. Mer bakkı sviam Hadiye'ye altür. Yazan: Naciye İzzel Kanser kurbanı: —60'— Lem'i kendinden geçmiş, sanki ( söylediğiniz vakitten sonra ne kadar bir rüyada İmiş gibi telefonu ka Neclâ gitmişti!... Hasta bir ak- rabasmın yatağının başı ucuna... € güzel uydurulmuş bir masal! O iliyor ki Neclânm hiç bir akrabası e Şu dünya yüzünde yap yal- Mizdı, O sadece kendisinden kaçıyor- du. İşte hakikat bu idi... Artık kocasiyle karşılaşmak iste. miyordu!,, Telefonun bulunduğu o kabine- den ayrılırken bir serhoş gibi sende- liyordu: “Karısını bulmuştu... Fakat ne- Ye yarar! İşte tekrar elinden kaçırmşı tt... Böyle bir ümitsizlikle, bu kadar acı bir sukutu hayale şimdi neyapa- <aktı? Nasıl evine gidebilecek, pasıl önüne bir heyülâ gibi dikilen kâbuslu gece- st tekrar avdet etmişti. Artık hiç bir #eY bilmiyordu. Klupten çıktı. Miha- hiki bir haraketle bir taksiye atladı. “delta bir sairifilmenam gibi idi. Ha- yn $u bütün iradelerimiz uyuşuk !? halde olup da her zaman mutad” olan şeyleri nasıl yaparsak o da Wyuyabilecekti!... İşte yine ÖYle yapıyordu. Odasında hakiki bir sinir buhranı Şiçirmeğe başladı. Macid beyin evin. *ki soğuk kanlığından kendi kendi- Bi şiddetle muahaze ediyordu: “Neclâyr görür görmez hemen Wi doğru koşacak değil miydi? Her 12 slursa olsun onun kendi karısı Şidağunu söyleyecek değil miydi? mcak böyle cüretkâr bir haraketle Tü #aşirlacak ve onunla anlaşacak- EE TRAM ağ ü Yerde ne yapmıştı ğ Ciddiyet! Soğuk kanlılık! Kayıt. z bir vaziyet! Neclâyr kendinden çıran bütün hareketler... Hepsi» « Hepsine lânet olsun!...., Mem kil “Yük bir kasmı re almadın?.., öy em'i kendini © kadar bedbaht, harap hissetti ki yaptığı bu ha, sonra artık kendisinde yaşa- kek kuvveti bulamadı. Sadece bir Maha beynini parçalamanın daha “Bü kurşün hiç olmazsa böyle ,Bukı yle ma trabile Yavaş yavaş zehirlen- ten onu kurtaracaktı!,.. 9 olup olmadığını düşündü. drag ini anlayataktı! O zaman o is. 2 Sekeçek ve artık unutamiyacak >, çılğınca ve kara düşünceler iyış, ir zaman m etti. Sonra iyi hatırladı. Bu hatırlayış bo. lan, ik üzere olan bir adama vzatı- Vak, can kurtaran halkası gibi idi. “aki ör di r etmek için derhal Zang Hemen şimdi geliniz. Öyle Yalnız | orum ki daha uzunmütdet sün Seyrek .saat sonra bu acele hayreş sebebini anlamiyan Hayri kong; “tmiş fakat derhal Lem'inin sna koşmuştu, Ne var ne oldu? an pi kesik cümlelerle ve ndet$ Rilari, ir urla o günkü vakayı tekrar» Yani Neclâyı gördüğünü, Ü , “emen yineelinden kâğirdi. T em mutadı olmıyan h anne sana ne diyeyim bil. Bu kadar bedbaht dlukağı, bana getirseydin acaba bana öyle bir terbiye verirmiydin ? Sami Ee “lamiyorum... Hissiyatımı açıkça 1, pteremiyorum... Acaba bana böy- * bir terbiye verirken huylarımm : ımı, en ince taraflar Sabamdan aldığımı niçin nazari» vg kendisini ölümlere kadar zaman geçti beyefendi? — Üç saat kadar. — Üç saat! Ve siz beni ancak şimdi haberdar yerin Lar benim ne yapmaklığımı