| Giritliler arasında bir paniktir koptu: “Türk at- ları! Türk atları ! Eyvah, mahvolduk! ,, Hakikaten, adada dolu dizgin fakat suvarisiz atlar koşuyordu kadar büyük emeller besliyorsun. Mu- | Geçen kısımların hülâsası Akdenizde giderken * hristiyanlara götürülüyoruz. Nişanlım ve akra bam olan Ayşe, onun babası meçhul oğlu küçük Osman ve ben hristi yan olduk. Fakat; yeni adı Angilisi olan Ay- şe, işi daha ileri vardırarak hris. tiyanların adeta erkâmharbiyesi arasına giriyor. Onlara, Türklerin nanl hristiyan yapılacağını anla- teyor. ... Bütün gemidekiler, küpeştelere da. yandı. Gözlerimiz, sahildeydi. Sahil. de de büyük bir kalabalık vardı. 'Top- lanmış, bakıyorlardı. Bir alkış tufanı. dır yükseliyordu. Türk gemilerini esir | alarak gelen altı hristiyan gemisini | takdir ediyorlardı. Böyle bir muvaffakiyet son zaman. larda hiçbir amirale müyesser olma- mıştı. Kiliselerin çanları çalmıyor, “hur. ra,, lar işitiliyordu. Çarşaflar sallıyor. lardı. Bayraklar asmışlardı. Nihayet İki taraftan de toplar atıl mağa başladı. Gemiler, yelkenlerini indirdi. Btrafımızı Kayıklar aldr. Gü. vertemize çıkmak için iplere tırmandı. lar, Öpüşmeler, sarılışmalar, koklaş- | malar. — Yaşa süvari,. Yaşa kaptan. Yaşa amiral, Çöâlal skallı ihtiyarı yakaladılar, O. müğlüğikdan “ve bacaklarımda tutup hoplattılar, koplattılar, havaya atlı. Jar. Bu, Giridlilerce, en büyük iltifat- miş. Sonra, vali ve mâiyeti ziyaretimize geldi. Papaslar, dua ettiler. Yollar çi. çeklerle döşenmişti, Gemiler yanaşın. ca çıkmağa başladık . Kaptanla valinin arkasından yürü- Şenler arasında ben de vardım. Kaptan dedi ki: — Zatı necibanelerine çok kıymet. tar hediyeler getirdim., — Nedir? — Kadmlar. Fakat müslüman ka. dınları, saray kadınları. Küara sakallı valinin sesi memhuni, yetle titredi: — Çok teşekkür ederim. Bundan ahi âlâ hediye olamazdı doğrusu., — Ah, bilmezsiniz, ne müşkülâtla korsanlarımın elinden bunları kurtar- dım. Ve, anlatmağa başladı. Bütün macerayı başından sonuna kadar hikâye etti. Mesele küçük Os. manın kahramanlığına gelince, vali: — Hayret! Hayret! . dedi. - Nerede bu küçük kahraman. Görebilir mi. yim? Annesinin yanımda yürüyen Osmanı gösterdiler, Vali: — Gel evlâdım! Seni öpeyim! - de, | di Fakat, Osman, kendini öptürtmedi. Sert. askeri bir selâm verdi, Ciddiyet. le elini uzattı, Bu halile, vali üzerinde ml oldu. Derhal hürmet telkin etti, Ayşe, artık hristiyan kadını gibi | başı açık bulunuyordu. İki keçeli top. İ lanan halk, hayret ve wâkayla onun | il i seyrediyordu. n, annesini valiye iskdim et- büyük bir adam gibi konu. — Birlikte çok büyük Yararliklar receğiz. Görürsünüz, necabetli vali hazretleri, müslümanları mahve, deceğir. Kâleyi hem içinden, hem dr 1! Sen büyük bir adam ola. caksın, belli. Bu yasta bu kadar işler yapmak iktidarmı gösteriyorsun; bu pilli diği 4 vaffakiyetler temenni ederim ve seni de, anneni de selâmlarım. Dilerim ki, hristiyan bir Türk devletinin tahtma oturasın, Papa hazretleri seninle alâ- kadar oluyor. Sen de bu alâkaya lâyık olduğunu isbat ediyorsun. Vefat ha. berini öğrenmekle çok müteessir oldu. Zumuz Sünbül ağa, seni bize tavsiye