle zelil ve peri, gan görünmüş wüydü? Hiç henişirci pa- dişahi bu kadar aşağı bir muameleyle zebun ve makhur edilmiş miydi? Salta- nat bu kadar ayağa düşürülmüş müydü? Haykırdı: — Valide, şöyle otur. Sen de Mahmut Söyle otur. Padişah kardeşimizle bir ben söyleşmek İsterim, Sakallarma sızan gözyaşlarım silerek Mustafaya döndü: — Sen elini tasllikat kanına bulaştır- maktan baya 8 zadeye biçak üşürenler karşısında Cena, bihakkın hişmma uğradık! Birtakım dinsiz, İmansız, sşilte ve kahpe karıları hareme doldurmuş, zevk ve safanla meş- gul, din ve devleti naehiller eline birak- muş, her şeyden bihaber ve gafil padi « gahlık edersin. Bu Osman oğullarının kanına yakışmaz bir hal metmez misin? düğünü feh- Valideyi, hemşireyi, bizleri, gece ti - yer halktan milerim gibi huzuruna dev . girmekten âr etmez misin? Padişahsan saray içinde değil, saray dışmda, devlet umurunda, ordu canibin- de, rical indinde padişahlık et! Bodadı İzumimiz rabmetullahaleyh İ çinde sen gibi velinimet validesine bu kadar hakareti reva gören bir nadan gördün mü? Selim haykırdıkça haykırıyor, Müste- LL »x misin? Kaç defn şeh- fa şahin görmüş bir serçe gibi koltuğu. na gömüldükçe gömülüyerdu. Cenabıhak, senin gibi bir padişaha e- 'meseydi beni, Tahtımızı namına ferağ ederken, devlet işlerinin artık in- tizamla görüleceğini sanmıştık, Meğer | ma sultan fırladı diz çökerek y rd: — Sus artık sultanım. Kardegimiz pa- | dişahtır. Halife vekilidir. Bu kadar taan etmek yaraşmaz. Neden bizi davet et- miştir. Anlayıp bir alle meşvereti etsek daha yerinde olmaz mı? Sultan Mustafa korkmuştu. Şehzade Mahmud kendisine diş biliyerek bakıyor» du. Selimin gözleri dönmüş parçalıyacak gibi ve hemen hamle edip dişliyecek gi. bi bir hali vardı. Velide ve Esma hıçkı- rarak ağlıyorlardı. Yavaş yavaş aklı ba- şma gelir gibi oldu. — Vallde, dedi, Selim padisah olmak dilermiş, öyle duydum. O» Valide Selime baktı, Bu söz kadını çi- Veden çıkarmağa küfiydi. Kaç yil oğlu Mustafanın zindenı yanında saçlarıma ak düşmüştü. Selim gibi bir sultana, Masta- fayı istirkap etmek yakişir mıydı? Selim haykırdı: — Ben padişah olmak istemem. Niza- mıcedidi kendi fermanımla lâğvetlim. Birçok masumun bu yüzden kanma gir, dim. Yine sediri saltanata geçip de cüm- lenin vebalini omuzlarıma almak iste - mer, Hem padişah olana, padişah olmyan- dan korku ar olmak gerektir. Devleti « liye elindedi dun var, ricalin rinen var, Üar saltanatını tehlikelerden koru! Mahmuda döndü: — Haydi Mahmut biz gidelim. Padişahı valide ile ve hemşireyle halvet bıraka . İm, Yalnız söylemekten hicab ederim ki, gehzadeyo bir sujkast aklından geçer- 8« Allahın gazabı seninle olsun. Mustafa cevab verdi. — Hasa. Şehzadeler benim nuru ayrım evlâdımdır. Maazallah ben onlara sulkast ile silsildi pakizei Osmaniyenin inkırizi- na ve devleti âli Oemanın izmihiğline 58- beb olmak hiç hayal ve hatıra gelen şey Sonse ağab ve Selimin im sayılırsın. Cenabt | i ömürlerinizi ruzuefsun eylesin? (1) | Valide de, hemşire de istirshat buyur. sunlar. Sinirlerimiz biraz bozuldu. Fakat Mustafa artık karar vermiş bu. lunuyordu. Bu İşin içinden kan dökmeden kurtulmak imkânsızdı. (Devamı var) (1) Tarihi Cevdet, sayfa: 141, | Jan Dörote Şimil — Durunuz! Rokur sevinçle mukabele etti: — Hayhay arkadaşlar! Arabadan stladı. Benuayı solümladı. Arka kapıyı açarak — Buyurun yüzbaşim, Noel Serviny, tabanca sesi Üzerine İ general fon Rogviç aşağıya koşar koşmaz Maksın stüdyosunu terketmiş ve hizmet- çi merdiveninden sokağa çıkmıştı. Nö - betteki sivli polis ve Veltet Rokurun pe sinden koştukları için kapı önünde kim- seler yoktu. Nocl endişe içindeydi. İs- tasyona doğru yürüdü. Acaba Rokur mu. vaffak olmuş muydu? Böyle olduğunu tahmin ediyordu; çünkü kaldırım kena- rında