Yazan: Gerald Kelton e Çeviren: F, K, Gece yarısı meçhul bir adamın bu güzel kıza emredişi pek garipti | Bu mülükat Güssiyi büyük bir me- raka düşürmüştü. Yol uğrağı olmıyan küçük bir şehirde geceyarısma doğru birdenbire çıkagelen bir adamm meç- hul bir genç kızla emir verir gibi ko- * nuşluklan sonra bir imparatoriçeye veda eder şekilde merasimle ayrılıp gene geldiği gibi gitmesi ona garib ge. iyordu. Güzsi pencereden, meçhul adanın otomobile bindiğini görüyordu. Genç | kız kapıya kadar ona refakat etmişti. | Motör işleyip otomobil harekete geç. i tiği sırada elini kaldırıp veda işareti yaptı. Fakat elini sallamadı. Elini uf- kiden biraz fazla yüksekçe kaldırmış. ! ta. Bu selâm tarzı Güssiye pek yaban. ; cı gelmedi. w Güssi, fevkalâde manzaralı yollar - dan geçerek Kot d'Azi varmıştı. Alplar yolunu takip etmiş, Grönobl. den itibaren yüksek kısımları elin karla örtülü tepelerin eteklerinden | geçmiş, sık sık tünelleri clan ve fir kete geklindeki keskin virajlara rağ | yen rahat ve tehlikesiz (asfalt yolda 800 kilometreyi 15 saatte katederek gecenin üç buçuğunda Paris otelinin önünde durmuştu, Güssi o sabah saat altı buçukta kalkmağa muvaffak olmuş ve yedi bu. çukta yola çıkmıştı. Fakat onun için fevkaljde olan bu erkenciliğe rağmen sarı saçlı güzel kadından evvel dav- ranamamıştı; o çoktan Vuazeni ile hareket etmişti. Nereye gittiğini öğ. renemedi, Kadın ve şoförü bu hususta oteldekilere hiçbir sey söylememişler- di. Delikanlı bu vaziyette meçhul ka dini unutmaktan başka çare olmadı. ğını kabul etmek zaruretinde kaldı. Güssi Paris otelince meçhul birisi değildi; üniversiteyi terkedeliberi her kış Monte Karloya gelerek bir iki haf. ta kalmıştı, Bu sebeble direktör, ko- ; ca otelin hemen hemen boş bulundu. ğu bir mevsimde gelen bu paralı mllş- teriyi sevinçle karşıladı. Delikanlı ban. yo yapıp #ibise değişlirdikten ve yes mek yedikten sonra geceyarısmna doğ. ru otelin gazinosuna gitmek üzere caü- deyi karşıdan karşıya geçti, Bu mevsimde büyük oyunlarm oy . nandığı hususi salon tam geceyarısı kapandığı için içeri giremiyerek umu- mi salonlarda dolaştı. Buraları, mev. sim olmamasına rağmen her milletten | bir sürü insanla doluydu. Güssi bin franklık fiş aldı. Üst üste ilç defa 30 ve 34 de kazandıktan sonra kazanemı di. Açık havada saatlerce otomobille gezüikten sonra salonların boğucu ha. vası ona tahammül edilmez gelmişti. Çıkmaya davrandığı sırada masalar - dan birinde tanıdık bir sima görerek durdu. Evet, bu adam ona yabancı de. gildi. Fakat nerede görmüştü, kimdi? Birden hatırladı. Bu adamla birkaç se ne evvel dost bir sile nezdinde bir haf» ta kader kaldığı sırada tanışmıslardı. İsmi Peter Mordavnttı. Harb esnasın. da Denis Kardenle beraber ayni alay- da bulunmuşlardı. o Denisin ona Mor- davntın fevkalâde bir adam olduğunu söylediğini şimdi hatırlıyordu, Kahra- man tanıdığı Denis tarafından böyle takdir edilen bir adamın fevkalâdeliği olacağında Güssi şüphe etmemişti. Hiç tanıdığı olmiyan bu şehirde ona tesa- düf