3 HAZİRAN — 1987 Benim görüştüm: Ahlâk havzaları kireçli toprak olur. bir toprak . başlar. te elveriş« Falan yerde Az ötede kırmızı Daha beride siyah ve Ziraa! il toprak. N i Falan yerde sempatik ağir or- manları olur. Biraz ötede asla büyü dalıklar. Daba miyen manasiz fun ndeki beride ağaçtan eser yoktur; müthiş vahşi yalçm kayalıklar içinde kalır. smiz. Haşyet duyarsınız. Bunlar, tabit coğrafyaya eden tasnifler.. e Ad Bir de, ahlâki coğrafya var.. vet, ahlâki coğrafya Mıntakalar, kıtalar zaman, havanın ve manzaranın de diştiği gibi, halk ahlâkınm, tabiati nin de değiştiğini hissediyorsunuz .»» A taallük E. m (a) şehrinde, bütün mem urlar, halkktan yaka silkiyor. Meselâ: — Aman, ne dedikoducu şey» » Hiç biriyle ülfet edemiyoruz. etiği aleyhinde bir şikâyet oldu mu, kahvede (haydi, istida pulu benden! yaz şikâyetnameni!) diye kışkırtıyorlar. Adliye statistiklerine bakmız. Nüfus kesafetine nazaran bu kadar cinayet işlenen yer yok- tur. Değil buranm hatta civarm ha- pishaneleri de bizim kazanın halkiy le doludur. Esnafı hile yapar, köylü. sü hile yapar. Hele yabancıyı aldat- mak mübahtır. Tedariki en kolay şey yalancı şahittir!... - ilah... Fakat yirmi küsur kilometre öte- de bulunan bir kasabanm memurları şöyle diyorlar: — Bura ahalisi kadar munis, iyi kalpli insanlar görmedik. Biz gelir gelmez, akraba gibi karşılarlar. “A- man gariptir. Şunun hizmetinde bulunalım. Memleketinden ayrıl dığı için müteessirdir!,, derler. Evin en iyisini seçmiye uğraşırlar. Hatta, kendi ikametgâhmı boşaltarak ma- kul bir fiyatla size kiraya verenler zahur eder, İlk geldiğiniz günler “yemek © pişirmemişsinizdir., di- ye konu komşu tablayla sahan “sa- EA YE azallah cenazeniz olursa ayni vazi- yet... Esnaf hile yapmaz. Cinayet kırk yılda bir kere o da gayri tabii bedbahtlar yahut yabancılar tarafın- dan işlenir. Her yerde güler yüz, tatlı söz.. Cemilekâr harekeler.. Bir yol sorsanız, önünüze düşüp göste. rirler... .»... Hulâsa, insanların en iyi ahlâk sr, cehennem suratlısı olduğu gi! memleketlerin, kasabaların da var.. Meselâ, ecnebi şehirleri içinde Viyana, halkının terbiye ve nezake tiyle meşhurdur. Madrit ahalisinin nobranlığında, haşinliğinde, bütün ecnebiler müttefiktirler. Rusyanm Rostof'ur Yunanistan Piresi hırsız lariyle meşhurdur. Buna o mukabil, eskiden, İstanbul ahalisinin iyi ah. lâkiyle, namuskârlığiyle ün almıştı. Fakat maalesef, son zamanlarda faz. la “medenileştik,,. Eski safiyetimizi, esnafımızın saf ve hilesiz malı gibi ortadan kaldırdık... Sütümüz hayli bozuldu.. Su karışmamışına rastla- mak.mümkün olamıyor. İM Gördüğüm şehirlerimiz arasmda ahalisinin iyi ahlâkiyle muhabbetimi celbeden birçokları oldu. Bizim halk, umumyet itibariyle pırlanta gibi bir seciyeye maliktir. İyi ahlâklariyle dikkatimi fevkalâde celbeden mnta- kalar Fatsa, Bursa, Gireson oldu. Bu üç yerde de iyilik, nezaket, hüs- nü niyet, yabancılara sühulet ahlâ. kın temel taşlarını teşkil ediyor, A» ma, meselâ Giresonlular hakkında müsrif derlermiş, Ben, onu da anla. mam ya! Bence değildirler. Her gü- zelin bir huyu olur. Manevi kusuru olan şehirleri. miz?.. İşte bunu söylemeğe imkân yoktur.. Söylersem maazallah kıya* met kopar.. Marifet, nefsini müra- kabedir.. Herkes, kendi kendinin ho, olmalı, kendini düzeltmelidir... Ben, kendi hesabıma, tenkidimi İs. tanbul hakkında yaptım: Ahlâkı es- kisine nisbeten bozuldu diye dobra dobra söyledim: > Benini' babacan, benim kös dinlemiş ( İstanbulum, böyle tenkitlere içerlemez.. O, der- viştir, molladır... Ve tenkide taham Cüs katettiğiniz | KİŞ emmek libre ei e m iz müzemizdeki Türk eserlerinden bir istim , i la Paz çı ve makine mühendisi olmak içir car atan Ç.ha!i çocukları na ithaf ediyoruz... Istanbul konuşuyor ! ra A a Cibali çocuklariyle bir mülâkat! i birbirinden zeki olan