(e Propaganda haftası -böyle olmaz! Yazan : Dün öğleden sonra- snat dört bu- | çukta Ankara caddesinden geçen bir kamyon kafilesine hayretle baka kal. dım. Hem yalnız ben - değil, kitapçı- lar da, gazete müvezzileri de, Tebriz. linin kahvesi önünde güneşliyen ha. mallar da, caddeden gelip geçenler de hep gaşırıp kaklılar. Zira beyazlı kır. mızili uçurtma kâğıtları ve biribirin. den pis ve tozlu “halıalrla “SÜSLÜ” ölan bu kamyonların “Kızılay teşkilâ- tımızt propaganda etmek,, gibi büyük bir iddiaları vardı. En önde hbir motosiklet - çiçekleri iyi seçilememiş bir çelenk taşıyordu. Bunu takip eden ilk kâamyonda zavallı bir genç kızı yatağa yatırmışlar, şeh. ri kasıp kavuran dehgetli sıcağm far- kında değillermiş gibi üstüne kalın bir yozgan çekmişlerdi. Kamyonlar yürü. dükçe fırtınaya tutulmuş zerdali a. Baçları gibi sarsılan, düşmemek için biribirlerine tutunan üç dört zavallı genç hastabakıcı ise: — Amaaan.., Bu işkence ne zaman bitecek? Der gibi melül melül etrafa bakı. yorlardı.. * İkinci Kamyonun içinde, kır kahve. sinde otürür gibi bağdaş kurmuş se- kiz on kişi gördüm. “Üçüncü ve dör. düncü kamyonların, bayram günlerin- de Cinecl meydanında allı, morlu, ma. vili entariler giymiş çocuklarla dolu kira arabalarını hatırlatan, bir görü, nüşleri vardı. Beşinci kamyona, be. yaz saten elbiseli bir. genç km_mın yine beyaz satenden elbiseler giymiş beş altı çocukla birlikte yüklemişler. di, Beşbelli bu da Kızılay perisini tomsil etmiş oluyordu. Ve bu alay, şu koskoca şehrin, dün- yada bir misli, bir bönzeri olmıyan gu cananım İstanbulun, medent Türkiye- nin birinci sınıf şehirlerinin en büyü. ğünün, en güzelinin ve en kalabâlık o. lanınm caddelerinde tulünt-kumpan. larının el jilânlarından daha itinasız tertip edilmiş birtakrm kdğıfçağızları dağıtarak dolaştı. Dün gözlerimizin önünde cereyan eden bu faciaya nasıl müsaade edile. bildi? . Şehrin umumi görünüşüne, Avru: palı karakterine ve modern mizanse, nine bu kadar insafsiz bir darbe nasıl indirilebildi? — Kızılay haftası bu mudur? Bir pro: paganda haftası böyle mi olur? Tramvaylara binerken, umumi yer. lerde dolaşırken kıyafetlerine itina etmelerini hemgerilerine sıkı sıkı ten. bih Ve tavsiye edecek dereçede dikkat. li ve hasgşas bir idatesi olan şu İstan. bul böyle zevksiz ve manasız gösteri- lere sahne olmayı kabül edemez. Hayrı severiz. diyorsak, Kızılaya dostuz diyorsak “hayır mücseseseleri ve Kızıaly istediği zaman ve istediği gekilde zevkimizi taâhrib eder,, demi. yoruz ya.. Hiç kimsede İstahbül şeh. rini Mucur kasabası haline sokmak hakkrı yoktür. , Dün gördüğüm kamyon 1 ba. na bir zamanlar Alemdağma tenezzü. he gidenleri taşıyan manda arı rmı batırlattı. Onlar da bunlar gibi halılarla allı yeşilli kâğıtlaria süslenir. lerdi. Onlar da böyle yavaş yavaş yol alırlardı. Fakat Alemdağı yolunu tu- tan hemşeriler. o-yavaş gidişli manda arabalarını tercihte haklıydılar. Zira Boğaziçinin Anadolu yakasından Alem dağına ulaşan yollarısağlr sollu öyle nefis manzaralarla bezenmiştir. ki, insan bunların arasından yıldırım sü- ratiyle geçerse hata eder; bu güzcl ta. biata hakaret etmsi olur. Caddelerimizden diüinkü yavaş geçiş. leriyle o