Asistan Fikret, bir saattenberi kitap ca. — Rekünmın kensrına dirseklerini dayaraış 2 ellerinin içine alarak bir put — HM donmüş ölan hocasının yanına köş- OU Önun Koluna sarıldı: — Hocam diye bağırdı, müjde! müjde! , Profesör hafifçe başını çevirdi. Göz - TÜ kıpkırmızı idi. O — Ne olüyor? Bitli mi? korku He geri çekildi: - “ Lâikin profesör. — Çabtik söyle, bitti mi iş? — Ç Evet., Bir erkek çocuğunuz doğdu. k .lı haber buruşuk yürlü, bembeyaz saç anın üstünde hiçbir tesir göstermö. Yalaız dirseklerini camekânın kena fndirdi. Elleri süratle tanlarına a yi — Pokâlâ! dedi. 4 n şoşkın şoşkın ona bakıyor ve & batlanın yanına dönmek mi, ora " mı, hocaya bir şey söylemek — Bi lüzım geldiğini bir türlü kestiremiyor n'hııııf Murad, bitlkin adımlarla, orta n dalrü yürüdü. İçinden ağır — iniltiler Telen odanın kapısına baktı. Bir koltağaa İsine çöktü. &ĞS Eecedenbori kafasını bir demir çen i ı'—l u'dLıııım.hm artık bitmliş t kaldırmadan: LM dedi, ben şimdi ne yapaca es beni bekliyor. Şimdi hepsi bura dar.. Beni tebrik edecekler.. % doktorlar, talebelerim, hasta Vah yalımun üzerine — dizilecekler.. K Suratlarla, içlerinde alay ve baka Aıkları yanan gürlerle bana bakacak y ; :,'ı':". şu ak saçlarına bak, Şu şempan Ki soratıma, şu titreyen dizle “ümg? Bak! Böyle bir adamın, böyle bir | ' Müsveddesinin altıncı — çocuğunu Ni timesi için lâzın gelen kudreti haiz kim inanır? İnanmayacaklar!. yacaklar!. Sütin sesi giltikçe yükseliyor ve gırt Na hrrıltılarta çıkan kelimeler ek kurşun teneleri gibi, — duvarlara, * -- — kşa B Kanguru camlara çarpıyor ve gözlerinden birer leb ichi kodar iri yaşlar yuvarlanıyordu. Tahuasanın kapısı açıldı. Sırtlarında kol ları dirseklerine kadar srvanmış — beynz gömleklerle, Üç, dört kişi eşikte göründü ler, Hoca kendini toplamıştı Ayağa kalktı. Ellerini onlara doğru uzatarak yürüdü: — Teşekkür ederim — dosllarım; dedi, teşekkür ederim. Sizi yorduk. Fakat benim için senede bir defa bunn katlanmanız Tâzım. Ne yapalım? Doktorlar birer birer onun elini sıkıyor itizar kelimeleri mrrıldamıyorlardı. Hepsi bin yüzleri gülüyordu. Profesör koridora | açılan yan kapıya doğru gitti, dışarı sek lendi: — Ayye! Ayşe! Bize birer okkulı kalıve! « '* Bir sant sonra fakültenin vilâdiye profe sör muavininden başka odula kimse kal mamıştı. Asistanlarının, döçenllerinin ya mında bir çocuk gibi ağlamamak için ken dini tatan hoca, şimdi muavininin kolla cında sarsılıyor, inliyordu. — Üstat! Murad! Kardeşim!. Kendine gel biraz.. Nedir bu hal cunım? Bütün memlekete binlerce çocuk veren, sürüler le çocuğun yarı yarıya babası olan senin gibi bir adamın bü vaziyete düşmesi çok ayıp!. Dur biraz, Murad, otur şuraya, göz lerini aç! Canım ne oluyarsun ? Ne var? Dünyaya yeni bir çocuğu gelen adam böyle ağlar mı? Beni