istiyorsu- muz? Üç liği derhal o dakika da haberdar edecektiniz... O zaman muhakkak bir çaresine bakacak ka- rmızt bulacaktım. Çok büyük bir fır- satı kaçırdınız. — Beni dinle Hayri bey: Sen de beni daha fazla harap etme. Anlıyormusun... Ben artık mukave- metin son noktasına kadar geldim. Karma gördüğüm vakit bir çık ğın gibi, bir deli gibi sevindim. ÂZ daha aklımı geyip edecektim. Oda kikadan beri ne yaptığımı, ne söyle- diğimi asla bilemiyorum. ya m saçan bir rüya içerisi y Nar da bulmak ( saadetin- den başka hiç, hiç bir şey düşünme- ğe iktidarım kalmamıştı... Onu gör mek, onunla konuşmak... Bu benim için teskin edilemez bir ihtiyaç, tarif edilemez bir iştiyak oldu. Etrafımı kuşatan saadet nurları gözlerimi ka" raştırmıştı.. Bu zevk,bubaz âle minde ancak klupten sıyrılabildim. Onun gittiğini telefonda söyledikle- ri vakit... O zaman nasıl olup da çıl- dırmadığıma, aklımı gayip etmediği: me ben de hayret ediyorum... Bir su- kut vardı, Anlıyorsun değil mi Hay- ri? Baş döndüren bir sukut... Zavallı kafam önümde kanatlarını açan #â- adetin nasıl olupta böyle birdenbire yek olduğunu, ümitsizliğe inkilâp ettiğini kavrayamadı... Beni kurtar: Rani kurtar. Ar ME ayara orum. Hayri Lem'iye içerisinde bir si- kımtı hissederek bakıyordu. Bu ka- dar merasim perver ve soğuk kanlı bir erkek hislerini böyle itiraf etmesi için hakikaten şuurunu gayip etmesi lâzım geliyordu: Ve Hayri iyi kalpli bir adam ol- duğu için Lem'iye çok acıdı. Müşfik ve yumuşak bir sesle: — Evet... dedi, Keder ve elemle- rin ne kadar büyük olduğunu tama- mile takdir ederim... İtiraf edetim ki ilk anda ben de çok üzüldüm... Fa- kat her şeye rağmen biz yine tümidi- mizi gayip etmiyelim, Bu kadar me- yüs olmayınız... Anlasılan hanıme- fendinin ilk hareketi derhal kaçmak oldu.. Gene bir tarafa o savuştu.. korkuları sükünet buluncaya kadar orada kalacaktır. Siz de yine Macid beyle görüşmekte devam edeceksi. niz, Neclâ hanımefendinin eğer tek- rar oraya dönmeğe niyeti yoksa ken disine yazacak ve özür dileyecektir. Ben'de ayrıca kendi tarafımdan ara- yacağım. Eğer İstanbuldan dişarı çık tt ise madem ki bugün yola çıkmış- tır bunu öğrenmek benim için kolay olacaktır. Tabii nereye giderse ken- di ismini vermeye mecburdür... Şüp- hesiz Neclâ Kadri... Belki de İstan- bulda kalmıştır ne biliyorsunuz? — Ahi Ümit etmiyorum! — Niçin olmasın? Şunu unut. mayınız ki o şimdi çocuğunu gör- müştür. Tekrar görmek istiyecektir.. İtimat ediniz Lem'i beyefendi ve bek Teyiniz... Bütün gayretimi esirgemi- yeceğime kâni olunuz. (Devamı var) HABER — AK azze — —— Din yüzünden Kanlı muhare- beler başladi Sebep, İslâm dinini kabul eden- lerden vergi alınmaması kararı idi. Horasanda müthiş jsyanlar © başlamıştı. Bir aralık kalk arasında tellâllar (o Lağırtıl mug: — Dini İslâmı kabul edenlerden vergi mler mıyacak... denmişti, Bu haber, Müslümanlıktan hiçbir o zarar görmüvenleri sevindirdi: — Müslümanlık iyi