Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
- —a WT & " £ d ( h kr 'l (B J | » l I ’ı Ça LA K | İ L T | " f | F , t Hışt, Ömer.. Ömer.. n'i“ yanık Ömer.. İhm!t kalksana be... Heyyl.. ı arkadaş, güvertenin bir kdşeıî-' eski kaputlu, ızıkı suratlr, M?ğ_:un. çok bitik bir neferi dürtü- q"“'—q;ırt;mıı. | & u""' "Yıh atlas üzetinde yürüyen M gibi, vapurun ikiye biçtiği | . Ve, muttarit darbe- v%mtün yorgun denizi döven per- %“ gümbürtüsü: Patpat.. Pat.. Patpat.. kk hl.-hç sene evvel, gene böyle karan- Stcede, yüzlerce genç, dinç vatan 1 Gelibolüya götürürken çırpı - Ea Pervaneye sanki bir yeis, bir bitik- M Koca teknede, genç dinç Bü yüzlerce insanı, hürda bir hü, W *mik külçesi halinde döndürme- Küç c 'N:hyor DA mî"'"' ll'k ufukta uzanan, ıımınyolu ü bir aydımlık.. hüh.' faraftan kopan . fisilti- bir anda 'ı Eemiyi, bütün dudakları dolaş - İş ş,ı:ı_h“l- İstanbul göründü.. Mükg | Beminin içinde bir hareket var. W. hayaletler kıpıirdryor. Gü- “lı, ü köşe bucağında, birer cahlı ce- P-.ı,n bi Uyuyan sarı benizli lnıınlar İki bire ayaklandılar. *—ş, Ukadaş, kıç güvertede ho ç güvertede horlryan Yan:k Ömeri dürtüyorlardı ; H'!t Ömer, Ömer.. t. hlhını belx Mınbul gö- N durmadan Ömerin zayıf omu- h"l"hyımııı.. Nihayet uyandı: n * oluyoruz?.. Etem, sen misin?. Bağrı vanık... — Ne vurdum duymaz adamsın ya- hul. Günlerce, aylarca, senelerce has- 'retini çektiğin İstanbulun yanıbaşında- sın.. Pekaz sonra ahana kavuşacakım! İstanbul... İstanbul... Ömer gözlerini oğuşturdu. Davran- mak istedi. Dizleri tutulmuştu.. İki ar- kadaş önü koltukladılar, güvertenin parmaklığına kadar götürdüler: — Nah, 'işte' bak... Pafmağımızın doğrusuna bak... Ömerin boğazından garip “hırıltılar çıkryor, gözlerinden yaşlar boşanıyor, ağzını kulaklarına kadar ayırarak katı- lırcasına gülüyordu. İki arkadş, Ömer gülüyör mu, ağlı- | yor mu anlayamadılar: — Ömer çıldırldın mı?, — Çıldırdım ya;.. Çıldırdım ya,. İs- tanbul, İstanbul. .Anam, anam.. Sonra arkadaşlarının kollarından sıy- rıldı: z i — Destur hemşerilerim.. Bütün takatini sarfederek yürüdü., Yaşadığından haberi olmıyan bitik has taların üzerlerinden atladı. Geminin baş tarafına koştu. Geminin başına kadar yürümekle bu seraba benziyen ışık çizi- ğine biraz daha yaklaştım sanryordu.. Ellerini, kolianm..uzatnuş. sayıklıyor- du: — İstanbul., Güzel anam... Uçan kuşlar yuva yapmış başma Gelen geçen bir Fatiha okusun aman Aman da beyler mezar bana dar gelir Şu gençlikte ölüm bana zor gelir. Manikanın dibine arka üstü uzanmış bir asker, yanık bir türkü tutturmuştu. 