Geçenlerde çok tuhaf ve çok enteresan bir vakaya şahit oldum.. Vakanım doğ- ruluğu ve hayattan almmış olması, bil- hassa benim vaka Üzerine dikkatimi çek- ti.. Her şeyin sakin olduğunu, her — şeyin yolunda gittiğini zannetiğimiz bir anda, hayat cephesinde ne enteresan şeyler ce- Teyan ettiğini anlayabilmemiz için bu va- kayı hep beraber dinliyelim.. Saratoy şehrinde genç bir delikanlı var- dı. Delikanlının ismi Sereja — Hrenovdu. Sereja Hrenov, bir dairede — memurdu. Ayni daire memurlarından genç bir kız- la tanıştı.. Kıza abayı yaktı.. Veyahud kız ona abayı yaktı.. Neyse., Aradan za- man geçtiği için, kimin kime abayı yak- tığını hatırlamıryorum.. Fakat muhakakk olan bir şey varsa, kızla delikanlınım son gamanlarda hep beraber dolaştıklarıdır.. Evet, kızla delikanlı beraber dolaşmağa beraber gezintilere gitmeğe, beraber sine- malara, tiyatrolara girip çıkmağa başla- dılar... Hattâ biribirlerinin kollarma bile girmeğe, biribirlerinin kulağına âşikane sözler fısıldamağa başladılar... Velhasıl Gaha neler, neler yapmadılar.. Ne haltlar;| karıştırmadılar!,.. Gene böyle bir gün genç kızla delikan- h gezmeğe gitmişlerdi.. Birçok şeyler ko- nuşmuşlar, tatlı tatlı vakit geçirmişlerdi. Lâf arasında delikanlı genç-kıza dönerek: — Anna dedi, biliyor musun hatırıma ne geldi? Biz şimdi seninle — tatlı tatlı konuşuyoruz.. Beraber gezip tozuyoruz. Fakat ileride ne olacağını — bilmiyoruz.. Malüm ya.. Aramızda çok samimi bir münasebet var.. Bu münasebetin icabatı olarak ileride belki bir çocuğumuz olmak muz olursa benden herhangi bir talepte bulunmayacağınıza, çocuğu bana malet- meğe kalkışmayacağınıza dair bana bir senet veriniz! Elimde böyle bir senet bu- hunacak olursa, o zaman sana karşı daha nazik, daha tatlı davranacağım.. Doğ- rusunu isterseniz şimdi aşkımda ualfk bir gallt'ıtı var.. Aşk vadisinde attığım her adımı, ceza kanumunun muayyen madde- lerine üydurmak mecburiyetinde kalryo- rum... Bu keyfiyet aşkımın harareti üze- rine tesir yapıyor.. Onu soğutuyor.. Mü- temadiyen ceza kanununun muayyen bir maddesile ceza göreceğim, çocuk için na- faka vereceğim korkusunu. — çekmedense aşktan vazgeçmek daha makul bir hare- ket olacak... Binaenaleyh vaziyet bu mer kezde.. Ya sen bana böyle bir senet ver; veyahüt ben bu sevdadan vazgeçmek 720- runda kalacağım.. Ya kiz bu serseriye adam — akıllı tut- kundu veyahud delikaniı parlak sözlerle kızın gözünü — boyamıştı. Her ne ise.. Genç kız münakaşayı fazla — uzatmadı. Eline kalemi alarak delikanlının istediği yesikayı imzaladı.. Vesika: İleride bir ço- cük falan zuhurunda, genç kızın delikan- lrya karşı herhangi bir iddiada bulun- mıyacağı mealinde idi, Genç kız bu vesikayı — imzalamakla haraber birkaç söz söylemekten de ken: dini alamadı: — Doğrusu, dedi, bu hareketinize hiç akıl erdiremedim.. Ben evvelce kimselere böyle vesikalar, böyle senetler vermemiş- tim.. Aşkımızın böyle garip safhalara dö-' külmesi beni çok incitiyor.. Fakat madem ki siz bu Kadar ısrar ettiniz, ben imza et- memezlik edemezdim... Delikaniır genç kızın bu kinayeli sözle- * — Güzelim, dedi, ben hiç de enayi de- Bilim.. Etrafda ne olup ne bittiğini