Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ça Haber inm tarihi Romamı: 23 Yazan: Ikimim Padişah, Anbere haykırdı: Sen tekin değilmişsin de haberim yok! Odayı dolduranlar korktular. Cevri bir an içinde Anberden hâdiseyi öğrenmiş bulunduğu için bunun sebebini biliyordu. Mustafa haykırdı: — Cellâd! Damızlığa çekilmiş bir boğa gibi sı - rıim vücutlu bir bostancı odaya girerek ayak öptü. Hünkâr hâlâ hayretlerle ÂAn- bere bakıyordu ve yine haykırdı: — Ne duürürsun bre kahpe oğlu. Vür boynunuü şu zencinin! Bulunanlar birer köşeye sindiler. An- berin dili tutulmuş, siyah benzini kara sarı bir renk bağlamıştı. Çenelerini biri- birine çarpıyordu. Gözleri birer kan ça- nağma dönmüş, manasız birer cam göz gibi padişaha dikilmişti. Cellâd, kalin kılıfımdan taze bilenmiş palayı sıyırırken Anber diz üstü yuvarlandı ve Mustafa - nım ayaklarıma doğru süründü: — Merhamet padişahım! — Sus brea melün! Sen tekin değil.- mişsin de benim haberim yok, Cevri atıldı: — Padişahım, bugün Hazreti fahrıkâ- İnatın yevmi velâdeti mübrekleridir. Ecdadı İzammızdanberi halifei ruyu ze- min padişahlarımız bu yevmi mübarekte ellerini kana bulamazlar, Cellâd geri çekildi. Cellâddı, fakat müslümandı. Cevrinin sözleri ciğerlerine ök gibi işlemişti. Hünkâr sayıklıyordu: — Haşa o Hızır değil, Anber kıyafeti- ne girmiş bir iblisti! Hani neredeyse Cevri bile hünkârm büsbütün delirdiğine iİnanacaktı. Hem ne isabet olacaktı! bütün hâdiseler kö - künden halledilmiş bulunacak, Selim tah tına geçecek, Mustafa da bir odaya bir güllâbi ile hapsolunacaktı. Hepsi çıktılar. Cevri Anbere de bir i- şaret vererek çıkmasını söyledi, Hünkâr- la yapayalnız kaldılar, Padişah çok bedbindi. Harab ve peri- ğan haliyle acmacak vaziyetteydi. — Padişahtm, dedi, tövbe istiğfar et. Senden büyük AÂllah vardır. Kul hatasız olur mu şevketlüm? Bir günah işledinse eğer, Cenabıhak seni ürküttü. Kaç saat- tenberidir ki cariyen mahpusum. Sultan Mustafa baştnt kâldirdı. Hay- röt ve dehşet içinde sördü: — Kim hapsetti seni? — Siyah yüzlü, uzun boylü, geniş kâa- rinlı bir Arab, padişahım. Gözlerime öy- le baktı ki kendimden geçtim! Cevri, bu tesadüften ne güzel istifa- de etmişti. Zaten aklı büsbütün kafasm- dan giden padişaha bundan güzel bir ma- Bal yutturulamazdı. Halbuki o gaybubeti- ni başka türlü izah edecek, belki de mü- vaffak olamıyacaktı. Platon cevap verdi: — Tam âşıkların ruhunü okşryacak bir gecel Bunun — değerini anlamryan bizler evlerimizden dışart çıkmamalıyız. Biz böyle şeylere Mustafa dikkatle dinliyordu. — Nereye hapsetti Cevri? — Bilmiyorum ki hünkârım? Orası neresiydi, bu kimdi, beni niçin hapset - mişti? — Kim salverdi seni? — Yine kendisi hünkârım, Yarı beyaz, yarı siyah yüzle geldi ve beni bu kori- dora fırlatt.. Kendi kayboldu. İşte hu- zurundayım, Padişah Mustafa İleğen ibrik istedi. Abdest alıp namaz kılacak ve tövbe is- tiğfar edecekti. Belki Cenabıhak bu mü- barek günde padişahın