kamyonlar ise Kızılaya ha. karet etmiş — oldular. Zira, Kızdlayı böyle betbaht bir tarzda teşhire hiç kimsenin hakkı yoktur. * * . * doktor olması, eczacı oh'nnı-ı. şair ol. y 'llîııolı;uııhvrıeyo!muıbir işini başarabileceğine de- V A Klin Ensari Bülent Propağanda ilü tarafı keskin bir Uusturadır ve başlıbaşma bir ihtisastır. İhtisaaın tecrübeleri ve bilgilerile ya. pilmryan bir propaganda dajmâ ters tesir yapar; karşmızdâkini yaralamak isterken, bit de bakarsınız ki kendiniz yaralanmışsınızdır. Bir başka şehri bilmem... Ama, İs. tanbulun Fatih, Beyoğlu, Eminönü ve Kadıköydeki Kızılay teşkilAtları bir propaganda haftası tertip ederlerken bu “hafta” nn son derece mükemmel olabilmesini ve iyi neticeler vermesini temin edebilirler. Zira İstarbul bu sa, natı bilenlerin şehridir. Bu sanatı bi- lenler bu şehirde altı kamyonu göz a, lacak şekilde süslemek için ressam!'a- rı, mimarları kullanırlar, kamyonlar içine scöne muette'ler yapmak için re. jisörlerin i_htîıuınd.ın ve sanatından istifade ederler. Dağıtılacak e! ilânla. rini muharrirlere, gairlere yazdırır. lar ve bu İlânların Büzel tertip edilip nefis surette basılmaları için de mü- tehassıa tabı teknisiyenlerine müraca, at ederler. .. * — Ne 0? — Propâganda haftası başlıyor. — Ne yapâlım ? a — Mehmet efendi! Sen — dört kam- yon tuf.. Receb üusta! Sen de mahal. leden.birkaç gocuk bul... Ali ağa Be. yoğlundan bir çelenk yaptırsın... Rüs. lı.m_ Beyin evinde Iyi halılar vardır. Yirmi tane halı- göndersin... Bakkal- dan bir parça kırmızı kâğıt alm. Bi. zim evde çocuklar kırpıp ay yaparlar, Olur biter.., İşte dünkü alay ve ona benziyenler hep bu zihniyet ve teknik (?!) in . Mahsulüdür. Bu işler her nedense hep ATAİAYA metlrdİR. SA Asima z <— Bü'yilr da yeçirelim.. ” Gelecik seneye Allah kerim... - deniyor, . Allah belki kerimdir ama, hayır iş. lerinde, memleket işlerinde öndan çok daha kerim olan İstanbul halkı bedif zevkinin bir saniye tahribi karşısmda hayrı da, hayır mülessesesini de unu: tabilir... n Kızmlay nümayiş yapıyor... Hani Kızılayın azaları?.., Bizim bildiği'mlıe göre yalnız Eminönü şubesinde, her &Y taahhüdünü muntazaman veren 27 bin azası vardır. Kızılay propaganda Tat yapmak istiyor? bize o çirkin kam- yonları göstereceğine bu 27000 hayır sever hemşeriyi sokaklardan munta. zam bir kafile halinde geçirsin kâfi. dir. Yapmak istediği tesiri yapmış o- lur, Herkes: — Yahu bu adamlar insanlıktan an. liyor da, bir ben mi anlamıyorum? Der ve derhal kesesinin ağzını açar. Evet efendim. Propaganda bir baş. ka şeydir... Zekâi, ve bilgi işidir. Daha doğrusu dâdı hâktır vesselâm. 5 Ensari BÜLENT. Kadını kim astı Bu bir polia bilmecesidir. Polis serkomlseri Daver Kgeçenlerde karı koca Ksatların değirmenine Kirince, zahire anbarında bayan Kotdım boğazma Böçirilmiş bir iple bir direğe asılr olduğunu gördü . Kadın ölmüştü. Bağazma çifte katlr bir ilmik geç mişti. Dağınık saçları bu imiğin yarışından fazlasını örtüyordu, Kocaat da beyninden yemiş olduğu bir kur gün yarasile ölü olarak mutfakta bulundu. Değfirmencilerin komşunlarından İhsan ad k Birlsi komisere ifade verirken.: — Bay komiser bana kalırsa: Kant bir kız gımlik neticesinde