€ NİSAN — 1038 mm:moag—_ istiklâlini kaybetmek endişesinde olmıyan inyat şato ve bugü hükü- metin şefi olan dektor Hop VVELKİ günkü nüzhamızda küçük Lihtonştâyn pronsliğine dair kısa bir yazı vardı. — Birçok im- sanların y akte kadar ismini bile hatırlamadığı bu memlek dı son günlerde herkesin ağzında do- Taştı şlamıştır. Dü nın nazarı dikkatini bu küçük prenslik üze- Lihtenştayn hür ve müstakil bir devlettir. Öyle ka- lacaktır. Prenslik moclisi, prenslik istiklâlinin civar hükümetlerle aktedilmiş muahedeler mucibince kubul odilmiş olduğunu, binacnaleyh istiklâlini kaybetmek- ten korkmadığını bildirmeğe karar vermiştir.,, Bu telgraftan sonra her memlekette — gazeteler prenslikten uzun uzadıya bahsettiler. Tarihini, coğ- rafyasını, âdetlerini anlattılar. Son gelen Vü mocmua- SI memleket için kısa fakat etraflı bir yazı yaz- dr. Bu makale evvelki günkü gsayımızda çıkan yazıya ilâvo edilirse okuyucularımız bu memleket hakkında tam bir fi dinmiş olacaklardır. | Lihtongtayn küçük bir momlekettir. Toprakları ancak 158 kilometre murabbardır. Nüfusu 12,000 1 geçmez. Lüksemburg büyük dükalığı, bu hbükümetle mukayese edilirse, geniş bir imparatorluk sayılabilir. Bir otomabil, yavaş yavaş yürümek sartilo yarımı saat içerisinde pronslik hududunun bir tarafından girer, bütün memleketi dolaşır ve öbür tarafına çıkar. Hızlı Yürürse bu dolaşma için bir çoyrok saat kâfidir. Bu memleket Avusturyadan, büyük — va yüksok ?“Ğlnrlıı ayrılmıştır. Ren nehri İsviçre ile hududu. teskil eder. Fakat, bu nehir İsviçre ile — Lihtenşt :ı:ı MRİni ayırırken menbama çok yakındır, mağ- v âr ve köpüklü Rene benzemez, Adota ufak bir çaydır. a zerinden tahta köprülerle geçllir. Hhtonştayn pronsliğini eskidenbe- uryaya bağlı zannetmemeli- . Prenslik on yedinel asırdanberi MüÜs kil v 1866 da, Avusturya Prüsya "'_“ harbaderken küçük Lihtenstayn l';l_"u.ıl.âl Ayusturya ordularına yar- n etmek üzore sayısı yüze varma- yaya harb ilân etmiştir. ferden sonra bu hükümet unutulmuş tür: Sadova müharebesindi müteakip Prag koöngrosi toplanınca murahhaz ir. lar bu pransliği hatırlarına bilo ge- tirmemişlerdir, Bu suretle Lihtonş- tayn ile Prusya arasında harp hall devam etmiştir. Bu hal muhtelif dev let adamları tarafından ara sıra ha- ür memleket! Lihtenştayn hanedanı kıya- mete kadar devam adecek Bir öotomobll, yavaş ya- vaş hareket etmek sar- 9 tile, yarım saat içinde bütün Lihtenştayımn Prensliğini dolaşabilir Birinci Pransuva ve karısı Fakat za- da gülüşma vesilesi ölmuştuür. Rivayetlere inanmak lâzrmgelirse meşhur mareşal Moltke — Rajazda banyo yapmak İçin İsviçreye gelir- ken Prusya ile harp halinde bulu- nan bu memleketten geçmemeyi ih- tiyata uygun görmüş ve yolunu değiş tirerek prenslik hudutları dışarısın- dan geçmiştir. başlarken © bir kuvvet göndermiş ve Prus- tırlanmış ve diplomat konuşmaların- 1914 de olhan harbi ı l ! i | 1 Manş'ı geçmek isterken Açık denizlere sürüklenen sandal! Üç gün üç gece dalgalar arasın- da ölümle pençeleştiler Ingiltereye kaçmak isteyen genç karı kocanın bir İngiliz vapuru tarafından kurlarılışı tesadüif eserim:? 