pekâ- lâ görüyorum.. Birçok enayilerin düştü-- Kü vaziyete ben de düşmek taraftarı de- gilim.. Bunun için, aşkımızın selâmeti namına böyle bir vesikayı imza etmiş ol- manız çok isabetli oldu.. Neyse Vâfı uzatmıyalım. Delikanlı kuru bir imza ile iktifa etmedi.. Genç kız vesi- kayı imzaladıktan sonra, bunu aldı ve ev kumarxlarıma götürerek imzayı tasdik et- tirdi. Öyle ya, aslına uygun olmıyan bir imzanın ne kıymeti olabilirdi! Neyse.. Delikanlı bu kıymetli vesika. yı güzel ve emin bir yere sakladı. Aradan tam bir buçuk yıl — kadar bir zaman geçtikten sonra, iki sevgililer, bir gün süklüm püklüm hâkimin önünde dur muüş eski sevdalarını anlatıyorlardı. Genç kızm üzerinde örme — beyaz bir kostüm vardı.. Kucağında da küçük bir çocuk tutuyordu.. Sakin bir sesle hâkime şunları söylüyordu: — Evet, diyordu, vakia ben ona hiçbir istekte bulunmıyacağıma dair bir senet vermiştim... Fakat ne yapalım ki bir ço- cuğumuz oldu.. Şimdi ben onun da, bu çocuğun babası sıfatile çocuğa alâka gös- termesini istiyorum.. Dünyaya gelen bu masum yavrucuktan yalnız - ben mesul olamam.. Bu mesuliyeti ikimizin müşte- reken paylaşması lâzımdır. Bahusus ben şimdi çalışmıyorum da., Delikanlı kızın yanında — duruyor ve kızın bu sözlerine karşı bıyık — altından gülüyordu. Hükime de gu cevabı verdi: — Bu vatandaşın ne demek istediğini anlamıyorum? Ne sıfatla ve hangi hakla benden çocuğuna bakmamı istiyor? Me- sele gayet açık.. Şu vesikayı - senedi ©- kumak lütfunda bulunur musunuz? Delikanlr cakalı bir eda ile ceketinin düğmelerini çözdü. Ceplerini karıştırarak mahut senedi çıkardı. Ve gene, bıyıik altından gülümsiye- rek, vesikayı hâkimin önüne koydu.. Hâkim dikkatle vesikayı gözden geçir- di.. İmzayı, “Ev kumandanı,nım tasdik mührünü tetkik etti. Gülümsiyerek: — Evet, dedi, vesikada — herhangi bir sahtekârlık yok.. Vesika tamamen doğru- dur.. Delikanlı kendini tutamadı sevinçle a- tıldı: Sened mîg Mih. Zoşçenko lemediğimi görüyorstmuz!.. Elimde böye le bir vesika varken onun (sabık sevgi- limin) sizleri rahatsız etmesi — affedilir bir kabahat değildir. Hâkim bir daha gülümsedi: — Evet oğlum, dedi, vesika hakikatep doğrudur. Buna bir diyeceğimiz yok. Fa. kat: Ortada hiçbir suçu olmayan masum bir çocuk var,., Ve kanun herkesten evvel çocuktan yanadır. Binaenaleyh senin gi- bi böyle hinoğlu hin, böyle hergele bir babadan olduğu için çocuğun mesul ol« ması, eziyet çekmesi revayı hak mudır? Bu itibarla, ve bu bakımdan sizin vesika. rızın bizce hiçbir kıymeti yöktur.. Ben, hatıra olarak saklamanız için size bu ve- sikayı geri veriyorum.. Açıkgöz delikanlı işte altı aydanberidir, mahkeme kararile çocuğa tıkır tıkır na- faka parası vermektedir. Ferah FERRUH Gözlerinin akını siyaba boyayan kadın 'Tâ kablettarih zamanlardanberi in« sanlar moda uğruna birtakım eziyet. lere girmişler, vücutlarına dövmeler yapmışlar, öte berilerini keserek güya güzelleşmeye çalışmışlardır. Daha on altımcı asırda Rus kadınları moda di. ye gözlerinin akını siyaha boyarlardı. Seyirciler filmi beğenmezlerse çoğunda seyirciler bir filmi beğen « mezlerse film durdurulur ve başka bir filmin gösterilmesine