münacatını kabul ederdi. Cevri, böylece Mustafayı teskin etme- ğe muvaffak olmuştu. Bu iş de halk ağ- zına düştü. — Saray tekin değilmiş! — Padişaha Hızır görünmüş! — Anber ağa, velâdeti peygamberiye bağışlanmış! — Cevri bir akıllı kadınmış. * Fakat aklı başmda olanların endişesi her gün biraz daha artıyordu. Ne ola- caktı? Bu işler nasıl yoluna girecekti? Sarayda, hünkâr huzurunda birtakım e&- rarengiz hâdiseler dönüp duruyor, şeh- zadeler kaybolup çıkıyor, hünkâr tekme- lenip yurmuklanıyor, sultanlar bu haile- de rol alan aktörler gibi meydana dö - külmüş, enırika ve idare kadın eline kal mış, yeryer sefalet ve açlık, kıtlık üre- miş, ordu karışık bir halde, serdarlar bi- ribirine düşmüş, devleti aliye muzmahil ve perişan vaziyette ne olüyordu? Bir taraftan da Tuna serdarı Alem - dar paşa hizini alamamış, bir. demir gülle gibi girdiği yeri perişan edip kel- leler yere sererek gemi azıya ülmıştı. Serdarı ekrem Çelebi paşa, otağında ge- celerce uykusuz, bü sergerdenin tasallü- tunu def için çare aramakla meşguldü. Rumeli suikastçileri için isler yolunda gidiyordu. Cemiyet erkânmdan Tahsin efendi serdara apasikâr söylemişti: — İki cihetin dahi İhtiyacatı çok, ör- düuyu hümayunda ise iktidar yok, Delik büyük ,yama küçük, Böyle kalrrsa hal - ler fenaya müncer olur. (i) Ruslarla yapılan mütareke müddeti bitmişti. Fakat otağ küran ördüyü hü- mayunda harbe hakikaten mecal yoktu. İstanbulda rical biribirinin ayağı altına karpuz kabuğu koymakla meşguldüler, Bir taraftan gerek Behiç efendi, gerek Tahsin efendi serdarı Ekrem Çelebi pa- şayı ürkütmüşler, Alemdar paşa İle bir uzlaşma yapmağa töşvik etmişler, diğer taraftan da Aemdarı, Serdarın aleyhine doldurmuslar ,küplere bindirmişlerdi , Serdar Çelebi Mustafa paşa, bü tedbi- L LLLHABERİN, İHİS VE YASK ROMANISİ ha re aldanmış ve Alemdarla görüşmeği ka- bul etmişti. Fakat içinden de pazarlığı vardı. Harbetmiyecek orduyu İstanbula döndürecek ve her şeyden önce elindeki mührü hümayunu kuvvetlendirecek, et- rafını saran düşmanlarını temizleyip İs- tiklâl üzre kalacaktı. Gece basmiş, geç vakte kadar İçtima- da yorgun ve bitkin hale gelen ordu ricali teker teker dağılmağa başlamışlar- dı. Serdar, çadırma çekildi. Düşündüğü ve hazırladığı tedbir pek güzeldi, ama, acaba Alemdarla görüşmesi ne netice verecekti, buna üzülüyordu. Bu lâf din- lemez, söz anlamaz sergerde ile uzlaş - maâk, düşmanla müsalâha etmekten ya- mâan bir işti. ——— Henüz yatsı ezanı okunmuş, bütün E- dirne gecenin sessizliği içine gömülmüş- tü. Serdar bu gece çadırmda yatmağı tercih etmişti. Gözlerine uygu girmediği için göyle bir kenara çekilip düşünceye | daldı. Asker çadırlarının arkalarından yere sürüne SBürüne yürüyen başı açık ayağı çıplak bir nefer, serdarım çadırına doğru ilerliyor, etrafını gözetleyip, din- liyerek bir şey bir ses olmadığına emin olunca biraz dahâ sürünerek yaklaşıyoör- dü. Elbisesiyle, gece daha koyu sarı görü- nön toöpark