23 İKİNCİRÂNUN — Bakırkü / > Bundan altı; yedi sene evveldi. n.;"hl bir gece... Müthiş kar fırtı- D Vardı. Yollar kapanmıştı. İstanbu ’liu_ işlek caddelerinde bile vesaiti Yenin söl ""L kemediği müthiş bir ge- _:"tmın kapısı vuruldu. Lohusa var- ş_'_;.hu:ımdu kalktım, hastanım Bittim. " Müstakbel! ana fakir %m'lbede yatıyor. Ortada bir saç bi Bal Üştünde su kaynıyor. En ufak Yo GPİzlik tedbiri , simanın - imkânı Bk çok müşkül... Acele tıbbi y.qualhılenln anne ve çocuğun ha- lb—khmırmnk için elzem olduğu l'hı &... Fakat burada, bu kirli ya.» Di m'.m:uuş:ı yorganların içinde na- t yapılabilir? Hangi va :;L'dıv.. Büyüt bir çaresizlik İcin- kıhlhul gibi medenf bir şehrin için ıu;::mmmyu Lohusa - kadın K*'h fitneten bir ıstırabla kıvrarıp Yor; Ni Kurtarmız benl!.. Kurtarınız be- Bi Nş::l“ İşte o gece... O karlı gece ben Bq,d.n defa olarak Bakırköyün İstan mh*—'lı_ he kadar uzak olduğunu anlı- ha bi Bu Müthiş tipide ne bir araba, Tayı lı: #bil, ne bir sedye bu has- hastahaneye ulaştırabilir. Lo '4-'? va::nı namuslu bir işçi. Dok. Ar Yor:; b çare, beyim, elini eteğini öpeyim tim & diyor. Kurtar karımı.. No et Sküüyoy “öhdim? Evlenemez olaydım *llıh hl::. karı bizim, Aman doktor, Doktap kurtar onu...” n tayg, lerini çaresizlik ifade eden Mrsey değüglekim, hekimden başka Sn he ÇASBlldir, diyor. Çaresizlik tçin- h%' ıl"'W_ ir? ğm?m her şeyi o geca yaptık. h.:,,g:hı 'k“um:'e anneyi, ne de ço: & Başka; gün..' Pakırköyüne Dıı,,âğ’““n birinde bir gebe ka- 'Nı.—' ...,,___":m geliyor. Birden bir yer yok. Hekim Ba WŞ&M eliyor. Ebeyi SA haca Bir sevab işlemiş ol ASİAYI evine alıyor. Evin Müyor, Mmm evinde teda. N&lo, Ve anne kurtülüyor. W*mn:ğ bir kaza. l%q. yakm köy var, th Müuhacirler oturuyorle Ğ '“M'i':.:ek Çoki Tabil bunla. ra n ee batırmın hei Münefey PAKİP eden güç ve a- ı'.ıq. n'hküyıu münevver. ğ derin ve hayırlı intiba. HL , eei '.ıkırkoylülerln övüneceği mütevazı &akat çok hayırlı bir müessese Doğum evi çalışıyor ? Müessese, beş senede 564 anne ve çocuğu tedavi etmiştir dajum evini, daha pek çok ana ve yavruları himay evi hâline koymak bülün memnleket zenginlerine düşen bir vazitedir Döğüm evirin içinden ve dışından bir kaç görünüş sirgeme kurumunun nizamnamesi, tat. bikat sahasını göstermiyen sırasiyle teritp edilmemiş bir. çok maddeleri ihtiva etmektedir. Fakat bu nizamna- müe ancak dikkatli okununca kurumun hakik! manası anlaşılır. Çocuk, daha armesinin karnında i- ken.himayeye muhtaçtır. Gebe kadın, tibbi nezaret altında himaye edilecek tir..Doğum esnasında da annenin va çocuğun himayesi lâzımdır. Hele do- ğumdan sonra, çocuk iki yaşma gelin- ceye kadar tıbbi nezaret altında bulun durulmalı ve icabında tedavi edilmeli- dir. Çünkü er medeni memleketlerde bile çocuklar sıfırlı. bir yaş arasında ölürler. Bakırköy çocuk esirgeme kurumu- nun temeli atılırken, bu temeli atmak İçin