> dg — Hayvanlarımı bir ahıra yerleştirdik ten sonra yukarıda ismini yazmadığım direktörü aramağa başladım. Köşedeki ecrahanede bana, doğru yolu gösterme- lerini soracağım esnada, arkamdan bir takım mahmüz şıngırtıları işittim. Bu ses kulağıma o kadar hoş geldi Kendi kendime sevindim dim: — Tomi, bak, senin cinsinden İnsan- lar geliyor. Ne kadar yabancı ve ne ka. dar uzaktan gelmiş olursa olsun her halde seni tanırlar ve yahut ismini işit mişlerdir. İnsan kendisini tanıdıklar arasında bulunca seviniyor. Bir dakika sonra bu arkadaşlar kep birlikte eczalıaneye gir- diler. Ömrümde böyle kovboy elbiseleri görmemiştim. Ben Kanadanm Alberta vilâyetinden, eski Meksikânın Sönore vilâyetine kadar olan mesafeyi at üs. tünde gezmiştim. Şu önümde duran a- damların gömlekleri, çizmeleri, altıpat. Jarları, mendilleri ve kollukları gibi a- cayip şeylere hiç tesadüf etmemiştim, Bunlar Panco şehrinde dolaşsalar bü. tün ahali büyük bir merakla peşlerine takılırdı. Üstlerinde kovboy elbiseleri" ne benziyen yegâne şey başlarmdaki Steston şapkaları idi. Mahmuz takan, altıpatlar taşıyan bu tuhaf kılıklı in - sanların ortasında, sinema perdesinde görmüş olduğum için tanıdığım bir çehre vardı. O vakitler her tarafa şöh ret salmış bir yıldızdı. Butlarına kadar yükselen damdara. cık çizmeleri vardı. Belindeki kayış bir ayak genişliğinde ve Arjantinde Gan- <hoların taktığı kemer tipindeydi. Sır- tundaki gömlek işlenmiş gideri idi. Hayatımın yarısından fazlasmı ove- Yarda göğirmiş olduğum halde güderi gömlekle gördüğüm yegâne adam bir tuldat kumpanyasında kovboy rolleri yapan bir aktördü, , Bu Holivudlunun sırtındaki gömlek yalnız işlenmiş değil, ayni zamaada hiç bir kırmızı derili kadının beceremiye » ceği bir şekilde boncuklarla süslenmiş- ti. ve söylen. e — Holivut, heyeti umumiyesi itibariyle görüme şirin gözükmeğe başladı. Bi- Yaz da #oruşturunca burada bir çok pa. ralar bulunduğunu fikrime koydum. Paradan bahsederken herkes büyük yekünlar söylüyordu. 100.000 dolar, hiç bir mâna ifade etmiyordu. Bütün işittiklerimden şunu hesapladım ki, bu- yada kumar fişlerinin beyaz renklisinin tanesi 25 dolardan aşağı olamazdı. Hal buki Oklahomanın Ponca şehrindeki Çarlı kumarhanesinde bu para mavi fiş lerin fiyatıdır. Kendi kendime söylen. dim; — Beyaz fişi 25 dolardan oynayan bir şehir, hiç şüphesiz benim için biçik miş bir kılıftır. . i Sakın ba; ben milyonumu beyaz, kır. muzı veyahut mavi fişler vasıtasiyle el. de etmek istediğimi sanmayın!. oOBen kazanılacak her bir meteliğin alın teri ve el emeği neticesinde olmasını kendi- me prensip ittihaz etmişimdir. Holivudun ana caddesinde işittiğim Bilar bu şehirde milyonların mebzul olduğuna delâlet ediyordu. Ben ise bun bâlarım iyi bir bahar hasadı elde edece dim merkezindeydi. En ziyade göz diktiğim işlerden bi- risi de, görünürde hiç bir şey yapmadı ğı halde, en çok parayı alan direktör. dü, ” Uzun zaman bunun neyi idare ettiği ni, hangi işe direktörlük yaptığını dü- yündüm durdum. Fakat hiç kimse bu- ha dair bir şeycikler bilmiyordu. Direk. tör dâima iskemleye oturur, ayağında kilot pantalon, sırtında yakası açık mintan ,elinde kocaman bir