Haber'in tarihi Romanı: 21 Yazan: Ikimim Selim, dişlerini gıcırdatarak hay- kırdı: Mucize bu Hünkârım... Mucize gösterdin ! Selim bunları gözlerini hafif kapıya- rak düşündü ve galiba biraz da kendin. den geçti, Uyku tatlı bir bahar rüzgür! gibi vücudunu lezzetle Ürperterek yayı- Kyordu. Birden Mustafanın korkunç hay- kırışıyla yerinden fırladı. — Bre menhus Arab. Huzarumda bir sütçü katırı gibi ne uyuklarsın? Gönlüm gülmek, eğlenmek diler. Kalk şuracıkta cacık var, Bunu 4) yüzüne çal. Uykun ge- ger, İşte şimdi çmgar kopacak ve saray alt Bat olacak, bir çuval İncir berbad bir ha- 16 gelecekti, Anber durdu. Hünkâr yerinden bir lis. tik top gibi fırlayıp saat masasının Üze- rinde üstü kapal duran alim kâseyi ya» kalayıp ve korkunç kahkahalar sâvura- rak bağırdı: — Işıkları söndür. Pencereden sabah Mgıkları girerken senin de kara yüzünde mehtab tulü ettireceğim. Anber kimbilir cacıklı yürün ne gülünç olacak! Mustafa adamakıllı sapıtmıştı. Ağzm- dan salyası sakallarına sızıyor, gözleri gittikçe donuklaşıyordu. Belki bir kâse cacığı yüzüne yemek, bü kadar zelil hale düşmekten beter sayıla- mazdr, Selim için. Fakat, siyah mürek- kep Sulu cacik karşısında sızıp hakikaten Selimin yüzünde şafak atacaktı. Ne yap- #in ki bünkârı bu mecnunane hareketin- den vazgeçirsin ?! Selim bir an için her şeyi unutmuştu. Hünkârm eline hücum &dip kâseyi yere fırlatamazdı. Çünkü padişahtı bu. Yüzü- nü yerdeki casığa sürdürüp yine zevkini yerine getirecekti. Mustafa tekrar haykırdı: — Yaklaş! Yaklaştı Selim, Ve Mustafa elindeki kâseyi sarsıp Selimin yüzüne fırlattı, Yo- ğurt, hıyar parçaları Selimin gözlerini, yüzünü örtmllş, kudurmuş bir insan gibi dönen gözlerinin, alevlenen yüzünün a- teşi pıhtılaşan ayranı büsbütn eritip yü- zünde sızdırmıştı. Koluna gözlerini sildi. Mustafa gözlerini yurmmuş, kasıklarını tutarak patlayıncaya kadar gülüyordu. — Bak aynaya Anber, bak synaya! Ve sedir altımdan çıkardığı bir keseyi göğsüne attı: — Al Anber, ömrü hümsyunuma dus ct ve. Mustafa sözünü bitirememişti. Gözleri büyüdü. Göğsü yavaş yavaş çişirilen bir koyun postu gibi kabardı. Saçları dikil- INDAN BL) Lil di. Yumrukları kısıp hayretle Selimin yüzüne daldı. Ayran, simsiyah bir su halinde ratgel- diği hıyar parçalarım ve maydanoz yap- raklarını sürüyerek, Selimin yüzünden, elbiselerine ve yera akarken altından pembe derili bir insan yüzü sıritıyordu. Selim hiddetinden katılmış bir haldeydi. Mustafa yerinden fırindı. Selim de iki adım geri çekilip kapıya yakin durdu. Mustafa, yere damlıyan yoğurda parmak Çüldi ve kayretle baktı, pencereye tütu- nup tekrar baktı. Korkmuş ve büyümüş gözlerini Selime çevirdi, güneşin bafif ve berrak ışığı da yavaş yavaş odaya sü- zülüyordu. Mustafa titriyerek sordu: — Sen iblis misin, nesin? Selim dişlerini gıcırdatarak haykırdı: — Mucize bu hünkârım... Mucize gös- terdin! Mustafa duvarda asılı hançerine el a- tıp haykırdı: — Asıl mucizem şimdi! Selim kendinden geçmişti, Fırladı ve Mustafanm koluna şiddetli bir muşta in- dirdi, Göğsüne de bir tekme savurdu. — Hızırdan kork, zındık, abdessiz hünkâr! Mustafa boğazlanıyor gibi haykirtrken Selim de koridorlardan stiratle koşarak ve önline gelene çarpıp canını ağrıma getirecek kadar tedhiş ederek dalrosi- ne girdi, Hemen soyunup yıkandı ve An- beri giydirip: — İdare et, Mustafayla yüz yüze gel- dim! Diye odadan itti. Mustafanm odasına cariyeler, haroma- Zaları, saray halkı, Mercan, Anber ko- guştular, Herkeste bir dehşet hâsrl ol - mugtu: — Padişahm odasından bir hortlak çıktı! — Ervah: habise üşüştü, — Bir hayal mi neydi, nekadar kor- kunçtu yarabbi! Diyenlerin hesabı yoktu. Selimi öyle acaib haliyle görüp de ürkmâmek, kork. mamak, böyle düşünmemek mümkün de- ğildi. Padişaht koltuklayıp kaldırdılar, Ma - sanin önünde simsiyah vo aralarında beyaz lekeler bulunan koyu bir mayis takılan gözler, garib bir anlamamazlık içinde biribirine bakıştılar, Hünkâr bay. kirıyordu : — Anber nerede? bana Hınır görün- EMAN BE X “Tapılırcasına #evildiğim bir zamanda ölüyorum; daha ne iste- dü. Meğer Hızır bildiğimiz gibi değil, bir hunzırmış! Biraz evvel koridordan korkunç bir heybetle kaybolan hayali görenler pa - dişaha hak verdiler, ama, bilmiyenler hayretteydiler. Mustafa, başına toplanan kalabalık &- çinde bilhassa bir kadma gözlerini dik- miş, hayretle baka kalmış, senki başın. dan geçenleri unutuvermişti. Bulunanlar da dönüp baktılar, Bu Cevri kalfaydı. Yü. zü bAJâ pembe pembe idi, Melçi ve mü- kedderdi. Cevri, saraya gelir gelmez hömen kı- yaletini değiştirerek Mahmudun odasına koştu. Onu yatağında uyur bulmuş, çok yorgun ve dalgın, #oluk yüzle yatan Mahmudun başından kimbilir neler 'geç- tiğinl! düşünmüş, üzülmüştü. Selim de 86- dir üzerinde baygm bir haldeydi. Dörin derin nefes almakta ve şiddetle horul- damaktaydı. Onları uyandırmağa kıya - mamış ve haremden kopup koridorlarda korkunç skisler yapan Mustafanm sesi- ns doğru koşmuştu, Sultan Mustafa hayretle ve gözlerini kırpıştırarak sordu: — Sen neredeydin? Cevri, akmak değildi. Her tedbiri yol da düşünmüştü. Etrafma bakarak sanki halvet ister gibi boynunu büktü ve hün- kârt cevabsız bıraktı. Mustafa birdenbire Anbere döndü, kalktı, (â yanıbaşma kadar giderek, şişte çevrilen bir kebab gibi, ağayı evir- di, çevirdi ve elini dudaklarında tülkrük- leyip yanaklarına stirdü. (Devamı var) — Evel bayan ikisini de gene yapıştırdım! EEE DRENE kırdım ama Yazan: R. Rober Düma — 51 — Çeviren: F. R Fon Strammer irkildi, hücum€ uğrıyan bir insan sevki tabiisil€ eli arabanın kapısına uzandı. | — Elblselerimizi değiştireceğiz, Ba - Alm Üniformamı giyince buradan müste- rihane çıkmz. Sağa sapıp koridorda di- rektörün yanma gidiyormuş gibi ilerle. ri Yolu biliyorsunuz. Kasketinizin yerini gözlerinize doğru İndiriniz. Tarassut klübesinin önünden geçerken nöbetçi gardiyana ahbıbea “merhaba!” diye seslenirsiniz, Şimdi nöbet değişti, vazifeniz bitti. Evinize yemeğe gidiyor « sunuz. Anladınız mi? Gardiyan rolünde olduğunuzu unutmayız. Acele etmeyi - niz; kaçar gibi görünmemek lâzım.. Nöbetçi klübesini geçince camlı kapı- yı açar, kubbeli bir methala girersiniz. Kapıcı kapıyı açınca sokaktasmız. Gene sakin ve yavaş yürüyerek sağ tarafa doğru terlersiniz. Yüz adım kadar öte- de bir otomobili bekliyecektir. İçinde dost lar var, Anladmz, değil mi? Fon Strammer gardiyanın elini kırar. casma sikti. — Anladım, Fakat siz? — Siz bana bakmaym. O tarafı da dü- şünüldü. Siz yalnız kendinizle meşgul o- ten. Haydi şimdi elbiselerimizi değişti - relim, Çabuk! Fon Strammer gardiyanın elbiselerini giydi, Gardiyan: — Mükemmel! dedi, Gidebilirsiniz her baron, Talliniz açık olsun! Alman castsu hücreden çıktı. Ağır s- Zir yürüyerek uzaklaştı. Her şey gardiyanın tarifi dairesinde cereyan etti, Fon Strammer hiçbir müş- külle karşılaşmadan kendisini sokakta buldu, Nihayet tekrar hürriyetini elde etmişti. Oradan koşar adımla uzaklaşmak arzusiyle içi titriyordu, fakat kendisine bâkim oldu; gene ağır