toplanan münevverler işte bunu idrak etmişler, ve işte evvelâ bir do- ğum ve öğüt evi, çocuk polikliniği a- çarak işe başlamışlardır. Yani eğasın- dan... Haberin deniş ve macera ramamı: 63 HFIABER — Akşam postası eden bir hasta Karşımızda pembe bir köşk var. Bir ' kaç ayak taş merdivenden çıkıp kü- B çük bir antreye girdik. Küçük fakat tertemiz bir antre, Ortadaki beyaz ör- tülü masa Üstlüinde iki çiçek vazosu, yu varlak bir e“m kavanoz içinde kırmızı balıklar... Duvarda başı taclı, güzel yüzlü bir kadın resmi var, “Kimdir?” diye sor- dum. — Sabık Hidiv, Abbas Hilmi Paşa valdesi prenses Emine... Diyorlar. Prenses Emine bu doğum evinin kurulmasına en ziyade yardım edenlerden biri imiş ve bu uğurda çok emekleri olan doktor Rauf Fehmi Bo- rerman ile doktor Fevzi Ögel bana bu binayı yaptırmak için nasıl çalış!ldı- ğinı, nasıl para toplanıldığını ve bu kadar güzel bir müessesenin nasıl ku- rulduğunu anlatıyorlar. ... Binayı geziyoruz. Doğum odasının Üstüne konulmak üzere “Sabık Hidiv Abbas Hilmi paşa valdesi prenses F- mine” odası diya bir plâka hazırlan- dığını söylüyorlar. Kalarifer Tadyatörlerinden çıkan tatlı bir sıcaklık beyaz renk ve lizol ko kusu içinde bir koridor. Yanda, bir oda kapısınm üstünde “Çerkes şeyhi zade Tevfik efendi kızı hacı Ziya bey hare- mi Ayşe Faika hanım odası” diye ya- zalı.. Karşıda dört yatak var. Küçük kar. yolalarda yeni doğmuş çocuklar uyu- yor. Dördüncü yatakla solğun yüzlü güzel bir kadın oturuyor, yanında ço- ctik görüyorum. Doktor Rauf Fehmi Börerman ber yatağın başında bana izahat veriyor. Şimdi çocuğu emziren annenin omuzu- nu oksayarak anlatıyor: — Geçen sene bu genç anneyi bize getirdiler. Dahili teşkilâtr tabil bir doğumla bu çocuğu dünyaya getirme- ğe müsaid değildi. Buraya da maal- esef epi saner çektikten, ve epi vakit | | | olmadı. Haydut herit büyük bir öfke vx , çâyretle 1937 de En çok kazanan yıldız kim ? 508 bin lirayla Gari Kuper başta geliyor Amerika gazeteleri her sene bu mev simde sinema yıldızlarının kazançları- nı yazarlar.Bu malümatı vergi daire- lerinden uldıkları için doğruluğudan güphe odilemez. Holivud artistlarinden en çok para kazananların isimleriyle senenelik ka- zançlarının mıkdarı şudur: Gari Kuper 508.000, Ronasd Kolman 450000, Klodet Kolber — 430000, Mae Voest 400.000, Madlen Karol 380000, Marlen Ditrih 350,000, Rut Şaterton 300.000, Şar! Boyer 300.000, Rudi Va- le 290.000 türk lirası, Geçen sene listenin — başında Mae Vest bulunuyordu. Bu seneki gibi 400 bin lira kazanmıştı, İkinci olarak da 2350 bin lira kazançla Marlen Ditrih geliyordu. Bu sene ise birinciliği Gari Kuper almıştır. geçirdikten sonra getirilmişti. Anne- nin hayatını kurtarmak için, esasen ölü olan çocuğu parçalayarak aldık. Fakat geçen sene kendisine vaad et- tim, “Bir daha çocuğun olursa gel bu- raya, fakat vaktinde gel... Sana o çocu- Zu