etmekle ne büyük isabet etmiş.. ve sonra, askerlerine seslendi. — Selâm borusu çalm! Selâm borusu çaldi! f — Hırıstiyan dinini kabul eden bu Osmanlı şehzadesinin şerefine iç kere “Hurralş — Hurra, hurra hurra! Bu neşe haykırmaları esnasında bir- denbire bir panik oldu. — Geliyor! Geliyor, — Ne olüyor?.. Kim geliyor? —Türkler! — Felâket! — Giriâ elden gitti, — Mahvoldük.. Ağlamalar, bağrışmalar ve nar ses. leri, Ve sonra, kaçışmalar.. — Kaçın. . — Çiğmeneceğiz. — 'Türk atları Bir vaveyladır kopuyordu. Askerler de bâşta olmak üzere bütün bir kala. balık, çil yavrusu gibi sağa sola da- gıldı, köşelere sindi. Bir evin kapı aralığma vali, kaptan ve ben de gir. dik. Vali: — Bu ne? . diyordu. - Kim gelmiş olabilir? Ahaliyi korkutan nedir?. Türklerin adayı basmış olmasına im. kân yoktur. Fakat vaveyla devam çeldi — Türk atları, Giri adasında Türk atları.. Mabvolduk.. Hakikaten, kırk elli at, bazları boş, üzerleri süverisiz, gemi azıya almış bir şekilde sokağın taşlarmdan kıvıl- cımlar çıkararak ve dört nala geliyor. lardı. Dügenlerin üzerine basiyorlar. dı. Kafaları, bacakları eziyorlardı, Vali: — Bune? - diye haykırdı. . Bu atlar nereden çikti? —'Türk atları. "— Hani süvarileri? — Yok.. — Peki öyleyse, ne korkuyorsumuz. Bu inhizama sebep nedir? (Devamı var) Elektrikle uyutma mümkün oldu Genç Sovyet profesörlerinden G. Kalendarov, elektrikle uyutma (elek - tronarkoz) meselesinin halli ile meşgul olmakta ve bunu halle çalışmaktadır. Profesör, ilk tecrübelerini 1934 se - nesinde yapmış ve bir kurbağanın ka - fast ile belkemiğinin ucuna elektrodlar koymak ve bu suretle bütün vücuttan bir elektrik cereyanı geçirmek sayesin- de, hayvanı uyutmuştur. Elektrik cereyanının devam: müdde - tince hayvanda her türlü hassasiyet ta- mamen kaybolmuş ve cereyanın kesil - mesi üzerine kurbağanm Hassasiyeti avdet etmiştir. Bilâhare, ayni tecrübeler, köpekler ve tavşanlar üzerinde de yapılmış ve bunun Üzerine profesör, tecrlibelerini hayvanlardan insanlara intikal ettirmiş ( tir. Profesör, ilk defa, kendisini “elek - tronarkoz, 4 tâbi tutmuştur. Bu tec - rübenin neticelerine göze, başlangıçta insan, alnında hafif bir ağrı hissetmek- te, gözleri bulanık görmeğe başlamak ta ve hassasiyet yavaş yavaş azalmak tadır , Nihayet, gözler tamamiyle kapan - makta ve insan “elektrik uykusu,, na başlamaktadır. Elektrik cereyanınn | & kesilmesi üzerine; insan pek çabuk acı!- makta ve, en mühim cihet te şurası ki, | kendisini gayet iyi hissetmektedir . Profesör Kalendarov, “elektronar - | koz, meseleleri üzerinde 28 ilmi tetkik | eseri yazmıştır. “Soyuztektilm,, teknik sinema tröstü | de, son zamanlarda, elektrik Uykusu hakkırda ilmi bi? film. çevirmiş ve bu DiŞ TABIBI Necati Pakşi Hastalarını her gün sabahtan akşa- ma kadar Karaköy Mahmudiye cadde- si No 1.2 kabul eder. Salı ve cuma günleri 14.20 ye kadar parasız muayene eder. uykunun başlangıcından nihayetine ka. dar bütün safahatını bu filmle tesbit et miştir. (Tas) Zenginliğin felâketi Sydney Ccundon tam kirk yıldır Tasmanianm muhtelif yerlerinde al, tın aramaktaydı. Nihayet 71 inei yi. şma bastığı gün adanm şimsli