6 TEMMUZ — 1938 Bir donanma günüydü. Resmi geçit. ten dönüyorduk. Kordon boyundan ge- Serken bütün gemiler düdüklerini öt- türdüler, Delae dallariyle süslü bina- sardan #lkış ve konfeti yağıyordu. i Bölüğümün başında, krlerm sakırtla- tarak, sert adımlarla yürürken konfeti Ve alkış yağdıran evlere bakıyotdum. bir sarı baş ve bir çift il gözle karşılaştım. : ei Kenarlarından zenkli Japon fenerleri sarkan bir pencerede, lum) bir atlas Perdenin arkasına gizlenen bu zarif sa- işin bâş, kılıcını yürüyen, omuzlarına le sarı apuletinin sıtmaları dökü- b yık ve mağrur zabiti dikkatle süz. Göz göze geldik. Genç kızm, atlas P". Sekin ucuyla yarı gizlediği beyaz, değirmi bir yüzü vardı. Güneşe bakarken kısılan yeşil göz « $r ktrpeşaz iki yıldıza benziyordu. , Hayalimde yaşıyan ideal genç kiz tdi buydu, a el durmadan şakırdıyor, dü- ler ötüyor, konfetiler yağıyor, mi #ika çalıyor. Gönlüme yığı'an dertier, elemler bir- denbire eridi, İçimde ucsuz, bucaksız T bosluk oldu. Öğle bir ferahlık, öyle bir sevinç Süydüm ki... ani, mızıkaya uydurarak adım 4- Pen, mahmuzlarım kırılırcasına şi diyor, kaldırımda sürünen kılıcımın elin topuzu bacaklarımı dövüyor- e “Kordon boyu, na giktim. “BUM bir yaz akşamıydı. Kâğıt fe- lerin, kandillezin renkli siyaları, onlara yildiğin yakamuzlandırdığ: Mayah durgun denizde, yörgun yor- Wzanıyor, kıvrılıyordu., yp Zaklarda hoplatıcı bir lâterna sesi, “nizde türküler, Karşıyakada Okalm e işik çizgi gibi aheste aheste yürü - N İereralayı.. mes'udum ki... lg ürken düşünüyordum : Bu benim ziy aşkım oluyordu. Ufak tefek gö- #ğleneelerini saymıyorum. i İlk aşkım, mütemadi zelzelelerin ba- f rabeye çevirdiği, Anadolunun uzek bir kasabacığında doğdu. Babam zabiti, Sıra sera söğütlerin arasından akan yarı kuru bir derenin kenarında, nasleş yıkılmamış toprak damlı bir evde oturuyorduk. Biraz ilerimizde, iki katlı kiremitli bit ev vardı. Burada mutasarrıf oturur- du, Mutasarrıfın, sarı saçlı, mâvi gözlü, pembe yanaklı, bebek kadar güzel Xr- zınt, ilk defa bir kara dut ağacında gör- düm. Karşılaş'şımız tuhaf oldu: Babamın neferi Soysuzla, Pmarba” sından dönüyorduk, Soysuzun altında histık gibi besili bir ker at vardı. Ben o gün babanın uzun yeleli, uzun koyun- Ju, altın renkli kısrağına binmiştim. Soysuzla, kıvrıla krvrila uzanan dağ yollarında uzun uzun yarış etmiştik . İkliniz de yorgunduk. Mütasarrıfın büyük bahçesi önünden geçerken, Xer- piç duvarm üzerinden sarkan dallar. daki karadutlar beni imrendirdi. Kıs- sağımın dizginlerini kastım. Arkadan gelen Soysuza döndüm: — Soysuzcuğum, bizim “Altınbaş, buradan öteye bir adım bile yürümem de yürümem diyor.. Ürktü mü ne?. Dedim. Ah benim iyi kalbli Soysu « suz.. Şeker gibi bir adamdı, Sinsi sinsi gülerken ; —Anladım küçük beyira, anladım - diyordu. - Ama mutasarrıf bey görür de Bey dabana söylerse karışmam hal, Hemen kısrağımı duvar dibine sür - düm. “Eğer” in üzerine