26 TEMMUZ — 1938 m a ında Keşişin 2- “sidir. Ben bu eski ismin ii iğ olan “Uludağ,. adını be değilim, Fakat güzel bir isim Pi de ise Ulu demeden bir ulu Rin Sanırım, Süruri'nin bir man am, bu sim ne kadar (o azametli e Ta küs olma ie, MU) ey yüzü mahım #1 Tetişden geçdi HN yadü iânm, iy h ahin aku Kaşişden geçti! kör sim İL vet, yürü bi vefâ, © kinle etti ep 2 gin bana, Ne O“ Zer ararsın anta, Mm sevdiğim, işişden geçti! şi hiç çıkmadım. Bursaya her May çi enirim, bir engel çıkar. a Te dan güzellikleri çok dinle. & za m dağı Evliya Çelebi ka. “ojy, Anlı anlatanı göremedim. bula. Siz ya ne €vvel kırk elli yârünı sa- Min a *$lar... Bursa ayanmdan Savaş, nâib . Alİ efendi. Şef * adırlar, çergelerle evvelâ Pı- “oradan yokuş yukarı beş saat sasına varmışlar. Burada Rölde âlâ balıklar varmış. mm beş saatlik yerde Sobran iy kapış ye, Yarma Kestare orman lerine, 'T Yayla imiş. Sobran yayla. aa Alâ balıklar o varmış. O Yaş Pitip rok balık avlayıp tereya. Ye din ay, iler, Bu - yaylada nice Rk Evi a İle arka *iy daşlarına bir Bi heye etmişler.. O gece ora. m Mendi kebab faslı etmişler. Sabah İli * Fey e yola çıkarak lâleli, sün. x e ve gül ve gülistanlı dağlar ye İS £*, zerrin ve reyhan koku- ik m” Man miş. Nihayet üç saatte ne 1 ar Keklik avlamışlar, ba- eki K m ereyağları, küzu kebab. İç bal a Ramazanda aya bu. Yakı, 15. Ay görüldü mü hemen 3. Şehirden de bu ateşi gö- < atlır ertesi gün oruç tutu- “ ey Na Pirarı beş Saat yukarda Süleyman bi,“ Varmış, Bi İn, Bir kayadan gayet aş, Ba, yormuş ki hayata hayat AYD bie rada da küçük büyük bir ia, Sile de bir iki okka gelen er k; stanbuldan iki üç yüz nefe- va Kart ö9ir, buz Teni . Tem 44 dur inan İzni ile Bursa ahali- A EİD büz alırmış. İstanbul Üy tin ik Karcıbaşı vasıtesile bu i i © Bükey, *mekteydi. Burası Keşi- ayl Poktası İmiş, Ya Ve | Süğüt dağları, bir taraftan bolu, ol Barbından ise deniz a. İN Aria Na YI görünürmüş.. Bulut. İİ Ap kanı bul bile seçilirmiş. Ke. 7 arların arasındaki çip- * takım hatıralar yazar. Reşat Ekrem KOÇU ? ya pi tensine soj 9 ğü Higi kmak salgın bir veya azsa ng 9wk yakiyor, Der'den T rihe | ip, if nice canlar atlara binmiş | Win! otlarmış.. Çobanları hep İ ulaamıslar. Burada * MESELE) Kü | Bugünlerde kitaptan ve kitapçılıktan çok bahsedildiğinden mi nedir... yaprak- | larını karıştırdığım bir (fransızca mec. muada, sınıflarını birincilikle geçmiş Pa- | ris mekteplilerinden bir grup beni uzun uzun düşündürdü: En küçüğü sekiz yaşında ve en büyüğü on beşlik altı yedi talebe yanyana dizil- mişler, Herbirinin önünde, üstüste kon. | muş kitaplardan birer sütun yükseliyor. Bu kitaplar, çocukların bu ders yılım- İ da gösterdikleri muvaffakiyetlerin mükâ leri olan mini boyunu en az bir metre geçiyor. Şöylece bir hesapladım: 40 milyon nüfuslu (OFransada asgari tahmin ile 10 bin mektep olsa....bu mek- teplerin sınıf adedi