karısını öldürdü sonra ada tet hükmüsü kendi ellerile infaz etti. Çok geçimiiz bir adamdı. Karısını dalma tehdit ederdi! Deyince komlser: — Öyle mi sanıyorsunuz? diye sordu. — Elbatte. — Galiba yanılıyorsunuz! Bana — kalırsa Kadın tstiyerek ölmüştür... Komiserin niçin böyle düşündüğünü bula bitte mistniz * Siz bulamazaanız biz kize bunun cevabın: yarınki allahamızda bildireceğiz. HABER — Unuttuklarımız Türkiyede en çok satılan ve okunan * Zavallı Netdet,, isimli romanın müellili şimdi' hasta ve perişan, günle- rinin sona ermesini bekliyor ! “Zavallı Necdet,, değil, Saffet Nezihi Yazan: Nusret Safa Coşkun Berbetrde traş oluyordum; yanımdaki zat dü:un sahibine sordu: — Buğgünlerde Salfet Nezihi di düğünüz var mı?..” DSi Kulak kabarttım. Saffet Nezihi, Ah- met, Mehmet gibi Kialettayin bir isim | olabilir. Ve müşteri ile dükkâncı arasın- da müşterek bir dost da bulunabilirdi. Fakat bu işmi hatırlar hatırlamaz kafa- mın içinden eski bir filmin bazı sahne- leri süratle çevriliverdi. Evvelâ gocuk- Tuğumu hatırladım. On Yaşındaydım. Bir gece bizde kadın komşular - toplan- mıştı. Bir tanesi de kalın bir kitap ge- tirmişti. Okumağa başladılar. Ben uyü- ya kalmışım, gözlerimi Açtığım' zaman hâlâ komşülar bizdeydi ve hâlâ *kitap o- kunuyordu. Gözlerimi Işığa alıştırmağa çalışarak yüzlerin: aMaK İ a| Parginderı yağlı gördüre. Gellbaj ti tanesi de hıçkırayordu. Kitap bizlde kal- mıştı. Fakat roman okumam — şiddetle yasaktı. Çünkü elime ne geçerse oku- yor, derslerime çalışmıyordum. Fakat ne olursa olsun bu komşuları ağlatan kitabr ben de — ökuyacaktım. Ben tam on yaşında, güya — yerleştiriyormuşum gibi kafamı dolabın içine sokarak “Za- vallr Necdet, 1 işte böyle okudum. İtiraf ederim ki dakika başmda çevirdiğim yapraklar arasında pek az şeyi ahladım. Fakat komşuları ağlatan kısımlatı bul- mak için sonsuz bir gayretle sonuna ka- dar okudum ve anlamağa çalıştım. İyi hatırlıyorum. Kitap benim on yıllık gö- ren hislerim üzerinde pek tesir yapma- mıştı. Komşularımızın şuurlarında, gözlerin den yaş şeklinde tezahür eden fırtına- lar yapan “Zavallı Necdet,, beni o kâa- dar sarmamıştı. Çocukluk işte.. O za- man, her okuyanın muhakkak ağlaması lâzımmış gibi; maklemki komşular ağla- dr. Benim de ağlamam lâzım diyerek bir aktör jesti ile bir iki damla — gözyaşı dökmüştüm. , Yaşım ilerledi. — “Zavallı Necet, 1 bu seler edebiyata meraklı bir genç olarak okudum. Saffet Nezihinin bu romantik eseri itiraf ederim ki, — çocukluğumda nekadar bana hislerime ilişmiyen bir ki- tap olarak geldiyse bu sefer de'beni o kadar tesiri altında bıraktı. Kafamdaki film dönüyor. Gene onun ismile, bir gazeteci arkadaşın haftalık mecmualardan birinde çıkan röportajla- rından kalma bazı silik cümleleri kafam da unutulmağa doğru giden sisli bir ma- lümatla tedat yaptırryorum : (“Zavallı Necdet,, füellili Saffet Ne- zihiye emrazı akliye hastanesinde ' tesa- düf ettim.) Yanımda traş olan adâmın berber şöyle cevap vermişti ? — Bugünlerde'biraz rahatsız, pek dı- şarı çıkmıyor. n K Bahsedilen Saffet Nezihi, muhakkak “Zavallı Necdet,, müharriri olacaktı. Berbere sordum: — Bu Saffet Nezihi muharrir mi? - Berber dostumun gözleri