garbi. sindeki Long ovrlarımda zengin bir da mar buldu. Fakat bu buluşun verdiği heyecan zavallı ihtiyara pek fazla gel- di. Altın damarını bulup da zenginli. ğini anlar anlamaz kalp sektesinden öldü. Bir pul meraklısı İngilterenin Margeyt şehrinde Al bert Şefler bülün dünyadan kırk mil. İ yon pul toplamıştır. Kolleksiyonuna tam otuz senedir devam etmektedir. Evindeki duvar kâğıtları, hattâ duvara asılı tablolar hep pul ile süs- lü yahut tamamen puldan yapılmıs- tr. Yukırda gördüğünüz resim bep puldan yapılmadır. Yeni bir cins gözlük Gayet parlak ışıkta çalışanların'göz lerini korumak için Amerik& bahriye mütehassısları yeni bir cins gözlük câmı icad etmişlerdir. Bu camlar ültra viyole şualarmı yüzde yüz ve infra kırmızı şuaları yüz. de 85 yok etmektedir. Bü şunlarm gözlere çok zararlı ol ( duğunu elbette bilirsiniz. Amerika cumhurreisi Ruzveltin zabıtaromanı m nn TE Ti Çeviren m .— Bir şeyden şüphelenmiyorum. Siz neden bu suali soruyorsunuz? Sadece, saat ondan sonra böyle yazıhaneye dö- nüşünüze hayret ettim. — Bu bana ait bir iş. Artık bundan bahsetmiyelim. Lâkin Şanlot inatçı idi. Tekrar baş - ladr; — Benimle Cervelliye gelip yemek | yemez misiniz? İsterseniz sizi bekle. rim, — Hayır... — O halde kalıyorum. i Bunları söyliyereke Miss Hop, bir koltuğa oturdu. Bu kadar güzel bir ka. dından, bu derece inat beklenemezdi., Cim isyan etti: — Ya, dedi, derhal bu odadan çıkar. seniz, yahut İstifanızı verirsiniz, — Beni kovuyor musunuz?. Genç kadının gözlerinde şüphe ve tereddütten başka bir şey yoktu. — Yarım dakikaya kadar istifanızı vermenizi bekliyorum. Şarlot kalktı: — Hay, hay, Mister Blcyk! Diyerek çıkıp gitti. Cim de koltuğu na yığıldı. Nasıl olup ta kendini bu Xa. dar gülünç bir mevkie koymuştu?. Bununla beraber, Cimin, bata da - hi işlemiş olsa, verdiği bir karardan g©- ri dönmesi imkânı yoktu. Kendi kendi - | ne kızdı, gidip af dilemek arzusu ile mücadele etti. Lâkin, biraz sonra, te - Jetonu açtı, Çervelli lokantasını buldu ve Miss'Hop orada olup olmadığın: s0. du, Uzun bir müddet bekledikten sonra Şarigt Jelsiona geldi Sordu.:. — Kimsiniz?. ğ — Ben! — Beni aradığınıza çok memnun ol. dum. Zira istifam hakkında sizinle gö. rüşüp halletmek üzere 'bazr nöktalar var. Eğer “canınız. sıkılmazsa geliniz görüşelim. İşinden çıkarılan bir memur ileç istifa eden bir ve arasında fark vardır. Bu itibarla :. — Derhal uyak Cim, masaya oturur oturmâz Şar - lot: — Eğer, dedi. Siz telefon etmeseydi. | niz, ben edecektim. — Niçin?. — Sizden bir tavsiye istiyecektim.. — Sıkılmağa hakkınız yok ki... — Şimdi biraz daha iyisiniz: Sustular. Bazan böyle susarak uzun müddet kaldıkları olurdu. Bir müddet sonra Cim sordu: 1 — Ka yodasınız?. — Yirmi kes Fakat'ne diye böyle birdenbire yaşımı soruyorsunuz? İ | — Sahi imi? Vakia'size dikkatli ba - kinca, daha çocük' olduğunuz anlaşılı yor amma, yazıhanede o kadar ciddi bir haliniz var ki?. Sustu. Biraz sonra devam etti; — Yirmi alti yaşında... Tuhaf... Bu yaşta bir kadın için bir kayat değil, de- ğil mi?, — Ben halimden memnunum. — Hakikaten memnun musunuz? Tu. haf şıy.. Memnun olm” "Zişinbü. tün şartlar mevcut olduğu