başlanır. Se. yirciler herhangi bir sahneyi fazla beğenirler de tekrar görmek isterler. se bu sahne onların keyfi oluncaya ihtimali de yar. naenaleyh bir çocuğu- rine akdırmadı: 176 MARKİZ DÖ PAMPADUR BC Gi ni eei gy bana, yaptığım hizmet için kaç para ver- diğini biliyor musunuz?. — Bilmem ki, şekerim, belki yüz al- tın!.. — Senede iki yüz elli altın, mösyöl — Olur şey değil.. Ben yolis müdü- riyeti husus! kâtipliğinde dalta fazla pa- ra kazanmıyorum! — Pekâlâ.. Ya mösyö Berrye'nin ara sıra kendisine verdiğim ufak tefek ha- berler için ne verdiğini biliyor musu- nuz?. Senede iki yüz elli altın. Cem'an, beş yüz altm... — Sen âdeta, hesop âlimleri gibi he sap yapıyorsun, #evgilim |.. — Bunlara, her sene, vasati olarak, evin ufak tefek masraflarından ayırdı- ğim yüz altını da ilâve ederseniz, cem- an yekün altı yür altım eder. İşte böy- lece, hesap ettim ki, bu yerde ancak al- &1 sene müddetle tutunabilirsem, üç bin altı yüz altınlık bir servet sahibi olaca- ğım, Berni, birdenbire, kahkahalarla gül- meğe başladı.. Süzon hayretle sordu: « Neniz var, mösyö?. * Şu var ki, bu aşk randevusu cid- den orijinal ve nüktelidir!., — Ne yaparsınız, mösyö, herkes bil- diği gibi aşktan bahseder.. Sonra, ben bir çok defalar, aşkla rakamların atbaşı yürüdüklerini gördüml. — Devam et, kızım; cidden çok aük- tedansın ve ben bir budaladan başka bir şey değilim!. — Devam edeyim: Buroya yerleştir Bim iki sene oluyor. Mevklimde tutun- mak için daha dört sene uslu ve sadık kalmam lâzım Dört sene sonra, yirmi altı yaşımda olacağım; yani henüz çir- kinleşmiyeceğim.. Elimdeki üç bin altı yüz altınla, zevkime göre bir zeve bul- makta müşkülüt çekmem. — O zeman Parise yerleşeceksin, de- Bil mir. — Ne münasebet, müöeyöl.. Pariste bu parayla fakir bir kadın sayılırım, Ticaret yapmağa kalksam, o zaman da paramı tehlikeye atmış olurum.. Hınıı_ı. ki Moryenvalda, bu parayla, zengin bir kadın sayılırım.. Orada bir Keğirmen, toprak, bir çiftlik ve üstelik bir koca alırım.. — Bravo, güzel Süzoncuğum! Bu hikâyenden bir masal yazacmi: ve büyük bir muvaffakıyet kazanacağım. — Binaenaleyh, siz de pekâlâ takdir edersiniz ki, sırf kralım karyolası ile robdöşambrını. yakından görebilmek için bütün bunları tehlikeye atmam de- lilik olur. Esasen.. yatakla robdöşambrı buradan da görüyorum!. Berni çok düşünceli görünüyordu .. Süzonu vazifesi başından ayırmak için bir çare arıyordu. Birdenbire: — "'nle!.. dedi.. Sen cidden mükem. mel düşünüyorsun.. Fakat ber ne baha- sına olursa olsun benim arzumu tatmin etmen lâzım... Seni sevdiğim için, se- ni kendi evimde görmek ve senin ba- na ait olduğunu hissetmek istiyorum .. Süzon başını salladı.. t Berni ateşin bir sesle devam etti: — Gel bana diyorum., Burada cn ses nede toplayacağın parayı orada bir an- da elde edeceksin.. Yani altı bin altın.. Süzon sarardı ve Berniye derin bir nazor atfederek sordu: — Ciddi mi söylüyorsunuz?. Berni, soğuk bir tavırla cevap verdi: — Hiç bir zaman bu akşamki kadar ddi değilim.. Yalnız, deminki sözleri- me şunu da ilâve edeyim ki, firar etmiş gibi yapmakla, belki krala ve diğer mü- him eşhoca büyük bir hizmette bulun- muş