vasati dört olsa. Her sınıfta muhtelif derslerden on talebe mü. kâ talebeye sekiz ön cilt hediye edildiğine göre her vıl 400.000 talebeye 4 milyon kitap da. İ Katılıyor demek. Diyelim ki bu tahmin pek müsrifane oldu. İnelim (aşağı; iki bir milyon hattâ beş cabul ediverelim. Gene gözlerimiz müstahak sayılsa, her milyos ol retten hayrete düşürecek derecede bü; olacaktır. Beş yüz bin cilt, Mektep kitap Bir yandan Ss days “hazine adası,, ismi verilmiştir. dır. layyarsler muhafaza edilecektir. $38 senesinde Ki olarak ayni maksat uğrunda uğraşmıştır. mişti. Fakat hâlâ endişe içersindedir. duğu kâğıtların sayısı em döğru olduğu anlaşılmıştır. Şimdi! profesör müsterih olarak eserini bastırabilecektir, ir hayal, bahsetmişti, Fakat bu fikir birçok zamanlar muharririn hayalinde do. laştaış, nihayet onu hakikat sahasma çıkarmaya karar vör- migtir. Kendisi hiç cigara içmediği halde doktorlardan va fen zararın tütünden #nde kuma ya- 'siyade kâğıttan ileri geldiğini işitmişti. Muharrir çalışa çalışa > ekiseler | tütünden, kâğıdm bütün ovsafını haiz şeffaf bir madde Ggi- #iyasını bolan. |karmağa muvaffak olmuş, bu suretle kâğıda değil, tütünden sıkmış şeffaf bir maddeye sari: cigarayı $cad etmiştir. adamlarından cigaranın ciğerlere verdiği fatı. Ne de bolbol vermişler! En küçük- | mininin kazandığı kitaplar, | yüz bin | önünde belirecek olan kitap dağı, bizi hay | ergiye, bir yandanda harbe hazırlanıyorlar SANFRANSİRKO şehri bir taraftan beynelmilel 1989 iy ssrgisine, diğer taraftan da müstakbel hatblere ha- yp slünuyormuş.. Bu sular İzirlanıyor: dünyanın ön güzel koylarından biri olan Senfran- sisko koyunda Amerikalılar sun'i bir ada yapmışlardır. Bu «- 1959 sergisi inşaatı İçin 00.000 milyon dolar sarfeden Ame- rikalılar, yalnız hazine adası için 4 milyon dolar harcamışlar- Fakat Amörikaldar amel! adamlardır. Sergi için yapılan .lişlerden mühim bir kısmı istizbaldeki harblerde Sanfransis- (ko Ilmanmı dir düşmen tasrruzuna karşı koruyacak müdafaa İvasrtaları olarak kullanılacaktır. Meselâ hazine adasında ya. pılan geniş yeraltı mahzealerinde benzin, * Br sabır rekoru ç Ünivemitesin talebesindön 21 yaşında bir gönç, hayatını kamerin mahrekini çizmeğe ve saymağa hasretmeğe karar vermişti. Bü genç 20 sene bu maksat için çalışmış, 11 sene de Yal üniversitesinde profesör Profesörün bu hususta hazırladığı üç cilt eser 1919 da bit, Ya zarblara veya tak- simlerde bir yanlış varsan. Onun için eserindeki bütün hosab smsliyelerini tekrar yapmağa karar vermiştir tenkinesi bu iş için çalışmıştır. Hesab makinelerinin doldur. 