A a ŞA SM AŞ A “— Çin Baştan başa esrar memle ketidir. Öyle bir memleket ki nerede başlayıp nerede bittiğini bilmek o bile mümkün değil. Orada sönen bir çok medeniyetlerin heniz tüten dumanı var. Çinde bugünkü medeniyetin hari. kalarına belki rastgelinemez, Fakat © rası, her dolaşanda unutulmaz harika. ler bırakacak binbir türlü vak'alar, ga. ribelerle doludur. Çini şimdiye kadar hiç bir seyyah, hiç bir kâşif tamamiyle tanıyamadı. Sözlerime mübalâğa &u diyorsunuz? O halde lütfen dinleyi- Lâmartin vapurunun ikinci mevki salonundayız. Uzun bir hasretten son. ra İstanbula dönüyorum. Yarın sabah Çanakkaleden - geçeceğiz. Oo Burhuma şimdiden memleket kokuları doluyor, Yıldızsız bir gece kararan sularm Üs- tüne dökülünciye kadar gözlerim ufuk. larda güvertede dolaştım, Sonra ka marama giderken salonda otları gör . düm ve yukarıdaki sözler (kulağıma çarptı. Onlar beş kişiydiler, İhtiyar bir mar- silyalının etratma toplanmışlardı: Pi. reden vapura binen bir Yunanlı, İstan bula dönen bir yahudi, Suriyeye gide. cek iki arap. Hepsi gürültülü, bozuk şiveli bir Fransızca ile konuşan bu grupla hiç temas etmemiştim. Fakat ihtiyar Mar. silyalırın iki şarap yudumu arasında haykırdığı cümleler, mübalâğalı oldu . una şüphe olmıyan hikâyesini dinle - mek için beni meraklandırdı. Marsi) - yakyı işidebilecek bir yere oturdum ve dinledim, O anlatıyordu ; “— 1906 da Cenubi Çin kasabalarının birisindeydim. O vakit Amsterdamda mücevherat ticaretiyle büyük bir mü. essesenin hesabma bütün dünyayı do. Jaşıyor, ucuz fiyatla kıymetli taşlar topluyordum. Ben, topladığım taşlar araşından ön çok zümrüdü severim. O- nun yeşil derinifklerinden insanın kal. bine baygın bir cazibe dökülür. Onun için kimde iyi bir »ürerüd olduğunu haber alsam onu satın alabilmek için her türlü çareye başvurur, hiç bir müş külden yılmaz, en nihayet maksada mu- vaftak olurdum. O sene bana dünyanm ea güzel züm. rütlerinin Cenubi Çinde bulunduğunu söylemişlerdi. Çinde, bilhassa cenup şehirlerinde yabane'lar hiç sevilmez, her vakit hakarete, tehdide maruzdur- Jar. Hattâ bulunduğum kasabada, bir çok defa, buranın havasının bana hiç yaramadığını, bu pis havanın beni ölüme doğru sürüklediğini söylediler, Bu cümleler altında gizlenen mânayı anladım. Fakat anlamamazlıktan gel. dim, Maksatla erişmedikten sonra bu şehirden çıkamazdım, Çünkü bu kasa - bada Aktak isimli bir ipek tüccarr ve bu tüccarda da dünyanm en güzel züm. rütleri vardı. O da benim gibi zümrütleri çılgırca- sma seviyordu. Hayatı bahasına bile bir tanesini satmak veya de Bu filimde anlatılmağa değer ilk tec. rübem Todüles adiyle anılan ihtiyar #1 ile olmuştu. Bu Jâğar herif civara bir ziyaret yapmak niyetiyle kamptan fırlamış ve başını al: psavuşmuştu. Ya- nımda bir kişi daha olduğu halde biz de peşine düşmüş ve fakat geriye gel. mesi için onu bir türlü kandıramamış. tık. O önde, biz