ettiğine pek sev İki gün sü . ren otomobil seyahati esnasmda, düş- kün çenesine münesip bir kurban bu. işl. Halbuki seyaha' anla - tıp takdir işitmeye ihtiyaç duymak - | teydı. Mordavntım yanma gidip omu. zuna lâubali bir tavırla vurdu: — Merhaba dostum! bu mevsimde sizi burada göreceğimi hiç ummaz- dım, Ben de yeni geldim, otomobille. Gelin birer viski içelim de anlatayım. Mordavnt bu tesadüfe çok memnun olmüşa benzemiyordu. Fakat delikan. lının coşkun hareketleri onu da sürük- ledi, Bar taraf'ma gittiler, Güssi muhaverenin ilk on dakika- Bını inhisarma aldı. —orE 2Z Dr zan zart. da 800 kilometre mesafeyi katettim. Fevkalâde değil mi? Artık otomobil yarışlarına girmek istiyorum. Arada sırada nazik bir iki cümle i- le muhatabının sözlerini tasdik etmek, İe iktifa eden Mordavnt düşünceli gö- rünüyordu, Güssinin tanıdığı zamanki haline nazaran zayıflamıştı. Delikan- mın sözlerine bir an fasıla vermesin . den istifade ederek sordu: — Londrada ne var ne yok? Dost- lar nasıl? Ben orayla alâkamı kaybe. der gibi oldum. — Herkes iyi. Son zamanlarım en mühim hâdisesi benim şiir kitabım; okudunuz sanırım, Hiç olmazsa bahsi- ni işitmişsinizdir. — Maalesef hayır, Ben burada dün- yanın öbür ucunda gibiyim. Tord ve leydi Vitley hasıllar? — Çok iyiler. Denis de öyle... Hep ve sermayesini kaybetmekte gecikme- tekaüt nezaretinde çalışıyor, O kıy . | EEE LE EE > EE BE X EZA) KE ağaçlarla süslü olsun, tepecikleri; onun incecik kollara ayrılmış berrak suları; ışığın türlü Ama sen bana diyeceksin k 'hani ulvi şeylere doğru ru. mette bir adam İçin pek ehemmiyetsiz bir iş. Öyle değil mi? — Belki de haklısmız. — Fevkalâde bir adamdır Denis, O- | ba çok mühim bir vazife vermeliydi . ler; herkes bu fikirde.. — Ya? Mordavnt, Denis Karden bahsine a- lâka duymuşâ benzemiyordu, Bahsi değişlirdi ve başka tanıdıkları hakkm- da mulümat sordu, Güssi bir aralık: — Burada nekadar kalacakamız? dedi, Bu sıralarda iyi ama, biraz son. ra sıcaklar bastırınca buralarda du - rulmaz. — Ben buruda oturuyorum. Bilmi - yor muydunuz? Maalesef dört senedenberi burada yaşıyorum, — Burada oturmak zevkli bir şey- dir, — Sandığınızdan çok daha fazla fe- nadır, Fakat ne yaparsınız, insan pa. | rasız olunca... Güssi sordu; — Kumarı seviyorsunuz guliba? — Kumar sayesinde yaşıyorum. Bir sistemim var, Onu gayet dikkatle takip etmek şartiyle günde elli frank kazanmam mümkün oluyor. Burunda bu şekilde yaşıyan epey adam Var; hoş bir şey olmadığını İti- raf ederim, Delikanhı şaşırmıştı. Mordavntın fakir olduğunu bilmiyordu. Tanıştığı zaman onda fâkirlik alâmetleri far . ketmemiş, bilâkis hali vakti yerinde SAMAŞUU Küm; TALLUUC DAĞ veri” ber birçok kahramanlıkları görülmüş bir adamın ömrünün son genelerini kumarla sürüklemeye mecbur olması acmacak bir haldi. Günde elli frankla Monte Karlo gibi pahalı bir muhitte ancak sefalet çekmek mümkündü. Za- iflaması bü vaziyette şaşılacak bir şey değildi, Ona yardım edebilmek için bir ça- re bulmayı pek isterdi. Para vermesi- ne