z 99 gg$0tNAİ aP "gi «f gop g2 SiarunAd sap a0A6 :smaygye xot züe — A200 2(4) apoau TUYP “SPLYSĞ yüKU — tANAYYIĞS TYUSAYUĞZ Pp30K wyüea “dAK EYĞUY *'sıoLırod sop “esorunuod sop Saslı “Arv “Maj sözgre,p Saytos soöyno) TTEAE £ TF TAĞdA ö7 SUBG BAYOĞ İP gBNU OP EŞLTUYO ELİPEEL ö . ; $ AN epestıs Ğ L TARE ÜÇ ? DEEELEEME » UA lE l İEGİLERİAORAŞ Ş :îvğ iŞ ğ?“ğ ü İşTEkteiee Si e İi İRLERYİŞrEİR” 2 EEİr ya İ ga YS YETE SST S gi P re 36 I <L 'ı"ân_% n V0 îğ Be GA EriŞFeİtatEi 8 ç0 Vi çe Fi BESRS L PAgüı . ” RAŞ ü Sz Saptkt | SE 78 45 g FEV o y z e d e g05 B ğ S işE D3 Pi 6 K AL SA K2 bi 3 Boğ £ S AR aa &e ğ W 5 & E 5 ge Sî Na “ğş > z R t ”» F Gi TARCAN & ÜE k ğ: 2 GSE &Ş z 4 ik u $ - 4 ğ SA SERUREE a eT BU Ve R aŞ TiRdtğcErelir et Ffar Git Üü e e b ERTESÜR çöğs EYİŞ İyEşiRELELE spörüz zi e &a BÜPtESLERE. İçeici işer © Es ? Piğsiğişeti YİĞRELRME 3 z : 2”e * S g g SE g0 g” Ğ, SESEDETestr SPEdEşidaze * B : SÜETGERice SPEdgA3 CARE ni ? SÜRgeE M DDDE Si ei0 gif. $ ;şİ taydülERilr EEİLESGlRi ? Ça ç bez dit ilati ’î*ğğgî'“&? tcis 3 Eİkşizireki DöçekE İşl n s2€ SR oB ra g- #da £ Ğ U ğg:â%ââîg:ğ ;—ğğğî :*'_îî SAĞi SEçi yi sisiş E $i a;ğ’?îşğgâîş ğğîg_ğ Fğ .:Ç güŞ 'AESERME H üin 58 d | BüZ polfsEE Rönizil İk5 e&5 EüösEtTi *i BF & 200 -PARDAYANIN OĞLU ____—_——'-__-———“ beler, bu genç ve güzel kadısın, önünde boyun eğilmesi icap eden, şayanı hay- ret bir kuvvet olduğunu tasdik etmekte gecikmediler, ' Bertiy oraya girdiği zaman, — artık manastırda büyük bir sükün hükümfer- ma oluyordu ve herşey, bir manaştırda olması icap eden şekilde tanzim edilmiş bulunuyordu. Şunu da ilâve etmek — lâzmıdır ki, Mari dö Boviye mauastrun maddi ihti- yacını temin etmek için hiçbir. şeyden çekinmezdi. Hattâ bazan para temifi et- mek için başvurduğu çareler, dini aka- itle o kadar büyük bir tezat teşkil edi- yordu ki, asil maksakir ahlâki olmayıp da, manastırın refahını temin etmek ol- duğu pek iddia edilebilirdi. Mari Anj, Bertiyi manastırın bitmez tükenmez duvarları arasındaki — küçük bahçelerin birisine doğru götürdü. Yük- sek çitlerle çevrilmiş olan bu bahçenin ortasında, âdeta yeşillik ve çiçekler içi- ne gömülmüş çok güzel küçük bir bina vardı. Kapının ön tarafında, üzerine üç basamakla çıkılar bir merdiven — vardı. Mari Anj kapıyı iyice açtı — ve hiç bir şeytden şüphelenmiyen genç kıza yol ver di. Bertiy, içeriye girer girmez — ihtiyar kadın kapıyı bütün kuvvetile kendisine doğru çekti ve anahtarı iki defa çevir- dikten sonra cebine koyarak, — oradan uzaklaştı, Bertiy, kapının üzerine kapandığım duyunca bir tuzağa düşmüş olduğunu anladı. Ümitsiz bir tavıcla kapıya atıl dı. Fakat çok geç kalmıştı, anahtar. de- likte gıcırdamıştı. Bir pencere gördü ve oraya doğru koşarak onu açtı. Bağırdı, imdada çağırdı. Fakat Bertiy anlayışlı ; bir kızdı. Bu dört duvar arasında sesini nibavet rahibelerden baska hic kimseve