18 NİSAN — 1938 Iddia ediyorum ki: Haydut kaçmamıştır ! Ele geçen iz.eri şaşırt_mak istiyor. Fakat; manlığın kuvveti, hakikatin anahtarıdır ! tsibar haydud Mahmut Nedimin möktubunu — dün — neşretmiştik. Röportaj muharririmiz bu kararı anlatan mektuba karşı şiddetli Ve kuvvetli itiyazlarda bulunuyor. Muharririmizin iddialarını aşağı ya dercediyoruz. Birkaç pasaportlu, birçok isimli, hakikattaysa Lehli Osman paşa OğlU Mahmut Nadirin, mektubunda yazdık- ları yalandır. İddia ediyorum ki, hây- dud kaçmamıştır. Ele geçen izleri şâ. şırtmak istiyor. Fakat: mantığın kuv. veti, hakikatin anahtarıdır. Galatadaki şirket merkezinde bü- yan Emine — Demirbaşa saldırirken gördüğüm, bayan Remziye Fikriden dinlediğim ve son gönderdiği uzun mektupta okuduğum, ve Talimhane merkez memuru değerli dostum Bay Selim Özdurumla karşı karşıya Ve günlerce mütalea ettiğim Mahmut Nadir Usman bu ise.... Kaçmamıştır; ve büyük bir cüret. le İstanbulun içinde oturmaktadır! Evet, İstanbulun içindedir! Mahmut Nadir mektubunde bir de- nizaltı ile kaçtığını söylüyor. —— — Ban de hem sözlerine, hem kendisi- ne, hem bindiği (!) - denizaltıya bir mantık ağı kuruyorum. İspat edemezsem gazetecilikten de, muharrirlikten de dönmemecesine Çe- kilirim. İşte ağımı kuruyorum, lütfen sey- rediniz: 1 — Şirket merkezindeki hâdise., 6 nisan tarihinde oldu. Bugün nisanın Te DA Bit FEElPE *“Evvelce muhâbere ediyordum,, desin - Frankonun müşaviri ile mektuplaşa. maz, 2 — Mektuplaştığını farzedelim. Her şey bitti, hiçbir iş kalmadı da yalnız bir tek elin serserisini kaçır - mak için bir tahtelbahir tahsis ede cek babayeğit nerede? Frankönun mü. gaviri doğil ya, bu işi bizzat Frankö Üzerine almış olsa yine imkâğt yok - tur. Bu ancak korsanlık günlerinde 0- Tabilirdi. O da tahsis ederek değil, fi- lân gün filân yerden geçecek gemi f_L lân saatte seni alacaktır gibi müsail tesadüflere bırakılarak yapılabilirdi. Halbuki Nyon muahedesinden sonra faaliyetini tazyik ve korku altında aa e! K durduran tahtelbahirin sureti mahsu. sada göııderllmcsine kimse İnanmaz, »3 — Bütün telgraf merkezlerinden tahkik edilmiştir. Ne Mahmüt Nadir adresine, ne de başka birisine şifreli, şifresiz bir telgraf gelmemiştir. 4 — Edremid sahilleri, Bazcaada, lmroz, Çanakkale muhabirlerimiz böy- le bir adamın sahilden açılmadığını bildirmişlerdir. 5 — Bunu da açılmış farzedelim. Neyle açılacaktı? Ya sandalla, ya mo- törle; yahut yelkenli ile. Gerek iskele. &l olan kasabhalardan, gerek sahildeki köylerden böyle bir. vasıtai nakliye kiralıyan, çalıp kaçan olmamıştır. 6 — Bütün vapurlarda yolcuların hüviyetleri tesbit edilir. Böyle bir yol- cunun kaydı yoktur. 7 — Tayyare postalarımız hususi katlarda, hususi iskele yapacak mua- meleye başlamamıştır. $ — Memlekette otamobil gibi şahıs malı tayyare de yoktur. 9 — İstanbul dışı bir postahane damgasımı taşıyan mektup ne olacak? Bundan kolay ne olabilir? Mektubun zarfı ortadan kırıktı. Yani — yazılmış, kapanmnış, üstüne benim adresim kon. müş. O şehirdeki bir tanıdığa günde- rilmiş “bunu postaya at,, denilmiş, o da atmış, me<tup bize gelmiş olamaz mı?, Netice şudür: bu haydud tahtelba- hirle kaçmadı. Hudud dışma da çıka. madı. Elindeki pasaportların hiçbiri- si püsaport dairelerimizde işlenmemiş- ADSIZ AL Ne anasını, ne babasını tanıyor; ne de milliyetini biliyor ! 