17 NİSAN şEn 1938 AT NöTR Artık maden - kuyularında hz” sallayamıyacak kadar ihtiyarlamıştı. O- nun için ona makincler dairesinde bek- vazifı vermişlerdi. İşi güç de- O vazifesini dikkatle, amma Çok dikkatle yapıyordu.. Fakat bu adamın herkese benzemediğini bütün erkadağ- ları biliyordu. Onu duvara - kulağını dayayarak, duvarın arkasından gelen sesleri dinlediğini kaç defa görmüşler- di. Sonra yalnız kaldığı vakitler gö- rünmiyen birisiyle konuşuyordu. Huüler sa aklı tamamiyle başınlla olmıyani bir adam. Bu noktalar müstesna olmak şartiyle Pavlita vazifesini dikkatle,- amma çok dikkatle yapryordu. İhtiyar durup dinlenmeden duvarın arkasından oğlu Yanek — ile knuşuyor- du. Fakat bu tatlı samimiyet için dai- rede tamomiyle yalnız olduğu saatleri seçiyordu. Etrafta makinelerin gürül- tüsünden başka hiç bir scs kalmayınca siyah duvara doğru eğiliyor, dinliyordu. Tıpkı bir sevgilinin, âşıkmın sözlerini dinleyişi gibi. Günler günleri Laylar ayları; seneler seneleri kovalıyordu: İhtiyar Pavlita üçüncü kattaki makinelere dikkatle ne- zaret ediyor.. ei ci Bu iş dün mü olmuştu? YZoksa ari dan ıııl:nımı yirmi sene mi geçmişti? ** Kömür yüklü asansörler, akisleri dehlizler arasında çıtlıyan madeni S0& lerle dürüp Ginlenmeden inip çıkıyor * lar. İhtiyar Pavlita hatıralarından ay- tıldı, makinelere doğru yürüdü. Lâm> balarını bir çengele taktı. Sonra tu> lumbalara ve motörlere baktı. Yağdan- Tığının kapağını açtı. Yağ miktarını kontrol etti. Parlak bir daire teşkil ede- MA DA D ak fi GAMKA AM GG çcek kadar cüz'i dönen motörlerin çark- farını gözüyle takip etti, manometrenin lâmbasın: yaktı. Sonra bir paçavra ile makinenin perlak kısımlarınt sildi ve yağladı. Nihayet üçüncü — tulumbanın yanındl çömeldi. Hakikat bu tulumba iyi çalışmıyoz. Pek az su çekiyordu. Bu tulumbanın manömetresindeki iğne garip hareketlerle raksediyor. Tulum- banın ıçuıunden madeni hırıltılar geli- yo;:*:ım yüksek sesle tulumbaya hi- tap ettiz — Bekle birar makinecik.. Yarım makineci gelir, derdine çare bulur, Sıraya oturdu.. O, gürültüleri düşüncelerini boğan bu makinelerle arkadaş olmu. tu. Pav, Jitanın nazatında bu makineler canlı birer mahlüktan facksızlı. Hem de ir- sanlardan daha çok sevgiye lâyık mah- lüklar.. Pavlita uzun yalrızlık saatlerini ma- kineler ile başbaşa geçirir, onlara, urun uzun sevgili oğlu Yanekten bahseder, Onun yüksek duvarın arkasımda hâlâ yaşadığını söyler, ve sonra da: — Bir gün gelecek onu muhakkak kurtaracağım, derdi.. Senelerdenberi zavallı kalbinden gö- rünmiyen yaşlarla sızan dertlerini, fe- tâketled'ni yalnız makinelere dinletir'di. O, makinclerin bu ıstırabı anladıkların- dan emindi.. Motör, yeknasak homur. tusu; tulumbalarda koşan bir adamım nefeslerini andıran solumalariyle ihti- yar babaya esrarlı bir dilde cevap veri- r, Bu södık dostlar onunla şefkatli bir sesle konuşuyorlar, insanların bu za- wallr babava ne kadar haksız davrandı- #L AAEÇTDEKAR 4 Biyaldn e lsG İARKİZ DÖ POMPADUR i l | döndürecek kadar | i * ğint anlıyorlar, istirabini. beraber yaşı. yorlacıdı. İnsanlar., İhtiyar — Pavlita insanları hiç sevmezdi.. İnsanlar