imkân yoktu, o ayarda bir adam sadakaya tenezzül etmezdi, Kendinden yirmi yaş büyük ve çok das tecrübe, di bir adama nasihat vermeye kulkış- ması da abes dilserdi, Yapabileceği gey onu mükemmel bir yemeğe davet et - mek ve eğlendirmeye çalışarak kede. rini unutmama yardım etmekti, He- yecanla söylendi: İDevamı var) Yazan: M.S. O, genç bir kadının boğazını ustura ile keserek başını gövdesinden ayırmış. Bütün bu münasebetsizliklerin önü- ne geçen Selânikli Bay İbrakim oldu. İstanbul hapisanesini ıslah için ilk adr- mı o attı. Hapisaneyi esrar ocaklığın- dan, kumarhanelikten, serkeşlerin ta. gallübünden o kurtardı, Cumhuriyet devrinde başlıyan salâh ve terakki hamlelerini de şükranla £ây- Hetmek lâzımdır, Fakat, idarelerin son- «uz dikkatlerine, sık: tedbirlerise, ay» da ,on beş günde bir koğuşlarda yapı Jan tarama ve araştırmalara rağmen, mahkümların bazılarında bıçak vardır. Ve bunlar dışarıdan gelmez, içeride mahkümlar yapar, Bıçak deyince, bunu hakiki bıçak xânnetmeyiniz, bazı mahpuslarda bu. lunan bıçaklar, bildiğimiz muntazam yapılmış kamalardan, saldırmalardan, söğüt yaprağı denilen bıçaklardan de- gildir. Kat'iyyen benzemez onlara, Bunlar birer hakiki bıçak değil, bir demir parçasının ucunu, karyola arşak- larının - somyasız eski usul karyolaların altına konan ince, iki parmak enindeki saç çubuk - ucunu taşlara sürtüp, siv- rilterek, avluda bulunmuş, direklerden söktükleri bir temel çivisine tahtadan bir sap takarak yapılan uydurma bıçak- lardır. BAĞIRAN KESİK BAŞ! Aşk yüzünden, kinin, ihtirasın do .Zurduğu sebeplerden dolayı yapılan ci- nâyetler ne kadar çoksa, para hırsından dolayı yapılan cinayetler de mühim bir vE are cabİin katillerden birini tane rım ki, arkadan ve yandan gelen hızlı bir'ses, ufak bir gürültü, onu bulundu. ğu yerden sıçratır, geceleri yatağından fırlar, uykudan mahrum bir halde yâ- şardı. O, genç bir kadını boğazını ustura ile keserek başını gövdesinden ayırmış, işlediği cinayetin fecaatinden kendisi bile ürkerek, öldürdüğü kadının yeta- ğını altında saklı duran para torbası- nı almâdan cinayet yerinden kaçmış bir cani idi, 17 yıl evvel, Rızapaşa orsasında kü- çük bir klühede yapılan bu tüyler ür. pertici cinayetin tafsilâtin: cani bana şöyle anlattı: “— Gürcü ordusunda askerdim. Bü hizmetten usandım, Atımı, silâhımı sa- tarök İstanbula kaçtım. Bildiğim, tanı- dığım yoktu, Tahtakalede bir marangoz fabrikasına girdim. Çalışıyor ve ekme- ğimi çıkarabiliyordum. Fabrikanın kar- şısındaki boş arsada harap ve tek bir kulübe vardı. GÜZEL ERMENİ KIZI Kulübede Nonik adında genç bir Ermeni kadını oturuyordu. Kocası yok. tu. Bir suç işlediği için İngilizler (Oİs- tanbuldan uzaklaştırmışlardı. Nönik ile ahbap olduk. Akşamları iş- ten çıktığım zaman gidip onu buluyor, beraber dolaşıyor, sonra ayrılıyorduk « Bu, haftalarca böyle devam etti. Bir gün Nonik dedi ki: — Başka yerde yatıp kalkacağına, benim kulübeye gel! İkimiz de sığarız. Boşuna oda parası ne veriyorsun?. Kulübeye naklettim. Orada yatıp