duyuramıyacağını ve bu rahibelerin İcap eden talimatı aldıklarını anladı ve sus- tu. Meçhül adam, iki kadını manastırın kapısma kadar takip etmişti. Uzun müd det kapının önünde durarak, takip etti- gi gçne kızın tekrar dışarıya çıkacağını ümit etti. Akşam oldu fakat — genç kız edi. Adam Parise dönmeğe ka- rar verdi. Uzaklaşırken şöyle mırıldanı- — Mademki çıkmadı, demek ki bu manastırda sığınacak bir yer aradı. Bu gayet iyi ve namuslu bir kızdır, tehlike- de olduğunu hissedince, hiç kimsenin ulaşamıyacağı bu yere sığındı. İyi yap- tıl.. (Derin bir nefcs aldı.) Onu artık görmiyeceğim! Ne çıkarl. — Esas olan şey, Onün taclı kurdun takibinden kur- tulmasıdır..! Fakat yiğit Jan çok - bed- baht ve müteessir olacakla Eh ne yapa- lım, o da benim gibi yapar, vazgeçer. Uzun adımlarla yürüyordu, Karanlık yavaş yavaş etrafa çöküyordu. Büyük salibin önüne gelmişti. Salibin kollarş onun yolunu kesmek istiyormuş gibi, önünde açıldı. Esrarengiz bir kuyvet onu durdurdu. Gözlerini kaldırarak bir müddet salibe baktı, Sonra yüzü ümitsiz bir ifade aldı, göğsünden bir bıçkırık fırladı ve dizle- ri üzerine yere düştü. Kalbini parçala- mak istiyormuş gibi, göğsüne — mütbiş derbeler indirdi ve inledi: — Jan Fransuva! Jan Fransuva! Sa- na merhamet etmiş olan bir adamın felâ ketinden niçin zevk duyuyorsun.?. Sa- na dostça elini uzatan, ölürken sana yardım eden, sevi besliyen, sana tatlı sözler söyliyen bir adamın felâketin- den... niçin zevk duyuyorsun Ravayak, Çünkü bu adamın sevildiğini biliyorsun, Halbuki sen hiç bir zaman sevilmiye- — Size izahat vermeden evvel, sizin, © asilzadenin aradığı şahıs olduğunuza emniyet getirmeliyim. Binacnaleyh size iki Sual sormalıyım.. Affedersiniz güzel bayanım fakat bana öyle tenbih ettiler. — Sorun suallerinizi. — Siz, bundan bir hayli sene evvel,.. Kont dö Vo... Ah Allahın belâsı hafıza.. Vo... Vobrün.. buldum, Kont dö Vob- Tünle nişanlanmış olan bir bayanın kizı- mısiniz ? — Evet kızıyım — Sizde, şövalye dö Pardayanla oğ- lunu alâkadar eden bazı — kâğıtlar-yok mu? Yeniden sakınmağa başlayan Bertiy sordu: — Nasil kâğıtlar. — Bilmem ki, bunu bana söylemedi- ler. Bana sadece: “Beni ve oğlumu alâ- kadar eden kâğıtlar... dedi. Ben de bunu size tekrcar ediyorum. — Filhakiks, bende, mösyö dö Par- dayanla oğlunu alâkadar eden kâğıtlar meycüttür. — Şu halde aradığım şahıs sizsiniz. Binacnaleyh size izahat vereceğim. Da- ha doğrusu bu asil adamın bana tenbih ettiği şeyleri size tekrarlıyacağım. Söy- lediğine bakılırsa, bu asilzade, annenizin nişanlısı olan Kontun — bir dostuymuş. Bu kâğıtlar hakkında, sizi bizzat kendi si isticvap edecekmiş fakat bundan bir saat kadar evvel attan düşerek — başın- dan fena halde yaralandı. Bertiy'nin kadımdan şüphe etmesinde hiçbir sebep yoktu. Onun bütün söyle- dikleri, hakikate taımamile uygundu. Herhalde genç kızın elinde ona baş- kz talimat veren kâğıtlar da vardı. Bun- ları yırtmıştı ve bunu kendisinden baş- : t p? P v FB : Oi ei S t İi =ğ ..