bu yaramazların çoğu güsel dleti çark Heps “mü gösteriyor. Bir Türk eliyle yapılmış olan Lu (Cibali 3) çarhçı ve makine mühendisi olmak niyetindedir. Cibali çocuklarına oynıyacak yer temin etmeli, talebe velileri ve mektep müdürleri çocukların mektep dışındaki hayatını kontrola mecbur olmalıdır! “bali çocuklarındaki bu kumar ipti- M hezin etmemek, kızmamak mümkün değildi. Çocuğu tarafından bir krupiye gibi kullanıldığını. söyliyen baba sözlerini bitirince Gibali gocukları gözümden büsbütün düşmüşlerdi. Şük. rü Kayan adın: taşıyan gözinodan, dar sokaklara açılan kara tahta evlerin kapılarına gözlerimi daldırdım. Acaba yarm, yeni nesil, hayata atı- imca bu kapıların her birinin önünde birer düzine kumarbaz m: belirecek. ? . Her kalde bana anlatılanlarda bir hay ağ lela doğru yeniden bir çocuk akını başlamıştı. Çı- nar, daha doğrusu çınarın altında otu. ran seyyar şekercinin kutusu bu ma- hallenin çocuklarını kendine doğru çe. ken çok kudretli bir miknatise benzi - yordu. Gelenler, iki elleri pantalonli rının ceplerinde, Siklet çiğneyerek bi- ribirlerine yaklaşıyorlar, iafif sesle bir şeyler konuşuyorlar. parmaklariyle bir geyler kesaplıyorlardı. Sonra bazan teker teker, bazan ikişer ikişer şekerciye Yaklaşıyorlardı. O, yani şekerci Otomatik bir kumar maki. nesi gibi hiçbir $€Y söylemeden ken - disine bir işaret edilmesini dahi bekle. meden yeşil boyah ve lânetli kutusu - nun kapağın! açıyor, kâh iki çikolâta parçası uzatıyor. kâh bir avuç kara - melâ alıyordu. Bir müddet daha bekledim. Küçük meydanda yirmi, Yirmi beş çocuğun toplandığını görünce ayağa kalktım ve kalabalığa doğru ilerliyerek yüksek sesle lâf attım: : — Maşallah, maşallah! Deşenize ki Cibali çocukları mektebe gidip okuya - caklarına, adam olmağa çalışacaklarına burada Çınar altında kumarbazlık © rle. a sinirlendiler, sonra biribirle * rine tuhaf tuhaf baktılar. Bir ikisi: “... Bu da kim oluyor?.,, Gibilerden beni hiddetli bakışlarla süzmeğede cür'et ettiler. (o Lâkin pek hırlı bir mataha benzemediğimi an- lamış olacaklar ki dalaşmaktan çekin - diler ve paytak yürüyüşleriyle uzaklaş- mak istediler. | Bu işime gelmedi, Onları adamakıllı İ kışkırtmak için devam ettim: l — Mektebe gidip okumak zor geli - yor galiba... Okumayı, çalışmayı kı. | yıramıyacağınıza iyice akal erdirmişe mül hususunda da böyle müteham- millik, müsamahakârlik eder.. Halkevlerinde verilen konfe- ranslardan bazılarında yerli münev- yerler halkı kızdırmadan fena huy ları tenkit etmelidirler. Böyle bir ah- lâk mücadelesi, her mıntakamızı manen yükseltir. (Vâ-N0) | Muharririmiz, hepsi biribirinden zeki, ile benziyorsunuz.. Kazancın kolay tarafı. | na gidiyorsunuz. Biri dayanamadı: — Kim size söylemiş ki.. . dedi - Biz mektebe gitmeyiz.. Biz hepi mek. tepliyiz. Kasketlerimizi görmüyor mu. sunuz? — Bir kasket giymek mektepli ol- mağa delâlet etmez ki.. Hattâ bir ço. cuk mektebe gitmekle de mektepli ol. mar. Mektepli çocuğun haysiyetli ço- cuk olması lâzımdır. o Siziş iki gün sonra mekteplerden kovulmuyacağmızı bana kim temin eder?. Bu sual onu daha fazla kızdırmıştı: Dikkat! A e va Mahallelerinizde gördüğünüz bütün eksiklikleri, bütün şikâyet. lerinizi, yapılmasını istediğiniz şeyleri, canınızı sıkan hâdiseleri her saat, ister mektupla, telefonla ve isterseniz matbaamıza gelerek bize bildiriniz. Muharririmiz, fotoğrafçıları - mız ayağmıza kadar gelip söy. lediklerinizi inceliyecek, şikâyet » lerinize veya temennilerinize ga- zelemiz tercüman olacaktır. )| Yazan: Haberci ve yaramaz olan Cibali çocukları konuşuyor — Neden beni mektepten kovacaklar mış? - dedi. Ne yapmışım ki. Kimko. vaçakmış?. — Ben.. -dedim . Gideceğim, hoca - | larına söyliyeceğim. Onları alıp bura da bir yere gizliyeceğim, sizin halinizi gözleriyle görecekler ve mektep nizsm. namesini