'Ömer dayanamadı: — — Hemşerim, böyle günde bu türkü mü ıöylenir? Reşat Enis Güzel İstanbul.. Anam.. Askercik sustu. Sesin geldıgı yana doğruldu: — Bunu soylemeyeyım de, hangisini diyeyim ya?. dedi, bu benim kara gü- nüm.., Memlekette kimim kaldı ki?.. Yavuklum, beni vuruldu diye düuydu, başkasma vardı.. bettim. Kardeşim Miıstafa.... Ömrnerin içi sızladı: — Sus hemşerim, sus.. Dedi., k ——— Koca bir gün Kızkulesi açıklarında bekledikten sonra ancak ortalık kara- rirken rıhtıma çıkabildiler.. Parmak - İrklara tırmanmış üstüste insan yığın- ları büyük oğultularla homurdanarak, bu yorgunluktan ve açlıktan sararmış hasta, yaralı gazileri karşılryordu. Rıhtımda sarılışanlar, koklaşanlar, ağlaşanlar vardı. Aradığını bulamıya- rak saçını yolan insanlar” görülüyordu. Nemli bir sonbahar akşamıydı. Ömer, kaputuna sarıldı. Beyaz torba sını omuzuna vurdu, Arkadaşlariyle ve- dalaştı: ş — Eyvallah hemşeriler.. Hakkımızı helâl edin.. Belki gene görüşürüz.. — Ömer bizi unutma!,. — Hadi uğurlar ölsun Ömer.. Kalabalık arasından yürürken: — Ana baba günü, Diye söyleniyordu. Birdenbire bir ses duydu: — Esker ağa; esker ağa., Ve zayıf bir el, kapotunun geniş yen- lerinden çekti. Döndü, baktı: On, on iki yaşlarında | sıska bir köylü çocuğuydu. — Beni mi çağırdın?. Diye sordu; — Esker ağa.. Sana bir şey soracak Geçen yıl anamı k_ay- “tım da.. Sen (...) alayındansın — değil mi?, — Evet.. — Hangi taburdansın?, — İkinci... — Hah.. Ağamın taburu.. Karata- köylü topçu başçavuşunu tanırmın sen? Adı Lütfi... « — Lütfi mi?. » — Hınr.. Uzun boylu, buğtday benizli... ; Ömer, başçavuşunu tanıdı; yüzü büs bütün sarardı. Gözleri yaşlandı. Başını başka tarafa çevirdi: — Tanıdım.. Tanıdım. .,Lütfiyi tanı- palabıyıklı, | dım.. Elhamdülillâh sağ ve salimdir .. Ö, ikinci postaya kaldı.. Bize yetişeme- Ği.. » Köylü çocuk, eline sarıldı, öptü: — Allah razı olsun esker ağamla Dedi. Ömerin gözlerinden yaşlar akı- yordü.. Karacaköylü Lütfiyi tanımıştı.. A- meliyat masasından sağ kalkamıyan hastahane arkalaşını, bölük başçavuşü nu nasıl tanımaz? Şimdi köylü çocuk, parmaklık dibin- de çömelen ihtiyar bir kadının yanına koşmuş sevinçle boynüuna sarılryor : — Ağam sağmış.. Meraklanma ana- cağım.. İkinci postada geliyormuş.. di- yordu.. ’_3— Ömner, sokağını, mahallesini, evini ve anasını bırakıp gittiği yerde, ucu bu- cağı görülmiyen bir harabe ile karşıla- şıyordu. Yangın, bütün ©o başbaşa, ©- muz omuza vermiş evleri, payandalı | konakları silip süprmüş, burasını taş ve toprak yığınına döndürmüştü. Ömer şaşırdı ve korktu: Anası, ana- cığı acaba ne oldu?. Reşat ENİS (Sonu yarm)' KAHRAMAN KITIZ 237 M eei KAHRAMAN KT u - knrk üncü Lui başını eğdi. Bu kadar l — Şu demektir ki, Sir, skandalın önü akl'k ve alçaklık, ona müsamaha e- henüz alınabilir!.. Kraldan, kardeşi için Üze Siez bir hicap hissi veriyordu. Bunun bir dakikalık merhamet rica ediyorum, * *tine hiddetle