ağır ileriiyerek sağa saptı yüz adım kadar yürüdü. Otomobil bekliyordu. Yaklaştıkça ya - yaşça işliyen motörlinün #esi kulaklarma daha vazıl gelmekteydi. Dört metre me. #afo kalınca fon Strammer kendini tu- tamadı, bir hamlede otomobile etladı ve araba derhal hareket etti. Alman zabiti, arabanm dip tarafında oturan tanımadığı Iki kişiye karşı stra- pontene oturmuştu. Almanea olarak se- vinçle söylendi; — Kurtuldum! tegekkür ederim dost- İarım! teşekkür ederim! Muhutablarmdan biri: — Bonsuar mülâzim fon Strammer. Dedi, Sizinle tanıştığıma inemnun oldum. Eğilâi ve müstekzi bir eda ile devam etti: — Kendimi takdim etmeme misande- nizi dilerim: yüzbaşı Benus! Fon Strammor irididi, hücuma uğrı- AL nu kabul buyursun. yan bir insan sevkitabilsiyle çep den eli arabanm kapısına ga i ötekiler ondan daha atik des biri boymuna sarıldı, dlğeri eli kes” tarak onu zorla yerine oturtt. tel Rokur söylendi: apk P — Bu süretle arabadan A0? i çe” fanızı patlatmak mı iştiyorsupU” Yağun lüzumu yok! Otomobil süratle gidiyord” rammer mütevekkilâne yerini ken Benun goföre seslendi: şe — Almanya sefaretine... u Fon Strammere döndü: ei — Santrım ki siz de oray z tiyordunuz? Alman zabiti dudakların! aa çıkarmadı, Benua ve Rokur larüı, gi © Otomobil Alman sefareti " metre mesafede durdu, Benut çarak: — Buyurun. Dedi, Serbestisi” Fon Strammer ses çıkarmadı” terketti, N lu: Benua devam ediyorü ii pi — Güzel bir firar değil MİT ais bunu istismar edebilirseniz * , terfi etmeniz muhakkak. SİSİ ii. e tebrik ederim. Fon Strammer bu isthss de sapsarı kesildi. İnce bir isti? iyi vermek istedi, münasib bir #7 ii ymca bir tehdid savurdu: — Tekrar görüşeceğiz yüsbesi * Buna emin olunuz. — Ben de öyle umuyorum Ke yy daşım, O zamana İntizeren yolculuklar temenni ederin ii « Şoföre döndü: j — Haydi gidelim artık. Bir dakika sonra bir haplbs”” vi yanı sinirli sinirli Alman Ta nin kapısmı çalıyordu, Saat du. vni > Yüzbaşı Benua, fon Stramm erir? e #efsretine bıraktıktan #onr$ retti: — Mot Pike avönüsün©” sokağı önünde ben ineceği. get Otomobil bildirilen adres* e miser Rokurls veğalaşti: gık feni telefon edin. Evinin ” Yiyorsunuz değ mi? t KIŞ NN rim ?.. Bundan Sonra bir tek arzum olabilir: emirlerini belki biraz ihmal ettiğim Tanrı'ya kendimi affettirmek, Şimdi gönlümün bütün aşkıyla ona doğru atılıyorum ve ondan, o fki meleğe bir gün beni Cennette kavuşturmasını niyaz odiyorum. Onlar olmazsa cennet de bana çöl gibi ıssız gelir. “Hiçbir kadın beni kendine örnek edinmeğe kalkmasın, betbaht ölur. Benimi halim bir istisna idi Dünyada Felipo'lere, Gaston'la- ra tesadüf etmek imkânsızdır; buğun için cemiyet hayatı, İzdiva- gm ağka dayanmasını istememeklo tabiatın kanununa da uymuş ©- luyor. Evet, kadm zayıf bir mahlâktur, nikâh altına girerken ira- desini kocasına feda etmelidir; buna mukabil kocasının da ona hoğ- gümlığı feda etmesi lâzımdır. Kadmların bu son zamanlardaki fer- yadları, isyanları, iddizları, bep birer budalalıktır; bu yüzden bir. gok filosofların bize çocuk demekte yerden göke kadar hakları var- eğ il Bildiğim o tadi sesi ile bu sözlerine devam etti; ağzında en makul geyler en zarif bir İfadeye bürünüyordu. Nihayet Gaston geldi; yengesiyle İki çocuk, İngiliz dadı da beraberdi; onları getirmesini Yüiz rica etmiş. İki çocuğu göstererek: — İşte benim güzel cellâdlarım, dedi. Ama yarılmakta da hak- sız miymışım? amçalarına tıpkı benzemiyorlar mı? Eltisine son derece iltifat etti; köşkü kendi evi bilmesini