aynen tatbik edecekler. e Siz de bir,daha bu güzel şeritli mektep kasketini giyemeyeceksiniz . Bu sözler beklediğim tesiri yapmakta geçikmedi. Yanımdan uzaklaşmak isti. yen çoçuklar hep birden bana yaklaş - tılar. Çok zeki olduğu, kara gözlerinin, kıvılcımlı bebeklerinden belli biri bü - yücek bir defter tuttuğu eliyle soj ta . rafta bir dükkânı işaret ederek: — Siz... . dedi - Kâvga eden çocu kızdınız galiba, O çocuk şu dükkânda çalışır. Bizimle alâkası yoktur. — Peki sen kumar oynamıyor mu - sui — Kumar oynamıyotüm, tâbi. Biz çikolâta kartı değiştiriyoruz. İşte bun - ları . Bu sözleri söylerken defterini de a - çip burnuma uzatmıştı. Defteri elinden aldım. Karıştırmağa başladım. Bu bir albümdü. Her yaprağma film artistie . rinin muhtelif rollerde alınmış Tesim - HABERCİ (Devami 12 incide) A CUMHURİYET te: Hatay meselesinden sonra Türkiye ve Suriye Fransanm Suriyede ifa etmekte ol. duğu vazifeyi bu kıt'anm istiklâlile ikmal etmesini en ziyade biz Türkler dan muvaffa- kıyetle geçmiş olması her iki taraf 1. çin ve hattâ Suriye de nazara almarak her üç taraf için bir bahtiyarlık ol. muştur, Kı, Hi dostluklarımızı bir #ulh eserile teyid etmiş oluyoruz. Bun. dan dolayı hepimiz riz. Cemiyet kararının tatbikat safhala- rında herkesten en ileri iyi niyet isti- yen nazik noktalar de vardır. Bayır, Bucak ve Hazne nahiyelerinde Türk halkın huzukuna hürmet ve riayet o, lunması Suriyenin siyasi fetanctinden beklediğimiz bir fazilettir. İki komşu memleket mütekabil hudud emniyetine azami itina göstermekle ancak medeni kabiliyetlerinin yüksek delillerini ver. miş olurlar, Hulâsa artık ihtilâf hallolunarak iki komşu memleket ekabil hudud emniyetine azami itina göstermekle ancak medeni kabiliyetlerinin yüksek delillerini vermiş olurlar. Hulâsa artık ihtilâf iki komşu memleket hin alabildiğine bir dostluk inkişafı arzetmesi zamanı gelmiştir Türkiye ile Suriyenin bu mes'ud imkânı mü- vaffakıyetle tecelli ceklerine a- id umudlarımız çok kuvvetlidir. Her iki tarafa bu umudları hakikat yap: malarını İemehni ederiz. (Yunus Nadi) Japonyada kabine Japonyanın bugünkü politika âle. mindeki mevkii çok nazik ve tehlikeli olup bunun içinden çıkmak için yegâ. ne yol, Sovyetlerle hesab görmek ol. duğunda artık yalnız ordu değil, her türlü smıf ve zümreler'dahi kat'i ka- naat hâsıl etmiştir. Bunun için kabi- nenin istifası Japonyanm daha kuv- vetli adımlar atacağına delil sayıda. rak bütün dünya politika âlemi yeni Japon politikasının son safhasını e. hemmiyetle takib ediyor. (Muharrem Fevzi Togay) A M'da: ancak sevinebili. hallolunarak münasebetleri, Doğurabilir miyiz, doğuramaz mıyız ? Görüyor musunuz? Meğer biz er. keklerin karnımda çocuk ( bulunması, kâmile olması, - artık hâmil diyece- ğiz -, çocuk dağurması ve nihayet ba. şında mavi kurdelâ, omuzunda mazar boncuğu lohusa yatağında yatması hiç te şaşılacak, hayret edilecek, &. Jans telgraflarile bütün dünyaya ya. yılacak bir hâdise değilmiş... Bu gü- yet tabii bir şeymiş. Zavallı erkekler... Başlarındaki bü. tün gaile yetişmiyormuş gibi demek bundan sonra sokaklarda karınları burnunda 8.9 a (hâmil) olarak erkeklerin feleri de yük. leniyor, | o Amma kabahat hep biz erkeklerde... Nasıl kadınların bütün numuzu mıyız? Bulaşık tahta sileriz. ortalık süpürürüz. tün kadın işlerini “yapınca gün gelir, çocuk ta doğur Bü- böyle (8 Baltık devletlerinin vaziyeti Baltık devletleri manya ile beraber rupanm diğer memle bir sed teşkil etmekti siyasi ve &skeri e ndir. Şimdi devletlerden tik hükümeti, riyorlardı. Şimdi İn, reye çok eheminiyet » F.) Lehişi inve Ro. Mile Av- arasında itibarla Bu k alâka göste. ere de bu ziim- rmektedir. İngilterenin en m tika adamlarından ol rine bakan Londra müda- hale komitesinin reisi ve İngiliz baş. (Sayfoyı çeviriniz) harici poli-