% # 3 B e z #a z : B ikaş SRLLU Ca 5 * N © 58 £ A b 3 — CB JE E g ü$ Ü vağ & D ğ: & Tt EpEf K& e 5 3 ğa 5 Ş &-- ğ F : y h 5 S üzrE ş İ 384 B 0 E& ÜyEls * yi ği E — kac (lEt $ ge k d ÇE GA O YŞ İgSs SE 5 370 Söğör € ÖÖ C ekdördtke 3 z FL S p a n0 9” |a Et SAT S L RELİ 2 Şilşiğillaş 5 YA öire gözçez| < 3ilyglfleşybz V göctE' 5el 5sdüş & TRidanbRdzi. GÜRLEĞ0üLi 018 ÜR ue z * & F EB392Et . SEESYE; Sr 53 €S £ üüü PUT S HLA S di 3 V İSylBalalSisi33 B vUR 3 » ARMAIRAMTIYASANAZ Hİ j İ A 23 - î 5 ği_ M .!ş z & K c aa $ - Di - * 2 3 Ctan Şi alede l1 z GĞİ b ı ©9 *e 5 L YİTI ci ee G00 9 GLcORİ z ğâ%“â a. c ğgı BaTE 3a rA>z & - g. 42 v ; İzide İzeç çat İŞLE gi çi B G ğ üre 35,'; ğ; 3=ğğ &X 5 ğ-.ğ—.- S B0 $e #aüt BiğE ç39 (SE: Sis 2 ÇEştE 5271 ,ğğ'g İy3iü SiSk Kdi . Y0 VA K URR İ Ürgl et t YACNN eli W Ç Bit İ BN .. Srta 367 BEg SS A67 sedz z44 işi BESÜ u. aza H e. Şis İğş SELİNİ ZBt T OdU 8| GA 9104420 T OB AY Di GAR Z LA |8 L $ 15? (€ #CeEM SN V Ğİ v PARDAYANIN OĞLU 914 kadındaydı: ka kimse bilmiyordu. Yalnız belki, bu kâğıtların devredilmesi icap eden şahsı biliyordu. Bu bir faraziyeydi. Şimdi birdenbire bu faraziyenin doğ- ru olduğunu haber alıyordu. — Şövalye şimdiye kadar kendisini tanıtmamışsa © da, sırf£ kendisini ancak — Bertiy diye tanıtmasındandır. Nitekim — aile ismi meydana çıkar çıkmaz, şövalyenin ken- disini aradığı işte şimdi meydandadır. Genç kız bünün için, — ismini uzun müddet sakladığına — pişman olmağa başlryordu. Fakat şimdi artık — herşey halledilmişti. a Bir yabancıya karşı yapmağa karar verdiği ve mecbur olduğu şeyi, bü ya- bancının dük dö Marjensi olduğunu öğ- renince, şüphesiz ki daha — büyük bir zevkle yapacaktı. Çünkü dükün ona yap tığı iyilk ve gösterdiği samimiyeti bir türlü unutamıyordu. Dük yalnız ona iyilikte bulunmamış- tı. Genç kız, onün kralın sevdiği genci yakalaması hususundaki emrine ne bü- yük bir vekar ve âlicenablıkla itaatsizlik ettiğini hâlâ görür gibi oluyordu. Onun sırf Janı kurtarmak için, hayatmı büyük bir istihkarla nasıl tehlikeye koyduğunu da bir türlü unutamıyordu. Genç kız, efsanevi kahramanlara ben- zettiği bu adama karşı derhal büyül bir hürmet ve muhabbet hissetmeğe başla- mıştı. Diğer taraftan, güzel düşes d'An- diyi'nin onun hakkındaki sitayişkâr söz leri 'de bu muhabbet ve hürmeti birkat daha arttırmıştı. Hülâsa, genç kız, biran içinde bütün bunları düşündü. Fakat, gaybubeti e- nasında, evine girilerek bu kıymetli kâ- ğıtların ele geçirilmiş olması ihtimalini aklına bile getirmedi. Şimdi birdenbire, bu âlicenab ve asil insanın yaralandığıtı ve belki de haya- can çıkmak Başlıca ziraat buğday ziraati idi. canı sıkılmak il s'ennule: canı sıkılıyor, , sıkıdır. 'e On portait le grain au moulin pour le faire moudre,