bir dindir (Mademki Müallman olduğumuz vikit vergi vermiyece Biz, niçin Müasllimam otmıyatım.. dediler, İlk Müslüman olanlardan vergi alınma; $ı görülüyordu. Birçok kimse ayni yolu talip ettiler, Bu #uretle gün geçtikçe Müslüman sayısı çoğalıyordu, Fakat bir gün, halk hay vet ve dehşet içinde kaldı. Müslüman olanlar dan da vergi almıyordu. İtiraz etiler: — Nasil olur, dediler. Bize vaadedilmesey di Müslüman olmazdık. Aldıkları cevap Şu oldu: — Hükümet vergisiz yaşayamaz. (o Verg' vereceksiniz. ».. Haris adında biri isyan edenlerin başın daydı. Birçok taraftar toplamıştı. Türkten aşi retleri de kendilerine yardım < ediyorlardı. Propaganda kuvvetliydi: Yalan söyliyenlerin dinleri kabul edilmez, bizi aldattılar. irak umumi valisi Halid, kardeşi | Esedi yanma çağırarak talimat verdi, — Bütün aslleri tadib edeceksin dedi. | Essi kuvvetleri,kargı duranlara merham st İ etmiyordu. Ru vaziyet, karşı dürünierin mu kavemetlerini kırdı. Ferganeden Türkmen Aşiretlerine Uticm ettiler, 714 yık 4 temmuz günü, 1223 sene evvel bugün Esed büylik bir kuvvetle Türkmenlere hücum etti: Öldürmekle cezalandırmak esa smı tskip eden Arap kuvvetleri, Türkmen reisinin karargâhı olan Hatele kadar ilerledi ler, Vergi vermemek için Müslümanlığı ka bul &den ve vergi istenince Müslümanlığı çe ri verenler şiddetle mukavemet ettiler, Fakat Ese küvvebieri din uğrunda harbediyorlart.. Cenaretleri daha fazlaydı, Ölmekten az kor kuyorlardı. Mukabil taraf ine malı (teda etmemek için harbediyordu. Meni emlak Milk dersle aldame ee kat kış gelmişti, Milçadele etinek bnkAnaızdı. Belh gehrine döndü. Yalanla kendilerine din kabul ettirilmek istenenler için bu çekiliş bulunmaz bir fır attı. Derhal hazırlanarak © saldırdılar. Ma veraiinnehiri geçerek etrafı yağmaya başladı lar, Fakat bir gün relaleri öldürüldü. Üzerte rine gelen kuvvetler Üstün olduğundan tama mile perişan oldular. Şimdi İslimlar, en büyük bayramlarını ya pıyoriardı: — Dini İslâmın düşmanı yamanı katie anat.. diyorlardı. Din yüzünden başlarına her felâket gelen Ter ize: — Şimdi hem Müslüman olacağız. Hem de vergi vereceğiz... diye #zlanıyorlardı. Bunlara İslAm'ığı Kabul etmek bir o yük geliyordu. Yakat bütün bunlara rağmen katnıl etmemekte israr etler, — Vergileri" vereceğiz. Ama Talâmiiğı ka bul etmeyiz. dediler. Dini kabul etmemekte bu kadar ileri gitme lerinin sebebi neydi? Bu çok kayda değer bir o noktadır. Eğer din aldatıcı bir YASİR olarak kullanılmış ol masaydı muhakkak #ürette o Müslüman ola caklardı. Nitekim olmağa başlamışlardı da. Wukat dinin bir ökse olduğunu anlaymea hâr geye rağmen karşt durdular, Esod muyaffakiyetinin birinet ylında gör lerini bayats ebediyyen kapadı. Umum! vali Halid de arledilmişti. Fakat yerine ge'en H3 rasan valisi Seyyar SS Ük © önce bir müd det mücadeleye devam etti. Müslüman olan ların rahat edeceklerini İlân etti, Türkmenlere sıfmAn Sktiyan aşireti bir türlü vaklaşmıyordu: — Ölünceye