30 Mart sabahı, kömür yüklü olarak Cezayire gitmekte olan İngiliz bandıra- k Meta vapuru tayfaları, Usan ve Kem. per arasında sahilden elli kilometre uzakta dalgalar arasında tehlikeli bir | vaziyette sallanan küçük bir yelkenli kayık gördüler, Kayıkta bir adam be- yaz bir gömleği sallıyarak işaretler ve- riyordu. Derhal denize bir sandal indirildi.. Yelkenlinin yanına gidildi. Yelkenlide gözleri çanaklarından fırlamış, söz söy- lemeğe takati kölmamış bir adam vardı. Bu adam eliyle kayığın dibintle uzanmış bir kadını gösterdi. Bu, kumral, güzel bir kadındı; gözleri yaş içindeydi. İki kazazede gemiye alındı. Kendile. rine geldikleri vakit maceralarını an - fattılar.. Erkek kötü bir İngilizce ile: — İsmim Norvenski Françtır.. - de- di. . 22 yaşındayım. Yanrmdaki kadın karım Hedvigdir. 20 yaşındadır. Alman ordusunda neferdim, Fakat karım ben- siz yaşayamıryordu. Bana, kaçıp ecnebi memleketlerde yaşamağı teklif etti. Bir hayli zaman reddettim. Fakat en sonun- da karıma itaate mecbur oldum. İki ay- lik kızımı Frankforttaki akrabalarımı. rın evine bırakarak İsviçre hududundan geçtik. Maalesef pasaportlarımız ve evrakı- mız yolunda değildi. İsviçre hükümeti bizi kabul etmedi. Fransaya geçtik. Bil müddet Şerburgda oturduk. Çalışarak ştayn prensliği bitaraf kaldı. Fakat prenslik ile Avuslurya - Ma- caristan imparatorluğu — arasında gümrük birliği vardı. Onun için müt- tefik devletler tarafından ilân odi- len ablokaya bu prenslik de — dahil edilmişti. Bu yüzden, unlümi harbin doğurduğu deriin Bofalet v tetirkbi bu memleket ahalisi de çekti. Dünya harbi bitince, prenslik ahalisi, mem- leketlerinin iktisadi münasebotlerini Avusturyanın siyasi İslikbaline bağ- lamayı tehlikeli gördüler. Avustur. ya İle olan gümrük ittihadını boz- dular ve İsviçre ile bir gümrük itti. hadı yapmak üzere müzakereye baş- ladılar. O vakit Lihtenştayn prensi olan ikineci YJan, Avusturyanın siyasi istiklâline devam edemiyeceğini, na- &ıl olsa bir gün Almanyaya iltihak e- deceğini sezmişti. İsviçro ile olan — müzakereler iyi netice verdi. İsviçre, prenslik güm- Tüklerinin lünresini, posta tolgraf iş- lerini üzerine almayı — ve prensliği ecnebi devletler nezdinde temsil et- meği kabul etti. Bu iktisadi birlik, Lihtenştayn prensliğinin siyast varlığma dokun- az para kazandık. Niyetimiz İngiltercye gitmek idi. Fakat Maaşi nastl geçecektik? Bir vapura binmeğe kâfi paramız yoktu. Mecburen Himandar bir balıkçı kayığı çaldım. Fakat deniz fırtınalı idi. Sandalr akıntılara kaptırdık ve açık denizç sü- rüklendik. Biz açık denizde iken fırtına şiddetini arttırdı. Üç gün dalgalar arasınila çal - kacdık, durduk. Ne yiyecek ekmeğimiz ne de içecek suyumuz vardı. Bereket versin ki bizi gördünüz. Yoksa ölüp git. miştik.,, Fakat zavallıların daha çileleri dol- mamıştı. Vapurdan sahile çıkmak iste- miyorlardı. Çünkü Almanyoya iade edi- leceklerinden korkuyorlanlı. Kendileri. ni karaya çıkarmak için polisin müdaha- lesi lâzım geldi: Genç kadın ve erkek adliyeye teslim olundu. Bunların macerasında aydın - latılmağa muhtaç ehemmiyetli bir nok- ta görüldü. Çünkü Meta gemisi