kalkmıya başladım. Benim yatağım yoktu. Şöyle çuvalların üstünde, bir köşede kıvrılıp yatıyordum. Dördüncü gece Nonik; — Bu, böyle olmaz. Çuval üstünde yatılır mı? Benim yatağım genişçedir.. Beraber yatarız, dedi, O akşamdan itibaren beraber yatmıya başladık. Fakat biribirimize dokunmu « yor, ellerimiz bile biribirine değmiyor- du. Bir kardeş samimiyeti ile başlıyan münasebetimiz gün geçtikçe hissiyatı. mızda yeni tahavvüller husule getirdi. Seviştik: Günler geçtikçe, sevgimiz erttı, a Jevlendi, bir ateş oldu. Kalblerimizi sar- dı ve yaktı, Nonik bir gün, Rusyaya gitmekliği- mizi teklif ettiz Ming rimel zı kahkahalarımızla TORBADAKİ PARALAR Gitmek için poram olmadığın: söyle. dim. Hemen siçrdir, yatağın altından ağırca bir torba çıkardı: — İşte para! dedi, Bunlar yetişmez mi? Orada iş yapacak kadar sermaye var torbada... Torbayı yatağın üzerine boşalttı, Saydı; Beş yüz kadar İngiliz altıniyle bin lirays yakın Türk kâğıt lira!., Gözlerim kamaştı. Yüreğim hopladı. Hemen razı oklum: — Peki Nonik, dedim, Rusyaya gide- lim. Orada bu para ile bir iş tutar, ra- hut ve mesut yaşarız. O gece uzun uzadıya konuştuk, İs. tikbalimiz hakkında kararlar verdik. Proğramlar hazırladık. Geçireceğimiz tatlı günlerin hayali ile sabahı ettik. Tekrar yotağın alına yerleştirdiği- miz para torbasını bir türlü unutami” i yordum, LE AL Provans'taki o garib çayi” i hunun bir akıntısı vardı? hani bizi bağlıyan ve içimizde yer eden büyük düşünceler vardı? onları ne yaptm?,, Evet, bunlar benim de zihnimi işgal etti; fakat onları gizlemek de; kimseye sezdirmeden onları allenin gaadetine hizmet ettirmek de; onlu. TI, bize tevdi edilmiş, nefsimizi uğurlarında feda etmek bizim için vazife olmuş insanlarin bahtiyarlığı için birer çare etmek de büyük bir şey değil midir? o kabiliyetlerin parladığı mevsim kadınlarda pek kısadır, yakında gelip geçmiş olacak; benim ha. yatım da büyük bir hayat olmasa bile sökün içinde, inissiz, çı- kışsız, hiçbir taşa çarpmadan geçecek. Biz kâderimizi tayinde serbest olarak döğuyoruz, İstersek aşkı, istersek anneliği ter- cih edebiliriz. . Ben seçeceğim! seçtim: benim tarrılarım gocuk. larım, cennetim de toprağın bu köşeciği olacak. ğ Sana bugünlük söyliyeceklerim işte bu kadar. Bana gönder. diğin bütün o güzel şeyler Için teşekkür ederim. Daha birtakım Şeyler ısmarladım, bü mektubümla onların da bir listesini gön. deriyorum, sen de göz kulak ölüverirs'n, Ben bir süs ve zarnfet havası içinde yaşamak, tasrenın ancak lezzetini tadmak istiyo- rum. Bir köşeye çekilip yalnız yaşıyan kadm hiçbir zaman taş- rah olmaz, neyse yine o kalır. Bilirim ki beni seversin, bü- nun için bana, en son modalarm ne olduğunu bildireceğinden de eminir, Kaymbabam öyle coskun bir halde ki bir sözümü iki etmiyor, evinin alt üst olmasına #es çıkarmıyor. Paris'den İşçi getirtiyor ve her şey! zamanım zevkine göre yenileştiriyo. Yuz, x Madmadel dö Şoliyö'den Madam dö TEstvrad'a İcincikânün ENE, beni günlerce sürecek bir kedere saldım, Rene! de. mek