arkada tam yirmi kile metre kadar yürüdük, Yalvarmak, ya. karmak para etmeyince, cambazların kullandıkları çatallara mürcazt ederek herifi ancak beş saat sonra kampa ge. tirebilmiştik, Her hafata Toddics bağ- Yazan: Muzaffer Esen istemezdi. Bana anlattıklarma göre 0. dasma çekilir, afyon dumanları arasın da bir çocuk gibi zömrütleriyle oynar, onlarm, parmakları arasından yeşil bir su gibi akışından iierin bir sevinç du * yarmış. Bu adamla tanışmak için bir vesile bulmak kolay oldu. Fakat ilk gö. Tüştüğümüz dakikada dudaklarında yayrlan bir tebessiim gördüm. Bu tebş- süm açıkça: “dostum, sen zümzütle. rimden bir kaçını almağa gel din, fakat onları alamıyacaksın,, mâna- sma geliyordu. Her şeyden konuştuk, fakat sözü kıymetli taşlar Üzerine getirmeğe bir türlü muvaffak olamadım. Öyle zanne. diyordum ki Sahraytkebirde gaz soba. ları veya Eskimolar diyarında buz ma- kineleri satmak bu adama zümrütle. rinden bahsettirmekten daha kolaydır. Benimle Fransızca konuştu. Paris ten babsetti, Avrupa politikasına dair haberler sordu. Fransız akademisine yeniden kimlerin girdiğini öğrenmek istedi. Paris tiyatrolarının son temsil. lerini anlatırdı. Fakat ben ona kıymetli taşlara dair bir kelime bile söyleteme- dim. Benim yerimde bir başkası olsa cesareti kırılır, bu işten vazgeçerdi. Fa kat müşkülât benim azmimi arttırıyor du. Aktak hakkında malümat edinme. ğe çalıştım ve oldukça tuhaf şeyler öğrendim, O henüz genç iken Pariste Çin işi Japon işi eşya satan bir dükkân far: etmiş, o sıralarda kendisinden çok l genç, bir fıransız kızı ile evlenmiş, on dan bir çocuğu olmuş. Karısı ölmüş, yahut ayrılmış (burasını kati olarak öğrenemedim) Pariste hayli zengin 0. lan Çinli, memleketine kızıyla yalnız dönmüş. Kızı o vakit on yaşında kadar mış.. Çine Şeldikten sörira Memleketi- nin âdetlerine alışmakta Skeitr “Çeki, yormuş. Tabit bu öğrendiğim şeyler, işimi bir arpa boyu bile ileriye götür medi. Bir gün Aktak'ı ziyaretten döner. ken bir çitin yanından geçiyordum, Bi- risi Fransızca beni çağırdı: — O kadar hızlı gitme.. Geliniz ko. nuşalım |, Ne kadar şaşırdığımı siz keşfediniz.. Çitin arkasında Çirli elbiseleri giymiş bir Parisliyi andıran güzel bir kız var dr. Yalnız burnunun bafifçe darlığı ve ince gözlerinin biraz çekikliği, kanı nın bir parçasının sarı ırka alt olduğu- nu hatırlatıyordu, Bu Aktakn kızı idi. Babasından ziyade annesine benziyen bir kız.. Çine geldikten sonra belki ilk defa Fransızca söylemek fırsatını bulmuştu. On dakika sonra adamakıllı ahbap olmuştuk. Yanında duran ihtiyar bir hizmetçi korkudan titriyor, boş yere geç kaldıklarını anlatauya çalışıyordu. O ne eve dönlüyor, ne de beni bırakı . yordu. Ertesi gin koskoca kırmızı balıklar. Ja dolu minimini bir ırmağın kenarm. tekrar gördi Jarın: koparır ve beni arkasından koş. tururdu, Bir defasında onu bir batak. ğa kadar takip etmiş ve bütün