Yazan: Ş. Rober Düma Filmin gösterilmesi altı dakika sürdü. Bitince bu sefer tavandaki lâmba yandı. rak ortalık tekrar aydınlandı. General sordu: — Nasil buldunuz? — Çok güzel ekselins. Çok kurnaz- ca! Filmden istifade etitğime emin olma hızı rica ederim. Brosilofu artık bir odu arasında bile kolayca tanıyabileceğim, Gülümseyerek ilâve etti: — Kendi fllmimi de görmeyi pek is- terdim ama, buna müsende olmadığını tahmin ediyorum, Teşkilâtım sinemateki bir bobin daha kazandı. Maamafik hakkı, mız da var; casusa itimad caiz olur mu? İhtiyati tedbir almak lâzmm! General itiraz etti: — Aklmıza neler geliyor Erna? &izin de filminizi aldığımızı mı zannediyorsu. nuz? i — Zannetmiyorum ekselins, eminim. Gayet iyi biliyorum. Ama ne ehemmiye- ti var? Fotojenik olduğumu biliyorum. © gelelim: he zaman hareket — Mümkün olduğu kadar çabuk. Se- Yahatinize dair teferrüntr baronla bal- ledersiniz, Bu mülâkattan üç gün sonra Erna Fli- der lüks bir “Bugatti” otomobille seya- hate çıkmış bulunuyordu. Berlinde imal edilmiş hüviyet evrakını, pasportunu Şantaama yerleştirmiş olan casus kadın, otomobili bizzat idare etmekteydi. Ara - bası da, Pariste mukayyod olduğunu işa. ret eden tir bumara taşıyordu. İstihbarat teşkilâtı cömert < davran- muıği. Ayrilrrken fon Strammaor öna beş Yüzer v6 biner franklık bir demet hani, nat uzatarak: — Masrafa bakmayınız Ersa, demişti. Gayn muvaffak olmaktır. Lüks yaşıyan bir kadın rolündesiniz. Pariste lüks bir otele ininiz ve hemen lüks terzihancle- ri dolaşmaya başlayınız. Strammer, Ernaya Berlin dışma kadar refakat etmiş, ayrılırken de; — Şansmiz açık olsun Erna Kiider! demişti. — Erna Fiider artık yok baron. Şim- di sizinle Lehistar'ı Vanda Liposka ve. dalağıyor. — Bana sık sık haber gönderin; ma- lüm vasıtayla... İcab ederse Berline dö- merek genöralle bizzat görüşün. — Merak etmeyin, Allahaısmarladık baron. — Allahawmarladık Vanda Liposka! vı — Bonjur Mağmazel, Postrestant ola- rak Karl Vanebuk ismine mektub var NANA NDALAN 1 217130300) Bizim nikâh muksvelesini imzaya gelen Sardunya elçisi, beni bir ie m? — Hüviyet varakanız var mı efendim? Mözelberg posta, telgraf ve telefon şubesinin âne memuru olan genç kız, gişenin arkasından, sevimli ve güzel çehresinde zarif bir gülümsemeyle mu- hstâbıma baktı. Müracuütçi, İngiliz ku - maşımdan şık bir spor elbisesi giymiş, ki. bar tavırlı, uzun boylu biriydi. — Tabii madmazcl, Buyrun. Kadınların hoşuna gittiğinden emin a- damların cüretkârlığıyla genç kızın göğ- sünü, açık altın sarısı saçlarını, zarif ağ- zirt süzerken pasaportunu uzallı, Genç kız pasaporta göz gezdirdi, gotra fotoğrafta görülen adamla karşı karşı- ya bulunduğuna emin olmak istermiş gibi yabancıya baktı. Tekrar biribirle - rino gülümsediler. — İki mektubunuz var elezidim, Gigeden iki zarfı uzattı. — Ne güzel elleriniz var matmazel! Postacı kız sert bir tavırla gişenin ca- mam indirdi. Mahcubiyetikden kizarmiışi ta. Şaşkımlığını örtmek içir, kocuman pul karnesini, kızaran Oyanaklan hizasına kaldırdı, si adam hiç acele etmiyordu! »bine koydu Bapıya-doğru ağır ağır ilerledi, Açmak Üzere tokma- gı tuttu ve birden başını geriye çevir. di. EN YIIE K SEMANLA © Posta memuru Dorote Şmit ona bakı- | yordu. Cürmümoşhud halinde yakalan - dığını anlayınca başını çevirdi; fakat bu hareketi icab i kadar süratle yap- maeğa gönlü razı olmamış Yarelçinin öpücük işare kit buldu. ' Postahaneden çıkan Kar) Venobuk yas vaş yavaş otelino doğru yürüdü. Müzelberge bir