şaşırtıyorsan ho cam. Vallahi ne diyeceğimi bilemiyorum. Profesör, bütün gayreline rağınen sakin Teşemiyordu. Yalnız ağır ağır, güçlükle konuşabiliyordu: — Annesini nmerak ediyorum! Annesi nasıl? — Aslan gibi maşallah! istersen gel ya nına gidelim. Yavruyu da görmliş olursun! — Hayır. Hayır, Sonra görürüm. — Ya. hut?. Hadi gidelim . Yerinden kalktı. Muavin önden koşarak ldohtsamın kapısını açtı. Profesör eşikte durdu. Doğuran bir kedinin yavruaları sra Sonra yutkunarak ve olduğu yerde mıh. Janmış gibi iki tarafa sallanarak mırıldan di KAHRAMAN RIZ PeraaRA — Benim kangurum! Benim sevglli kan gurum!. ... Muradın karısı, son gelirdiklen iki gün İhtiyar profesör çocuğunu dünyaya sonra Öldü. Bütün şehir çalkanıyor; üniversilede hep bu bahbis konuşuluyor; yollarda, trara vuylarda sinemalarda berkes yanındakine bunu soruyordu. — Tıp fakültesinin vilâdiye profesörü, doğum evinin sertabibi ve memleketin binlerce çocuğunun babası profesör Mu- rad, karısını öldürmüş! Seben? Sebebini bilen yok. Fakat hüdi. se, kulaktar kulağa yayılıyor, dedikodu genişliyor, rivayetlerin ardı arkası kesile niyondu. Xihayet bir gün gazeteler profesörün zannallırn alınıp tevkif edildiğini ve yü. kımıla mubakemnesinin başlayacağını yaz. dılar.. O gön ağır ceza salanu hincahinç dol. muştu.. Semlin sıralarında üniversite rek Yörü, tıp profesörleri, talebeler ve kalabü. tik bir dünleyici kütlesi görülüyordu. Bi. rax sonra iki jendarmanın ortasında, €. terine kelepce vurularak kapıya kadar ge. Ürilen profesyr kelepçeleri çıkardıktan gonra salona getirildi. Samiin sıralarının önünden — geçerken artık bembeyat bir hale gelmiş olan ba. şanı kaldırdı. Ayağa kalkan — talebelerini, asistanlarımı selârnladı. Mazamn yerine olurdu. O, mütebessim dudaklarla, etrafı- na bakınıyordu. ... * Mahkeme reisi: — Şimdi sıra sizin, dedi, müdafannız nedir? Profesör Murad zorlukla yerinde doğrul du. Birafına bakındı. Sıra ile localardaki gaRetecilere, avukatlara, hükümlere baktı. Cebitden bevaz bir mendil çıkararak göz lerini sildi. Ancak duyulabilir, titrek ve kısık bir sesle: — Muhtarem hâkimler, dedi. Salonda çıt yoktu. Yalnız gazetecilerin kâğıt hışırtıları İşitiliyordu. İki jandarma ve mübaşir dimdik duruyorlardı. Daklilo ağlıyordu. — Muhterem hâkimler! Bütün muhake. mem boyunca hiçbir şey söylememeğe ka. rar vermiştim. Şimdi bu kurarımı değiş. tirdim, Söyliyeceğim sacma sapan sözler le size değil, kendime, kendim için, şu karşınızdaki âlil ihtiyar içit, yalnız ken. dim için bir ümdt, bir teselli ical edebilir sem.. Bu sözlerle kendi kendimin önünde kendimi haklı çıkarabilirsem, bahtiyar olacağım.. Profesörün sesi her kelimede biraz da- ba açılıyor, biraz daha yükseliyor ve vü. cudunan hareketleri her saniye biraz da- ha genişliyordu. Durda. Tekrar etrafınt