10401 1 (Baştarafı Dünkü sayımızda) k Evet, söyliyeceğim., * Sizin, söz- doğruluğuna itimad edeceğinizi M yaşında baba- niz anamı kaybettiğim için Galiç- e eninde , bana karşı (o hiçbir #seri göstermiyen, uzak © akra- yaımdan birinin yanında büyüdüm. a MİN evini terkedecek © bir yaşa eliz BD : Belmez Karakoviye gidip hukuk müge başladım. Oturduğum küçük a kızlara mahsus bir mektebe bulunuyordu. ta Pi gün penceremden o bakarken, Aliyi asl yüzlü bir ihtiyar ve hassa üniformasını giymiş şık bir ie ile görilşen henüz çocuk sayıla. Eğ kadar küçlük bir kız gördüm.Bu j iz ocuk, ruhum üzerinde, tarifi olmıyan bir tesir bıraktı. i m sonra kendisini hergün bahçe- i Fkalaşlarile oynarken görüyordum. hş sümlerinde, bakışlarında © kâ- * güzellik ve tatlılık vardı ki onu a gördükten sonra, bilhassa be- Muhayyile ve ' hassasiyetimle aşık Mak kabil değildi. o Fakat ben, Ye kimsesiz bir talebe © olduğum *ibette ona yaklaşmaya çare bu- Yacaktım, © tam bu sırala, bir takım va- “Verane hareketler başlidı. Mem- İsi, Dizi demir bir pençe - gibi ezen, eğim boyunduruktan kurtulmak eski saadet ve istiklilini İa- ii için çalışmak Map ediyordu. ağı İ bir ateş sanki © bütün mev- a, etmi sardı, tutuşturdu. Derhal Tag, rlerin teşkil ettikleri orduya Makim Bunlar muazzam, fakat, 1 bir mücadeleye girişmiş sulu- Sie Elimden geldiği kadar ce- NE İedakörlirle herbettim, Vakia yaralanmadım. Fakat bu müacdele ile beraber varidat kaynaklarım da kürü- muştu. Galiçya ile Matar'stan hududunun bir İeştiği yerde bir şâtosu bulunan ihtiyar bir asilzade beni yanma misafir etti, Pek az müddet sonra Karakoviden ka- san ve İsminin < Zereneki olduğunu söyliyen birisi de bize katıldı. Bu zat, pek zarif olmakla beraber hal ve tavrı bana, acâip geliyordu. Onu zayıf, ve düşüncesiz - buluyordum. Fakat, pek güzel geçiniyorduk. Zereneki; sik sık yakınımızdaki şehre giderek hir, bazan iki gün kalıyordu. Bana, şehirde ku- mar oynıyarak para kazandığını itiraf- tan da çekinmedi. Bir gün odamda-©- turur; düşünürken, bir top güllesi gibi içeri girdiğini gördüm. Birdenbire ba- na: —Azizim, dedi. Yardımınıza mukta- sım... Mesele bir kumar borcuna aittir. Yüz altın kadar bir şey. Az bir mddet sonra size iade ederim. Benim bu kadar parayı bulmaklığım imkân haricinde idi. Bunu kendisine söyledim ve ilâve ettim; — Memleketimiz zalim biç cendere İçinde ezilirken ve bütün kuvvetlerimi- yi kendi hizmetine hâsretmemi ister- ken kumar oynamak, iki katir cinyaet- tire Omuzlarmı silkerek şu garip ç cevabi verdi: — Sizden nasihat almaya ihtiyacım yok. Vatan artık bitmiştir, Ondan hiç bahsetmeyiniz.. Ne kadar büyük bir hiddete kapıl- dığımı tahmin edebilirsiniz. Kendim- den geçmiş bir halde: — Bu sözlerinizi bir Lehliye yakış- tıramıyorum!.. Diye bağırdım. Hülâsa, aramızda MARRIZ DO POMPADUR kiliçla halledilmesi lâzmmgelen bir mü. cadele oldu. Düello ettik, ve onu kil- cımla alnından yâraladım. Bir müddet yattr. Ayağa kalkar kalkmaz ilk işi şa- oyu terketmek oldu. Bilâhare, mirafi- ri olduğumuz kontun yaptığı tahkikat hiç de Zerenekinin lehinde değildi. Her ne,ise buralarını biraz çabuk geçeyim, Ortalık tabii halini alınca tekrar Ka- rakoviye döndüm. Bazan umumi bah- çeye giderek hava alıyordum. Bir gün Du bahçede, vaktile kız mektebinde gö- rüp sevdiğim kıza (o rastgeldim Eski