çıktım ve baş- ladım yemeğe.. . Zavallı Soysuzur, hep: — Aman küçük beyim dikkatli ol, Üstün başın lekelenmesin.. Sonra anne- ne ben ne derim?, Diye içi içine g iyordu, v * Bir donanma ! günü idi Pen 'de önâ; — Sen hiç ak etmek Soysuzcu- gum. Bir tarafımız bile lezelemem!.. Diyordum. Amma, ellerim kırmızı siyahi: ol. müştu. Birdenbire koca dut ağacının Süheylâ Şefik tâ tepesinde bir hişartı oldu. Sonra bir Bileti, bir gülüş. Bir de başımı kaldırayım ki, m tasarsılın &ızı değil mi? O da benim kadar vardı, On, on iki yaşlarında.. Sarı saçları, omuzlarına dökülmüştü. Karadutun lekeleriyle nakışlanan pem- be beyaz yüzü ne kadar sevimliydi! Ben utancımdar, süt dökmüş kedi gi- bi sinetken, mutasarrılın kızı gevrek Biz buram buram terler- İngilterede bu yaz kar yoğan bir şehirde münzrası! İngiltere daima yağmurlu ve oldukça soğuk bir memlekettir, Fakat temmuzda kar yağdığı bu seneye kadar görülme Son günlerde. İngilterenin - yukarda ken ingiltere'de kar! Temmuzun ilk gün- jerinde biz burada buram buram ter - Jerken, hararet göl- gede 35 şe çıkar - ker Tegilterede kar © yağıyar... Biüzasa temmu zun ikisirde İngil - “terenin büyük bir kısımı ve bütün Gal havzası şiddetli bir soğuk dalgasına uğ- ramış ve birçok şe. hirlerc, bu arada ön fala o Linkolnşer kontluğuna kar yağ mıştır. yağmur yağıyordu. Şefild'de bir buçuk saat içinde koca nisan ayındakinden fa7- la yağmur yağmıştır.. Karda Linklonşer ve havalisinde yerde 2.5 santim kadar bir kalınlığı bulmuştur. O tarrflarda havalar hâlâ fena gitmekte. dir. bir temmuz günü 9 ; kahkahalariz, Soysuz da omuzlarını | krstırıp dudaklarını ısırarak kıs kıs gü- lüyordu. İlk aşkım Anadolunun bu harap ka- sabacığında, büyük karadutun üzerinde doğdu, Baz: günler, Nimet, ben, Soysuz, af- larla Pınarbaşına giderdik. Soysuz, bizi eğlendirmek için, öyle oyunlar oynarldı ki, gülmekten katılırdık. Bazan, onların evinde, Nimetin Ws- bekleriyle oynardık. O karım olurdu... Bir de yattığı zaman gözlerini yuman taş bebek vardı, Bu da çocuğumuz. Bazan da mahalledeki çocuklarla be- saber saklambaç oynardık, Bir gün, genc böyle bir oyunda, Nİ metle berâber, bir evin harap bodrumu- na saklanmıştık. O gün Nimet sarısaç - larımi ördürmüş, Zırmısı bir kordelâ ile bağlatmıştı. Birdenbire ba an © ka“ dar güzel göründü ki, gayri ihtiyari kollarımı boynuna deladım. Bu küçük sart başı göğsüme çekerek yüzünü, gö- zünü, dudaklarını, rast gele, öpmeğe başladımi. Diyebilirim ki, ben öpüşün tadını, toprak damı çökmüş yıkık evin boru. munda, küçük Nimetin dudaklarımdan aldım, Aradan bir sene geçmeden, mutasar- rifı başka bir yere tayin etiler. Ağlıya ağlıya ayrıldık. Anadolunun bu uzak kasabacığında doğan ilk aşkım gene orada gömüldü. (Sonu yarın) HALK OPERETİ Perşembe günü Bey. koz iskele (o tiyatro. sunda, Büyük öperel 3 perde Cuma günü akşamı Bebek belediye bah, çesinde, Cumartesi günü ak- şamı Anadoluhisarı idman yurdu