bakındı. Dinle. yiciler sırasının en ucunda oturan hiç ta. nımadığı, o güne kadar hiç körmediği, za. yaf sarı yüzlü, küçük gözlü bir tıp talebe. sine gözlerini dikti. Bir müddet öyle kal. dı. Sonra şiddetle başını öne doğru çevirdi ve mülhiş bir sesle haykırdı: — Benim karım benim her şeyimdi, hâ- kim efendiler, her şeyimdi benim!, Ren onun sayesinde erkek olduğumu anladım. Onun sayesinde insanlığım genişledi. O. nun sayesinde Üniversiteye hoca oldum. Eğer © benim hayatıma girmeseydi, şimdi karşınızda alelâde bir çocuk hastalıkları doktoru gözrecektiniz. Onu öldürmekle ilham ediyorlar Beni.. Alçaklar! Ben Yarımı öldürmüşüm, öyle mi? Mecnunlar!. — Bunların hepsi mec nun! Ben satdece onu seviyordum. Elli iki yaşını geçtiğim halde karrmı, hilâ dün evlenmişiz gibi seviyordum. Her yerde, gözümün önünde © yayardı Gece uykula. KAHRAMAN U SOR U YRNA rTıoda ve gündüz hayalimde ©o vardı. O beni sevkederdi. O bonl yuşatırdı... Fakat ne faydası var? Bunları size ada Jatmaktan ne çıkar? Siz bilmezsiniz buns — ları.. Çünkü herkes ayrı bir dünyada ya şar., Herkesin çarkı ayrı bir boşlukta dâ ner... Herkas kendi değirmenini döndürür, Benlim değirmenim, çocukların değirmen. * lerile yanyana kurulmuştu. Ömrümde kus laklarım çocuk sesinden başka musiki ve gözlerim pembe etten başka renk görme. di. Yarım asır, tam yarım astr böylece yaa şadım . Hayatım bir zindan içinde geçiyordu. Kulaklarımdan © korkunç - viyaklamalar, bir saniye için bile wzaklaşmıyordu. Bin. lerce , milyonlarcn çocnk arasında bunalı yordüum, boğuluyordum, ölüyordum. — Fi. kat tallim alaırma böyle yazılmıştı. Böye lece devam edecekti bu ömür. Hayatımda btr gün.. Meselâ bundan do. kuz sene, üç ay, on iki gün, beş sant eve vel! Ben? Ben o gün, ©o saxtte, karanlık kitap odamda, elimde sallanan sarı yapraklı kita biın üstünde, gözlerim bulanık, belkerni. ğim kırık, okuyordum. Talebelerim sınıfta beni bekliyorlardı. Hastâlarım hastahane. de beni bekliyorlardı. Kurım, çocuklarım sol a başında benl! bekliyorlardı.. İnsanlara bakıyordum, hepsi yaşarnanın ne demek olduğumu biliyorlardı. Ben bi mahküm gibi, bir aptal gibi, cocuk (Lâtfen sayfayı çevirintej KIZ' 313 alaldu parçalanmış bir halde yere yı 4, sonza bunu bir ikinc.si, üçüncüsü Ve dözdüncüsü takip etti. Trankavelin a lart kanlı kesikler içinde kalmıştı. op Yaklorraltanda kan birikintileri vardı; A 1t Çeset kockunç inİtiler içinde çır- Ki .::f—yoı. sonra birer birer sönüyorlar- O Ç Trankavel korkunç ve vakşi bir ta- © Vitla :r an bunlara baktı, sonra tekrar £ : — İşte geldim!.. münde bir tek adam kalmıştı. Bu " Şitm Sen — Priyaktı ve Sen — Priyak Söşet içinde soluyordu , W Wel onu görmüş müydü? Ona Göüs mu vurmamıştı? Belki del.. ı—: WT Sen — Priyak'ın son taarruzun- Tankavel, ümitsizl.kten çılgın bir