Rokurun motosikleti yoktu. Şimdi ! yalnızdı. Tek başma düşman bir mem- leketten kaçmağa teşebbüs edecekti. İkide bir dönüp arkasına bakarak tekip edilip edilmediğini anlamak istiyordu. Fakat peşinde kimseler yoktü. Korku ve endizesi haklı çıkmadı. yonda trene hüdisesizce bindi ve ti de gene böyle hâdisesiz geçti. Pasz- port kontrolunda Almanlar şüpheye düş. mediler ve Noel Serviny, generalin © ni soydukları günün ertesi pazar günü| sast 11,25 de Parisin şimal trenden indi. Kurtulmuştu. garda XX Emniyeti umumiye sivil komiseri Velterin esrarengiz bir şekilde ortadan kayboluşu ve askeri istihbarat teşkilât reisi general fon Rogviçin evinin #oyul- ması Berlindeki alâkadar mabefilde bü- yük bir asabiyet uyandırdı. Gizli teşkilâtının en mahir memurlar: tarafın- dan yapılan tahkikat hırsızlığın kimler hesabma yapıldığını çabukça meydana çıkardı. Bensen Velterin kayboluşundan Üç gün sonra polis müdürlüğüne gelen im- za8i4 bir mektup işin aslını Almanlara anlattı. Bu mektub bitaraf bir memle , kotte Alman gizli teşkilâtiyle Völter me- selosini müzakere teklif ediyordu. Tek- lif kabul edildi. Müzakereler Pransıx teşkilâtı Fransız topraklarında Rayrikanun! bir sekilde tevki? edilmiş 0- minde hir kadının ser- best bırakılması mukabilinde Velterir Almanyaya iade edileceğini bildiriyordu. Almanlar vatandaşlarından birini Fran - saya teslim edemiyeseklerini ileri süre, rek evvelâ bu teklifi reddettiler. Fakat anlağılan Veltere verdikleri ehemmiyet fazla olacak ki iki haftalık bir müzake. reden sonra Fransiz teklifini kabul etti. ler. Velter kaçırılışmı takip eden ilk birkaç başladı. CDN GE > GR >. ER VALVE ADA polis | günde ağzını açmamakta israr ettikten sonra, Dor Şmiti nasıl a anla! 1 kaçırdığını hi- bayet Rok; şt. Alman emniyeti umumiyesi tarafın - dan bu işe memur edilince evvelâ Do- rotenin Almunyndaki annesini tevkif et. miş, evinde yaptığı araştırmalarda genç kadının annesine yolladığı mektupları e- le geçirmiş ve böylece Derotenin Pa- risteki adresini nmişti, bunun Üzeri- na derhal Parise gitmişti. — İşin bundan sohrası benim için ar- tık bir çocuk oyunu kadar İasit ve ko- lay oldu. Diye devam etti, Kler sokağın. daki evinde Dorete Şmiti yalnız buldum. Kendimi annesinin bir ahbabı diye ta urttım ve © bir lisan kullandım: a Sizi görmek istiyor. Haline acıdım ve sizi onun yapıma götürmeğe karar verdim. Tabil muv katiniz olmak ve öizin tehlikeyi göze almanız şartiyle... Çünkü Alman zabıta- smın sizi hıyanoti vataniye suçuyla ara- diğini biliyorum. Arn: anlatir. Bunlar beri alâkadar etmez. Ben sade- 60 annenize karşı İnsani vazifemi yap mak istiyorum. Hududu kolaylıkla geç- meniz Için sizinle ayni yaşta olan kızkar- deşimin pasaportunu yanrma aldım, Darote Şmit bu tuzağn gözleri kapalı olarak girdi. Ağladı. Bana teşekkür etti, Annesinin çok mu sğır hasla olduğunu sordu. “Acaba ölmeden yetişebilecek wiyim?,, dedi. Köndizine itimat telkin edebilmek (- gin: — Sakin olunuz matmâzel. Dedim. Söz- terimin doğru olup olmadığını kontrol çi- Meğibile "ur: vsünüz, İşte size Jspa, t: annenize yolladığınız mektuplardan üçünü bu maksatla sa aldım. Bir de annenizin hastalığı hakkında doktor ta- poru. (Bu raporun sshte olduğunu söy- lemeğe sanırım ki lüzum yok!) Şimdi sözlerimden şüphe edemezsiniz. Treni « miz birazdan hareket edecek. Hazırlanı- niz, Dorote, âsi niz bana ber şeyi kareketinden Paristeki yegüne tanıdığı (yüzbaşı Bentadan bü şekilde bahsetti) haberdar edebilmek ü- zere birkaç dakika müsazde istedi ve kurşurikalemle beş #ltr satır karalıyarak yemek odasındaki masa üzerine göze çar pacak şekilde koydu. Fakat dışarı çi » karken arkasını bona dönmesinden İsti- fade ederek bon ba kâğıdı alıp cebime koydum, Evden çıktık. Bir taksiyle şark garına