gün evvel akşam #ast sekize dağru otomobille gelmiş ve pa- zar meydanmda, küçük ve sukin kasa « banm belediye dairesiyle karşi karşıya olan bir otele İnmişti, Otelde odasına çıktı. Pencerenin ke , narında duran bir koltuğu oturdu ve dalgm dalgın dışarsını seyretmeye ko. yuldu. Mektublarını açıp okumağa hiç de meraklı görünmüyordu. Bunları neden sonra açtı. Birisi Hollandaden, diğeri İs. viğreden postaya verili ve İkİ zar. fn İçinde bembeyaz *ki küğıt vardı. Bu kâğıtları buruşturup ettı. Koltuğa başını dayayıp tekrar düşünceye dalar, Kapalı olan göz kapakların perde - #inde kep postacı kızm hayali beliriyor, yazıh veya bulanık onun çehresi güörünü- yordu. Bu, dakikalarca sürdü. Bir aralık İransızca olarak söylendi: — Evet, evet. Niçin olmasın? Fena fikir değil! ROİMİA'N / HABER — Akm Bostan E —— K. — Masrafa bakmayınız Erna, gâye muvaffak olmaktır / Çeviren: FP. Doğruldu. Sonda iğildi, dirseklerini dizlerine koyup elleriyle oyanakla. rmı avuçlıyarak gözleri döşemede bir noktaya dikildi. Öyle dakikxiarcs düşün. di, — Plân fena deği! Karl Vanobuk ayağa kalktı. Şimallile. ro mahsus soğükkanli:ğint kaybetmizti, bir Fransız gibi sirirli sinirli odada do, laştı. Cebinden zari? bir tabaka çıkara- rak bir clğara yaktı, Sonra çekmağiyla, biraz evvel buruşturup attığı kâğıtları ateşledi, Küllerini ayaklarıyla ezdi. Bir iskemleye ata biner gibi oturarak tekrar düşünceye dalde, ci Yüzbaşı Benun, bir akşam evvelinden- beri, üzerine aldığı mühim ve telhilikeli vazifeyi nasil bağaracağını düşlünmekle meşguldü. Sun derecede dikkat ve itina ile hazırlanmış sahte bir pasarortu hâ- milen otele inmiş, otomobiline ve kdık kıyafetine bakarak masraftan çekinmi - yen yağlı bir mi i geldiğine sevinen otel #ahlbi tarafından sevinçle karşılan- mıştı, Fakat Hollandalı seyyah oteli gibi geveze “deği Otemi KAKTPİN ağız ka- labalığını kısa keserek otelin &n iyi oda- gını İstemiş, bir saat sonra da lokanta salonunda yemek yerken gere onun ge- | vezeliğiyle karşılaşmıştı. Yağlı müşteriyi teüimkin mertebe faz. la zaman otelinde alıkoymak istiyen ö- telei evvelâ civarm tabii güzelliklerini ti. Sonra pek yakında Şafingen fabrikasından > bahsetti, Bu fabrikanm 6000 araslesi olduğunu söyledi. — Mösyb fabrikatör değil vii? — Hayır! — Eğer fabrikatör olsaydınız orası 8i- zi muhakkak surette alâknder edecekti. Maamafih bu sirada fabrikayı ziyaret ya (Devamı var) — Hey bana bak! Ben mi balığı yaka- l kyorum, yoksa o mu beni? ı Bu gibi işler yorsan, muhakkak bir Şarlo üzerinde kaf: Holmes olursun, Tom! kii Nagar tâbancasırı cebine koyarken ; — Her hakle dedi, sizi gözden kâçır- muyacağım, Şayet aradığım dağ 80y- guncularının adamlarındansanız Sizi hemen tevkif ettireceğim. Ben de tabancamı cebime koydum.. Ve sonra gayet soğuk kanlılıkla şu ce- vabı verdim: — Buradan ayrdırken, atımın arka sından koşmanıza mâni olmam. Bilâkis sizin gibi cesur bir memurun gözcülüğü altında bulunacağım için memnun ola- cağım.. Nağar cevap vermedi. Yanımdan ay- toldı, yerine gitti, oturdu. Bu lokanta sahibi Con Ebert, Nagara yak- laşarak şu sözleri söyledi: sırada — Ben aldandığınızı zannediyorum, Bu müösyöler hiç te eşkıyaya b ler!. O, her şeyi bilen bir adam tavriyle: —— İnsan göründüğü gibi değildir. Zevahir çok kere irsan: aldatır!, dedi Ben, Nagarm bu haline gülüyortdum. Onunla biraz daha eğlenmek için, zun-sâğlı delikanlılari göstererek; — Üstad! dedim. Bu Zatletdan (z şüphelendiniz mi? Sakın onlar da eşki- ya olmmasın?, Nagar