bah , çesinde, Parar — Heylerbeyi iskele Uya'rosuım - da büyük öperet $ perde : | 84 BURİDAN —. W- Sr mum verdirerek Paris gokakla. Garda dolaştırdığınızı sormuyorum. Kent titredi ve sendeledi. Bigorn devam etti; — Benim gibi sizin de hatırlamanızı İstiyorum. An dö Draman ve küçük Ja- min hayalleriyle yapacağın bu uzun s€- Yahut tam sizin istediğiniz bir seyahar olacak... Kont şaşkın bir halde kekeledi; — Cinayetim! Hakiki cinyaetim!.. — Ne güzel, ,Görüyorum ki yavaş Yavaş anlamıya başladınız. İyice "a. trliyorsunuz değil tei?. An hançerle Yurulmuştu ve ölmemisti. Fakat bana Pek merak oldu o küçük Jan' Acaba o ne oldu?. Valuva-inledi.. gl Oğlunuz Jan, küçük Jan, mon - Senyör Valuva.. Acaba o he oldu, der- minirz O ne kadar da güzeldi. Sevim- Mei bir tebessümü vatdı, Melek gi çocuktu doğrusu, Kendisini nebre türde # türürken ne kadar da ağlıyordu, 7a- Kont; — Yetişir! Yetişir artık! Bigern ba- Ba acıyorsan suş 175 — Okadar ağlıyordu ki zavallı m ye Tücuk. Görseydiniz yürekler parala- İLA Anasını da hançerle yaralamış - dr. İlep babasıtıı Sağrıyordu, götü. . Evet monsenyör kont. Hep a Sağırtyordu. aluva hışkıra hıçkıra ağlamıya baş- Bi şeyler mırıldanıyordu, Büri - a ne Söylediğini anlamak için başmı 8 temiŞta “Ah. - diyordu. - öl e ec€ğim sırada mete de yaralayan sefil. Ha- Ml! Çor akiki cinayetini hatırlatan se- md e gibi Olüyozum, Böy OTU, u., *k kollarını bana ma arak Yaklaşıyor. Uzaklaştırınız o- B y zaklaştıınız i — Demek, - dedi, Çıcuğunuzu öldür. düğünüz için nedamet uyuyorsunuz? Yaşama kuvvetiri böyle kaybettiği bir sırada kont: — Evet.. Oh! Evet, deği. — O halde sizi affedeyim, Wa'uva moravan yüzünü kaldırarak: — Beni af mı edeceksiniz?. —— Evet. Sizi azap çekmeniz için ya- şatmak istiyorum. Fakat önce vsdd &- diniz.. Fidyci necat olarak ne vereceksi- niz, bana? Kurt Kâyei noratı işidir işitmez ha- iki bie ilmide düştü; — Neisterseniz! Ne kadar isterseniz! — Çikar ipi boğazından Bigom!. Lansölo beklediği emri yerine getir- di, Fakat yiğitliğe İeke sürmemek için bir kaç küfür savurmayı'da unutmadı. Büridan devam etti: — Şimdi hayatınızı bağışlamama mu- kall sizden ne istediğimi söyliyeceğim. Siz Tamplde bulunmadığınız zaman- tarda işlerinize kim hakar?. Valuva, Büridana hayretle baktı.. Bu bakışta kendisine böyle bir sual gotan adamın zengin olmaktan başka düşün- celeri bulunduğunu anlatan bir hal var- dr. — Kim bakacak? Yüzbaşı! — Bu yüzbaşı yazacağımız ve İrsa- layacağınız şeyleri yerine getirir mi? — Körü körüne.. — Yani emir ne olursa olsun?. — Kaleyi yakmak, Luvr garaymı hücüm etmek için bile olsa, Büridan sevincini gizlyeyemedi: “— Şu aydınlık yeri görüyor musu nuz?, Orada bir masa, üzerinde kâğit we mürekkep var. Müsa başında da de- mis iki arkadaşınızı temizliyen dostla- tin oturuyor. Şimdi benimle orays ge- Ve.eksiniz. Kurtulmanız için size yazdı. tacağım emri yazacaksınız. Ben yaza - çağımız şeyi yapmak