sağ olarak vereceğim.” dedim. Ve işte sözüme itimad ederek geldi. Çok gükr kendisine ettiğim vadi yerine ge- firdim. Ona bir sezaryen nmeliyatı yaptık. Çocuğu karnımdan aldık. Ame- liyat büyük bir muvaffakiyetle geçti. ÖOn iki gün oluyor. Görüyorsunuz an- ne tamamiyle sıhattedir. Bu kenar yatakta yatan genç kız, daha çocuk denilecek yaştadır. Adapa zarından geliyor. Orada kolay doğu- ramiyacağı muhakkak. Ciddi bir mü- dahaleye ihtiyaç hasıl olacağı kanaati uyanmış, buraya yolladılar, Biz tabil bir doğumla doğürbileceği kanaatin- de idik, bıraktık. Ve tahminimiz gibi Çıktı. İşte yavrusu yanmda... Bu ya- taktaki lohusamıza gelince, o yedinci çocuğunu dünyaya getirdi. Çocuğa ba- kınız ne kadar. toplu ve dört günlük olmasıma rağmen ne kadar canlı! * . « Hastahane küçük. İki pavyonu var. Pavyonların birinde dokuz, birinde beş yatak bulunuyor. İkinci pavyonun Üstünde şu lavha görülüyor: “Baykozlu su başı Tahsin bey zevcesi merhtim Zehra hanım pav- yonu (1934)” » Buraya, icap edince sari hastalıklı lohusalar yatırılıyormuş. Şimdi poli- kliniktir. Bahçede bir kuyu var. *Sabık neza- fet müdürü Mehmed Ali bey tarafın- dan yaptırılmış. Mutfakta küçük kaplar içinde ye- BEr Devamı 11 incide Suat DERVİŞ Şirley büyüyor! Anası, babası ve sinema |direktörleri endişe içinde. Çocuk rolleri yapamayacak CRE a BİZ G Doğruyu söylemek İârımgelirsa — Şirley Templin yaşının ilerteyişi, kendisinden zi- yade anasını ve bahasını endişeye düşürü- yor. Dört senedenberi sinemada — küçük kın rollerini muvaffakiyetle yapan ve çok be- ienllen sevimli artistin on yaşına basması gerek nilesini ve gerek sinema şirketlerini döşündürmeye başlamıştır. En ziynde mü- tecksir olan da Foks Film şefi Darly Za- nüktür, Hakkı da var: Şirley, birarz daha büyüdü mü çocuk rollerini — yapamıya- cakt.. Dariy Zanük; düşünmüş taşınmış, niha- yet, buna dühiyane bir çarg bulmuş: Ma- demki Şirleyin büyümesinin önüne gecmek kabil 'değil, şa hülde ona, tıpkı kendisine benziyen bir kücük”hemşire bolmak çe- resine bakmalı... Ve, bir do garabet göstermiş; Şirleyin ailesine müracaatle kızlarina benziyen bir başka çocuk yeliştirmeleri teklifinde bu- Tanmüş.. M. Tempi, teklifi kabul etmiş: — Peki nma, demiş, ya kız yerine erkek olursa?.. Doğru., Tabiat, sinema şefinin emrine ilaat edecek, arrusu yeçhile hareket ede- cek değil a.. Eğer, Şirleyin kardeşi erkek olursa neo- lacak?.. Belki kız çocuk rolleri, erkek ço- cuk röllerine cevrilecek.. nn FF AM ee kırbaç vuracağım! — Dedikten sonra hiçbir şey olmamış - gibi, j’/jl KA ST : -| Yazan: Ali Rıza Beyr -- O, benlin gık Türk centilmeni burada koen- di-hesabına vardiya kestiriyormuş! Türk efendi, ben seni kamaraya koyduğum vakit hemen yata- Bıma uzanmanı da tenbih etmâmiş mi idim? Herife hiç cevap vermedim, yüzüne,bile bak. madan tekrar arkamı ona'çevirerek dalgalı ka. ranlık denizi seyretmeğe