olursunuz.. Süzon ürperiyordu. Altı bin altın?.. Hülyası bir an içinde ve hiç müşkü- lâtsız tahakkuk ediyordu!.. Öyle bissediyordu ki, Berni hiç te eğ- — Evet, evet, dedi, benim yalan söy- kadar tekrar tekrar gösterilir. HARKİZ DÖ POMFADUR 178 Bu defa söylediği sözler yalan de- ğildi. Filhakika Berniye kendisi tstlr ba- kıy'arla bakarak göz - sürmüş, fakat Berni bunlara lâkayt kalmıştır. » Küçük şair: — Ya Rabbim! diye bağırdı. Bunun biç farkımda olmocmnanız kabil mi? Fa- kat sizi burada, bu soğuk bava cere- yarında bekletiyorum.. Affedin ve lüt- fen koluma girin ve lütfen beni kaval- yen'z olarak kabul edin.. Yalnız bana nereye gittiğinizi söyleyin.. Genç kız bir reverans yoparak cevap verdi: — Cidden naziksiniz mösyö, ben... Madama eldiven almağa gidiyorum. Berni ürperdi. Versayda — eldivenci yoktu, çünkü burası henüz bir köy, da- ha doğrusu etrafında birkaç dar sokak bulunan bir şotoydu.. Demek Süzon yalan söylüyordu. Demek Süzon onun için dışarıya çık- ruştı. Berni: *— Eldiven mi? diye bağırdı. Bu ka- darcık şey için soğuğa ve fena tesadüf. lere maruz kalmanıza gönlüm razı ol- maz, Size bir kutu'eldiven getiririm. Süzon bir müddet düşünür gibi yap- tı. Sonra sordü: — Doğru mu söylüyorsuruz?, — BSize söz veriyorum. Zoten saray kadmları bu gibi işleri, her zaman ba- na verirler.. Süzon, birdenbite saray kadınlariyle ayni seviyede görülmesinden con dere- ©e memnun oldu ve gürür düydü. Ber- ni de ciddi bir tavırla devam etti: — Şu halde size bir kutu eldiven ge- — Ne zaman?. — Hemen bu akşam, güzel Süzon... Yalnız siz bana, bunları nereye getire- ceğimi söyleyin. . — Fâakat... Buraya!.. — Buraya mı? Nasıl olur? Size söy- e — — — | liyecek o kaklar şeylerim var ki! Sonra düşünün ki yaralıyım ve açık hava ba- na dokunabilir!.. — Evet, doğrul.. Beni dinleyin, mös- yö dö Berni... Berni: —A! dedi, benim ismimi de biliyor- sunuz!.. Süzon bu lan çok mahcup olmuş göründü. Ve hafif bir çığlık ko- pardı, sonra devam etti: — Gayet ketum ve ihtiyatiı olacağını- z bana vaad ediyor musunuz? . — Dilsiz gibi ketum ve kör gibi ihti. yatlı olacağım.. Çünkü Aşıklar, peres- tiş ettikleri kadını seyretmek ve ona aşklarını söylemek mevzuu bahsolma « dıkça, kör ve dilsizden başka bir şey değillerdir. — Pekâlâ! Şu halde, bu akşam saat onda, bahçemin küçük kaprsında bulu- nun.. Bu sözler üzerine, Süzon, sür'atle v- zaklaştı.. Berni bu seri muvaffakıyetinden &- deta hayretler içinde kealarak şöyle mı- rıldandı: — Doğrusu ben biraz fazla mukave- met göstermesini tercih ederdim. — İş- ler pek yolunda., Fakat bunun altında gizli bir şey de bulunabilir, Küçük Sü- zon, ihtimal ki zannettiğimden daha kurnaz ve zekidir. Berni, gayet tedbirli ve ihtiybtkâr olduğunu gösteren, fakat kadınların ve bilhassa hizmetçi kızların kalb işleri hu. susunda pek te tecrübeli olmad-ğını da isbat eden bu düşüncelerle, endişeli bir halde çıkıp gitti ve nihayet kendi ken- dine şöyle dedi: — Canım elbette görürüz.. Saat dokuza doğru tuvoletini yaptta Mantosuna bir tabanca sakladı, beline sağlam bir kama geçirdi ve böylece randevusuna gitti. Saat tam onda, bahcenin kücük ka- pısını hafifçe vundu.