Cerayir Hmanma geldiği vakit geminin kaptöcır İtalyadan bir mektup aldı. Bu mektupta ikj kazazedeye verilmek üzere ön liralık bir para buluyor ve mektupla beraber kendilerine verilmesi rica ediliyordu. Zabıta mektubu gönderen adamın bu iki felâketzedenin Meta vapuru tarafın. dan kurtarılacağını evvekden nasıl keş- fetmiş olduğu noktası Üzerinde araştır- malarını derinleştirmekte lir. ? maz. Prensliğin bütçesi ayrıdır, Pa- rası, posta pulları kendisine mahsus: tur. Halk tarafından doğrudan doğ- ruya seçilen on beş kişilik bir millet moclisi vardır. Devlet şefini bu mlil- Tet meclisi soçer. Bugün dovlet şofi h doktor Hoptür. Bu zat hem başvökil- ” dir, hem'de diğer vekâletleri Tdare * eder. Memleketin Idarf İşleri, gene meclis tarafından sçellen üç kişilik bir meclis tarafından - çevrilir. Bu devlet gsistemi çok — masrafsızdır. Prensliğin senelik bütçesinin masraf ktsımı yalnız 600.000 Fransız fran- gidir. Bu paranın nisafi mektep mas- rafıdır. Zira dovletin en çok ehem- miyet verdiği şey maariftir. Prens- Jikto tahsi? görmemiş hiçbir — Yert yoktur. » Bu meleket diğer bir çok sebeb ler yüzünden de müreffeh ve me tur. Alplar üzerindeki — çayır! Bozmek, dağlarım süküneti içeri yorgunluklarını dinlendirmek, | lerinin orijinal manzaruların: mek, karlı dağların tepelerinde kış sporları yapmak ahalisini tatmine kâfi gelir. (Devamı 14 üncü de) | _f':l%a © günden sonra Nimete ağzıı açıp bir şey söyleme- ISi gibi, hatırını bile sormamıştı. Öndan aldığı bu cevab tâ miş, Safinazın eve, yeni bir ıstırab menbar getirdi. &N€ kani olmuştu. Fatma bile, daha üçtincü ayın ilk günlerinde onun Nedim Beğyle bahçede öpüştüklerini görerek aralarındaki münasebetin hiç de akrahalıkla alâkası bulunmadığını öğrenmişti. Bu haki- kati kalbinde saklıyordu. Günler geçtikçe, Nimet hareketle, rinde büsbütün azıtmaya başladı. Bu o dereceye geldi ki, Fe. rid bile vek emin olmamakla beraber işin farkına vardı. Ne- dense herkesin ağır kilitliydi. Herkes bu mevzua temas etmek- ten çekiniyordu. Bir #abahtı. Suadle Nimet henüz kalkmışlar, daha odala- rmdan dışarı çıkmamışlardı. Pencerelerden süzülen güneş, bir bahar güneşi, hafif bir ıkla içeriye dolan hava bir bahar havasıydı. Nimet, sırtında robdüşambrı ile odada dolaşırken Suad pen- tere yanmdaki koltuğa oturarak ağaçların dallarını stisliyen klerin bu bahar havasmna karışan kokularını ciğerlerine duruyordu. Dışarda hayat vardı ve yaz bütün ihtişamiyle Beliyordu. ad gün geçtikçe nevmitleşiyordu. Görmiyen gözlerinin metine imkân olmadığını söylüyorlardı. Nimetin nasıl bir olduğunu görmemektön çok, onun, zavallılığından İsti. fade ederek lzzetinefsile oynayıp oynamadığını kontrol edeme- mekten muztaripti. &ya, körlüğünün hangi sebeblerle başladığını uzun anlatan mektuplarına daha o zaman aldıkları cevapta: Tababolte mektupla teşhis konmantn imkdm movcut olma. makla beraber, anlatılan şekilde darbe veya sukr! neticesinde vukra gelen bir körlüğün tedavisi ancak bir veya altı ay için: e kabil olabilirdi. Bu müddetin çoklan geçtiğine bahılırsa Degenerescence tamamlanmış ve asah merkezi - bozulmuş