arasında en küçük bir fark bile yöktü. Serdarm çadırımna gittikçe yaklaşan bu neferi nöbetçiler tolay ko- lay göremezlerdi, —Serdar daldığı dür “nceleri içinde he - men hemen bir şekerlemeye do varmış Bulunuyordu, Belli ki bu gidişle uykusu da adamakılı bastıracaktı. Bü girâda serdarı ekrem gârib ve boğuk bir ses duydu: — Ya serdar! yYa serdar! : " Bu ne bir feryad, ne bir niyazdı. Bu ses, hatiften gelen bir nidaya bönziyor- du. Banki ftoprağın altından geliyordü. Serdar dehşete düştü. Önce belki kendisine bir hayal musallat olmustur diye düşündü ve oracıkta düran suyla yüzünü yıkadı, üzun çubuğuna bir siga- ra yörleğtirip töllendirdi. Böyle anlarda bir damla rüzgüâr bile İnsanın bütün tüylerini kabartir, vücut | tavuk eti gibi pürtük pürtük olur. Bu bilinmiyen bir korkudan, mücadele edi- lemiyeceği sanılan bir kuvvetliden duyu- lan dehşetten gelir. İşte tıpkı serdar da böyle bir zaafa düşmüştü, (Devamıi var) (1) Tarihi Cevdet, sayfa 244, MATMAZEL İ SEMTAN'I â Yazan: R. Rober Duma — 52 — Çeviren: P. Benua elini uzatarak yatağa lMa dledi; apansız metresinin vucud“" tutacak ve onun hayretint gülecekti — Evet. — O halde kendisine muvaffakıyeat halinde söylememiz mukarrer cümleyi söylersiniz: Allo mösyö Simon? arabayı garaja götürdük.., — Hayhay telefon ederim. Allahats- marladık, — Güle güle dostum. Yüzbaşt pardösüsünün yakasını kaldı- rarak yağmur altında yürüdü, Askeri mektebe doğrü ilerledi, sonra sağa sa- parak Kler sokağına girdi. Dorote şimdi onu yatağa uzanmış, yarı uykuda bek- liyor olmalıydı. “Zavallı!” diye düşündü. Üç gündür bu fon Strammer meselesi yü- zünden onu görememişti. | Genç kadın ona hâlâ, ilk tanıştıkları zamanki kadar hararetle âğşıktı. Onu her görüşünde, bir Saat evvel ayrılmış olsa- lar bile, gçocukça ve çılgim bir sevinçle karşılıyor, boynuna * sarılıp dudaklarını erkeğinin dudaklarıma yapıştırarak mi - gelen o değildi. mamıstı, iplik sarkıyordu. sikler vardı. rıldantyordu: — Seni kaybetmekten öyle korkuyo- | nasıl izah edilebilir?,, rum ki! Şapkasmı, pardösüsünü BiYÜ> Benua gülümsedi. Bü akşam tamamile sgerbestti, Dorotenin yanmda sabaha ka- dar kalabilecek, son haftalarda olduğu gibi şöyle bir görünüp ayrılmak Mmecbu- | di: riyetinde kalmıyacaktı. Yakım zevk Ba- — Nö var? atlerini düşünerek titredi. O gece Doro- aj te mes'ut olacak ve aşkr müteakip bütün azast tatlı bir'rehavetle gevşemiş, ok - gşanmağa mMuhtaç bir kedi yavrusu tesli- miyetiyle ona sokülup üyuyacaktı. Çok- tan buna hasretti, rant; yüzbaşı Benua... Yüzbaşr Benüua, Kler sokağındaki bir binada Dorote için kiraladığı dairenin kapısını anahtarla açtı. Karanlıktı. Da- rote uykuda olmalıydı. Ayaklarının ucu- na basarak salonu geçti, yavaşça yatak odasinın kâapısmr adtı. Perdeler inik olduğu için oda zifiri karanlıktı. Elini uzatarak ilerledi. Elle- riyle metresinin vücudunu tutacak, onu böylece u'yandırıp hayretine gülecekti. — Dorota! ' Yatak bomboştu. Benua