1914 de Alman ordularının istilâsı önünde kaçısan aileler çocuklarını kaybetmişlerdi. Adsız delikanlı o çocuklardan biridir Kim olduğunu, nerede doğduğunu Katırlamıyan bir adam, senelerden. beri ailesini arıyor. Bu, Fransada Avinyon karargâhında T inci istih- Kköm alayında bulunan “isimsiz as- ker,, dir. Fransız mı, yoksa - Belçikâlı ma? Bunu kendisi de bümiyor. 1914 de cihan harbi başladığı ve Alman or. duları bir hamlode bütün Belçikayı ve Fransantn şimalini istilâ ettiği sırada baçan birçok aileler çocukla- yını yollarda kaybettiler. Almanlar, yolda bulduğları çocukları bir kü. yargâhta topladılar, baktılar. Sonra kızılhaçın İsviçredeki ailesiz çocuk. lar yurduna teslim ettiler. İşte bu- günlün isimsiz askeri de bu çocuk. lardan birisidir. Kendisile konuşan Jurnal muhay- ririne isimsiz asker, hatıralarını şöyle anlatıyor: — İlk hatıram şimendifer vagonun- da başlar. Bu tren nereden geliyordu, nereye gidiyordu? Bunu bilmiyorum. Kaç gün gittik? Bunun da farkında değilim. Yalnız Iokomotifin gürültüle. ri hâlâ kulaklarımda çınlıyor, etra - fımda ağlıyan kız ve erkek bir sürü m manzarası hâlâ gözümün ö- nünde... Sonra geniş, tahta barakalar hatır. liyorum, Oturduğumuz geniş odaların duvarları arasından buzlu Tüzgârlar eserdi. Yine bir sürü çocuktuk. Oyna. mak, koşmak, haykırmak zevkini kay- I beden bir sürü çocuk. Her sabah ya- tir. Hüküm: kibar haydud, Lehli Os- | taktan kalkınca -bir köşeye büzülür, man paşa oğlu Mahmut Nadir İstan. | buldadır! Fakat gürüamı da kaydode, yim ki: şimdilik İstanbuldadır. Kaça- cak fırsatı bulur bulmaz, bir dakika kalmıyacaktır. Çünkü bayan' Remziyo Fikrinin bize yazdığı tafsilâttan an - laşılıyor ki, Mahmut Nadir tam bir haydüddür. ve yaptıklarının sayısı ciltler doldurur. Böyle bir adamın, za. boynu hbükük,, önümüze gelen yağ. Ve SDt Pelikayer kara bakar, ateşsiz oduda T A Adsız delikanlı bugün Fransı? ordusunda askerdir miz çatıraıyarak ağlardık. O vakit kaç yaşındaydım? Belki dört, belki de beş, herhalde daha fazla değil.. Burada nekadar vakit kaldık?.. Bel. li değil. Belki bir, belki de iki senı Kış günleri gördüm, yaz günleri gür. düm. Fakat sayısını bilmiyordum. Bir aksşam yine beni-arkadaşlarım 1a boraber trene bindirdiler; Bu seya- hat epeyco uzun oldu. Yen! geldiğimiz nerede saklı olduğunu bilmiyor iddi- | bir ikisi birtakım kuvvetsiz cümle - dasındayım. Mahmut Nadir gibi kur. naz serseriler, hayatının her noktâasını ifga eden birisine gidip de ben filân yerde saklanacağım demez. Fakat va- bitasr çok kuvvetli ve dikkatli bir ziyeli bayanın yarın neşrine başlıya- memlekette - mahiyeti meydana çık - tıktan sonra - bir dakika fazla yaşı. yabilmesine imkân var mıdır? Hayatını bu kadar inceden inceye bilen bayan Remziye Fikri, acaba hay. dudun şimdi nerede saklı olduğunu bilmiyor mu? Bunu gelişigüzel soru « yorum. Çünkü bir. insandan açıkça şüphelenmeye hakkım yoktur. Hattâ cağımız uzun mektubundan - yine mantık yoluyla - anlıyabilmemiz kabil olacaktır. N Arkadaşlara bir cevab:; Bazı arkadaşlarımız, bizim yaptığı. z neşriyata karşı iki gün evveline kadar süküt ettikleri halde şu bir iki gün