“—İSİRİNCİTEŞRİN — 195. Gonowsui ha ueuz Ikı.ıı mMmaş H_ş Yeblliriz Tazıyor, ppi Selaştırmak için yollar a- İlk eğebiyiyi, Si Beyleri daha ucuza istih- tt 'z? Bütün bunlar hakkında ha tcuza 37 yaparken, kumaşların da- Yorüz, _lıtı_labu:ceii neticesine varı - Tum uı îkım bu imkânı Sanayi U- hayi Biıı'—w Reşat, iki &y evvel Sa- h"l'h d'il tarafından yapılan bir top- (u : 'lfylzmişzi, Bu toplantıda B 'Nîk:h"hhn da bulunuyordu. Na :örler. hükümetten yeni hima Tayi olaylıklar istemek için, Sa- Nt!::,m Müdürü Reşada izahat e,h_ BB Reşat, bu izahat dinle - y î'rı. fabrikatörlere şu sözleri S lm.—î'drn istediğimiz, daha ucuza btm”nîmü- temin etmektir. Bunu o n:-:î'îımner; bu sözlere karşı men- 'AP vermemekle beraber, fiyat- iq*.,hr““îhmrmım;lırdır. Bundan , ? ki, daha ucuza kumaş giy - eh 5, S ları mevcuttur. Nitekim Sa- Yi h.ı,.ğ'?“m Müdürü de, bu imkânları İ Şin, fabrikatörlerden ucuz fiyat Ü, Fakat o günkü toplantıdan TMevzu Üzerinde tekrar görüş- Stleyi daha ciddi ve resmi bir Hiyıl Tözelemek kabil olamamıştır. Sltağı ;' MWeuzlaştırmak imkânları ara- Birtiği, İT sırada, iki ay evvel Sa: ttkrar f*ki toplantı da geçen bu bahsi h Va koymak, ve bu meseleyi Stırlatmak zamanı gelmiştir. %'U:?_uk İş şudur: Her nevi dokuma İza n:"fh bir araya gelmeli, fiyat - hej ae ']"üme tenzilât yapabilecek - tman Hı arında görüşmelidirler. Her İ anpıtları arttırmak için toplantı- “*hıın...f"'“' yapıldığı gibi, bu defa İ #ksl olarak toplantılar, anlaş Paj Yaptlabilir. lı'.,i::abumn bu toplantıları yapacak, Ktagap SElere bu gibi meseleleri hatır - Ye 'xq'ı“f'lârı yol gösterecek Ticaret "'“"uığ Odası, Sanayi Birliği gibi erde niçin bir hareket yok?. *Seseler, hayatı ucuzlaştırmak &ramak değil mi?. A H.A. Ga Guîula yolcu salonu Tlile Yyolcu salonu inşaatına Tp mkı_&umıştır. Yolcu salonu- Tilmei İtileceği sahanın etrafı çev Bekar” ğnkeı Rıhtim hanmm denize Rem inda caddenin önü ile, h'Hlııım:ı önünden geçen cad- parmaklıklar konarak Yöley _:0“1 kesilmiştir. Bu — suretle “ddm Tonu yapıldıktan sonra rıhtım » h“";n “trkez Rıhtım hanı kesilecek Wye ha Sönünden geçerek arka bah- ğh"llaktn-. Mecilste dünkü a Düzakereler Mecliginz t 17 (ALA.) — Büyük Millet Ünü, Yü bugün Fikret Sılay'ın reisli- hej _:"ğı toplantıda, siyast müste- di %.uhyln edilen zevat ile Koca- Nedim Bozatk'n'ın öldüğü TT Y Başvekâlet teskeresi ve tel $| "*tş.::"âşıı ve B. Nedim Bozatkının %â, m' hürmeten bir dakika süküt e- Meslj, %k::" Guma günü saat 15 te topla- ü İş kazası | Yatan takalede Soğuk hava deposunda | Tiğay , Mal Bekir dün depodan yük Nn düşmüş, başından yaralarıa- 'lhlneye kaldırılmıştır NN Yüs kazası ;"__am’ Hasan oğlu Bekire ait 3294 Ütçerker Çöbüs dün Unkapanımdan Tiştar aç tmirtaş İle Muharreme çarp a aralanan P” harrem 'ile Demit Yüneye ka'dırılmışlardır. Kavga Bayarzıt sokağında oturan ! i ken * hat Alatad, St ile se Atapkamiinde Yusufun kah- Yatan Mustafa iş yüzlnden kay Gan y işler, biribirlerini - başların. unuşlardır. Yarala; e Fatih camisinin avlusunda kurulan pazar, büyük Çarşamba pazarının par. çası, daha doğrusu son kısını idi. Bir kenarda hasırcılar, bir - tarafta yemişçiler, başka bir tarafta tatlı, bö - rek satan esnaf, yumurtacılar, seyyar kebabçılar, Araba ile balkabuğı satan . lar görünüyorlardı. Fakat bütün kar - gaşalık içinde nazarı dilrkatimi çeken | bambaşka şeyler oldu. Meselâ küğıttan oyuncak fırıldaklar satan - Ttir adamın hali pek garipti. Elinde taşıdığı sopasi. nn üzerindeki renk renk - fırıldaklar, rüzgârın tesiriyle mütemadivyen dön - dükçe, o da başını kaldırıyor, garip bir gürurla parlıyan gözlerini mallırının üzerine dikiyor ve nefes bile alr bağırıyordu. Sonra, büyük bir çınâr ağacınım di . bindeki manzara da görülmiye değerdi. Bir kenarında, belki dünyanın en eski pabuçlarını tâamir eden ihtiyar çalışa dursun, ötür taralta açıkgö; keçi, iktiyarın tamir ettiği kunduraları sarmak için toplayıp ağacın kenarına köyduğu kiğıtları yemekle meşgüldü. Kiğıtlardan hayır katmayınca, heyvan | bu sefer ağaca tırmandı. Kenarda bul - duğu y-prakları teker teker kemirerek, kimbilir ne kadar aç olan karnını doyur. mağa çalıştı. Avludaki garip işlerden biri de 15— 20 kazdan mürekkep bir sürünün, yan- larıma sokulan herkese tıs., tıs, diye bağırıp saldırması idi. Elindeki ince so. pasiyle, bu başıboş bayvanları sağdan sola, soldan sağa güden çobana sorduk. Kazların satılık olduğunu gördük.. Avluda toplanar esnafın çoğiyle ko- nuştum. Hepsi de hallerinden oldukça memnüun görünüyorlar, havalar iyi gite tikçe ekmek parasın; rahat çıkarabil - diklerini söyliyerek hallerine şükredi « yorlardı. Ben böyle işportalar arasında dola - şirken, yere, çuval parçalarının üzerine serilmiş binbir çeşit ufak tefekten mü- teşekkil bir sergi nararı dikkatimi cel. betti. Yanımdaki arkadaşla beraber, sergiye foğru yürüdük. Sonra çömelerek sötı « lan malları seyre başladık. Neler yok - tu, burada.. 'Tâ tatlı kaşığından tutunuz da, ctm- bızlar, düğmeler, türlü renkte iplildler, fenerler, lâstik, yüksük, bağadan bile. zik ,tebeşir, kurşun kalem, krem, pud- ra ve mavi boncuklar ilâh, ilâh.. — Her halde. buras: binbir çeşit ye- ri. cla-ak dedim. Arkarlaşım, bana cevap - vereceğine Htmaak Fatih camtinin avlısuna kurulan paz ardan ihbi mansara... İ _Iîtanbul konuşuyor ! Fatih camiinin avlusunda Kırk para mukabilinde neler alınabilir ? Hor karıyordu serginin sahibine mallarının sordu, Adam evvelâ bir şey söylemeden, yü. zümüze baktı.. Sonra: — İşte burada yazılı diye, malların arasında duran bir mukavvayı göster - di. Hep birden bu mukavva parçasına baktık. Ne görsek beğenirsinir. (Herşey 1 kuruş), diye yazmıyor mu?, Bir anda hayretten ağzımız açık kal di, Önllmüzdeki mallram hiç birisi, am- ma mübalâğasız, hiç birisi, her zaman $ kuruştan aşağı alrırya kat'iyyen alış - mamış olduğumuz çeşitlerdi. Hele te - neke kutu içinde krem, putdra gibileri « nin böyle bir fiyata satılmasını aklım almıyordu. Satıcıya: — Her halde bazı malları, kırk para« dan fazlaya satarsınız. tabiş başka tür- lü idare etmez, dedim. Bu sözlerim, adamın âdeta gücüne gitmişti: — Niçin?! diye cevap verdi. Bilâistis- na her şey ve herşey burada kırk para. dır. — Peki, ya puldra, ya İzrem., — Onlar da öyle. .Niçin şaşıyorsu - nuz. Pudranın tek düzünesini sekiz bu- çuk kuruştan alıyorum. Kremin düzü . nesi ise altı buçuk kuruştur. Görüyor- sunuz ya, bana da pek âlü kâr kalıyor.. Arkadaşım da şaşırmıştı; — Kutusuna mı, içindekine mi? O . lur şey değil! diye kendi kendine söy . leniyordu.. Bu ucuzluk karşısmda, hiç hatırımız da olmadığı halde, biz de alış verişe kalktık, Ben bir kaç parça iplik, iğne al dim. Arkadaşımın bir Cımbıza ihtiyacı varmış. Bu sırada fotoğrafını çekip bi- H fiyatını Yazan : Haberci şeyin kırk paraya satıldığı sergi tam manasiyle bir ucuzluk rekoru zim yanımıza sokulan foto Âli ise, ga - liba en kârlı işi çay kaşıklarında bul- muş olacak ki, bunlardan 5 tane birden seçti.. İşimizi bitirip buradan ayrılırken, mal sahibi hem gülüyor, hem de söyleri yordu: — Gördünüz mü baylar, ucuzluk sayesinde size bile sattım. Ben şu beğenmediğiniz birer kuruşluk satışım- la, 3 —- liralık sermayemle kocaman bir aile geçindiriyorcm., Yalnız yeter ki, yağmur yağmasın. O zaman işler ber bat oluyor doğrusu.. Daha bir şeyler söyleyip durdu am. ma, artık biz dinleğemedik.. Çünkü ar- kamızda bir patırdı duymuştuk. oraya doğru yürüdük, Demin gördüğümüz keçi, gene rahat durmamış, bir simitçinin tablasını de. virmişti.. Gözleri ktzan simitçi de her halde adamakıllı bir dayak atmak için hayvanı kovalayıp duruyoz, fakat keçi öyle kolay kolay yakalanır mı, mütema- diyen kaçıyor, kovalryan da tabif katiy yen yetişemiyordu. Cami avlusunda - kileri katılırcasına güldüren bu manza. ra, kovalayanın yorulup bir köşeye yı- kılmasiyle btiti. Foto Âliye: —— Aman çahuk resim al! dedim. Fakat makinede artık film kalmamış. tı. Zaten hava da karamnak üzere bulu- nuyordu. Dönüş için adamak:llı geç kal mıştık. R Cami avlusundan çıkarak tremvay yoluna doğru yürürken, aklımız HAlâ her şeyin kırk paraya satıldığı sergide kalmıştı. HABERCİ S'rkecide yapılacak antrepo ve fabrikalar Liman işletme direktörlüğü, Sirkeci araba vapuru iskelesinden Saraybur- nuna kadar yaptıracağı antrepoların projesini hazırlamıya başlamıştır. Ye ni antrepolarda balık tuzlama ve kon- serve fabrikalarile soğuk hava tesisa- tı yapılacaktır. Proje, yakında iktısat vekâletine gönderilecek, tasdik - edil- dikten sonra derhal Inşaata başlana- caktır. Bundan başka Sirkecide yeni bir feribot iskelesi yapılacaktır, Bu- nun için projede iskele yeri işaretlen- miştir, Tacih diyor bi | İ î | Hezarpare Ahmet paşa nasıl boğduruldu ? Bosna hududundaki Türk kaleleri, muazzam bir saltanatır perişan, metruk bir şahidi gibi akşamın ergovani şisleri arasında kayboluyordu. Kalelerde Ox- manlı bayrakları dalgalanmıyor, artık Venedik payrakları sallanıyordu. Venedikliler, Bosna hududundaki kale ve palangalardan otuzunu zabtet- mişlerdi. Kaleleri düşmana teslim et- memek için fakir Anadolunun çıplâk evlâdları, bağrı yanık çocukları çok uğ raşmışlar, şerefle can vermişlerdi. Osmanlı hükümeti mutlak bir aciz deydi. Donanma Bogazdan çıkamı- yordu. Memlekette zülüm, rezalet al- mış yürümüş, şeref, hayaiyet, ahlâk kal mamıştı. Huduüd boylarında yüz binler çe Türk çoçuğu ölürken ; İstanbulda sal tanat süreriler, gövde, baş, kol, bacak yığınlarından mürekkep mukaddes bir siper arkasında en şeni zülümleri y yor, halkın feryadları arasında sefadan sıkılmıyordu. Sultan İbrahim, halkın şikâyetleri. ne kulaklarını tıkamış, devlet idaresini sadrazam Hezar Pare Ahmet Paşaya bırakmıştı. Rüşvet almak aleniyete dökülmüştü. Sadrıazam Hezarpare Ahmed paşa ya kın adamlarından kethüda Ahmed, tez kereci Şami zade Mehmed, Çavuş başı 'Turak, Selâm çavuşu Mustafa ve ave- nesi vasıtasiyle halktan rüşvet âlıyor- du. Bunlar halkı korkutmak için sert muamelelerde bulunuyorlar, dövüyor Jar,iş bastın, çamura battın) gibi sudan nelerle ahaliye ceza kesiyorlardı Bu haller, halkı hükümetten soğut muştu. Hele Hezarpare hakkında son derece kin ve husumet besleniyordu. Halk kadar, yeniçeriler de gayri memnundu. Ağalarla ülema padişahın hal'ine katar vermişlerdi. İbrahimin ha- Vinden bir gece evvel, Hezarpare Üle- ma ile ağanın toplanacağını haber a- A Korktu. Can telâşma düştü. Kiy tini değiştirdi. Akşam ezanı okunup, herkestamiden çıktıktan sonra yola çık- tı, (Deli birader Ahmed ağa) nın evi ne gitti. Ağa başından savdu. (Uzun Ali ağa) nın kapısımı çaldı. A ğa Hezarpareyi hürmetle karşıladı. Fa kat lâf ebesi bir adamdı. Saklamamak için hemen bir vesile buldu: — BSizi saklamasına saklay kat adamınız olduğumu bilirler vel burayı ararlar. Tehlikeden salim de Bildir butası... Diyerek paşayı sepetledi. Hezarpare küs küs yola — düzüldü. Sine gine, gizlene gizlene başka bir ben desinin evine gitti: Hacı Behramı Hacı Behram, hilekâr, fesatçı, köt! ruhlu bir adamdı. Paşayı hürmetle kar şıladı. Fakat ayni zamanda yeni sadrıa zam Sofu Mehmed paşaya haber yolla dı. Biraz sonra kırk, elli adam, evi bas tı. zevku ım, Fa- Ahmed paşa Sofu Mehmedin karşı sına çıkar çıkmaz yalvardı: — Babacığım, bana kıyma... Çoluk çocuğumla beni Kâbeye gönder. — Merak etme, üzülme, kul tayfa gının böyle hareketleri ola gelmiştir. Sen biraz dünyalrk ver, Mal tarafından hasislik gösterme... İşin çaresine baka- tız. Hele git haremde istirahat et Ahmed paşa harem dairesinde is- tirahate çekildikten sonra, Sofu Meh- med paşa böş durmadı, Müftiye haber yolladı, katil fetvasını aldı. Ahmed paşa şişman bir adamdı. Korku ve telâştan mütemadiyen terli yor, terledikçe maşrapa maşrapa su içi yordu. Bu sırada Mehmed paşanın kâh yası yanma geldi, etekledi: — BSahibi Devlet babanız selâm &- derler, Elem çekmesünler. Muradımız kendilerini vartadan tahlistir ama, kul rızasız mümkün olmaz, Ne mikdar mal ları var ise bezledip me:muunun defte rini teslim etmektir. Ahmed paşa üç keselik mal verdi. Mehmed ağa itiraz etti: — Bu kadar mı benim sultanım!.. Zannetmem... Canmıza malınızı siper etmeniz lâzım geldiğini — unutmayınız devletlim!.. Ahmed paşa koynundan bir kese 7 bin flori çıkardı. — Kasem ederim ki bundan başka Hüseyin Rüştü TIRPAN (Lütfen sayfayı çeviriniz)