güzellik ve cazibesini muhafaza etmek- ie beraber büyümüş, o güzelliği daha teşka bir tekâmüle, inkişafa (mazhar olmuştu. Kalbimin gene büyük bir he- vecanla çarpmaya başladığını — duyu- yordum. On beş gün sonra garip bir tesadüf bana, bu hayali (o sevgilimin ismini öğretti, Karakovide oldukça © şöhret sahibi dostlarımdan birisile (Viyerj) kilisesi- ne girmiştim. Orada, . sevgilimin diz çökmüş bir vaziyette dua ettiğini gör- düm. Heyecanım o kadar şiddetli idi ki dostum bile farkma vardı. Ve müsteh- ziyane: “Ne oluyorsun? yoksa matmâ- zel Oviçimeska seni (o büyüledi mi?,, dedi. — Matmazel Oviçimeskâa isminde Kimseyi tanımıyorum.. cevabını ver- dimdim. — Bu, şehrimizin en güzel kızların- dan birisinin ismidir. Ona gönül ver. mekten sakın. Çünkü pek yakında evle- DİYOru — Nasıl, evleniyor mu?.. — Evetı vasisinin oğlu Miyereski ile. İşte, bak.. Oradâ, nişanlısının arka- sında, kta duruyor. Alnmda, Avüs- Kürek mahkümul.. Siyemineski Lehistanın en büyük romancılarından turyalılarla harp esnasında almmış bir yaranın İzi var.. Gösterilen şahax dikkatle baktım ve: — Zerenekil. Diye mırıldanmı.,, Burada, Marilâ, mahkümun hikâyesini keserek: — Nasıl, Miyereski kendisine Ze- reneki ismini mi vermişti? — Evet madam. — Demek alnındaki yara da Lehis- tanın istiklâli için yapılan muharebe- lerde alınmamıştı ha?.. — Kat'iyyen madam., Çünkü o yara- yı açan benim kılıcımdı?.. Marila, içini çekti, ve mahkümu hi- kâyes'ne devam etti; “— Onu gördükten sonra kilisede daha fazla duramadım, dışarı çıktım. Miyereski benim için yabancı değildi. Onun, sırf Avusturyalılara casusluk etmek için Leh vatanseverleri arasma katıldığından şüphe olunduğunu bili- yordum. Her ne olursa olsun, ben, bu izdiat sevgilim için pek tehlikeli ad- dediyordum. Kendisini bundan baber- dar etmeye karar verdim. “ Bir gün öğleden sonra, mümkün mertebe itinalı surette (o giyindim. Ve bilinemez nasıl bir hisle cebime bir de kama yerleştirdim. Bir (O haftadanberi çektiğim hümmann #sinirlerime verdi- ği rehavet, muhâyyilem Üzerinde w- ğursuz bir tesir bırakmıştı. (Kendimi Âdeta bir roman kahramanı zannediyor- Gum. Matmazel Oviçimeska, şehir hari- cinde ve bahçeli zarif bir köşkte otu- ruyordu. Köşkün kapısı açıktı. Şuraya buraya denkler, sandıklaç yerleştiril- mişti. Ne buraya girerken, ne de birin- © kat salonunda kimseye (o rastgelme- dim. Köşk sanki boştu. Bir kapıyı da- ha açtım, Şimli onun, hayatımdan dâ- ha çok sevdiğim genç kızım odasında bulunuyordum. Bu temiz oda içinde bütün hüviyetim eriyor gibiydi. Buraya ne maksatla geldiğimi - unutmuştum. Birden, masanın üzerinde zarif, küçük bir madalyon gördüm. Bu madalyonda, sevgilimin mektapte iken çıkartmış ol- duğu bir fotoğrafı vardı. Uzun uzun kokladım, öptüm. Ve sonra ani bir his se yenilerek kalbimin üstüne ( sakla- orm. Bu suretle bir cürüm işlediğimin farkında değildim. Heyhat! Bu caha- İetimin cezasını ne kadar ağır çektim!, “ Bundan sonra neler cereyan etti? Jan Javiç ismini bildiğiniz için tabit bunları da bilirsiniz. İçeriye giren iki hizmetçi beni hırsız diye tuttu. Bir gün evvel rr evlenen Miyereski de gelip mu hakememde hazır bulundu. Ve beni ta- nır tanımaz, bana karşı beslediği kin& mağlüp olarak aleyhimde şahadet etti, Kürek Gezasına mahküm oldum. Üç se- edir, zincirler içinde bir katil gibi 