içinde itiraza kalkıştılar. Hattâ lerle tekzip etmek bile istedi. Sayın arkadaşlarımız bu işi daha ilk gününden atlamışlar, Galata va- kasını basit bir şey sanmışlar, ve e . hemmiyet vermemişlerse bizim ne su- çuümuz vardır? Biz - itiraf ederiz ki başlangıcını bir tosadüfle öğrendiği - miz - bir işi inceledik, takip ettik ve dikkatli bir gazetecinin yapması lâ. zimgelen şeyleri yaptık, Yarınki sayımızda da bayan Remzi- ye Fikrinin mühim mektubunu neş - redeceğiz. bir mesele mi var? yerde daha iyi karşılandık. Sonradan öğrendim. Kızılhaç tarafından kuru . lan “Belçikalı kimsesiz çocuklara yar- dım,, cemiyeti tarafından Almanya - dan aldırılmıştık. Almanlar beni de Belçikalı olarak bu cemiyete teslim etmişlerdi. Isviçre ordusunda ç Cemiyet beni küçük, bir, köyde bir çiftçi ailesinin yanına a Orada bana sordular: — Adın nedir? Galiba birkaç hece mırıldanmışım. Dinliyen adamlar mırıldandığım he- eelerden Menna yahut Menaya benzer bir kelime anlamışlar. O gündenberi soyadım Menar kal. mış, Asıl adıma Lui deyivermişler.,, Harb bittiği vakit Li Menar dokuz yaşlarındaymış. Onu da öteki çocuk larla beraber Belçikaya götürmüş - ler. Fakat Belçikada ve Şarlruada çocuğun nilesini bulmak için yapılan bütün araştırmılar beyhude - olmuş. Bir ay araştırmadan sonra çocüğu İs. Bey- Devamı 11 İncide) KA “YİABANCIL DİLLERE NAKLİİ HAKKİ MAHFUZDUR ra nasıl hareket edeceğimize dair şeylerdir. — Babanın dönüşünden sonra hareketimizi değiştirecek yeni ÜN geçmiyordu, ki Ferid, üvey anaşının y:püükı!:'_:;ı: dair öteden beriden bir Şey işitmiş, yahul bı;ı eriylE görmüş bulunmasın. Babasınm Viyanaya KWMWWW'W tün bozulmuş, büsbütün değişmisli. Her şeye isyan ediyor, kese çatıyor ve hırçınlaşıyordu. ; vÖNMGRE İşte bugün, yine ilkine benziyen bir hâdise oımu:l:; ıı;ı şe öğleden sonra köşkten ayrılınca - HETEYO :ıml'iniİ e ane A diği halde - yine peşine dugmektcn_k.zndllln P DEÇ L hakika Nimet, Feridin düşündüğü gibi, Doktor Üa BinliRA muştu. Onların otomobile binerek, ilk takip ettftldı DA lerini gördüğü evin önünde indiklerini, az #0T e. çxîıaı Üi pıdan İçeriye daldıklarını görmüştü. Ferid. o a duğu bir burkulmayla kendisini kayi cılız, hastalıklı vücudu umulmıyacak Dayandığı duvarda bir milddet sakin yerek yürüdü. üNLi Dl’:vin kime alt olduğunu üğrenmek, ınn:::!:;;ı ;:;m“_ istiyondu. İstediğini köze ”şmıhki bıhknldın:,di Y bal eei t. İşte o zaman daha şiddetli bir sarsımlı M.vnfîu' rük dişlerini göstere göstere ve lâkayt bir ta dm.dı üt — Bu klüiçük ev mi? Oraer LütÜye hanım a evidir, demişti. 4 süRük Şüphesiz ki, beba annesi belki de a:îul:'uiînbu ga Lâütfiye Hanıma uit olduğunu biliyorlardı. Faka' T ) , gıma kadar, onun nerede oturduğunu me' edip A "“"'“““m hattâ içinde, semtini bile öğrenmek arziSUU . ymm.m O anda kimsenin aleyhinde bulunmaktan haz ıyımmmyıuw Ka ağaımdan işittiği kelimeleri hatırladı. AnasI h:edııdl nleğir dmdan hoslanmadığını anlatan l.d:u:ler sal . annem nokadar da haklı !, diye düşündü. Ferkâ, evin kapısını mı gören, biraz ""d';'.".'?:.’.