ki o ahenktar vücud; o güzel ve mağrur yüz; tabii o zarif hareketler; en kıymetli meziyetlerle dolu o ruh; Nurullah ATAÇ ml İD Çeviren: ruhun bir aşk prmarında İçer gibi au içtiği o gözler; en leziz in. celiklerle dolu olan o kalb; o geniş zekâ, bütün o essiz istidat. lar; tablatin ve beraber gördüğümüz terbiyenin bütün o gayret. leri; ihtiras ve arzu için emsâlsiz zenginlikler, şiirler, birer yü değerinde #aatler, bir erkeği bir tek zarif hareketin esiri ede- bilecek zevkler vaadeden bütün o hazineler; demek ki bütün bunlar, bayağı, ve alelâde bir evliliğin sıkıntıları içinde mehvulecak, nihayet usanacağın bir hayatın boşluğu içinde si. linip gidecek! doğacak çocuklarına şimdiden kinim var; hiç şüphesiz iğri büğrü seyler olacaktır. Hayatında her sey evvel ceden çizilmiş: ne bir ümide, ne bir korkuya, ne de bir istara- ba imkân var. Ya bir ihlisam gününde, seni dalmak istediğin o uykudan uyandıracak insana rasgeliverirsen ne olacak?.. Bu- nu düşününce tâ belimden doğru bir ürperme duydum. . Neyse, yine yerylzünde seni bir seven var, Sen hiç şüphesiz 6 vadinin ruhu olacaksın, onun güzelliklerine ereceksin, o tabi. atla yaşıyacaksın, eşyadaki azameti, ağaçlarm bitmesindeki o ağırlık, fikrin atılganlığındaki sürat senin içine işliyecek. Son- ra gesriz ve memnun kocan Önde, âcı acı bağrısan, fısıldasan, oynaşan çocukların arkada “yürürken bana neler yazacağını şimdiden biliyorum. O dumanlı vaği ile onun, arık olsun, güzel renkleri; etrafmı çeviren ve Allah'ın her an başka bir şekl? ürüdüğü o sonsuzluk, sana kalbindeki o yeknasak sonsuzluğ'” atırlatacak. Fakat o zaman beni bulabileceksin, Rene'ciğin? hem de kalbi içtimai terbiye ile hiç de yaralanmaanış ve bir olarak, kalbi daima senin bir dost olarak bulacaksın. Pazartcsh ; Kardesçiğim, bizim İsponyolun kara sevdalı bir hali VE insanı hayran ediyor; onda öyle bir sükün, bir ağırbaşlılık, kibarlık, öyle bir derinlik görüyorum ki beni son derece dar ediyor. Onun o daimi resmiyeti, bitün şahsını kaplıyan pi kütu, doğrusu, ruhu tahrik eden bir şey. Griffit ile beni muamma gibi meşgul ediyor! > Bütün büyük ailelerin oğullarını, sefaret ataşelerini ve i firleri, generalleri, bütün şehri ve bitin sarayı gözden & İ dim, hiçbir erkek kendisine bakmama muvaffak olamadı ds dil hocası galebe çaldıl bu ne garib iştir!... Bu adamın 80? durmast insanı sinirlendiriyor. Atamıza koymak istediği, mağa muvaffak da olduğu çöl, en derin bir gururla deler göyliyeyim? bu adam karanlığı bürinüyor. Naz ve işve cesaret bende, Bu garib hal, hiçbir netice vermesine ne olmadığını bildiğim için, çok hoşuma gidiyor. Erkek de ki? hele böyle bir İspanyol, bir dil hocası olursa... Ben, bir * 4 bile olsa, hiçbir erkeğe karşı gönlümde en küçük hürmet ix duymuyorum. Biz kadınlarm bütün erkeklerden, hattâ gi W şöhrete ermiş olanlarından bile çok üstün olduğumuz * ; atindeyim. Napoleon'u tanısaydım da beni sevseydi ont ne tahakküm eder, enırimde bir kul olduğunu ona ne iyi hi tirirdim. . sir (Devamı ver)