de- mektir, Bumunla beraber, hastanın bir defa buraya gönderil- mesi faydadan hali değildir.., * Deniliyordu. YA AA * K HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 37 Yazan: Hasan Rasim Us Bu mektup geldikten sonra Suad, gözlerinin Iyileşeceğinden büsbütün ümidini kesmişti. Artık o, ömrü oldukça görmiye. eek, karzanlıkta yaşıyacak, hattâ - aldanmıyorsa . karısınım. kendisini aldatmasıma tahammül etmek, vo bir şey yapamamak kliçüklüğüne katlanmak mecburiyetinde kalacaktı. Doktar Ne. diz bile, belki de zavallılığına gülen gözleriyle, boşuboşuna uğ- raşmamasını yüzüne söylemekten çekinmemişti. y Suad, bunu düşünüyor ve doktor Nedimin bu sözlerinde! acı manalar çıkartıyordu, Görmemesi, Doktar Nedimle karısı- nın işine gelirdi. Bunu da Nimetin, bir buçuk senedenberi hiç olmazsa bir defa Suad'in vaziyetinden müteessir olduğunu söy- termemesinden anlıyardu. Biribirini kovalıyan ıstırapların, Suad'in içinde yaşattığı ve büyüttüğü ihtilâl hemen hamen taşmak üzereydi. Nimet bir aralık Suad'in yanma yaklaştı. Başını açik du. ran penceroden dışarıya çıkararak - ciğerlerini temiz havayla doldurdu. Sonra Suad'e dönerek: — Bugün hava çok güzel Suad, . dedi. Suad yavaş bir sesle: — Tahmin ediyorum - diye cevab verdi vo ilâve etti: — İster misin bugün seninle biraz otomobille dolaşalım ? — Yoksa başka bir yere mi gideceksin? — Ne zaman gezmemizi istiyorsun? Şidi mi, öğleden son. ra rar? — Öğleden sonra! MA DİLLERE İNAKLİ - HAKKI,MAHFUZ —— Saat beşe kadar dönebilir miyiz? — Niçin sordun? — Nedim gelecekti de... Suad sarsıldı. Fakat, yine ağzını kapamaktan, düşüncesini hissettirmemekten başka çare bulamadı, Bir anlık kendisine hâkim olamaması her şeyi mahvedebilirdi. Tahammül göster- mesi, sabretmesi lâzımdı. Güçlükle: Z — O saâte kadar döneriz... - diyebildi. : Doktor Nedim, son günlerde, ziyaretlerini çok - sıklaştır- mtştı. Onun geldiği günler saatlerce devam eden konuşmayı poker takip ediyor ve bu sabahın saat üçüne, dördüne kadar devam ediyordu. Suad, böyle gecelerde daima odasına çekilir ve erkenden yatağıma yatmış bulunurdu. Suadle Nimet oto. mobil gezmesinden döndükleri gün de bekledikleri gibi Nedi. Mi köğşkte buldular. Suad akşam yemeğinden hemen az sonra odasma çekildi. Bilmecburiye Selimin de dahil olduğu poker oyunu yine sabahm dördüne kadar sürdü. Keşki bu oyunu oy- namaz olsaydılar ve Selim yengesinin hiç beklemediği çir- kln hareketleriyle karşılaşmasaydı. s UAD konuşguyordu: 3 — Naci! Ne müşkll! bir mevkide olduğumu tahmin ve tasavvur edemezsin!. Annem, beni evlendirmeye mecbur etmek- le büyük bir cinayet işledi. Annemdir; kendisini kırmak bana yakışmazdı. Fakat o, benim mazeretlerimi dinlemeli ve beni evlenmeye* mecbur etmemeliydi. Hissim beni aldatmaz Na- €. Nimet bana eç olacak kadın değil, O, benimle param icin, kör bulunduğum için evlenmiş bir kadın. — Parân. için peki ama, körlüğün için neye olsun? — Anlamadın mı? Anlamıyor musun ne demek istediğimi ? Haklısın Naci.. Çünkü sen Suad'i bu kadar zavalir görebileceği- ni düşünemez onun bu kadar zavallı olabileceğine ihtimal ve. remezsin... Ç(Devamı var)