1$- tarap çektim.” Sustu. Bu sırada rüzgârın hücumile açılan pencereden sabahın ilk mahmur aydınlıkları içeri doldu. Marilânın gü- zel yüzü yaşlar içindeydi. Bu yüzü gö- rür görmez bir deli gibi yerinden fırla- dr; : (Devamı var, Ray yg yy AKA GÜNDÜZ HABER için Çok dikkate değer bir eser bazırlamaktadır gg My yg MARKİZ D POMPADUR. Kai a ————man > Eh! Tabiptir, falcıdır, sihirbazdır. sa ne İsterseniz odur. — Onu tanıyor musunuz?, — Pariste onu herkes tanır. — Tecessiisümden dolayı beni affe. Sin. Fakat bu odam benim. üzerimde Yle bir tesir yaptı-ki.. > Onun ne olduğunu İyice öğren- A İstiyorsunuz! Fakat bütün mese- ye İşte bundadır.. Kont dö. Sen - “men'i hekes tanır, Fakat onun içine kimse nüfuz edememiştir. Bazıları #hun bir Hindili mibrace kadar zengin, ti ları ise bir dilenci kadar fakir ol. ğunu söylerler; belki İtalya veya Ki belki de Rum veya Maltalıdır. hk belki de Arap veya Mısırir... Mu, belki de sadece Pontüazlıdır. â akkak olan bir şey varsa o da deb- ebeli bir hayat sürdüğü ve kralm bile hayranlığını izhar etmiş olmasıtlır. yy e inde her zaman, sultanın gözdesi- bile kıskandırabilecek elmas kollek- Mironları taşır.. Bizim, daha - doğrusu yaralıya gelince, Sen - Jermen'in m en kıta zamanda tedavi edeceğine a olabilirsiniz. dey pan bütün. kalbimle temenni e- e erkek bir müddettenberi yürür “eo Kurdölâ Ren'e vardılar ve Tire İ, orada duran bir arabayı göste- k Şöyle dedi: İç, Arabam sizin emrinize âmadedir.. e stmeyin.. Sizi nereye götürme- İtiyorsunuz?. Yay Eyol bu sözlerle beraber, şöval- kaç Kerk yıllık abbapmış gibi sürük- td, egalye, heyet adresini söyledi ve İYOL da arabacıya emir verdi; ta Sentonore sokağma, “Trua Do- me DE tyolun söylemediği, şövalyenin * * türlM kendine izah edemediği bir kay, erdi ki, biz bunu söylemek (o ve €tmek mecburiyetindeyiz.. Düellonun devam ettiği on dakika müddetçe Sen » Jermen gibi d'Etyol da gövalye d'Assas'ı seyretmiş ve onun Suples ve soğukkanlılığna, darbeleri" nin dehşet ve sür'atine hayran kalmış- tı. Bilhassa hayran kaldığı şey, bu genç erkeğin, tehlike anlarında göster- diği mütebessim lâkaydi ve şayanı hayret cesareti, 15 Norman d'Etyolun © zihninde he- nüz beliren projeler, tesbit ettikleri he. defe her.ne bahasma olursa olsun, her vasıtayla erişmeğe âzmetmiş insanlirın kuvvetini teşkil eden sür'at metod ve iradeyle inkişaf ediyordu.. L5 Norman d'Etyol'un hayatta” bir hedefi vardı.. Kendisi! Ve bu bedef her halle korkunç bir şeydi: çünkü bazan hülyalarma daldığı ve bin bir proje kurduğu gecelerin sessizliği içinde bu adem kendisinden korkuyor, dehşet ' içinde kalıyordu. D” Assas, rakibini mağlüp ettiği za- man, d'Etyol kararını vermişti: — Zayıfım, silâh işlerine İstidadım, fiziki kuvvet ve cesaretim yok.. o Ya. nımda neden, benim için küvvetli, be- nim için cesur, benim için becerikli bi- tisi bulanmasın?.. Her şey parayla"sa- tn almır, hattâ cesaret bile.. Hiç bir sey bulunmıyan, o düşünce ve zekâm. dan başka bir şey bulunmıyan ben, ben- de bulunmıyân bu şeyleri satın alabi- lecek paraya malikim!,. Bu delikanlıyı kendime bağlamam lâzım! . Arabada, &'Etyol, şövslyeye sempati telkin etmeğe çalıştı.. Beli# de bunda kısmen muvaffak oldu, Genç erkeğin ruhu en kilçük bir dokunuşla ihtizar eden birer lir teli gibiydi. Bu ruh, kendisine sarnimi görünen her