megafon, söylenir dururdu. Görünürde hiç bir iş'yapmazdı. Bununlâ beraber bu biç bir iş için kendisine yardımda bulun. mak Üzere dört tane muavini vardı. Ben de kararımı verdim: Eğer bü yük parayı elde etmek istiyetsam be nim için en iyi iş direktörlük yapmak. tı. Ben direktörlerin yaptığı kadar ha. ta işleyebilirdim, Yaptıkları en çok şey hata olmakla beraber, gene en büyük parayı onlar alıyordu. Eğer o vakitler ve hattâ şimdi bile tecrübe diye tekrar tekrar çekilen film- lerin sinema sahiplerine olan maliyetin” den küçücük bir yüzde alımş olsaydım bundan çök yil (oevvel ihtiyar Der. vişimle ben milyonumuzu almış ve Teksasa giderek çiftliğimize yerleşmiş olurduk. Uzun münakaşalardan sonra O va. kitki patronlardan birisini, rejisörlü- ğü bana bırakmasma ikna ettim, İki. şer kısımlık altı tane kovboy komedisi yaptım. Bu komedilerde ben, başaktör, bem de rejisör idim. Ayğıma külot pan talon giymedim. Bizim eski usul dar pantalonlara sadık kaldığım gibi bütün bağırmalarımı da bildiğim kovboy w- suliyle atımın sırtından yaptım. Bu filmlerin ne kadar iyi olduklarını bilmiyorum. Fakat mülkümüzün kü. çük şehirlerinde ve Cenub?i Amerikanm her yerinde hâlâ gösterilmekte olduk larını pekâlâ biliyorum, Artık iyi para almağa başlamıştım. Şimdi haftaleğım sığırtmaçlıkta olan senelik kazancımdan çok daha fazla idi. Masa başma oturarak uzun uzadıya hesaplardan sonra gene gördüm ki mil. yonla benim aramda henüz çok uzak bir yol var. Tekrar etraf bir kolaçan ettim ve senaryo muharrirlerinin bir hayli yekün tutan maâş aldıklarına ka. rar verdim, Sinema oyununun bu los. mına da baş vurmağı akinma koydum. tiği adamlar kadar yalan söyliyebilecs- ğimi iddia ettim ve nihayet oynayaca. fım oyunların senaryosunu yazmak işi bana bırakildr .” Kendi atımla birlikte aktörlük ve re. jisörlük yapmak, temsil edeceğim hikâ. yenin senaryosunu da yazmak şartiyle haftada 1000 dolar almama karâr veril. di. Yavaş yavaş ve gayet emin bir surette terakki ettim. Evet Holivud sokakla - rında başımda kocaman Steston şapkası sırtımda acayip slvari elbiseleri olduğu hâlde dolaşırım. Bu halim kimsenin tu- hafına gitmez ; alay etmek hiç kimsenin aklından geçmez, Herkes bilir ki; ge. çen Tom Mikstir. Benim de zaten ga. yem bu idi ve hedefime varmıştım, İşte bu zamanlar da büyük bir kum. panya beni büyük paraya doğru giden yolun üstüne koydu. Beşer Kısımlık kovboy filmleri yapıyordum. Bu film- lerden iki yüz den fazlasını yaptım. Bunların içinde iyi sayılamıyacakları da bulunabilir, Fakat sinema sahipleri bana hepsinin pek çok para getirmiş ol- duğunu söylemişti, Daha başlangıçta temiz filnler yap. mağa karar verdim, Temiz bir karakter yaratacaktım. Çocuklarla, deliknilara ve büyüklere fera telkinlerde bulunmı. yacak ve gençliğin gayet münbit olan ihainde kötü tesirler bırakmıyacak filmler yapmağa azmettim. Büyümekte olan genç kız ve erkeklere teavün ve tesanüd fikirlerini aşılamağa uğraştım, Onlara göstermek istedim ki partiyi daima sıhhati mükemmel olan kazanır. Tasvir ettiğim karakter, dalma ka. fası temiz olan, doğru yaşayan ve doğ. ru olduğu için doğruyu yapmağa ça- Uşan bir sığırtmacın hayatı idi. Hiç bir Flmimde