kadar gittik ve tren içersinde, Sar hu- dudunu aşar aşmaz Doroteri bizzat ben tevkif ettim.,, (Devamı var) Şeker, hâlâ bıçağın altında çıtırdıyordu. — Ciddi şeylerden bahsedeceğiz de ondan! Platonun önüne oturdu. Aralarında masa vardır. Perdelerin ara sından sızar ilkbahar güneşinin altın ışıkları genç kızı okşıyor, bir saç lülesinde veya, tatlı leylâk rengi robunun, bir kıvrımında oyalar niyordu. , Nanârın kendisi bir ilkbahardı. Yağmuru, güneşi, hevesi, hır çınlığı, zarif serkeşliği ile tam bir ilkbahar.. Platon da, bütün bu değişiklikleri gösteren hassas bir barometre gibiydi. Platon, boşalan fincanını tabağına bırakarak, sordu: — Ey, neymiş bakalım, bu ciddi mesele? Genç adam, birçok kereler, tuvalet veya âdabı muaşeret hakkın: da mühim sorgularla karşılaşmıştı. Bunu de öyle bir Nana, yüzü penbeleşerek ve gözlerini yere indirerek, sordu: — Benim evlenmemi doğru bulur musunuz? Platon şaşırdı. Bayan Nazan Muhtarın (antezilerine makla beraber, bu kadartnı beklemiyordu. Evlenmek çağında değil miydi? Soğuk kanlılığını kaybetmedi. Ve, her zaman soluk olan yanak- larına, hafif bir kırmızılık gelmesinden başka bir heyecan eseri göstermeden, cevap verdi: — Vaziyete göre. — Meselâ?.. — Meselâ. Sormak ayıp olmazsa, kiminle evlenmek niyetindesi- alışık ol Fakat neden olmasın? Nana çay kaşığiyle masaya halifçe vurarak cevap verdi: — Evlenmek niyetinde değilim ki... Kısa bir susmadar sonra Platon* —0 halde, dedi, niçin bana Bü mühim suali sordunuz? SUBAYIN KAÇIRDIĞI: KIZ —40— Nana, bir bıçağın sapiyle, ufak bir şeker parçasını kırarak ce vap verdi: — Belki evlenmeğe niyetlenirim diye... — Öyle bir niyetiniz olduğu zaman, karartnızın doğru olup ol madığını konuşuruz... Nana, şeker parçasını kırmaktan vazgeçerek, göz ucuyla Plstona baktı, dedi ki: Görünüşün tesirinden uzak kalmağı, evvelce uzun boylu dü” şünmeden hiçbir şeye karar vermemeği siz öğretmediniz mi bana? Platon, dersini bu kadar güze! tekrarlıyan zeki talebesinin kulak larını çekmek için büyük bir heves duydu. Fakat sesini çıkarmadı. Sadece, eğilerek; — Lütfen izah eder misiniz? dedi. Nana, tekrar şekeri kırmağa koyuldu.Biraz sustuktan s0nra: — Fabrikatör Bay Seyfi Rıza bana evlenme teklif etti, dedi, siz ne dersiniz? onunla evleneyim mi? ; — Platon gözlerini masa örtüsüne dikti. Bütün kızgınlığı Seyfi Rızanın başında patladı. Gözleri hiddetle açılarak: — Şu sersem herif mi? diye söylendi. Nana, tamamile masum bir sesle: — Evet! cevabını verdi. Platon: — Allah aşkına, bırakın şu şeker kırmağı! diye bağırdı, sinirle timi bozuyor sunuz! Nana, sinirli kimselere acıyormuş gibi bir se: - Ben sinirli değilim! cevabını verdi. Bununla beraber, gülmemek için, ayağa kalktı. geri çekti, ve şekeri, vaktinden evvel büyümüş bir bıraktı. İskemlesini ineğin okeyfine Yerini değiştirirken, saçlarında pirildayan güneş üzerinden çe kildi ve Platona, oğa kararmış gibi geldi. Nana, nihayet anlatmağa karar vererek, söze başladı: Umumi bir bakışla, evlermem Jâzımgeldiğini ve bir ev hanr- olmak için lâzımgeldiği kadar akıllandığımı zannediyor musunuz? Platon kendini gülmekten alamadı. Akıllanıp akıllanmadığınız yaptığınız hareketlere bağlı, dedi, meselâ, şeker kırmadığmız zamanlar, oldukça akıllanmış sayılabilir sniz.. Şeytan kızın dudakları belirsiz bir gülümseme ile kıpırdadı. Şe- kerli parmaklarının uçlarını, içinde çay kaşıkları çalkalanan kabın i- çine daldırdı; sonra, çıkararak mendiliyle kuruladı. Fakat hiçbir söz söylemedi. Platon, devâm etmeğe mecbur oldu: — Evlenme, tabii pek mühim bir iştir. Bu bağla, her iki taralın. maddi ve manevi bütün varlıkları biribirile kaynaşır. Eğer erkek çok akıllı olup da, kadının aklı biraz kıtça ise, gene bir çeşit denklik el de edilmiş olur ki, bü... “Devamı var)