parladı. Ta- gSınmış bir muharririn yakın dostu, ayni samanda bir tek yârü vefakârı olmaktan gelen bir gururla: 'sualine dediğiniz zat Baffet Nezihi arkadaşımızla beraber gğ TEMMUZ — 1937 Türkiyenin en meşhur romancısının romanı Zavallı — Evet dedi. Muharrirdir, tanırsınız sİz de.. “Zavallı Necdet,, isimli bir ro- manı vardır, Traşım bitmişti. Berberden onun hak kımda bana malümat vermesini rİca ct- tim. Galiba biraz çekiniyordu. Mahre- Mmiyetine girdiği bir kimsenin — husust halinden bahsetmeği, hem de — bunları kaleminde bakla ıslanmaz bir gazeteci- Ye-söylemeği doğru bülmüyordu. İhti- yar Berberi yirmi dakikalık bir gazeteci traşına tutmak mecbüriyetinde kaldım. Öğrendim ki “Zavallr Necdet,, mllellifi Aksarayın kenar bir mahallesinde kapı- sını çalan tek bir fert ölmadan ademe vzanan günlerini saymaktadır. Ben-belki kentliğini gördükten sonra, gördüklerim?, dinlediklerimi Bör. Jııüı'l' Ütğn ada lesi 11 tıra. Fakat kendisihe biündan TGAKkAtEP| Bim Yyazı işleri müdürümüz — mevzuun enteresan olduğunu söylerken banâ lâ- alettayin söylenmiş dört beş cümle ata- sında evvelâ bunun bir gazetecilik vazi- fesi olduğumu ihtar ediyor, hemi de onu hatırlamaları icap edenlere — katşı bu hareketin en müetsir vasıta bulunduğu- nu anlatmak istiyordu. Düşündüm. Ar- kadaşımım bakkı vardı. . .. Dar, karanlık-tozlu gokaklardar geç- tik, Bana rehberlik eden berber-Aksa- rayı bağlayan cadde-üzerirrde kaplama- ları yeni değiştirilmiş-bir evin önünde durdü. — Burası! dedi. Ş Kapıyr çaldık, İki dakika sonra bize kapıyı kucağında mini mini bir çocukla genç bir bayan açtı. Bahçemsi bir ara- hktan yürüdük. Dar merdiyenleri tır- mandık. Rehberim birinci katta karşı- mıza çıkan ilk kapıya parmağile iki fis- ke vurdu. — Buyurunuz! İçeri girdik. Odada mobilye olarak bir karyola iki sandalye bir de küçük masa vardı. Ha- fızam aldanmıyorsa, galiba düvarda bir de takvim olacak, Ve gene öyle sanıyo-” rüm ki bu odanın eri füzuli eşyatr da bu takvimdir. Ümidi, hayatı kırılmış bir adamın başucuna takvim asmak, günle- ri sayarak gittikçe ademe giden'bir in- sana menfi bir teselli vasıtası vermek- tir. Saffet Nezihi karyolaya arkaüstü u- zanmış duruyordu. Başında kahve rengi bir bere vardı; zayıf değildi, fakat yü- sanlara has çizgiler o kadar barizdi ki... kesik, kesik konuşuyor, bazan sesi tit- riyordu. Ellerini, kollarını güç kontrol ettiğinin de farkına ardım. - Bir milddet deredeh, tepeden, edebi- yattan bâhsettik, Beni pek genç buldu: —— Sğzümü dinliyeceğinizi — bilâem, bu yoldan (döamenizi tavsiye ederdim. dedi. İçini i?Nemli “gözleri duvara takıklı. Şimdi hayalinde binlerce - kilo- metrelik yolu geri dönmüştü. — Ben de dedi, böyle — başlamıştım. Böyle gençtim, böyle ümitliydim. Rehberimle ben nefes almaktan çeki- niyorduk. Onu daldığı bu tatlı hülya- dan, uzandığı kırk küsur yıllık bir yo- BAAT b ÖYU SRMEE 0 aS D APGSMESa ZU a Çi (d Ğİ .. y Yeni bir güzellik s İNEMA yıldızlarmın resimleri- ne merakınız var midir7.., Bilirim ki hu suale: “Evet" diye cevab — vermek cesaretini gösterecekler pek azdır. Gazetelerini almca, harb ve' &ulh haberlerinden de önce sinema sa- yıfasını açanlar bile titizlenerek: “Bil — zi çocuk