cigara ve içki kullanma dım. İskambil kâğıtlarmı elime alma. dım, Kumar oynadım ve beni takild e. deceklere zarar; dokunabilecek hiç bir harekette bulunmadım. Hiç bir filmde yaptığım hizmet için mükâfat bekleme. dim. Aldığım mükâfat umumiyetle çift. likte bir sığırtmaçlık işi veya araba sü rücülüğünü aşmamıştır. Filmin sonun. da da ekseriyetle evlendiğim kız ya dağlı, ya ovalı bir kız ve yahut çiltlik kâhyasınn kızıdır. Hiç bir vakit filmde şarktan gelen zengin bir kızla evlenmedim; çünkü bu münasebet almıyacak bir iş olurdu. Temiz bir hayat yaşayan genç bira HABER .— Akşam postun imralı adası Adliye Vekili tarafından davet- lilere gezdirilecek Türkiyenin mahpuslâr adası olan “İmrali, gün geçtikçe imar edilmekte ve güzelleşmektedir. Sırf ıslâhı hal et- miş mahpusların kendi istek ve çalış. melariyle meydana gelen eserler bura. «ni hergün bir parça daha değiştirmek tedir, Şehrimizde bulunan Adliye Vekili Saracoğlu bu adayı gezmek ve görmek vetetkik etmek Üzere gazetecilere ve diğer zevattan İbaret 200 kişiyi buraya davet etmiştir. , Perşembe günü sabah saat 8,30 da köprüden bir Akay vapuriyle hareket edilecek ve İmraliye gidilecektir. Oğle yemeği orada yenilecek ve mah. puslarla koruşulacaktır. İmrali adasındaki mahpusların adedi bügün yedi yüzü bulmuştur. Bu kağar mahpusun başında ancak bir tek gardi- yan ile bir memur vardır. Ada sahilinde bir çok sandallardan başka şimdi bir de motör bulunmaktadır, Bu motör, a» dada mahpuslar tarafından elde edilen mahsulleri, tutulan balıkları ve yapı - lan eşyayı İstanbula naki iğin kulanı maktadır. Bu motör ve sandallara rağmen ta- mamen serbest olan 700 mahpustan hiç biri şimdiye kadar kaçmak teşebbüsün. de bulunmamıştır. Adanın güzelleşmesi için 12.000 fi. dan gönderilmiştir. Bunların yarısı: tut. muştur, Ayrıca mahpuslar da fidan ye- tiştirmeğe çalışmaktadırlar, damın karakterini yaratmağa çalıştım. Bunu yapabilmek için de bizzat temiz bir hayat geçirmek mecburiyetinde kal. dım. Genç Amerika beni âdeta bir nümu. ne olarak ittihaz etti ve bana aşağı yu karı bir kalıtaman narariyle baktı. Vakit vakit kazancım arttırıldı. Öyle bir zaman geldi ki bütün dünya benim çok büyük bir maaş almakta olduğumu zanetti. Evet, maâşımm hayli yüklü ol. duğunu itiraf ederim. Ancak bunun ye künu her halde bizim neşriyat şubesi- nin ortalığa yaymak istediği kadar bü. yük değildi. Bu yüzden kazanç vergisi memurlari Ye aramda bir çok münakaşalar da ol muştu .Memurlar benim mi yoksa neş. riyat şubesinin mi doğruyu söylemekte olduğunu kararlaştırmak için epey zah met çekmişlerdi, Para, harcıyabileceğimden çok daha çabuk gelmeğe başladı. ve bir gün, Poz kumpanyasınm Holivut stüdyoları tediyat âmiri Steincap çok yüksek ra- kamlara kadar sayabildiği için bana yardım etti, bir milyon ve belki de bi. raz daha fazla param olduğunu beraber ce keşfettik. Maamafik bütün kazandıklarım öyle kolay kolay gelmedi. Muvaffakıyet için çektiğim eza ve csfaya hayatta pek az kimseler dayanabilir. Oynadığım film. ler tabiat itibariyle çok kazalı ve teh- Ukeli şeylerdi. Vücudumda tam yüz altmış dört ta. e yara dikişi vardır. Sinema mesleğin. de tm yirmi üç tane kaburga