İçin şehre gireces dim. Siz de ben dönünciye kadar bu- BURIDAN 61 Şüphelenen bir ses: — Kimsiniz? diye sordu, — Jan Büzidan.. — Vay siz malsiniz?, — Evet, monsetiyör, sizi tânımak için admızı soruuya ihtiyacın yok.. — Söyle kakalım teklifin ne?. — Burada değil monsenyör! Kapıya pek yakın, Bir kapı hem winler, ohem götür. Hattâ bu kapı mezar kapısı bile olsa., Kapdardan çekinmek lâzumdı: , monsehyör!. Büridan bunları söylerken kulübe- lere doğru yürümiye başladı. Üç atlı da küçük bir tereddütten sonra onu takip ettiler. Büridan durdu. Onlar (da atla: zmdan indiler, Bu sırada Büridan: — Yalnız gelmediğinize iyi etmedi - niz. Yanınızdaki âsilzadeleri geri gön- derseniz çok iyi olacak. « dedi. —Onlardan gizli hiç bir: şeyim yok. Destlarımdır on): — Söyleyeceklerimi yalnız size söy- lemek isterim monseryör! Asilzadeler- den gizli bir şeyiniz bulunmaması be nim de bulunmamasını icap ehirmez. Valuva etrafına şüphe dolu gözlerle bakarak: — O halde sizi dinlemeden gitmeyi tercih ederim, — Hayır Monsenyör!'Gidemezsiniz. Size söylemek istediğim şeyi dinleye - ceksiniz. Arkadaşlarınız gitmek iste - mwezse ben göndetimenin yolunu bulu- rum. Kontun yanındakiler ; — Edepsiz, - diye bağırdılar. - Bu ne demek? Bu sırada bu iki adam harçerlerini çekerek Büridan:n üzerine yürüdüler. Büridan: — Bazoş! Galilel. - diye bağırdı. - Ve o dakikada Valıvanın Uzerine atı- larak onu kolları arasında sıktı. Giyomla Rike kılıçlarını kaldırarak kulübeden dışarı fırladılar, Lansöla ortada görünmüyordu. Giyom: —iki kişi! Sen şöyle dur Rike! On. Jerı ben şişleyeyim.. » diye gürledi. Rike; — Çekil oradan bc!.. Ben bir dür- tüşte ahirete gönderirim, diye bomur- dandı, Kralla, imparator, biribirlerini iterek homurdanarak her biri bir düşmanın karşısma dikildi. Sonra şiddetle hücu- ma geçti. Sol elleriyle hançerlerini sağ- lariyle kılıçlarını tutuyorlardı. Gecenin sessizliğini müthiş kılıç şakırtıları boz- Gu, karanlık biribirine çarptıkça kılıç- Jardan fışkıran kivılcımlarla sydınlan « â, Bürrask: — Sakınm kendinizi! diye bağırdı, Kilict boğazınıza saplıyorum, Odriyo: — Dikkat et asilzadem işkembeni değiyorum. - diye haykirdr. Valuvanın arkadaşlari kendilerini ciddez büyük bit metanetle müdafaa e- diyorlar, saldırıyorlar, siper alıyorlar, Fakat hiç bir şey söylemiyorlaridı. Birinci olarak Giyom rakibini yere sermişti — Hüda hakkı için öldünüz asilza. dem - dedi, * Bunu zaten size haber vermiştim. Hemen o dakikalarda Rikenin rakihi de yere serildi, — Çok müteessirim, ne yapayım, de- di. Çoktanberi bir asilzadenin karnırit deşmek arzusundaydım. Tki arkadaş işlerini bu suretle gör - dükten sonra külübeye doğruldular; — Şimdi sıra içkiye geldi!, - diye ba“ Zırdılar... Kulübeye giterlerken kılıçlarını kın- larına koymuşlardı. Çinko bardaklar dolduruldu, Zarlar ortaya çıkarıldı. Bir kaç saniye sonra da: — Dört, beş, Çift iki, Rike! Haydi benim asilzadenir kesesine,