rica etti; onu tam Şoliyö hanedanma lâyık bir surette ağırladı, Ben de hemen dük dö Şoliyö ile düşese, dük dö Retore'ye, dük 45 Lönonkur'a ve Madlen'e mektup yazdım. İyi etmişim. Ertesi gün Luiz son derece yorgun ve mecalsizdi; gezmeğe çıkamadı; yatağın- dan ancak akşam yemeği için kalktı. Madlen dö Lönonkur ile iki kardeşi, annesi, akşam üzeri köşke geldiler. Lulz'in Gaston'a var- mam Üzerine silesi ile arasında bir soğukluk hâstl olmuş; artık oda unutuldu, O akşamdanbori Luiz'in iki kardeşi, babası bor sabah at- Ja gelip hatır soruyorlar; iki düşes de akşamları köşkte geçiriyor- lar. Ölüm İnsanları biribirlerinden ayırdığı kadar da birleşmeleri. ne hizmet ediyor; bayağı ihtirasları, nahvetleri susturuyor, Laiz- Çeviren: Nurullah ATAÇ — 108 — in lâtafeti, zekâsı, sohbeti, hassasiyeti hâlâ harikulâde. Kendisini meşhur &den ince zevkini son dakikasına kadar gösterecek; Paris'in kraliçeleri arasmda sayılmasına hizmet eden zarafetinin hazineleri- ni bize son dakikasına kadar serpecek. Bir daha kalkmamak üzere yatağı düşeceği giln bana, o sırf kendine mahsus olan tebessümü ile: — Ben tabutumda da güzel olmak isterim! demişti, Odasmda hastalığın izi görülmüyor: şuruplar, haplar, hepsi sak. İslimadmı kazanmış olan Sevr papasina geçen gün: — Benim ölümlüm güzel oluyor, değil mi? dedi. Onun bu son şinlerinden, birer basis gibi istifade etmek istiyo- ruz. Gaston ön bütün bu endişeleri, yürekler acısı hakikatleri görüp anladı; gerçi o da cesafet gösteriyor ama yüreğinden yara- landığı belli: o da karısının arkasından dayanamayıp ölürse hiç şaş- mamalı, Dün bana havuz başında yeğenlerini gezdiren yengesini göstererek: — Ben bu iki çocuğa babalık etmeğe mecburum, dedi. Gerçi bü dünyadan gitmek için hiçbir şey yapmıyacağım ama #irden bir riöam var: onlara ikinci bir ana olacağınız: vaadedin. Anneleri de bon de Kont dö VEstorad'ı onların vasisi tayin edeceğiz, lütfen b Bunları söylerken #esinde hiçbir caliyot yoktü: kora me mahküm bir adam bildiği belliydi. Yüzü, Lal i ne tebesstimlerle cevab veriyor; bunlar yalnız beni dn Luiz kadar cesaret gösteriyor. . sindi a Luiz vaftiz oğlunu görmek istedi ama Arman'ın ik la olmasına çok memnunum; Luiz ona fazla bir “e kâlkardı, ben de sıkılırdım. Allahaısmarladık, dostum. pi (onun & 25 Aston Ce ade Dün akşam Luiz, ateşten kendini kaybedip bi zeki in id Jadı; fakat bu hezeyan gerçekten zarifti. Elbette, g 1e budalalar gibi, burjuslar gibi çıldırmaz. Sönük Dİ" yak <z olarak Puritani, Somnambula, Mowe operalarmd?” . ,. bek 4 rıldandı. Biz hepimiz yatağın etrafında sessiz duruyo” çi in, hattâ dik dö Retore'nin, gözlerimiz yaparik & du! vücuttan uçmakta olduğu belliydi. Artık bizi gör” gel ve ; #este, âh bie tatlılığı olan o seste, biltlin hayalinin “ea yal İhtizar hali gece başladı, Sebefileyin yedide O çoğ Giyer biraz kuvvet bulmuştu, pencerenin önüne otü: Gİ çel tn elini tuttu... Sonra, dostum, bu yeryüzünde BÖ” gir gl oy leklerin en güzelinden âncak ruhsuz bir ceset e yok papas gelip duesmi etmişti; Gaston'un bundan La uyu gi ton, o müthiş Ayin fora edildiği serada biraz YAP Vİ. gosii e W. Luiz ölürken bana, fransızca olarak De Prof, # olta mamı İstemişti; kendisi için yarattığı o güzel e Dü dinerken sözleri kendi de zihninden tekrar ediYOi” nmda diz çökmüş olan kocnsmm da ellerini sikayorl aa gi” Yüreğim paramparça oldu, Onu bir kere de yeteri ri dim; bembeyaz olmus, mor mor lekeler de Var ypg görmek İstiyorum! çocuklarımı! çocuklarımı bens » BON