kemiğim kırılmış ve zedelenmiştir, Sağ kolumda beş ve sol kolumda üç tane kırık var- dır. Sol bacağım üç yerinden çatlamış, sağ bacağım da iki yerinden kırılmıştır. Vücudumdaki ezik ve mafsal incinme. lerinin haddi ve hesabi yoktur. Meksika, Nevada, Arizona, Yeni Meksika ve Kaliforniya vilâyetlerinin bastahaneleri benden bıkıp usanmışlar. dir. Bu ezeli müşterilerinin ötesine be- risine sardıkları sagıları bir araya top. Jaşanız, toplarla bez twrtar, ; * » Şimdi Beverli Hilede mükemmel bir malikânede oturuyorum. Geceleri ekseriya gerilere bakarak, battaniyeme sarp uykuya daldığım zamanları hatırlarım. Etrafımda gece uykusu için yerlere yüvârlanan öküzle. rin biribirine çarpan boynuz sadaları bana bir ninni gibi gelir ve yorgunluk- larımı giderirdi. Ni Evet ekseriya, tepeciklerin üstünden doğan güneşle birlikte atımın sırtına atlryarak sığır sürülerinin arkasından şimele doğru çok uzun yollara saldırdı. ğrm sabahlar aklıma gelir, Önümdeki geniş ve yeşil ovalar da. Zümrüt Yazan: Yemeğe başlamakta biraz tereddüt | eder gibi oldum. Fakat çok acıkmıştım. 4 Sonra, Çinlilerin ellerinde esir bulunan bit adamı zehirle öldürmeği küçüklük saydıkların: düşündüm, iştaha ile ye- mek yedim, Bir sedire uzandım ve şef tali çiçeğini düşünmeğe başladım. Gö- rüyorsunuz ya hiç bir şey umurumda değildi. Bu hayal içerisinde ne kadar vakit geçti bilmiyorum, Fakat kapı tekrar açıldı ve bu defa iki değil, dört kılıçk izbandud göründü. Arkalarında Aktak vardı. Yürü her günkünden daha sarı idi. Uzun ve içeri doğru kıvrılmış tır - nakları titriyordu. Anlaşılan afyonu farla kaçırmıştı. Söze başladı. Ses bir cadının sesi gi- bi uzaklardan geliyordu. — Beni kör veya kendiniz gibi vür- dum duymaz sandmız. Halbuki ben çok sabırir bir adamım. Sizi bıktıracak kadar sabırlı. Bugün cezanızı tâyin et- tim, Sizi çok ağır ocezalandıracağım. Çünkü siz Fransızlar kolay kolay kork. maz$ınız. Evime niçin geldiğinizi iyice biliyorum. Zümrütlerim gözlerinizi ka- maştırdı. Zümrütlerim, zümrütlerim... Sonra kızım da vardr. Size işkence e. debilirdim. Adamlarım uzun ıstırapla öldürmeği iyi bilirler. Fakat ölümis biten her işkence sizin kabahatinize gö- re hafiftir. Sizi vücudunuzdan .değil, kalbinizden yaralamak lâzım. Size öyle bir ceza hazırladım ki hayatınızm her dakikasında ıstırap çekecek, ölmek is. tiyecek, fakat ölemiyeceksiniz. Size şimdi öyle güzel bir manzara göstere * ceğim ki bu tablo siri hiç terketmiye. cek.. Aktak'ın yüzü, sesi, hareketleri bir deliyi andırıyordu. Ben hiç cevap ver miyordum. Çünkü ne söylesem fayda- sız olacağını anlamıştım. Adamları be ni kapkaranirk bir odaya götürdüler. Orada korkü dolu bir bekleme müd. deti geçirdim. Birdenbire, kumaş hışıztıları, sonra hafif ve inliyen bir şikâyet sesi sezdim. Korkunç bir bekleyiş. Keskin bir ışık... Şeftali çiçeği bir minder yığını üze * rinde oturmuştu. Çıplak boynu ve kella- rı zümrüt gerdanlıklarla örtülü idi. Gözlerini bana dikmiş, hiç ayırmadan bakıyordu. Eminim ki bana bir haber vermek istiyordu. Fakat nasıl bir ha“ ber?. Buhurdânlar çıtırdadı. Keskin ve 8 cak günlük buharı lâmbaların şulesini bulutlandırdı. Kocaman bir paravananın