hiddetle cevap verdi: — Elbstte şüphelendim ve sordum. Onların resim yapmak için dağlara çı- kan iki san'atkâr olduklarını Öğr im. Salonda daha fazla kalırsam, sinirle. rimin büsbütün bozulacağını anladım ve yorgun olduğumu söyliyerekı Sağ- lamgözle bana ayrılan yatak. odasına çekildim. > Odaya girer girmez, ilk işim, pence- relerin perdelerini kapatak, perdelerin Üştüne de ceplerimizdki gazete kâğıt- larını iğnlemek oldu. Bundan sonra da, koridordan odanın içerisi görünmesin diye, oda kapısının anahtar deliğini iyi. ce tıkadım. Bu işleri bitirdikten sonra, Sağlam - n vekayii etrafımda konuş” ğümüz şeyler hakkındaki üncelerimizi, çok hafif bir sesle münakaşa etmiye ve incelemeğe başladık. Benim fikrimce, Nagar, kendini be: ğenmiş, dar fikirli bir adamdı. Onunla arkadaşının etralında, dolaşmakta mâ- na yoktu, Bunlar, kendilerine polis süsü vermiş çete mensubu adamlar olamazdı. Makiki hüviyetlerini - kibir ve azamet- perverliklerinden - gizlemeğe lüzum görmiyen, polis hafiyeleriydi. Ressam olduklarını söyliyen ZeMEZ» uzun dan bir iz bile göremiy saçlı, iki delikanlıya gelince, bU muhakkak eşkiya çetesine mi damlardı. Çünkü, tavırları hep sahteydi. nuşmalarında bir fevkalâdelik fikirleri basit adamlardı. Aralaf nefis sana'tlara dair bir tek kelimö” konuşmamışlardı. Bizimle alâikadaf” Mlertniş gibi duruyorlar, fakat, im sözlerimizi dinliyorlar, gö — la Nagarla arakdaşının, benimle Sök - gözün hal ve hareketlerimizi teti diyorlardı. Bu düşünce ve görüşlerimi S38“4 göze anlatırken, o, bunlara haytet” yordu, Hattâ bir aralık: , — Ben seni hiç böyle bilmezdinli di. Sen ne yaman şey mişsin ç Bu gibi işler üzerinde kafa yorsa çalışsan, muhakkak bir Şarlok H9 olursun, Konandaylin muhayyel lok Holmesi değil, sahici bir Hol Bu suretle de, az zamanda, dei olan bir milyona kavuşacağına ederim . — İnsan ne olacağını bilmez ki dilik bir meslek sahibi değilim.. Pi birinde dediğin gibi meşbufi polis olurum, belki de bir sinema #) ti ve yahut meşhur bir sığır tüci Şimdi boş lâfı bırak, bunlar istikö işleri.. Burada ne yâpacağız, on İ4& lara kavuşmak için çeteyi tutman relerini arayalım, — Haklı .. Benim bu işe max Ta aririmale Niyeman sila, hel yapmıya hazırım, — Biz odamıza geleli bir saat Aşadakilerde artık yatmışlardır. sen biz buraya geldikten sonra yan£” daki odaya da gelenler oldu, BÜ her halde, Nagarla arkadaşıydı... Şimdi fikrimi söyliyeyim: Resi rın şayet kötü bir maksatları “ i muhakkak bu gece tasavvurlarını “e bik sahasına koyacaklardır, Bunun etrafı tetkik etmek lâzrm,. Şimdi radan çıkalım, sen ressamların oĞü bulur, orada olup olmadıklarını 3 sın, Ben de alt kata iner, lokant— göz altında bulundururum. ği Söğlamgöze bu talimatı vel ğ sonra, hemen ışığı söndürdüm. “5 kapısını açtım. Koridora doğru verdim; Ne bir fare tekırıse, ne bir botla” Vene de bir öksürük! Lokantanın her tarafında bir SX) sessizliği hüküm sürüyordu. si (Devamı De AYIR LEY ELİE 3 dum. Yolda bara, on beş yıldanbeli dığım bir dost gibi muamele elesişti. Bana gönlündö koptf köyeye çekip muhteşem alt: pırlantalı bir inci gerdanlık verdi, Bu- nu eltim Soria düşesi göndermiş. Bu gerdanlıkla beraber bir de gök yakutlu bir bilezik geldi, bunun üzerinde: “Seni tanımadan 84- viyarum!,, yazılı. Eltim bu hediyelerle berabör iki do mektup yazip içinde tetlr tatlı diller dökmüş, Felipe'ye danışmadan hediyeleri almak isteme- dim, — Günkü, dedim, sizin de benden başka kimseden bir şöp'alma- nızı istemem. Bu sözüme