250.000 1 geçiyor. İki sene bitmiş, profesörün hayatının 31 senesini vakfettiği ehsopla- hakikat o'du TİYEN Tamci bügüne kadar yalniz yamanlar ve çocuk hikâyeelri yazan genç bir muhdrrir olarak tanr Bu yüzden ax para kazanan bir muharrir... Bu za! esorierin birisinde görünmiyen cizara kâğıtlarına sarılmış bir cigaradan HABER — Aksam postam , tür Bakanlığından soruyoruz; 'Mekteplerde niçin tevzii mükâfat | an'anesini ihya etmiyoruz ? Yalnız ortamektep ve lise sınıflarında önar talebeye ders başına birer kitap hediye etmeği itiyat edinsek, her yıl 40.000 kitap sürülmüş olur.Sa dece bu hareket bile bizde müellifin, tâbiin, mücellidin, matbaacının ve kâğıtçının yüzünü güldürebilir ları da dahil olduğu halde bizde bir yılda bu kadar cilt basılmaz. Bayan Afetin, Cenevrede. beynelmilel tedrisat kongresinde verdiği rakamlar bizde talebe adedinin, her yıl, ne büyük bir süratle artmakta olduğunu İyice göze | vurmaktadır. 1934-35 yılımda, 36 lise. mizde 7384 talebe varken bu sayt 93738 ders yılında 18097 ye fırlamış, İlk ve or ta tedrisat statistiklerindeki sıçramalar- | bundan daha üstün olsa gerek. Şimdi, yalnız şu otuz altı — lisemizde, yıl sonlarında mükâfat dağıttığımzı dü- şünerek bir hesap yapalım: 36 lisemizde 216 sınıf vardır. Her 8 nıfta on talebeyi mükâfata müstahak saysak 2160 talebeyi ( sevindireceğimiz anlaşılır. Bunların beherine onar cilt, hediye ettiğimizi farzedersek dağıtılacak kitap yekünu 21.600 adedi bulur. Üniver sitelerimizin, yüksek (O mekteplerimizin müstakil orta ve ilk mekteplerimizin ta. lebelerini bu büyük (sevinçten mahrum etmeğe gönlümüz razı olabilir mi? Ola. maz şüphesiz. Bunlar için de top yekün bu kadar kitap versek her yıl sonunda dağıtacağımız asgari “40, bin cilt ki- tapla Türk kitağçısını, Türk o müellifini ve Türk mücellidlerini ihya etmiş olu- ruz. Bizde bir yılda satılan ve edebi &- serlerin yekünu asla 40.000 cilde ulaşmaz. Ameri) bir şey değilmiş. mühimmat, hattd * || tir Altı hesab sonra İş * a ! ib vali servet, Bir roman kahra MERİKADA muhakemesi başlıyan Alman casun şobe- kesi gün giltikçe fazla ehemmiyet alıyor. n polisinin birçok en 18 maznun arasinda Alman den merikaya sokmak suçuyla itham edilen birkaç da güzel kadın vardır. Bunlardan birisi Amerikada büyük ve mühteşem bir muayenehane açan Kate Buş İsminde çok güzel bir kadın doktordur. Bu kadının musyenehanesi hakikat halde Ameri- | kada bulunan Alman ca: İşi meydana çıkaran, bir casusmuş gibi aralarına girerek teşkilâtı kem şaşırtan, hem de birçok vesikalar elde eden bir Amerikalı polistir. Türron isminde olan bu polis yedi lisan bilir, kıyafet değiştirmekte üstaddır. Sonra dört ay içersin de bir Alman mubaciri, bir tüccar kâtibi, bir noter muuvini ve bir ahcı olarak dört şahsı birden canlandırmıştır. Türron günür birinde kendisini Alman casusu olarak tev- kİf ettirmiş ve bu suretle Alman toşkilâtınm içersine girmiş. Musikiş UDAPEŞTEDE Rafko Maksa dersi vererek geçiniyormuş. Fakat buhran senelerin- de twlebosi yavaş yavaş szalmağı başlamış ve zavallı kız aç kalmak tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu vaziyette İn- sanlara musiki öğretmekten fuyda