arkasında tiz bir ses, anlamadığım bir lisanla uzun bir ilâhi okudu. Sonra Ak- tak, balmumu kadar san çehresinde ki endişe çizgileri artarak krsa ve kü- çük adımlarla bana geldi. — Zümrütlere bakınız, dikkatli bakmız!. Ulkumdan beyaz bir (şimşek, birçelik parıltısı geçti. Şef- tali çiçeği yavaş, iisa bir “annes ciğiml,, Oo sadası çıkararak (yere düştü. Bütün zümrütler yakut oldu... Ab bu kan... Çinlinin hakkı: vardı. Bu- nu son nefesime kadar tekrar görece ğim, Bağlarımı koparmağa cabaladım. Boş emek.. Ağzıma ve burnuma bir ipek tampon koydular. Bu tampon çü- rük elma kokuyordu. Etrafımda her şey dönmeğe başladı. Çan sesleri işit- tim, Boğuluyordum. Sonra karanlık bir zümrütlere vetkâr nazarlarla bana bakar, yabani çiçekler eğilerek beni selâmlar, Tepem de mavi bir sema, altımda iyi bir at ol- duğu halde o vakitler ben bir kral ve insanların en zengini idim. Ama ne kadar zengin, bunu pek bil- miyorum! , TOM MİKS — SON Evvelki günkü nushadan devam) kuyudan iner gibi baş aşağı İ ğim karanlık bir tünelde “ hissettim, Bir iki defa sw dığımı zanettim. Bir ni İ ve bir sandalım sallantılar" yordum. Mütbiş bir mide bei mustariptim. Uyandığım saki mi Şanghayda, limanm *©” rı önünde yapay" kocaman bir zümrüt verdi koleksiyonunun en güzel rinden biri... , Şanghay, yarı Avrupalı bif Orada Fransız hastahanı olundum. Beni tedavi - 4 clarak afyon içmiş bir dal koydular. Alay ettiler. Bi daha afyon içmiyeceğime ettirdi. Dört gün, hikâyemi Frans gf losuna anlattım, Konsolos Gir lerine karışmak istemiyen Bana susmaını tavsiye etti. Bu çeri ti tuttum. O gündenberi” ei otuz beş sene oluyor - keski dumanı içerisinde göğsü ir süslü şeftali çiçeğinin ya! Tü gözümün önünden gitmiyo” e” Bununla beraber size, hikâf* g£ yak'adan beş sene sonra baş» yi” nılmaz bir iş daha geçti BL kımız; deli değilim değil Teb dan Parise dönüyordum; gemi, Duvr limanında, Osse ye f # Ez len bir gemi ile karşılaştı. a men süründük. Az kalsın bi gr kacaktı. Çünkü şiddetli bir vat yordu ve deniz dalgalıydı; 9 ii Her vapurun güvertesinde Dİ ui gün üzerinde, müsterihan€ f şeftali; çiçeğini gördüm. E y onu... Avrupalı elbisesi işe zin ve benim gibi canlı. wi tanıdı, Küpeşteye doğru yol ismimle çağırdı. Bana limelerle bitap etti. İşte hepsi bu kadar.. daha görmedim. Boş yere YO. yö | raktım. Londraya gittim. , i E 1 Acaba ben ne vakit müştüm? Çinde gördüğüm! düğüm gibi gördüm. Cell&i dan bir kan deryası fi , hayal?. Yoksa vapurda gördük” mı? Evet hangisi hayal?. İhtiyar Marsilyalı sustu “© elleriyle örttü. Marsilyal* yahudi dayanamadı; — Fakat, Çinde elinize zümrüt ne oldu?. f — Burada... Hayatta sean rim oldu. Fakat onu sati cesaret edemedim. İhtiyar, elini gömleğini? ye e tu, Oradan boynuna asrı Di se çekti, iri ve parlak bİr kardı. Yahudi, sümeüdü eline ni ( ğır müâyene etti, sonra # veşirken: — Şu Çinliler çok buda ee mış doğrusu dedi, bu zümrüt On bin frank ederi, Satılıf ve Kiralıf a ,d€ Ortaköyün hayadar mabel v Marmsraya, köprüye fevk” Der mükemmel çiçeklik, çarık * eyl vuz, lârne, tenvir edilmi mari Sim havi on iki odalı kâgir han” bilyasız acele satılık ve Kİ lerin Ortaköy Palanga s0k* Hasan Tahsin Gürsoya