endişeyle ba- ğirdi. Elektriği yaktı.. — Dorote! Tekrar seslendi. Bütün odaları dola- şarak her tarafta elektrikleri yaktı. Ev- de kimseler yoktu. Salona döndü, ayakta durarak düşün- dü. Kendi kendine “beyhude yore telâş!,, diye söylendi. "Sokağa çıkmış olacak,,, Etrafını aradı, genç kadınm bırakmış ol- ması lâzım bir mektup göremedi. Duvar saati onu çaldı “Geceleyin sokağa çıkmak âdeti de - meraktayım da... var mı? Benua sinirliydi: yorsanız söyleyin. Yukarı çiktı kaç yaşında kadardı?. işlemek, onun hoşuna gitmek, memnuniyetini, ka ğildir. Tek başma nereye gi lir?,, Merdivende ayak sesi koştu, fakat gesler ikinci Kattt Benua, bir şenlik için gibi bntnll ları yakılmış olan apartnnanda arud' araştırmaya başladı. Masanil 394 bir çay fincanı duruyordu, içilmişti. Köşede bir koltuk rotenin işlediği pembe bir £ tılmıştı ;çamaşırın üzerinde “Birdenbire kalkıp gitmşi. Sü yat birdenbire durmuş; Nislü” odasına geçti. Elbise dolabi Çamaşır ve elbiseler eksikti. d olacaktı, nerede?,, Benua pavul de & madı, Tüvalet masası üzerinde tekrar bir göz gezdirdikten çınıli trikleri söndürüp aşağıda KAP! flf' ' önünde pencereyi vurdu. Kadit — Anlatın madam Düran5 — Acele etmeyin, Uzun * bıyıksız, kırk yaşlarında K& — Ecnebi miydi dersiniz? (De 0 kocaman makinelerin her parçasına ayrı ayrTı gıpt Bu fen harikalarınm, çiftliğe gittiği zamanlar, prensesin ” lâyık değiliz! — Sözlerinin tesirini anlamak için yan gözle Nanaya bakıyordu. Fa. kat genç kız, başını yukarı kaldırmış, gece kraliçesinin lekelerine ba- kıyordü. İçini çekti: — Ah, ayda bir adam olduğuna inandığım zamanlar nerede? Ne- iyiydi o zamanlar? — O vâakitler kaç yaşında vardınız? — Doküz, Gülmeğe başladılar. Fakat Nana, o gün hiçbir şeye gücenmemeğe anıd içmiş gibiydi. Sözüne devam etti: — Evet o zamanlar, bâbamın beni, Kafkasyadan getirdiği “Neg rö,, ismindeki güzel atına binmeğe alıştırdığı zamanlardı. Bu at, bir gürcü prensesinin imiş. Dört nala giderken yerden mendil kapardı, Ne güzel, ne iyi ahlâklı hayvandı. O vakitki kadar mesut olduğumu bilmiyorum. Babamla ben, akşamları atla dolaşırken aya bakardık. Babam bana, orada bir kapı olduğunu, aydaki adamın, vakit vakit, o kapıyı açıp bizin? yaptıklarımızı seyrettiğini söylerdi. Allahım! Yolda giderken havaya bakmaktan, kaç kere yüzükoyun yere yuvar- lanmıştım. Platon yavaş sesle, âdeta kendi ketidine #öylüyormuş gibi: — Kimbilir kaç kişi sizin gibi yapmıştır, dedi. Nana Platona baktı. Çocuk gibi yüzünün çizgileri değişti. denbire vakurlaşan bir sesle, cevap verdi: — Havaya çoök bakmak yüzünden düşmenin de bir zevki vardır! Platon hayretle başımı kaldırdı: Nananın ciddi ve tatlı yüzü ona başka bir biçime girmiş gibi gel. di. Sesini yüksa'*meden sordu: Bir- SUBAYIN : KAÇIRDIGI KIZ e DÜ p — Emin misiniz? — Babam bana öyle derdi. Ben, babamm bana söylediklerinin hepsine körü körüne inanırdım. Bana yüz kere tekrar etmişti: “Sakın önüne çıkan engellerden