pek memnun oldu, elimi öpüp: — Siz bunları alıp takınız, dodi, üzerindeki yazı için ve hiç şüp- hesiz samimi olan şefkat, muhabbet sözleri için... Cumarlesi akşamı Rene'ciğim, bu satırlar sana genç kız olarak yazdığım son satır- lardır. Goceyarısı kilisede âyinden sonra, Provâns yolunda, Niver- ne'ye gideceğiz; Felipe, benim koşuma Rideceğini düşünüp orada bir toprak almış, Artık adım Luiz d5 Makumer oldu ama birkaç sa- at sonra Paris'den yine Luiz dö Şoliyö olarak ayrılacağım. Soyadım ” M6 olursa plsun, senin için dalma bir tek adım vardır, oda Luiz XXYN Luiz dö Makumer'den Kene dö PEstorad'a Jikteşrin 1825 Belediye dairesindeki rikâhtanberi sana hiç bir şey yazmadım, kardeşçiğim; hemen hemen sekiz ay oluyor, Sen de bir tek kelime bile göndermedin! Maşallah, hanımcfondi! O akşam arabaya binip Makumer'in Paris'de altmış fersah me- safede, Luar ken ri Niverne'de satmaldığı Şantplör şatosuna Nurullah ATAÇ Emo Çeviren: gitmek Üzere yola çıktık. Benim oda hizmetçimden başka bütün adamlarımızı evvelden göndermiştik; biz de, fevkalâde bir süratle ertesi akşam vardık, Paris'de uyumuşum, Montargix'i hayli göşlik, ten sonra uyandım. Artık benim efendim ve sultanım olan zat bir tek çesaret güsterdi: belimden tutup başmır, birkaç mendili yastık gibi yerleştirdiği otnuzuna dayamak oldu. Adetâ bir anne şefkatini andıran, uykuya da galebe çalan bu ş0fkat doğrusu bana derin bir höyücan verdi. Onun kam gözlerinin ateşi altında uyuyup yine on- arın glevi altında uyândın: ayni hararet, ayni aşk; fakat o gözler. den bin bir düşünce geçtiği belliydi! iki defa alnımdan öpmliş. Öğleyin karumuzı, Briar'da arabada doyurduk. Ertesi akşam sa- at yedi buçukta, bir zamanlar seninle beraber konuştuğumuz gibi konuştuktan ve Luar'ın sularını seninle seyrettiğimiz gibi hayran hayran seyrettikten sonra iki tarafında ıhlamur, akasyalar, çinar- lar, kara çamlar yükselen bir yola girdik: burası Şantplör şatosu» nun yoluymuş. Sekizde akşam yemeğimizi yedik; saat onda, xama- nmizin bütün icatları ile bezenmiş gotik bir odaya çekildik, Felipe. yi herkes çirkin buluyor o bana çok güzel göründü: onda İyiliğin, ıtkieğin, şefkatin, nezaketin bütün güzelliği var, Aşkın arzuların- ş“ saptetmesini büdiği için yüzüne gksedemiyen frtmaları hel bi bilsen ne güzel anlatıyor! o, daima ilk moktubunda gözükl”” bi... pi Pencereye gidip baktım, parlak bir mohtab vardı; bin zel kounun yükseldiği, muhteşem bir bahçe önümde uzayıp du. gi : —Şimdiye kadar, dedim, evlilik hayatımda korkulacak © görmedim. a. Yanıma gelip belimden tuttu ve: > — Korkulacak ne var? dedi Valdlerimde durmuyacağ if teren bir tek hareketim, bir tok bakışım oldu mu? bir gün “©” den döneceğimi mi sanıyorsunuz”? Zannederim dünyanm hiçbir sesinde, biçbir bukışında kudret olamaz; £6s vücudumun en küçük tellerini bile Ürip bütün hislerimi uyandırıyordu; bukışta da bir güni vardı. — Ah! dedim, o sizin daimi köleliğinizde ne arabca bir“ var! Kardoşçiğm, ne demek istediğimi anladı, İşte, güzel meraleiğim, birkaç aydır sana niçin mekt? muş olduğumu artık öğrendin. Sana, şimdi olduğum kadın! bilmem için eski genç kizin bülün o garib maozisini hali ; zim. Rene, artık sana hak veriyorum. Bahtiyar bir yeni yi bu saadetini borçlu olduğu izdivaç hayatından ne en yakın 5) na bahsedebilir, ne de annesine; belki onu kendi kendine VW 48 max, Ba hatırayı sırf kendimize sit olen, hir sd bilş koya hatıralarla berabör ruhumuzun (â derinliklerine saklamsit vd etti Zİ ga