görmiyen Macar kizi kö- haryalara hafif musiki havalari öğrelmeğe kalkmış ve bu ig. te muvaffak olmuştur. Bir iki musiki parçası terennim eden kanaryaların vücudu «2 zaman zarfında her taraftan duyul- muş ve Rafkoya birçok Siparişler “Bana Madlonu, terennüm eden bir kanarya gönderiniz, Ya- Dut "tango torernüm otmesini bilen bir kanarya istiyorum, gibi bircok siparişlorie kargılaşan Aızcağız bu arsuların hep- sini yerine getirmeğe çalışmakta ve bu yüzden büyük bir olman e Ri ai il Hattâ, mektep kitapları dışındaki bütün kitap alış verişi bile. . eği Medeni memleketlerdeki kitap sürü- münden dem vuranlarımız, medeni mem leketlerde kitap sevgisinin ne gibi yollar. dan umumi terbiyeye karışırıldığını as. la hesaba katmamaktadırlar. Çocuğa biz, bütün hayatında kitabı acı bir hab halinde tanıtıyoruz. Mektep ki. taplarının çocukta yaptığı reaksiyonu düşünenimiz yok. Bütün bir yıl imtihanı korkunç bir belâ gibi görmüş olan talebe için mektep kitabı bir “umacı,dır. Ta- lebenin yapacağı ilk iş. pek tabii olarak, sınıfı geçer geçmez bu umacıdan kurtul- mak, ve yeni ders yılının tanıtacağı yeni umacılarla nasıl bağdaşabileceğini act acı düşünmek oluyor. Bu talebeye o kitabm, yalnız günün birinde sigaya çekilmek Ü- zere musallat edilen bir belâ olmadığını anlatacak en mühim vasıta ona ders yılı 'na başlarken bir ceza gibi sunulan kitabı, telleyip pullayıp ders sonunda bir mükâ. fat halinde sunmaktır. Acaba biz, ders yılları sonunda mükâ. fat tevzi etmek gibi asil bir ananemizden, niçin, bugünün çocuklarını ve gençliğini mahrum etmekteyiz? Bu suale, kültür bakanlığı tarafından bizi susturabilecek, - ilzam edici, makul bir cevap bulunabileceğini sanmıyoruz, Ensari Bülend gibi k mukabilinde yakaladığı , yahut kara zahitlerini A- arının toplanma yerinden başka 5 Aramızda dolaşanlardan birkaçı: 4 - Lâübali Vazan: Hara Davut Onu yılda ya iki defa görürüm, Ya görmem. Ne işle uğraşır? ne zaman benimle tanışmıştır? kimin nesidir? adı nedir? doğrusu, bu suslloriu biçbirine eovab verebilecek vaziyette değilim. Fa- karşılaşırsak (o karşılaşalım, bilirim ki o mutlaka yılışkan yılışkan gü- lümsiyecek, bir dostumla ne kadar malı- rem bir muhavereye girişmiş olursam olayım mutlaka yanıma sokulacak, başı- Af bilmediği, sonunu kavriyamıyacığı sözlerimize karışacak ve... mutlaka can sıkıcı olacaktır. Amcamm oğluymuş gibi, kırk Yilhk ahhahım, can eiğer arkadaşım vey'n &a- Imecağmı salladığım bir kardeşimmiş gi- bi bu mendebur, konuşurken elini omu, zuma koymak, “sen” diye hitab etmek, odama kapıyi vurmadan girmek gibi tek- Mfsizliklere nereden, kimden, bangi ya- kınlığımızdan müsamaha bulmuştur? bu- nu bana sormaymız. Çünkü size cevat verebilecek vaziyette değilim. Ben de anlıyamadım gitti, Yalnız, belki şöyle diyebilirim; — O, bir kötüdür yedi mahalleye fe. nalığı dokunur. Birinci misal; Ben kahveden, gazlnodan, bardan