için olan bütün” sevgisini bu yüksek duvarın arkasında berakmıştı. Kalbi orada kolmıştı; ve şimdi bu kalb hareketsiz taşlara çarpı- yor, ümitsiz takallüslarla çırpınıyor ve ihtiyarı, bu duvarı yıkmağa dwvet edi- yordüu , Pavlita âdeta çarkların kasırgasını lâkayd bir bakışla, takip ett. Baş hızli dönen bu çarklar, boş dehlizde, beyaz ve maderni bir parıltı yaratıyorlardı. Bu madeni pa- rıltı ihtiyarın gözlerine vurunca bütün kara ve karanlık düşünceleri silinir gibi olur, kendine gelirdi.. İhtiyar Pavlita kalktı. Lâmbasını OAZAM! / Çarpan Güstav Morsinek aldı ve yorgun edrmlarla duvara yaklaş- tı. Yavaş yavaş lâmbanın ışığını siyah duvarın üzerinde dolaştırdı, eliyle du. varı okşadı. Sonra lâmbasını yere koy- du, etrafında kimse olmadığından emin olmak istiyormuş gibi korkak korkak etrafına bakındı., Kimsecikler yoktu.. Cebinden bir haç çıkardı, duvara çakılr küçük bir çiviye astı.. Elllerini kaldır- dı.. Ve taşa dayadı.. Dakikalarca böyle kaldı.. Dudaklarından — tipki motörler ve tulumbalar gibi muttarit bir hırıltı gıkıyordu. — Yavrum, Yanek'ciğim, - yavrum Yanekciğim.. Sonra bu ses kuvvetlendi, bir haykı- rış oklu.. Daha sonra sustu.. Artık yal- nız boğuk hıçkırıklar işidiliyordu. Kulağını düvara dayadı ve dinledi.. Taşlar arasından çıkan bir feryat işidir gibi oldu. Bu Yanekciğinin cesiydi. Ağ- hiyor Ve sızlanıyordu. Denizler kadar derin, gökler kadar mavi gözleri yaş içindeydi.. Kan damlayan ince parmak- lariyle duvarın taşlarını &ökmeğe ça bşeyordu. Duvarın öte tarafında hare- ketsiz duran babanm kalbi sızladı. O yavrusuna hiç bir şey yapamıyordu , İhtiyar, duvara kulağını dayadı., O- radan oğlunun çarpan kalbini işidir gibi oluyordu. — Kâalbin ağlıyor.. Sen annesi tora. fından atılan bir civciytden farksızsın... Bak, zavalir kalbin korku içerisinde hızlr hizlr vuruyor.. Bu kalp buraya, yanıma, benim yüreğimin yanme gel - mek için çırpmıyor.. — Baba, baba!.. — Yanekciğim, yavrum., Yardım is- MARKIZ DÖ POMPADUR 65 Duvar arkasından kap tiyorsun, bu duvarm arkasında yalnış bekliyorsun.. Seni Allahın bu zglim mahlükları bu duvarın arkasında hap- settiler., Ağlıyorsun.. Ağla.. Ne yarzık ki baban, zavalir baban da seni kurta- ramıyor.. .. — Baba, baba... — Ya Rabbi.. Her şey sona malüm. dür, Her şey elinden gelir. Yalvarırım sana.. Önun feryadını işit.. Bu taşm arkasında ravallı bir kalp çarpıyor.. — Asansörün çıkıp indiği kuyudan bir ışık fışkırtiı.. Asansör gürültü ile çıktı.. Zavellr adam, birdenbire sıçradı. Etra. fına bakındı, haçı çividen indirdi, öptü ve cebine koydu.. Sonra makinelerine dündü.. Kendi kendine: — Makineleri biraz yağlamalı! dedi. Küçük dolabı açarken Zorihtin tav. siyelerini hatırlakıı.. Yedi paket dina- mit, demir tellerle #arılı yedi esmer pa- ket, dolabın dibinde duruyordu. Onu ateşliyecek olan küçük elektrik maki . nesi de yanıbaşında yerleştirilmişti. Pavlita: — Dinamit, diye mırıldandı . Yirmi senedenberi ihtiyarın beynin: de bir yılan gibi çöreklenerek uyuyan delilik, bir hamle jile uykusundan silkin- di."Gözlerinde şimşekler çaktı.. Şimdi ne yapacağını biliyordu., Kararını vermiş bir adam