înî Goğru yürlüdü. Orada oynıyan çocukları seyretti. uîlni büyük çocuklar'a değli, kapıyla meşguldü. Burada bir $ Ve ilş bir işkence içinde geçirdi. Bu nradı ikt üç defa kaBiyin LA arasmda gidip geldi. Bu gezintilerinin sonuncusun' Yazan: Hasan Ras mUs annesi, arkada doktor Nedim olduğu halde çıktıklarını gördü. Kandisini göstermemek için bü evin köşesine güçlükle attı. Fa- kat iş işten geçmiş, Nimet, Feridi görerek takip edildiklerini anlamıştı. Buna rağmen renk vermemeye çalıştı. İkisi de sükü- netle yürüdüler. Ferid, saklandığı köşeden cıktığı zaman, onlar gözden çoktan uzaklaşmış bulunuyorlardı. Ferid eve geldiği zaman Üvey anası henüz dönmemişti. Bu, Lütfiye hanımın evinden çıktıktan sonra bir hayli dolaştıkla. yına işaretti. İçinde büyük bir sıkıntı vardı. Anasma giderek konuşmak istiyordu. Saâl beşe yaklaşıyordu. Beşiktaşa kadar gidip gelmesi, ko- nuşması en ax Üç saatini alırdı. Göçen seferki telâşı hatır. lıyarak haber bırakmadan gitmeyi doğru bulmadı. Paşa dedesini aradı. Odasında kitab okuduğunu söylediler, Çekingen bir tavırla kapıyı vurduktan sonra cevab beklemeden açtı. Paşa dedesinin gözlüklerinin üstünden - kendisine çevril- miş gözleriyle kargılaştı: — Paşa dede, - dedi. Müsaade ederseniz anneme kadar gi, dip geleceğim? — Daha evvelki gün orada değil miydin? — Evet. Şimdi de gitmek istiyorum: kendisile görüşmem lâzımgelen geyler var, — Bunları bana da söylemez misin? — Canmızı sıkarım - diye korkarım. — Niçin? -— Çünkü annemle konuşacaklarım, babam döndükten son- HABERİN EDEBİ YEVRİKASI: 46 — Var Paşa dede!,.. Hem de fazlasiyle, Feridin izin almak için Paşa dedesinin yanma girmesile çıkması arasında geçen zaman tam iki saatten fazla sürdü. Bu arada İrfan Pagşa, torununun getirdiği yeni malümatla sarsıldı Ferid; “Hem de fazlasl! diye tamamladığı cümlesinden sonra susmadı; anlattı, lattı ve sonunda da Paşa dedesinden bu kadının izzetinefisleriyle oynamasına müsaade etmemesini yalvararak, rlca öderek hüngür hüngür ağladı. İrfan Ptga işe kat'i surette müdahale etmenin zamanı gel. diğine hükmetti. Ferid'e; p — Poeki oğlum, - dedi. Baba annenin yaptığı hatayı demek benim düzeltmam lâzımgeliyor. Annen çök: makul bir kadın. dır. Bunda ne senin, ne de onun en küçlik bir hatanız yok. Hatanın başı; anneni Selimle evlendirmemizden geliyor. Bu da doğrudan doğruya bizim, baba annenle benim hatamdır... Nimete gelince; o, yalnız senin ve babanın izsetinefsile de- ğil, benimkiyle de oynamıştır. Kendisi bugün Suad'in karısı, serin annense, benim de gelinimdir. Haydi sen git; odana çık, istirahatine bak. Annene yarım gider, benimle konuştuğunu, derdinizin derdim olduğunu söylersin. Üzülmesin, kendizinin bu çatı altına dönmesine çok az bir zaman kalmıştir. Umarım ki babanın İstanbula dönmesinden en çok on beş gün sonra bura. da bulunur, İrfan Paşa laş odanmnm ortasında ayakta duruyor, Nimet kargt- sında oturmuş bulunuyordu. Birisi nekadar asabise, öteki o ka- dar soğukkanlıdır. Önce bir mırı!tı halinde başlryan konuşmala. rı yavaş yavaş yükselmeye başlamıştı. Paşa, evde kimseyi bırak- mamıştı. Safinazı, dostlarından birine, Feridi annesine gön- dermişti. Köşkte hizmetellerden ve bahcede her günkü gibi ağaçları, toprağı ve cicekleriyle uğrasan Murad Ağadan başka kimse yoktu. » « « . KDevamı var), <. —ai — n ll ll el ddi aNGü a a ol aN a Dd a B geei Z G NDN Ö b e aait İ GK ga a b n l lll T b S e eele LA GÜL AAA öarie aĞ