haz eden bir adam değilim. Keyfim, neşem yerinde olursa, gideceğim evde can #ik- mıyacağımı, evin durgunluğuna bir par- ga neşe, yahut neşesine bir parça daha neşe katabileceğimi kestirirsem bir dos. tuma şöyle uğrarım. Yok, eğer suratım atkınsa, yorgunsam tramvaya, otobüse, otomobile atlar, soluğu evde alirrm. So- yunur, dökünür, bol bol yıkanır ve eli- > me bir kitab slıp bir kenara uzanırım. Hole içkiden nefret ederim, Meğer ben, biç de böyle bir adam değilmişim, Bunu bana dün hiç tanımadığım, ömrümde yüzünü görmediğim bir vatandaş anlat. mağa çalıştı. Şöyle ki; kat nerede Yorgun, argın matbaadan çıkmış evi- me gidiyordum. Şerbetçiden bir ayran içeceğim tuttu. Tutamaz olaydı keşki. Vatandaşm biri yanıbaşımda belirdi ve Âşina bir gülüşle; — 000 Ustad!.. - diye söylendi - si- zi bu halde görecek miydik? Evvelâ üstüme başıma bir göz gezdir. dim. Sonra hiç tanımadığın bu adama - ne demek İstediğini anlıyamadığım i çin - kakavan kakavan, bakakaldım. O, — Haydi canım... - anlamamazlıktarı İ gelme, , diye devam etti, Siz! bu halde görecek miydik? Nihayet dayınamadım. Pek haklı bir hiddeti, burnuna kusa kusa haykırdım; — Beni nasıl bir felâket içinde bulu- yorsunuz? ve nihayet siz kim oluyorsu- : Da Burada konuşmak yasaktır! ÜNYANIN hemen her tarafında tekellüfe pek bakılmaz. ahba olur ve konuşur. Fakat yalnızlıktan hoşlanan, başkala. riyle konuşmaktan zevkalmıyan insanlar da vardır. İngiltere gimendifer idaresi bunu düşünmüş ve düşünceleriyle başbaşa soynhat etmek istiyenler için hususi vagonlar ayırmıştır. Bu vagonların üzerinde ve içersinde “burada konuşmak yasak- tr,, levhaları amlıdir. yolculukta teklif ve İnsan rasgeldiğile çabucak > inas kanaryalar isminde bir kız keman verilmeğe (başlanmıştır. nuz? Evvelâ şaşaladı, fakat sonra gittikçe artan bir lâübalilikle cevab verdi: — Hiddet etmeyiniz üstad! Bon sizin en yakım dostunuzun komşusuyum. Ev- lerimizde adınızın geçmediği gün, hemen yok gibidir. — Kimmiş bu en yakin dost? — Filân oğlu falan... — Tanıyamadım. o Hatırlıyamiyorum bu ismi? Nasıl bir adam bu? — Canım efendim. Uzun boylu, gör- lüklü. Ekseriya gri elbise giyer... “..,, de oturur, Uzun uzadıya tarif ettikten ve çok detaylı bir izahtan sonra bu dostun Ban- gi mal olduğunu anladım tabii, Ve; O herifle benim hiçbir alâkani yoktur. Domeme vakit birskmadan vatandaş devam etti: "— Sizin hör akşam çakıştırdığınız “malümumuz,, dur da. Hani ayran içtiği. nizi görünce hayret edesimiz tuttu. — Be birader... - diyecek oldum - ben hiçbir zaman içkiye dadanmadım. Ayyaş, en çok nefret ettiğim İnsandır. Dudaklarına arifane bir gülüş kondu- rarak mukabele etti: — Beyhude... Bizi kandıramazsınız. Arkadaşınız “filân” sizin bir oturuşta i, ki okka rakı içtiğinizden bahsediyor. Küfretmemek çin kendimi güç tuttum. Bir yangından kaçar gibi yanından W- De Devamı 11 incidi Kara DAVUD .