rğ:"n, onu kolundan yakaladı ve bi- h büktü. Sen — Priyakın kdıcı, —*Ml düştü ve Trankavel garip bir A, Ona yöyle dedi; / ı_':ı bana ait değilsini. . ü H:ı Ona hiç bakmadı.. Daha son- * _flill kıvılcımların yavaş - yavaş . Sadüzü z ) z Bözlerini Annaise doğru kal- Ve Üçünzü defa tekrarladı: Z İ$te geldim.. ' titriyordu. Duyduğu şey kor- ı,z.”' Gdiğer bir his miydi?. Bunu ken 5 bilmiyordu. Asali ürpermelerle K Ve gözlerini bu korkunç manza- CÇ Gdudak'arından bir inilti frfrla- 0N ış_%d Üzerinde, kan birikintileri- ; l_;._ 'düştü. O zaman - Trankavel # İ “oix döndü Sen — Priyakın z ve şöyle dedi: 5 Onu Bize veriyorum. yeç Ptiyak doğraldü ve kendisini — Vabaya doğru fırladı, ,Önün- ü » yt P SÜİ S K AŞ S zi Te YN n di BAD D 2 B de Annaisi buldu. Genç kız kılıcını çek- mişti ve bu kılıcın ucunu, Sen — Pri- yakın göğsüne doğru uzattı, Sen — Pri- yak geriledi ve yerinden kımıldamamış olan Trankavele çarptı. Bunun üzerine, Trankavel, Sen — Priyakın kılıcını yerden kaldırarak ona uzattı ve şöyle dedi : — Hiydi, dövüşün ve ölün. Bundan daha ucuza kurtulmanıza imkân yok- tur. Annaisin: İmdad Trankaveli diye bağırması üzerinden ancak iki- dakika geçmişti.. Sen — Priyak, içinde bulun- duğu, çaşkınlık, — kudüzlük ve dehşet- ten yavaş yavaş kurtulmuştu. Tran- kavelin kendisine uzattığı kıler aldı ve yıldırım bıziyle öna biz darbe indirdi. Ttankavel bunu zaten evvelden tahmin etmişti. Yana sıçramak &üretiyle bu ölüm darbesinden kurtuldu ve tekrar etti; — Kendinizi öldürtün!. , Annais, sakin bir seslet — Müösyö, dedi, bu adam ahnemi öl- dürmüştür. Bunu bana kendisi söyledi. Sen — Priyak, vahşi bir gürurla, u- lur gibi bağırdı: — Evet! Ben öldürdüm!.. Annais devam etti; — Bunun içindir ki, Fiöri yolu üze- ? Kafaları kırılmış rinde, bu adamın bana ait olduğunu si- u.:lee, tlbissleri parçp parça olmuş ze töylemiştim. Bu adama karşı dövü- b _h'!' kan içinde duran ve Sen — geceğimi . T bileğini bırakmıyan Tranka- Sen — Priyak, ayni vahşi sesle bağır- N diz Priyak, mütemadiyen suratın: — Ben bir kadına kacşı dövüşmem! » IStırap — içinde inliyordu. Annais ayni sakin istihkarla: — Şu halde, dedi, eğer bana karşı dövüşmezseniz, sizi öldüreceğim.. Va- ziyet alın mösyö; size biraz evvel söy- lenmiş olduğu veçhile, bundan daha u- cuza kurtulmanıza imkân yoktur. Şu- nu bilin ki beni öldürebilirsiniz ve şunu da bilin ki beni öldürürseniz, mösyö Trankavel, size el sürmeden gikıp gite kız, Madlen köyünden ayrılarak, sizi ĞALA l ae l n ADK j Ni Ko ç yalnız olacak ve yanında hiç muhafız ," bulunmayacaktır. Bu sözler Üzerine casus aynı sürat- fe uzaklaştı. Annals ürpermedi bile. Sadece, çehresi biraz daha sarardı. Kati hareket zamanı gelmişti. Atına bindi ve acele etmeden Marşömuara doöğru yollandı. Henüz saat yediydi ve şeametin kendisine