bağırdı: " eğer majeste arzu ederlerse, o zaman — Ayağa kalkl.. Ayağa* kalk, diyo- kard Sanat., Bir kralın oğlu, bir kralın *t dizleri Üzerine kapanmaz!.. “eğ u.;m’ belki de küçük bir ümidin Bikaş kuvvetle, derhal ayağa fırladı. İsinii ton Üçüncü Lui çılgın bir hiddet Ve Rişliyö bü anda kralının Mah'yetini görebildi. Kral filha- | a, Eo'k““&' bir sesle şöyle bağrıyor- hi _nh '“'nı isterseniz öldürün, fakat ye- Fr% diyorum ki, beni öldüremezsiniz! Iıuhiy:"m"l Namımma söz söylemek bu. tini size, kim yerdi,, Fransada uâım'- konuşabilecek bir tek insan Demei, * Pu insan benim! Sadece ben! im ':tııı.h. benim artık öldüğümü, be- n duy düştüğümü ve sizin artık be- Di evlenebileceğinizi zan- kesiz, öyle mi ; “Wıııı “"N..," ne yaptığının farkında bile ŞU % kral on Üçüneü Luil. & m““ şimdi değil, Tanrı ç*!::" kadar bağıracaksın! Heyt... %& Ğ n zab'ti, derhal gelsin !. "“ Ânjü canhiraş bir, çığlık Wdı_ T M dizleri üzerine yere h.,:nhı önüne atıldı ve, onun unduğu kapıyı tekrar © Yalvarir bir tavırla ; Yemin ediyorum ki, darağacına tevkif işini emredebilirler. Gaston, yarı baygın bir halde, koltu- ğa düşerken, kral da, hep ayni hiddet- li tavırla devam etti: İ — Söyleyin kardinal! rüuml. « Rişliyö sakin bir sesle: — Sir, dedi, prens hazretleri, Flöri- Sizi dinliyo- deki suikastin kendisi tarafından tertip edilmediğini söyledi. Sir, eğer dük d'Anju her şeyi anlatırsa affedilmesini rica ederim. Kral ailesinden hiç kimse şüphe etmemelidir. Kral, biraz daha sakin bir tavırla: — Fakat adalet ne olacak?. Dedi, Gaston da boğuk bir sesle in- ” ledı : — Söyliyeceğim! Herşeyi anlataca- giml. — Monsenyör ayni zamandı, matma- zel dö Monpansyeyle evlenmeği vaat ediyor mu?. — Evet, kardinal, kral ne zaman em- rederse!.. On üçüncü Lui ııbımzhk ifade eden_ bir tavırla: — Şu halde anlat!.. Dedi ve dük d' Anju anlattı!.. O, böylece, dehşetten titriyen bir sesle, kendisine sadakat teklif etmiş olan betbahtları birer birer ihbar ederek, Luvinyinin sözlerini tamamiyle teyit ederken, kardinal da kapıya doğru git- miş ve odacıyla, silâhşörlerin kumanda- nına birer emir vermişti. Kral, kardeşinin sözlerini büyük bir 'sükünetle d'nledi. İlk hiddeti, hemen hemen zail olmuştu. Bu aralık, Rişl'vö da, masanın bir kenarında alelâcele bir şeyler yazıyor ve Gaston ona göz ucu ile bakıyordu. Korkunç ifsaat bittiği za«- man kardinal da yazısını bitirmişti. da ilâve etmeliyim ki, bu adam sevgi- lisinin ismi size ifşa edilmemek şartile buraya gelmiştir ve ben de büu şartını sizin namınıza kabul ettim, — Çok iyi. Sizin ona vaadettiğiniz şeyi ben de tasvip ediyorum. Ve kral hemen aynı zamanda, şuur- süz sinsiliğe varan bir saflıkla sordu: — Bu kadının ismi ne? . Rişliyö de aynı saflıkla cevap