yürüyüşiy- le dehlizin uzak bir köşesine kadar yü- rüdü.. Orada ihtiyat makkaplar olacak. tr. Tamam.., Bir, iki, Üç, dört, beş: Hepsi oroda., En uzunu iki metrelik.. İşini mükemmel görür.. (Sonu yarın) nu isbat ediyor. Bu sırada siz de Lüi- ye, aşkta yanlışlığın da hesaba katılma- $ı lâzım geldiğini isbat ediyorsunuz.. Jülyet: — Azizim, dedi, bu sadece dahiyane değil, ayni zamanda cidden ulvidir!. — Hem de zannettiğinirden daha fazla!.. Çünkü bakın, ber şey nasıl gör önünde bulundurulmuş, her şey tanzim edilmiştir.. Farzedin ki, size söylemiş olduğum delikanlı... E — Küçük kızın ayaklarına kapanaca olan delikanlı.... — Evet işte bu delikanlınrın me selâ... Benim gibi pnlıı!ıîblurınıım tahkir etmiştir.. Bu delikanlı burıy: şaşazir bir rüya içinde Yaşıyor. #ekiz, on, on beş gün müddetle qm"d mestolüyor.. Ben - tahkir edilen şı g sahibi şahsiyetin ben olduğunu l::.w : yorum. - ben, bu bu müddet Berlini mm ve ni- yük bir sabırsızlıkla bd“!;:"_ oliğl ha: delikanlı dışarıya $ om’ı: omuzüuna atıp: Şimdi görüşelim, d'Assas! diyorum.. — Bu delikanlının ismi İ '“W Dü Barri, Jülyeti doniduran kaha atarak: et — Evet! dedi, awhnl; ::ı“’:r"" vermek için kılıcını çekmel kat bir tesodüf eseri olarak — kamamti ucuna çarpıyor, göğsünden "';" ik yor ve ölüyor.. O zaman işin'en hOt rafı başlıyor. « Jülyet ürpererek sordu : — Nedir, bu?. yin Dü Barri, çehresi korkunç bir ifade ettiği halde devam etti? — O zaman, hüsnüniyet sahibi kim : sas Tr7 kah- seler - böyleleri her zaman '“";:;ı gidip jondarmalara haber ""’Şm. Betbaht delikanlının cesedi ,küçük yolun kapısı önünde bulunuyor. da söyliyeyim ki bir zamanlar Dü çük d'Etyol da size bahsettiğim adamı tahkir etmişti.. — Yani siri.. Şunu — Beni veya başka birisini.. Bunuıı ehemmiyeti yok- Küçük d'Etyol katil olarak gösteriliyor.. Onu tevkif ediyor- lar. Muhakemesi görülüyor. Yirmi de- Kkanlı gelerek, onun kendilerini sefa. hat âlemleri için buraya çektiğini ve blâkara, tıpkt eskiden Margerit — dö Burgonun yaptığı gibi, kendilerini ka- mayla öldürmek istediklerini mahkeme huzurunda iddia ediyorlar. Bu asti de- likanlılar evvelâ bir kadını ihbar etmek istememişlerdi. Fakat mademki o, artık müştür, artık tereddüt etmiyorlar, Bu- nun üzerine, küçük d'Etyol idama mah- küm ediliyor ve siz vaziyetin yegâne hâkimi olarak kalıyorsunuz.. Güzel de- ğil mi?. Jülyet Bekü: — Aman ya Rabbim, ne korkunç! Ne korkunçl. Diye mırıldandı ve yüksek sesle ilâ- ve etti — Cidden çok güzel bir plân.. Bu plânı siz mi hazırladmız?. Dü Barri âdeta memnun bir tavırla çevap verdi: — Kısmen!.. Tahkire uğrayan — şe- refli şahtiyete ait kısımlar hakkındeki fikir benimdir. Zarif salonu, süküt kapladı.. Jiliyet ürperiyor ve refikine dehşetle bakryordu. Dü Barri de, düşünceli 'bir halde, gör- Yerini ateşe dikmişti ve dudaklarında hafif fakat korkunç bir. tebessüm var- dr. Kont uzunca süren bu süküttan ton- bir müddet derin bir lt — Evet, dedi, bütün bunlar olacak. tır. Her şey düşünülmüş, het şey tasar- mıştar.. Ne kral. Ne küçük 4'Etyol.. :: delikanlı!.... Bilhassa bu delikanlı! Elimirden kurtulamazlar. lur. Ö zaman burşda cidden iyi qleıu— lir.. Ne bu, sizin şüphesiz yaptığı- nız kabahatin bir cezası olacaktır. Ma- amofih, canınızın sıkılmamasını temin etmek elimdeyse, emrinize âmadeyim.. Bu hademede öyle şen bir hel var- dı ve izahatı o kadar tabii görünüyordu ki endişesi yavaş yavaş zail alan şöval- ye: — Teşekkür ederim, dostum.. Dedi ve bu andan itibaren mösyö Jak ona, bir nevi insansever, bir nevi hâmi gibi göründü.. Hademe devam etti: — İştel! Burası sizin yatak odanır... Şurası yemek odası., İşte kitaplar.. E- ğer müzisiyensen, işte bir piyano.. E- ğer yemek soatlerinizi ve tercih ettiği- niz hayat tarzını bana bildirirseniz, ona göze hareket ederim.. “D'Assaş lâkaydi ifade eden bir Jest yaptı.. Hademe israr etti: — Hiç olı » hangi göcapları sev- diğinizi söyleyin... — Bu ne., Yoksa beni bir prens gibi mi beklemeğe niyetin var?.” — Bir prens olmadığınız ne malüm? Bir defa başıma böyle bir şey geldi de, şampanya getirmedim diye az daha kovuluyordum.. Ö zamendanberi, sizi temin ederim ki mahzenler her - türlü içkiler ve erzakla dolüdür.. — Demek senin- efendin - bir hayli zengin adam, öyle mi?. — Bilmiyorum. Yalnız bildiğim bir şey varsa o da, son derece misafirperver oluşudur.. D'Assas gülümsiyerek : — Doğrusu, dedi bunun tecrübesini hemen yapmak niyetindeyim!.. Bu sa- bahtaberi hiç bir şey yemedir.: ve kar. mTm fena halde aç. .Binaenaleyh, bak ba kalrm, seleflerim mahzenlerde bir şey © Ter birakmışlar mi?. Hademet — Aç olacağınız tahmin edilmişti!. Dedi ve bir kapıyı açtı.. l l l | f D Assas yondaki odaya geçti ve or- tasında hazır bir masa bulunan bir ye- mek odasında olduğunu gördü.. Masa- nın üzerinde çorba tütüyordu.. İki kı. zarmış keklik kesilmelerini bekliyordu. Güzel bir ciğer ezmesi, altın bir kubbe gibi parlıyordu ve küçük bir masanın üzerinde, bir kaç gişe, muntazımn bir sı- raya dizilmişti. D'Aşssas, âdeta rüya görüyormuş gi- bi bağırdı: — Bütün bunlar, benziyor!.. Filhakika, mösyö Jak, bu nevi sah- mneler tertibinde âdeta üstaddı. Jülyet Beküyü nesıl teshir ettiği ve gözleriti nasıl kamaştırdığı her halde unutulma- mıştır. D'Assas, bir taraftan, gençliğinin gü. vel iştihasiyle yemekleri yerken, diğer atraftan da yemek otasımı gözden ge- çiriyordu, Burası muhteşem olmamakla beraber, zengin ve zarif bir şekilde döşenmişti.. Peçeteler ve örtü son derece beyarz, te- miz ve zarilti ve her şey, nihayet bir zevkiselimi temsil ediyordu. D'Assas yemeğini bitirdiği taman, başının hafilçe döndüğünü hiswetti ve hayatı cidden güzel bulmağa başlodı . Kendisini, bizzat krala karşı müca- dele edecek kadar kuvvetli buluyordu. Esasen ona kafa tutmamış mıydı!. Hülâsa, o zoenana kadar edindiği bü- tün malümattan, Janın henüz on beşin. ci Lülye mukavemet ettiğini öğrenmişti, Niçin? Çünkü şüphesiz, onun kralş karşı olan aşkı, hakikatte, hükümdar. lık kudret ve haşmetinin onun Üzerinde yaptığı teshirden başka bir şey değildi. Şövalye, Janın bir felâket anımldı, ilk defa kendisini düşündüğünü aklına ge- tiriyordu. Ayni zamanda ,onun balo ak- şamı kendisine atfettiği tatlr bakışı ha tıtİryordu. Bunun üzerine, tekrar ümit etmeğe başledı peri masallarına