hazırladığı rande- vüye vakit vardı. O sabah,Sezar dö Vandomun Şever- ni şasotunda, asilzadelere Nanta gel- melerini tavkiye ettiği ve sonra Xarat- gühta tevkif edildiği sahahtı ve yine © sabah, Korinyanın Böojensiden ayrı- larak, Blüadan geçtikten sonra Raskı 61 aramağa gittiği sabahtı. Casus, matmazcl dö Lesparı yukarı- (da zikrettiğimiz haberi verdikten son- ra, köyün s«on evlerinden birisinin av- lusuna girdi. Bu avluda beş süvari toplanmıştı. İçlerinden birisi, casusu görünce ona doğru yürüdü ve gözleri- le onu isticvap etti. #Adam da şu cevabı verdi; — Tamaml, Asıl bayan Marşönuara doğru yola koyulmuştur. Süvari de sert bir seslet — Pekâlâ! dedi. Gidebilirsin. Üstta- rafı bana aittir. Yalnız dikkat et, kat. dinale bir tek kelime söyleme. — Ne münasebet, Baron cenapları?. “Aynı zamanda birkaç kişiye hizmet edecek değilim yal. İnsan mösyö dö Sen Priyak gibi alicenap bir insanm emrinde bulundukça, kardinale nasıl bizmet eder?.. — Pekâlâ! Hadi şimdi defol! Casus hürmetkâr bir tavırla eğildi ve çıkıp gitti, Gittiği yer kralın karar- gâhiydi. Doğru kardinalin çadırına yü- rüdü ve biran sonra içeriye kabul edi- lerek, Rişliyöye şöyle dedi: — Monsenyör, mösyö Sen Priyakm bana emretmiş olduğu şeyleri matma- ze! dö Lespara söyledim. Şimdi genç ÇU bulacağını ümit ettiği yere doğru gi diyor, Mösyö dö Sen Priyak da yanım da güçlü kuvvetli dört silâhsörle bera ber oraya hareket etti. — Genç kızı nerede bulacak? — Bunu bilmiyorum, monsenyör Matmazel dö Lespara sadece, sizi ka rargâhtan bir fersah mesafede Şöler yolu üzerinde bulacağını söyledim. Casus yalan söylüyordu. Kardinal devam etti: — Sen Priyakın maksadı nedir? — Dört adâmile beraber matmazel dö Lesparın üzerine atılacak ve alıp götürecek, — Matmazel dö Lesparla evlenece- ğini kendisine vaadederken ona yalan söylediğimi, Sen Priyaka söyledin mi? — Söyledim ve sizin ondan biran evvel kurtulmak istediğinizi de ilâve ettim. Bunun için mösyö dö Sen Pri- yakın plânı, matmazel dö Lespart Van doma kadar götürmektir. Oradan da Paris yolunu tutacak. Kardinal tecessüsle sordu: — Paris yolunu my tutacak? — Bana öyle dedi. Fakat ben, onun Anjuya gitmek üzere bir araba hazır. lattığını biliyorum. — Pekâlâ! Bu işte bana hizmet et. tin. Söyle bakayım möayö dö Sen Pri- yaktan daha kaç para alacağın kaldı? — Yirmi beş altın. — Ya matmazel dö Lespardan. — Yüz. — Al sana iki yüz altınlık bir bonos Şimdi git ve şunu unutma ki, ben efen dilerin en alicenabiysem de, bana hi- yanet edildiği zaman, amansız bir hi- kimim. Casus gidince, Rişliyö düşünceye daldı. — Artık bu defa Annaisten ve Sen — Piryaktan kurtulabilecek miyim? diye mırıldandı. Bu kızı yakalatsam da- ha iyi olmaz mı? Muhakeme, kralın ve başkalarının sualleri.. Hayır! Hayır! p KD lkün 0 > . e Y İA ( , 374*7: