Yazan: Soğumun Tehliryan — Çevirem: suş. — Iktibas ve terclme hakkı mahfuzdur. — Fransız Istihbarat zabiti resmi getirmişti; Hanriyet bunu görünce çığ.ığı bastı — Yapamaz. Çünkü bu işte herkes- | ten evvel kendi başı yanar... Para mu- kabilinde bize rapor sattığının meydana çıkmasını hiç ister mi? Bu işin şaka- sı yoktur.... Divanı harbin vereceği ka. râar malümdur... O ciheti merak etme, o adani bundan sonra bizim edilimizdedir. Vaziyet artık tamamiyle tenevvür etmişti. Meçhul casusun verdiği malü- mat tamamen doğruydu. Bu şerait altın da casusun komitenin itimadını kazan- muş biri olduğuna —şüphe edilemezdi. Hraçla saatlerce süren konuşmalarımız | bizi bu neticeye vardırmıştı. Bu kanaa- timizde isabet mevcut olup olmadığını ancak Fransız zabitinin — getireceği fotoğraf meydana çıkaracaktı, Saat sekiz buçuğa doğru Hanriyet Bakırköyünden avdet etti. Kendisine verilen vazifeyi ifa edemediğinden do. layı canı sıkılmıştı. Bunun sebebini şu * suretle izah ediyordu; — Bugün bütün işler'miz aksi gidi- yor. Taksimden bir otomobile atlayıp Bakırköyüne giderken evvelâ Şişhane yokuşunda iki otomobilin çarpışması 'yüründen yarım saat beklemek mecbu- riyetinde kaldım. Kaybettiğimiz zama- nr kazanmak için sür'atle yolumuza Mevam ederken bu sefer otomob'limiz Sirkecide bir tramvaya çarpmar mı? Polisler etrafımızı sardı. Baktım İş u. zayacak, şoförün parasını verip başka bir otorgobile atladım ve Bakırköyüne vardım : — Geçmiş olsun sevgilim, iki kazayı birden geçirmişsin. — Daha bitmedi ki, üçüncüsü de var. — Bir kaza daha mı geçirdin? — Hem büyük bir kaza . — Hayrola.. Çabuk anlat, merak e- diyorum « Yüzbaşı De La Croit'ı bulamadım. Bu sefer Hraç atılarak sordu: — Neye bulamaklınız?. — İzinliymiş. .Benden yarım saat ev vel trenle İstanbula inmiş. — Hay aksi şeytan!. , ; —— Yolda iki defa kaza geçirmemiş olsa idim, yüzbaşıyı evinde yakalaya- caktım, — Zarar yok, onun için üzülme.. Bu işte senin kabahatin yok.. Keşke daha evvel telefon etseydin, boşuboşuna yo- rulmazdın. Hanriyet bir taraftan macerasını an. latıyor, bir taraftan da elbiselerini de- ğiştiriyordu. Bu esnada kapının zili çaldı. Üçümüz birden yerlerimizden fırladık. Hepimiz de zabitin geldiğini atnlamıştık . Hanriyet bu talimat muc'bince hare- Hraç alelâcele şu talimatı veriyordu: — Yukarıya getirme, Aşağıdaki salo- na al. Sogomon gelir, size iltihak e. der. Beni burada görmesin. S00 - lirayı ver, fotoğrafı elinden al.. Yarın akşam tekrar gelmesini tenbih etmeği de unut- ma.. . aHnriyet bu talimat mucibince hare- | ket ederek Fransız zabitini evin alt ka. tındaki bahçeye nazır büyük salona | almıştı. Ben salona gitliğim — zaman rabitin cüzdanını hemen iç cebine in- | dirdiğini görmüş fakat görmemezlik- ten gelmiştim. Bir müddet öteden beri. den konuştuktan sonra Hanriyet sor - du: — Vadettiğiniz Tfotoğrafı getirdiniz Tabi, ar kalsın unutuyordum, m, diyerek cüztlanından bir ve. fotoğrafı çikardı ve: fşte Serj Jak budur, Banriyete uzattı. Hanriyet fotoğrafı eline alınca müt- hiş bir çığlık kopardı, ve: —Vay hain, vay.. Vay alçak vay... Şimdi her şeyi anlıyorum.. Kerd'sine yüz vermediğ'mi görünce bu martaval- ları uydurmuş. Nasıl bunu daha evvel keştfedemedim, deyip duruyordu. , Fazla sabredemiyerek, fotoğrafı Han rİyetin den aldım ve tetkike başla - &ım. Bu, otuz beş yaşlarında, uzun çeh- reli, karayağır bir adamın resmi idi. Her halde böyle bir adam tanımıyor - düm, diyerek, Hanriyet resmi elirrilen kaparak: — Bir dakika müsaade edin, yukar- da bende bumun eşi olacak, yanyana ko- yalım da görün diyerek yukarıya koş- t Hanriyet, beş dakika sonra yanımıza Gönerek elindeki fotoğrafı zabite lade etti. — Alçağın resmini bulamadım. Her halde yırtmış atmış olacağım, diyor - du. 4 Zabit fotoğralı gene cürdanıma yer- leştirerek Hanriyetten müsaade istedi ve bizden aytıldı. Hanriyet onu kaprya kadar teşyi ederken ben de Hraçın ya- nıma Çıktım. Zavallı dostlumu hiç bu görmemiştim.. Başını iki elerinin ara- Sına almış, dalgin dalgın düşünüyor - du. O kadar dalmıştı ki benim salona girdiğimi bile görmemişti. Kendisine yak'aşarak elimi yavaşça omuzuna da- yadım. Evvelâ hiç aldırış etmedi. Faz- la dalgin olduğunu görünce seslendim, ve — Hraç! Ne düşünüyorsun, diye sor düm.. . Dostum, derin bir uykudan uyanmış &'bi sarsıldı, hayretten büyümüş göz - kerini bana tevcih ederek, gordu: — Hanriyet nerede? — Zabiti teşyi ediyor, demeğe vakit kalma'dan sevgilim koşarak salona girdi ve doğru Hraça : — Ben size saadetimizi çekemiyen - ler var dememiş mi idim? dedi. Fakat | nasıl oldu da bu alçağı daha evvel keş- fedemedim, ona yanryorum. Hraç tamamen kendine gelmiş, 80- bulmuş olacaktı evaba baş- gukkanlılığını tekrar ki, Hanriyeti hafif tertip Taklı: — Bu alçağın seni çekemediğim ne- reden biliyordun?. — Bu adam, eskidenberi bana mu - gallât olmuştu. Altımızdaki katta otur- duğundan, ewime çıkarken mutlaka ©- nun katından geçmek mecburiyetinde bulunuyordum. Fırsat buldukça önü- me çıkar: “Bonjur güzel komşum... “İnsan komşusunu selâmlamadan ge- çer mi?.,, “Niçin benden nefret ediyor- sunuz?,, ve bunlara benzer binbir türlü sıkıcı sözler sarlederdi. Ben işi p'şkin- liğe vuruyor ve adamın maksadını an - lamamış gibi hareket ediyordum. Hal buki herifte yüz, surat yoktu, her gün bir kat daha artıyordu.. cüreti Nite- kim bir gün de posta ile bana gelen bir | mektupla gazeteyi postacırım — elinilen almtış ve evime get'rmisti. Kapıyı açın- ca, mektubumu vererek geri çekilecek yerde, beni âdeta iterek kapıam aralı - Bına girdâ ve “ne güzel apartımanınız diyerek etrafına göz gezdirmeğe başlamıştı. Kendisini zorla kapı drşarı edebildim. Bu mukavemetten sonra bir daha bana selâm vermiyeceğini düşünü- yör ve kendi kend'me seviniyordum. Halbuki ayni günün akşamı herif gene kapımı çalmasın mı? Bu sefer de Cişi Nin ağrıdığını bahane ediyordu.. Bü tün hiddet'me rağmen kendisini içeri. ye aldım ve ağzını muayeneye - başla- drm. Ağrıdığını söylediği dişte ne bir Var, gürüklük ,ne de d'ğer bir hastalık izi ; görünmüyordu. Kendisine bir oyun oy- namak ve ayai zamanda bir ders ver- mek için “bu idiş tedavi edilmez, ider - hal çekmek lâzein.. Yoksa apse yapar | kanınızı zehirler..,, dedim. Sapa sağ - lam dişini çekmeğe bazırlandığımı gö - rünce itirazlara başladı. “Siz bir ilâç koyun kâf'dir., deyip yalvarıyordu. Ko: medyayı fazla uzatmak stemedim ve “ben böyle dişi todavi edemem, lütlen başka bir dişçiye gidiniz,, dedim. Bu - nun üzerine adam maskesini atarak a- | çıktan açığa (lânı aşk etmeğe başla- maz mı? Ne yapacağımı şaşırdım. Bere- ket versin, bekleme salonunda arkıklaş. lardan iki kişi vardı. An! bir hareketle bekleme salonunun kapısını açarak “buyurun,, deyince adam yavaşça “ala- cağın olsun, ben de senden bir intikam alayım da gör!,, demiş ve yumruğunu sallıyarak defolup gitmişti. Aklı sra intikamımı aldı . (Devamı var) | areye herkes gelmeden evve! vaziyette —— e - A LA a— A sosyetede | Erkek — Suareye geç gideriz değil | mi? Kadın — Tabil! Biliyorsun ki bir su | kimse gitmiyor! — Kulübemin yeni damı nanlp | Karı koca Kibar karı koca seyahatte bir otele inmişlerdi, Otelci, müşterilerin paralı olduğunu anlıyarak otelin en iyi oda- sımı ayırdı. Yolcu: — Bize iki oda Jâzım... Otelci özür diledi: — Affedersiniz, ben karı koca oldu. ğunuüzü evyelâ anlıyamamıştım, dedi. — Bakın, piyesin başlangıcındande. vi hep uyuyor. — Peki ama, bunu söylemek için mi beni uyandırdınız ? Kumarbaz Dişçi, hastanın ağzını bir karış aç. tırdıktan sonra uzun uzun müayene etti: — Anlaşıldı, dedi, bir briç (iki diş arasında yapılan köksüz sun'i diş) yapmamız lâzım... Kumara düşkün olan hasta, gözleri heyecanla açılarak atıldı: — Bir poker yapsak daha iyi değil — Garson, bu getirdiğin yemek iki porsiyon mu? — Etvet. — 0 halde içinde neden bir tane si. nek var? AKŞAM POSTASI İDARE EVvİ: Istanbul Ankara Caddesi Poslu kutusa : İştanbul Tid Telgrat adresi; İstanbul HABER Yazı işleri teleronu: 23872 idare, ilân 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye Evnebi D0 Ke, — 2.700 Kr. 30 Kenelik Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Başıldığı yer (VARIT ) Matbasış | tanıdıklarımız bilmedik Fayyareci — İyi «l mişim; Yyağmaur YAĞINOT Sadık hizmetçi Hixzmetçi kapıyı açıp sordu: ki paraşütümü — Ne arzu ettiniz efendim? Ziyaretçi cevab verdi: — Bay Mehmedi görmek istiyorum. — Ne 1ş için? — Bir borç meselesi. — Bay Mehmet dün seyahate çıktı. Ziyaretci! — Yazık, dedi, kendisine borcumu iyecektim. Hizmetçi atıldı: — Bay Mehmet bu sabah seyahat. ten döndü. Anne — Pencereden kâğıt parçaları atma demedim mi? Çocuk — O kâğit parçası değil an. ne, bilet... ihtikâr varl Mişonaçi benzinin çok pahalı oldu. ğunu iddin ederek bağırıp çağırıyor .« du. Kahvede etrafına toplananlardan biri sordu: — Kaç otomobiliniz var? — Hiç yok! Öteki şaştı: — Öyleyze? — Otomobilim yok ama, çakmağım var! Y AN Erkek — Parise geldik, bütün vak. | tini hep yazmakla geçiriyorsun. Kadın — Pariste olduğumuzu bütün n somra bu kadar masrafa yazık olmaz mı? Piliç Lukantada müşteri garsona söylen. di: — Bu piliç en aşağı on beş yaşın. | daymış! — Aman efendim nasıl olur? Nere. den anladınız? — Dişlerle... Garson şaşırdı: — Dişlerinden mi” Pilicin dişleri yoktur ki! — Pilicin di; var! YN AN | ci yoktur.ama, benim | 29 EYLÜL — 1937 BAA od Çevikliğin faydası Seyis, gayet azılr bir beygire semef vuruyordu. Yan tarafta duran biri sor- I du: — Bu beygir size arasıra çifte atır | yor mu? | — Hayır... Fakat tazan, benim aZ evvel bulunduğum yeri çiftele Mübalağa Olta ile balık avlıyordu. Biri atti? — Ben geçen sene on dört saant mü- temadiyen balık tutuyordum. Öteki aşağı kalmak istemedi — Ben bütün gece balıkt utuyor « dum! — Olta ile mi? — Olta ile.. Ama ben yem olarak ateşböceği kullanıyordum! Biletsiz yolcu — Aman ne ikorktum! Ben seni biletçi sanmıştım! Fevkalâde llâç Adamın biri arkadaşma: — Bu yarz, nezle oldum, dedi. Arkadaşı cebinden bir küçük kutü çıkararak: — Al, bundan, dedi, fevkalâdedir. — Tesir eder mi? — Tesir eder mi ne demek? Ben tüf iki senedenberi nezleyim. Bu ilâçtâf başkasını kullanmam.. — Hoy! Bller yukarı! içgüvey Eve içgüveyi alan komşusuna du: — Nasıl, damattan —memnun mü"; nuz? Kızmızı mesut ediyor mu? — Damat kızımın ne istediğini © söylemeden gözünden anlayıveriy0” — Mükemmel! — Mükemmel ama anladığı şeyi W almak gene bize Kişüyor! Nöd y | ea | * 2 y NÜ çet Müşteri (otel garsonuna) — Poncerslerde perde yok mu? — Perdeye lüzum yok efendim-. lar çok kirliğir!