başladım. Lâkin bu ha. lim onü son derece kızdırmıştı: — Vay sen yine kibarhğını ele aldın, bana cevap vermeğe tenezzül etmiyorsun ha! Kaptan | maptan-bön tanımıyorum; yürü bakalım aşağıya, kâmarana! Diyerek tri elini omuzuma köydü ve beni sarsmağa, çekmeğe başladı. Bütün kanım başıma orkmaştı, biranda döndüm, herifin ta kalbinin al. tma demir topüz gibl ağır bir yumruk İndirdim. “Gök gürültüsü,, yumruğun kuvveti ve aersı altın- dâ yıldırımı vurmuş uzun bir ağaç gibi İki kat ol. du. Bir dakika kadar nofesi kesildi, ben 'bayılırp gittiğini sanarak ona bakmıyordum. Lâkin öyle doğruldu. Belinden bir bıçak çekerek ve ağzın. gan köpükler, kütürler saçarak üstüme atıldı. Bı- gağın parlak keskin ucu ta boğazıma inmek üzere idi. Eğer karanlıkta orada biri daha bulun. masaydı ve birdendiro "Gök gürültüsü,, nün bile. Gini yakalamasaydı, o anda can vermekliğim yüz de doksan dokuz muhtemeldi.. Kaptan Blak, anlaşıldığına göre, koyu ka- ranlık içinde görünmeksizin bize yaklaşmış ve tam vaktinde işe karışmıştı. Onun ne kadar kuv- vetli olduğunu ancak bu hadise İle anlayabildim. “Gök gürültü,, gibi iri, güçlü bir haydudun bile. #ini sanki çelik bir mengene gibi tuttuktan sonra üyle çabuk ve ustaca bir oyunla büktü ki, herifin elindeki bıçak fırlayarak yirmi adım ötede güver teye saplandı. Kaptan, öfkesinden yüzü bembeyaz kosilmiş olduğu halde: —- Alçak, kof kabadayı! Ne yapıyorsun bu- kayım! Diye haykırarak herifin kolunu - bükmeğe başladı, © 'halde ki, kemiklerin çatırdısını duyu- yor ve kol büsbütün kırılacak diye korkuyordum. İşte bu halde onu tekmeliye tekmeliye kıç kasa- rasının öbür kenarına, mordivenin başına kadar sürdü ve sön bir tekme İle kan içinde ve Üstü ba- şi parçalanmış aşağı güverteye yuvarladı. Orada: — Bir daha bu çocuğa el kaldır, sana iki yüz ağır ağır yanıma goldi. Tam arka taarfımızı gös- tererek gordu: — Şurada uzun bir geml! teknesi seçifbr mu- sun? — Bon bir kömür gemisinden başka bir şey göremiyorum. — Demek gözlerim beni tekrar aldattr! Kaptan böyle demekle beraber gene ka itğa büyük bir dikkatlo bakmakta - devam ed yordu, Bu sırada gemimizin baş tarafından da bizim gemicilerin şakaları, kabkahaları — işitil- mekte Idi, kaptan Blak bunu İşttinco mırıldandı: — Bağırın, gülüşün bakalım, köpekler! Vake tiniz varken bağırın, gülüşün; yarın hepiniz baş- ka türlü bağıracaksınız!.. Sonra bana döndü ve büyük bir'samimiyet- le dedi ki: — Bu gece pek dar kurtulduk. - Doktordan ayrılmak, onsuz gemiye dönmek — bana çok do- kundu; bu heriflerin içinde en iylal, en güvendi- ğim oydu. Doktorla İrlandalı "dört güzlü,, olmae gaydı bu herifler çoktan asılırlardı, şimdi de asıl- miyacakları ne malüm! Av kö; bir kere kokuyu aldılar, izi buldular; e önu artık bi- rakmıyacaklardır. İngiltere — toprağından âtik davranarak canımızı denize attık, Lâükin sözüme (Devamı var) '3" K