mu? yoksa İşi gücü kadm || düşünmek olanlardan mr sandın?,, di yeceklerdir. İtiraf edeyim ki ben de uzun za. Müan o resimlere sinirlendim; sayıfala, rını onlarla dolduran guzete ve mec. munları, karilerinin bayağı dediğimiz heyecanlarını istismar etmek arzusu ile iİttiham ettim. Onlarda böyle bir arzu bulunmadığını iddiz cdemem, Fa- * kat o resimlerde başka bir hağ&sa bu.! lunduğunu, asıl buna ehemmiyet ver. mek Jâzım geldiğini artiık anladım, Gerçi henliz işi, o resimleri kesip evi. min duvarlarımna yapıştırmağa kadar vardırmadım; fakat gazetelerde harb * ve sulh haberlerini okuduktan sonra, Hollywood'dan gelen resimlere uzun uzun bakanlara da hak vermeğe baş- ladım. ' Sanatin gayesi hayatı güzel göster, mek, bizi “ideal” çehrelerin temaşası, na davet etmek değildir; fakat İnsan« da , kelimenin bedi! değil, tabil ma, ğ nasile . güzel yüzler, yer yüzünde rat- gelinebilecekten de daha güzel yüzler seyretmek ihtiyacı vardır. Ressam, dan, bana hoş görünecek, bağları gibi vücudlarında da hiç bir kusur bulun. mıyacak inaanlar tasvir etmesini beke lemiyorum. O, isterse, çitkinliği, ale, Iâdcllğl.tuviı; etsin; ondan İstediği, miz güzellik büsbütün başka bir: gey- dir. Hollywood'dan gelen fotograflar da bizde tabil güzellik seyri ihtiyacı, nı tatmin ediyor. a St Dünyanın her tarafmdan Holly.'- wood'a gidip orada göhrete enen; ada ları da, “hayal” leri de dünyanım her — tarafına yazılan kadınların resimlerin. — deki gibi güzel. olmadıklarmı biliyo. ruz. Oulara -o harikulüde , güzelliği Sabne vazlnın hünerlüri VeRlYor! blat o.kadar güzel insanlar yaratma- ğ pek beceremez. Fakat dikkat edin, © yüzlerin güzelliğinde, bütün fevka. lâdeliğe rağmen bir fevkattabiilik yok. Onlara biz bir hulya âleminin in. sanları diye bakmiyoruüz; İnanılmıya. cak bir halleri yok. Bizim içimizden, insanların içinden ayrılıp cennetin mee lekleri, hurileri arasımna karışmıyorlar. Halbuki ressamların tasvir ettikleri | güzeller bize, hemen dalma, tabiat d şinda oldukları hissini verirler. u Fotoğrafa, elektrik ışığına ne kadar # hayran olsak yeridir; onlar tablatı . esas yaıflarmı bozmadan, imkân-| 812 bir âlem yaratmak lüzumunu his. setmeden tashih ediyorlar. Dünyada tesadüf edemiyeceğimiz kadar güzel, ; yine de bu yer yüzüne aid gibi gözü. — ken insan yüzleri.;, İşte bu yeniliği fo. toğrafa ve elektrik ışığına borçluyuz. Nurullah ATAÇ 500 Liraya Satılık Ford Otomobili lanların — arabayı görmek üzere 214 numaralr posta kutusuna “FORT” işaretiyle bir kart yaz- maları kâfidir. Tun konağından geri çevirmek — istemis — yorduük. Yavaş yavaş yüzü tekrar ayidıri landı. Güçlükle yorgan: Üzerine çekti! — Eskiyi, hatıralarımı ben bile unut* - muşum, #ir nasıl hatırlatmak iıt:'yo"'_"ı" nuz? diye mıtildand. Evet mırıldândi! — Buna konuşma denemezdi. j Birdenbire kapkaranlık -kesilen güt” Terin tatlı aydınlıkları içinde — kendi kaybetmiş gibiydi. ' | İlâve ettiz. ! İ —- Hiç Kendi kendimi teselli edect bir şey bulamiryorum. Bilir misiniz Ü* mitsiz yaşımak kadar ağır olan bir 86f daha var mıdır? f tP' Sustum. Çünkü teselli edecek bir € || kelime dilime gelmiyordu, Hem b“ | valli adamı neyle teselli edebilirdik “ Nüsret Safa Co a