şeyle, ber muhabbetle ihtizaz ederdi. Onun sevmeğe âhtiyacı vardı ve yol arkada- şmm mustarip hali ona her sözünden daha büyük bir merhamet telkin etti. Şövalye arabadan ineceği sirada d'. Etyol onun elini tuttu ve şöyle dedi: Şapkasını çıkardı, büyük bir zaralet- le eğildi ve şöyle dedi: — Safa geldiniz, mösyö 15 Kont.. Dü Barri, şapkası elinde olduğu hal- de içeriye girdi ve cevap verdi; — Sizi bu. saatte rahatsız ettiğim için, cidden çok mahcubum, mösyö 15 gövalye.. — Ben de sizi fena bir han odasında kabul etmek mecburiyetinde olduğum için müteessifim.. İki rakip yekdiğenini selâmladılar. Sonra, şövalye devam etti: — Benimle beraber kralın sıhhatıne içmek şerelini bana bahşeder misiniz? — Bütün şeref bana ait olacaktır. Bunun üzerine kont, d"Assas'ın ken- disine gösterdiği koltuğa oturdu, şö- valye de bir hademe çağırarak, bir şişe İspanya şarabı getirmesini emretti, Bir kaç dakika sonra, öralarındaki küçük masanın Üzerinde iki bardakla "ür şarap sürahisi bulunduğu halde, karşı karşıya oturuyorlardı. Şövalye bardakları doldurdu, Bardakları garip bir ciddiyetle to- kuşturdular ve bir ağızdan: — Majestelerinin sıhatine., dediler... Bu, kendilerini, biribirlerinin şerefi- ne içmekten muaf tutan bitaraf bir for- müldü, Bardaklar boşaldıktan sonra kont yöyle dedi: — Görüyorsunuz ki, ilk ziyaretimi size yaptım. Kral Parise saat sekizde döndü. Çünkü yarm sab:â mösyö d'Arjansonla işi var.. Sİze hürmetleri- mi arzetmekte öyle büyük bir istical gösteriyordum ki, evime bile uğrama dım. — Cidden iltifat ediyorsunuz. Bik mukabele hürmetlerimi arzederim. Dü Barri eğildi. Ve müsahabe böylece, o devrin içti- mai nezaket ve kaidelerine tamamiyle uygun büyük bir zarafetle, kendileri. ni meşgul eden mevzu müstesna olmak Üzere, bütün mevzular üzerinde devam etti, Nihayet kont dü Barri, müsaade al- mak Üzere ayağa kalktı ve ancak o za man, âsıl mevzuu açtı, — Şövalye, dedi, yarın küçük hir eğlence partisi yapmak azusundayım ve sizin mükâlemenizden o kadar bü- yük bir neş'e duydum ki, bana refakat ederseniz, cidden şerefyap olurum. — Maalmemnuniye, kont! Size te. sadüf etmek şerefine na'i olabilmek için, beni Parise getiren sekiz günlük yolculuğu yeniden yapmağa hazırım. — Mükemmel! Bilhassa ki, sizin bu tehalükünüzü sul'stmal etmiyeceğim, Sadeze yarın sabah Kurdölâ Ren'e gitmeğe niyetim var, eğer tabil bu yer sizin hoşnunuza giderse. — Maalmemnuniye kont.. — Orada, Sen nehri kıyısmda, gayet güzel bir gezinti yeri var ki ismi Porop- yerdir. — Saat sekizde orada olurum, — Sant sekizde! Cidden münasip bir zaman şövalye ve siz cidden sevimli bir akadaşsınız. İki rakip, son defa olarak, yekdiğeri karşısında eğildiler. Sonra kont dü Barri uzaklaştı, D'Assas ta kapıyı ka- padı, koltuğuna gömüldü ve diişünme- ğe başladı: — Ne meş'um ve korkunç bir çehre!, Bana öyle geliyor ki, başımda felâket dolaşıyor! Bana öyle geliyor ki okşa- dığım bu güzel hülya artık mahvolmuş- tur ve bu adamla karşılaşmam, bana meş'um olacaktır!.. Haydi, haydi!.. Bu ne?, Yoksa bu yaştan sonra korkmağa mr başlıyacağım?. Ayağa kalktı, silkindi ve muırıldana” cak bir şarkı aradığı birsmada, Or manda, çocuklar dansederlerken, söy» lenen bir şarkı garip bir tesadüf eseri olarak aklına geldi. Fakat derhal sustu ve Bozanfan s0 kağındaki gezintinin, artık tamamiyl(