yılma; miskin bir düşünceye tâkılıp kal- ma; gözlerini daima yükseğe kaldır.., Platon: — Babanız çok mert bir adammış! dedi. Nana, eliyle yavaşça genç adamım elini tuttu, kalbinden taşan bir minnetle sıktı. Biran sustular. Nanâ, gayet yavaş bir sesle söze başladı: — Babamdan çok seyrek bahsederim, Evde cesaret edemem.. ÂAn- netmi ağlamağa başlar.. Kardeşlerim aldırmazlar. Babamın en çok sevdiği bendim.. — Babarırzdan istedifğiniz kadâar bana bahsedebilirsiniz. En çok sevdiği çocuğunün hatırasında bıraktığı çizgilerle, iyi yürekli bir zatt gözümün önünde canlarıdırmak benim için büyük bir zevk olacaktır. Nana, hatırasının derinliklerine dalarak, anlatmağa başladı. Bu strada, Saduün, kendisini dünyanın en mesut adamı, sayıyör- dü. Prensesin yânına öturmuştu. Prenses, çiftlifi için getirdiği ma- kineleri anlatıyor; Sadun. vidalarla çivilerinin savısına — varımcaya kadar bu makineleri gözünün önüne getirecek derecede ehemmiyetle bu sözleri dinliyordu F H ö ZL L LA suz bir saadete erişeceklerini düşündükçe uzüntüSÜndeğ c hale geliyordu. Birdenbire aklına, prensesin çiftliğine gİ şon ” cesi gelerek boğazı tıkandı. Prenses, çiftliğinde yaptf el -— vantilâsyon tertibatını anlatırken, damdan düşer gibi — Yakında gidiyor musunuz? — Beş gün sonra.. Yeğeninizi annesme gotüreceğım liğime gideceğim. Sadun, yeisle, sordu: — Uzun zaman kalacak mısmiz? e- Biray! ' — Bir ay mı? Allahım! Bütün bu zaman içinde gım? — Şimdiye kadar ne yapıyordunuz? Sadun hemen cevap verdi: Prenses, gözlerinde tatlı bir İstihza pırıltısile cevaP — O zaman sizi tanımıyordum? Hayatımda mana — Size kitap birakırım, Bu sözleri söylerken prensesin sesi hafifçe tular. Birdenbire prenses seslendi: — Haydi çocuklar, geç oldu, artık gidelim. Eve döndüler. Neşe ile birer çay içtiler. AZ sonrâı veda edip çıktılar. Vapur iskelesine yaklaşırlarken, Sadun bl!ı"?ıefibıre — Platon, dedi, senin kardeşin çok takdir edi Dünyada onun bir eşini görmedim. O kadar hisli, © ö kâdar cana yakın ki.. ben N€ alçalmışt eait G yrili ı* Iize:îww iüre ef a . “"Hiç şüpheye mahal Yok' p cek bir zaman için buradan gi hı."f kat niçin? nereye? bana UGW vermedi? bir kâğıt olsun BF | a F Bir şey soracaktım.: M Kapıcı kadın, uykü sersemi — Ne var, ne istiyorsun“';.w yi — Behni tanımadımiız mı ,ı* — 'Tanıdım 'ama bu saütte #7 T lemi uykudan uyandtrfyorsun Benua, kadınm avucuna lık sıkıştırarak özür diledi! —. Affedersiniz madam. SiZİ ı-ııı“ Vd rahatsız ettiğime pek üzülüy0 ç Matmazel — Evet, üçüncü kattaki — Evet, Yukarda yok. ?ı gatle hu S9 dr::“';y — Tabil yukarda yok, çunk — Gitti mi? siz goı—dunü” — Sizi şimdi gördüğüm zib” — Bildiklerim çok değil İi varü gö gün saat dörde doğru bir Matmazeli sordu, daireyi M : — Nasıl bir adam? nasil aC — wî sonrdı ” yoktür sh’“g ge e Kİ işi hir DARA KM N ÜDK A RER L L P E D sonrt G rf—ı ..—» — x— 43 A -F L FF F g —rTa7 EÇEFE L EL LEE L EEER » Pm | tj | | Ür K F h *& n — — — ; — Üz ee