kadar karbedeceğiz. onların dinlerini kabul etmiyecetiz, diyortardı. Seyyar, uzun — MÜcdelelerin Saima kan akıtmaktan başka #avda vermediğini de düşü nilyerdu, Karşı duran asirete yerlerine, mem ieketlerine dönmelerini hildirei, Onlar hu İsllanlığı Tonton amca- nın Oğlu Babam Berut valisi iken hastalan» dı, istifa etti. İstanbula geldik. Me- ğer kanında küreyvatı hamra tüke- niyormuş. Ümitsiz ve tedavisi im- kânsız bir hastalık.. En kuvvetli vü- cut, bünâ, olsa olsa iki sene karşı du- rabilirmiş. Babam da iki seneye ya- kın bir erim Sİ mama Son ünleri yaklaşmış bulunuyordu. hı Göztepede, mabeynci Bekir diye bir zatm evini tutmuştuk. Bir kız kardeşim doğdu ve akabinde babam öldü ve annem, dört çocuğile dul kaldı, ki Beruttan geldikten sonra, beni, Kadıköyündeki Frerlere vermişler” di. Evvelce gerçi evde mürebbiye ile bitaz Fransızca okumuştum. Far kat Beruttaki mektepte tahsil Ingi- lizce olduğu için Fransızca hayli mübmel kalmıştı. Frerlerde yeniden başladık. ei Bu papas mektebinde iki üç ay kaldığım sırada, bana, birkaç ezber ezberlettilerdi. Bunlardan biri, şu meşhur fıkraydı: Padişahın birine “mesut olmak için, mesut bir ada” mın gömleğini giymelisin!,, demiş" İ ler. Etrafına arayıcılar çıkarmış. Mesut kimseye rastlayamamışlar. Nihayet, günün birinde bahtiyar bir derviş bulunmuş. Fakat onunda gömleği yokmuş. a Babam öldüğü vakit, dostları. ai lemizin sıkışık halini göz önünde tu- tup, beni, meccani olarak, tasa» ray "mektebi sultani,, sine koydular. Kabul esnasında, Perikles isminde «bir zat beni imtihan etti. Elime bir kitap verdi: —Aç oğlum bir yerini. Oku! - dedi. Açtım. Ay, bizim - bahtiyar İnreriş hiközinsi çilemecın mik Bülbül gibi baştari söhuna “kadar okudum. Manasmı sordu. Onu da söyledim. Bay Perikles: — Alâ! - dedi. - Üçüncü iptidaiye koyacağım O zamanlar, Calatasarayda, bir insan, Fransızcadan iptidai birde, Türkçeden rüştiye ikide olabilirdi. Türkçemin de imtihanı lâzım geldi. Bir de elime Sabah gazetesinin baş makalesini (vermesinler mi? İçinde bir takım lügatlar. O zaman- ki lisan malüm. Kemküm ettim, okuyamadım. Hele manasmı sor dukları vakit bir şey bilemedim. İkinci sınıfa aldılar. Yanımdaki velim: —Tabii! Frerlerden geliyor. Ço” cukluğunda da mürebbiyesi vardı. Onun için olacak! Demek Fransız- cayı Türkçeden iyi biliyor! - dedi. Sınıfa girdim. Hiç'unutmam. Şim. diki Atina sefiri Ruşen Eşref, ikinci iptida'nin Türkçe hocasıydı. Fransız cadan bir sınıf yukarıda bulunduğu- mu görerek beni ana dilimden sor guya çekti: — Adam sen de.. Bir smıf yuka- rısmı da pekâlâ yapabilirsin! * diye beni terfi ettirdi. Orada, hakikaten de yapabildim. Zira, esasen ben yaşta bir çocuğa Sabahım baş makalesini okutarak, bay Perikles hata etmişti. a teklifi iki şartla kabul edebileceklerini bildir diler; p 1 — Hçbir kimse dinini değiştirmediği için zulüm gürmiyecek. 