geceyi orada geçirmiştik. Ancak ertesi sabah yerimize dönebildik. Bununla beraber koca Toddles ve ben ahbaplığı hayli ilerletmiştik. Za man zaman acayip yapılı küçücük göz- leriyle bana bakar; derhal anlarım ki gene gece gezintilerinden bitine hazır. Janmaktadır; ben de ona göre davranır ve tedbirlerimi alırdem, Villamsın dehşetli sinirleri olduğunu “burada itiraf edeyim. O vahşi hayvan Tarla öyle sahneler yamıştı ki bugünkü Ayyy yy gg Yag gg 29 AĞUSTOS — 1988 mecmua, Şişli Terakki Lisesi Direktörlüğünden | —Lise ve örta son sınıfların bütünle me ve engel sınavlarına 1 eylülde; diğer sı nıfların 7 eylülde 2 — Yeni müracaatlar çoğeldığından 10 eylüle kadar kayıtlarını yenilemiyen talebenin yerleri mahfuz caktır. Pak yakında 1938 Resimli Hafta Mecmuasına kavuşacaksınız 37. 48 sahife içinde bilhassa kadınları nlâ kadar edecek olan bu mecmunda İstediği- niz her şeyi bulabilecek, en güzel yazı, hikâye, romanları içinde toplıyabak alan ba Yalnız 5 Kuruşa satılacaktır Ilk nushasına ilân vermek isteyenler şimdiden Ankara caddesinde Vakıt yurdunda Kema lettin İren ilân bürosuna müracaat etmeli * 20A85, Manas ARAŞ AAnRARARA ERE eee im NN EİN ee rl kk bağ a a 3 — Kayıt işleri için lise saat 1016 ara sında açıktır. rüşmeler uzadı, gitti, O on dokuzunda ben yirmi beşinde idim. Kızcağız Çinde çok sıkılıyor, on yaşının hayalinde yaşayan Parise dön. inek istiyordu. Bu görüşmeler devam etti, Bugün böyle bir görüşmenin ne kadar tehli. keli olduğunu düşünebiliyorum. Fakat insan yirmi beş yaşında hiç bir tehlike- den korkmaz değil mi? Ben bir taraf. tan lazla görüşüyor, bir taraftan ara- ıra Çinlinin evine gidiyordum, Çünkü beni asıl Çinde bulunduran sebebi, zümrütleri unutmamıştım, Fakat bir türlü zümrütlerden bahsetmeğe fırsat bulamıyordum. Bir gün Çinlinin evine girerken ka- rarım kat'i idi, Ne olursa oltun züm rütlerden bahsedecektim. O gün beni hiç görmediğim bir odaya aldılar. Bu odada, bir müzeyi hatırlatan mobilyele ri, levhaları, ufaktefek eşyayı takdirle seyrettim. Ben bu eşya ile yarım saat kadar meşgul olmuştum. Halbuki hâlâ Aktak görünmemişti. Sabırsızlandım, kapıyı açmak istedim. Kapı kilidli idi. Pencerelere koştum. Camları örten sarmaşıkların altında kuvvetli demir parmaklıklar vardı. Haykırdım, kapıya vurdum, kimse gelmedi. Mahpustum. bir cesareti gösteremiyeceği gibi her hangi bir paraya olursa olsun böyle bir rolü kabu letmeği aklından bile geçir. mez. Bu kadın hiç bir şeyden korkmuyor- du. “Jongilarda kaybolan,, filmi hakika. ten çek büyük bir filmdi, fakat Villams olmasaydı bu film hiç şüphesiz kaybo- Yacaktı. Gündüzleri aktörleri korumak ve geceleri de hayvanlara bakanlara yardım etmek suretiyle çok çalışıyor - dum. Paramı dâ muntazaman almakta olduğumu hatırda tutunuz. Filmin en büyük an:, bir gün öğle. den sonra hiç ürid edilmedik bir 24- manda çatıverdi. Bu yalnız filmin en büyük an: eğil ve fakat hürmetkârmi. zın da şimdiye kadar başından geçme. miş olan en büyük andı. Sinemaya in- tisap ettiğim (Zamananberi başımdan ufak tefek heyecan vak'aları geçmiş ve bir hayli de #iremiştim. Fakat şinili #ize anlatacağım manzara kadar biç film mensuplarından hiç birisi böyle. — — smmm mmm am mmm m m vE KE YE GA le — —— a İstanbul Belediyesi llânları İı ve 1953 plâkn sayılı takel otomobilinin Osman bey garajında 1-9 Veosaitinakliye resminden olan borcun dan:dolayı haciz sikm simya ) : (5498. günü saat 11 de satılacağı iin olunur. e Nafıa Vekâletinde" 1 — 19.038 larihinde saat on birda kapalı zarf vsuliyle ina cağı 14, 18, 22, ve 26 Ağustos tarihlerindeki Ulus, Cumhuriyet, HAP gf ve resmi gazeteyle ilân edilen Diysrbakır - Cizre hattın beşinci ks eg nakasas: görülen lüzum Üzerine ayni şartlarin 15.9.9858 terihine günü saat on bire talik edilmiştir. 2 — 1-9-908 tarihinden itibaren müteahhitlik vesikası usulü Zundan ba münakasa için gerek eksiltme şertnamelerinde ve gerek” ve tarihleri yazlı gazetelerdeki ilânlarda sranılaceğı İlân ei edile “ vecliram) arazıiziyucsk; bezun yerino (aliyye veüsasi) talep aluzpane ii 3 — Bu mlnakasaye girmek için ehliyot vesiksat slmuk “ lariyle diğer vesikslarmı bir istidaya rapten münakasa türihinden ei evvel vekfiletimize müracaat ederek ehliyot vesikası talep etmeleri aye 4 — Münakasa turihinden en ez sekiz gün evvel müraceet * #ikası taleb etmiyealerin müracaatları nazarı itibara almımıysosKÜ” / (3360) A ” silâhların er korkuncu olan iki Çin kı. İner vardı, Üçüncüsü bir yemek tep- sini taşıyordu. Onlara Çince söyledim. 'Tehâit ettim. İşitmiyormuş gibi lâkayd işleri bir şey sinirlerimi param parça etme. mişti, Mis Vilyams, Jongida kaybolmu.. Ci- varda feryatlarını işidecek, imdadına ko- şacak kimsecikler yok. Filvaki herhan“ gi bir yerden yüzlerce kilometre uzak- larda olan Jonglda gavallı kadın şaşır mış, ne yapacağını bilmez bir halde; yorgun bacaklariyle dolaşıp durmakta... Anlattığım Jonglu Jackonsville şeh - rinin otuz (kilometre mesafesindeki Pablo plijinda vücuda getirmiştik. Jonglun ne demek olduğunu biliyor mu. sunuz? Ben de bu yabancı kelimeyi bilmez- dim ama, osaşlahat icabı öğrendim. Size de öğreteyim; Hindistanda cesim ağaçlar, ufun ot ve kamışlarla kaplı ge- niş yerlere Jongi denirmiş. Hindliler bukelimeyi acem dilinde orman ve ça- klık mânasına olan çengel ve çengelis- tan kelimelerinden almışlar. Bütün dünya Jisanları da bunu ok duğu gibi kabul etmiş. Ben sadece or- man deyip geçecektim. Fakat okuyucu- larımın bezi üzüm e meleri için kelimeyi K gi sunuz ya, sinemays yip kelimelerin mâna V9 renmeğe başladım. #, İşte Jonglda, ye yan e e yaptıkları hışırtıyı kadm için pek te değildi. Mis Vilyamsı iki yerleştirmiş ve kadma doğru gag göstermek için ei cins hayvanlar İ8 ' olan koca (010) ra BY Mis Vilyamsın teP' yari doğru sıçraması çi