ver- — Düşes dö Şevröz! Fakat kardinalm bu saflığındaki sin- di: Kral ayağa kalkarak: — Diye bağırdı ve tekrar odada dolaş- mağa başlayarak ilâve etti: '— Evet! Hayatımı, Şşerefimi, ve kuyyvetimi istihdaf eden bütün suikast- Terin içinde, daima onun parmağı var. O1 Kraliçenin arkadaşı! Kraliçeyi bana hiyanete teşvik eden de odur! Benim yerime, tahta kardeşimi çıkarmak da onun plânıdır! Fakat bu defa.. Rişliyö, onun sözünü keserek: — Sir, dedi. Sizinle konuşacak olan adam vasıtasile, daha birçok şeyler öğ- renebiliriz. Eğer Düşese dukunursak, bu adamr elimizden kaçırmış olacağız.. Bir veya iki ay sonra, bu kadının işini de hallederiz!. Endişe etmeyin sir, bek lemekten bir şey kaybetmiş olmayız.. — Şu halde, bu adamı içeri alın. Kimdir bu? —— Şövalye dö Lüvinyi! Rişliyö, bu sözlerle beraber, bizzat çıktı ve bekleme salonunun kapısını açarak bir işaret yaptı. Lüvinyi içeriye girdi. Kral ciddi ve azametli bir tavır takınmıştı. Fakat, gözlerini Lüvinyiye kaldırıp onun mosmor kesilmiş olan çehresini, ümitsizlik ve kin saçan göz- lerini görünce ürperdi. Rişliyö ona dönerek: — Mösyö dö Lüvinyi, dedi. majeste “ guikastin sizi alâkadar eden birisinin evinde . yapıldığını unutmak - arzusun- dadır. Majeste, bu kimsenin ismini de öğrenmemeğe razıdır. Şimdi aulatın, bana öğrettiğiniz her şeyi şimdi tek- rar edin. On üçüncü Lui çılgım bir hiddetle bağırdı: Lüvinyi, tıpkı kardinale olduğu gibi, isimleri sırasile tekrar etti. Sıra Vandomla Burbona gelince, on üçüntü Lui korkunç bir sesle mırıldandı; — İki iyi kardeş!. Sonra? Artık, Gastondan başka kimsenin ismi kalmamıştı. Lüvinyi kardinale baktı. Kral bu bakışı gördü ve bağır- dı: — Hepsini söyleyin mösyö öyle isti- yorum. İ Lüvinyi, Gastonun da ismini söyledi. Kral meşum bir kahkaha atarak boğuk bir sesle: — Zaten biliyordum. Kardinalın ölü- münden sonra, beni de öldürecekler- di. Öyle değil mi mösyö? Ve bu iyi kalpli kardeş kraliçe An d'Otcişle evle- necekti, değil mi mösyö? Ah! Sefil! Kiminle istersem onunla evleneceğine yemin ediyordu. Halbuki komedi oynu- yormuş! ö Rişliyö mırıldandı: — Sir, yalvarırım size.. On üçüncü Lulj, kardinale karşı bir suikastin mevzubahs olduğunu adeta unutmuştu. Rişliyöynün bakışı onu tes- kin etti. Bunun üzerine, Lüvinyi; cina- yetin fie suretle yapılmasına karar ve- rildiğini anlattı. On üçüncü Lui de, bunu büyük bir dikkatle dinledikten sonra âmirane bir tavırla şöyle dedi: — Pekâlâ, mösyö, gidin ve sevgili- nize, kendisine Parisi terketmesini em- rettiğimi söyleyim. Ona bundan baş- ka hiçbir şey yapamam. Lüvinyi saraydan çıktığı zaman, sa- at üçü geçiyordu. Tam bu sırada Gas- ton da saraya giriyordu. Vandomla Burbon, prensi Paris kapılarına kadar teşyi ettikten sonra Blua yolunu tut-