3 — İnlâm dininden dönme bir elnayet sayılmıyacaktır. Seyyar bu Wi teklifi kabul edince din yü zönden yerlerini yurtlarını bırakanlar da ra hat etmiş oldular, ,2 mumşra 3 de hastalarını Fakat iş, Fransızca kısımda srt tr. Bu dildeki zayıflığımı gören ho- ca, beni kolumdan tuttuğu gibi bir sınıf aşağıya attı. İkinci iptidaiye de o gün bir imlâ vazifesi varmış. Ben de yazdım . Hoca az yanlışlılardan çok yanlış klara doğru, vazifeleri tasnif etmiş, ertesi dersi getirdi. Ben, heyecanla bekliyorum: Yir mi yanlışlılar okundu, ismim geçmi» yor, otuz yanlışlılar arasmda yine yok! Kırk yanlışlılar arasında da yok.. Nihayet, muallimin elinde bir tek vazife kaldı. Onu, havnda sallayarak: — Şimdi de bir dâhi var. Size onu prezanta edeceğim.. Bu dâhi, 81 yanlış yapmıştır. Ben, yerin dibi- ne geçecek gibi oluyordum. Zira, el yazımı görüyordum. Hoca, kâğıda bakarak: — 568 Vâlâ efendi! * dedi. Ben kımıldamadım. Yanımdaki dürttü: — Kalksana... Kabahatli gibi davrandım. — Sen ne zaman geldin bu smıfa? — Senenin başmdanberi Frerler- de okuyordum. Buraya sene ortası geldim. — Ha.. O başka. . Deftere bir şeyler yazdı. Ertesi ders, müdür gelerek beni kolumdan tuttu, İptidai bire attı. Artık bundan sonra, bütün mek- tebin eğlencesi olmuştum. Bütün ço” cuklar beni gösteriyorlardı. — Üçüncüden ikinciye, ikinciden birinciye... Bu alay, çok çalışkan, çok ciddi olduğumu isbat edeceğim zamana kadar devam etti. Fakat, ne unutulmaz ki“Bu da unutüldu.. Yeni talebe geldi, yeni skandaller oldu. Benim mesele de unutuldu, Fakat, doğrusu içimde bir hmç kaldı. Bilhassa benimle alay edenler arasmda iri kıyım ve İdris isminde biri vardı. Onu katiyen af- fedemiyordum. Çünkü, bana etmedi gini maştı. Bir gün, hocamız Mişel, bize met re sistemini anlatırken, bu İdris, smı. fin en büyük talebesi olduğu halde, yüz kere anlatılan şeyi bilemedi. Si- nirli bir adam olan Mişel, beni gös” tererek: — Sen söyle bakayım, küçük! » dedi, Söyledim, — Bak bu çocuk en küçüklerden olduğu halde biliyor. Sen bilemiyor sun. (Bana hitap ederek) Tükür şu” nun yüzüne! i Çocukluk işte.. Eski intikam his» sim midir, nedir içimde bir hainlik uyandı. Tükürdüm. O koca oğlan bu tahkir üzerine, yerlere yatıp dana gibi sesile bağıra bağma ağlamağa başlamaz mı? Kurşunu atıp hasmını vurduktan sonra yaptığından kendi de korkan katiller gibi, ödüm patladı. Sonra, bahçede İdristen af diledim. —Hoca söyledi de yaptım. Hata ettm. Bir daha yapmam. Fakat o, beni ömrünün sonuna kadar affetmemiş olacak. İdris mek- tepten çıktı. Arada sırada yolda rast. larım. Hain hain bakar. Dün de gör çi İma çevirdi. anına yaklaşıp bir şey söyleme” ğe cesaret edemiyorum. Ne İştedir, ne yapıyor? Farkında değilim, Yal. niZ gayet temiz giyiniyör. Pek halli, zengin bir adı İz e Herhalde bu hicranı ömrünün sonuna kadar unutamayacak, (Vâ-Nü) KURUN doktoru Necaetin Atasagun Her gün 16,30 dan 20 ye kadar Tâlelide Tayyare apartımanlarında dalre kabul eder. Cumartesi günleri 14 den 20 ye kadar Muayene parasızdır, ç