halde nası) olup ta memnun olabiliyorsunuz, Hem bu, benim işimi daha güçleştiriyor. Ü . mit vermek işimi... Ben kırk üç yaşın - dayım... — Sahi mi Herr Dakter.. Amma her zaman kırk üş yaşında değilsiniz... BIL hassa benim. içim... — Doğru mu söylüyofsun Şarlot?. Şarlot alelâçsle ilâve etti ; — Şey. Sizi bazan öyle gördüğüm oldu ki, seksen yaşında bir ihtiyardan daha ihtiyarsınız. Onu demek istiyo - tdum. Fakat benim istifa işim ne olu . ; yor, İ — Bununla meşgul olmamanız daba * İyi olmaz mı? Aroma belki bir tavsiyeyi tercih edersiniz?. TT Hil Na Rİ Ve gülerek Cim ,cebinden bir kur - şun kalem çıkardı, yemek listesinin ar. kasına bir şeyler yazarak Şarlota uzat- tu: — Bilmem bu kâfi gelir mi?. Şarlot kâğıdı alarak şu alak oku. du: “Ben, sird» vaziülimea, Şerlot Hop'un sekiz ssne devam surette mü- essesemde çalıştığımı ve bu müddet zarfında sadece benim şerikim olmak. la kalıhadığını, ayni zamanda, düxya da sawletim için elzem yegâne kadın Olduğunu tasdik ve teyit ederim.,, “Cim L. Bleyk Şarlot bu satırlârı iki defa o okudu, Sonra gözlerini kaldırdı, mırıldandı : — Bu yazdıklarınızın samimi oldu- ğunu zannetmiyorum. — Aldanıyorsunuz. — Hayır, aklanmıyorum. Çünkü şim- diye kadar karşılaştığımız müşküllerden bir kısmının farkındayım. — Beni dinleyiniz. Bu geçirdiğim ha- yattan bıktım. Bâzı tasavvurlarım var, size ihtiyacım var ve sizi seviyorum. Ba na inanmanızı ve dethal benimle gelme- nizi İstiyorum bunu yapabilirsiniz? — Anlıyorum Cim! Belki de sizden daha iyi. Aldandınız. Bunun için hayatı- nızdan bıktığınızı zannediyorsunuz. Fa kat haksızsınız. Siz henüz İlkayı sevi- yorsunüz. Hayır, hayır. İnkâr o etmeğe kalkmayınız. Ben biliyorum. Ve dünya- da kimse, sirin kalbinizde onun Yy alamaz. Bununla beraber zavahire rağ- men işler öyle zannettiğimiz Kader fet değil. Eğer isterseniz, onunla tektât es kisi gibi mesut olabilirsiniz. Şarlot bu sözleri istemiyerek, kendin zorluyarak söylemişti. Ve ilk defa ola fak ona “Cim,, diye hitap etmişti. Cim Bleyk ısrarla tekrarladı: — Seni seviyorum, Şarlot? — ötekinin yerine mi? Hayır. Benim için ikinei derecede kalmak imkfinsız- dır. Pakat sizin dostunuz, samimi ve ha- kiki döstünüz olabilirim. — Bir kadınm sizin gibi cevap vere- bilmesi için alelekser bir tek sebeb var- dır. Kalbinizde bir başkası mı var?. Ne diye miinakaşayı uzatmalı. Neye yarar ki, bütün düşündüklerini söylese, hayatta yalnız onu sevdiğini söy'ese ne olacak ki sanki!.. Şarlot bunları biran içinde düşündü ve... — Evet, dedi, bir başkasını seviyo- rum. Cim gülümsemek istedi. Muvaffak olamadı. Boğuk bir sesle cevap verdi: — Anlıyorum. Eğer sizi mesut ede- bilirse, hak'katen mernun olacağım. — Beni hakikaten mesut © edeceğini sanmıyorum. Zira, sevdiğim erkek #er- best değil. Cim bu cevaptaki acı istihzayı anla. madı. Lâtife etmeğe çalışarak: — Ne yzık dedi, müteessir oldum. Ve şayet talâk kararı almak için avuka- ta falan ihtiyacınız olursa, Bleyk Sapire ve Drişkol müessesesi emrinize amade- dir. Sırası gelmişken sorayım. Yarın, her zamanki gibi yazıhaneye gelecek mi siniz? Şarlot hürmetkâr tavrmı takındı: — Tabii Mister Bleyk! Cim şapkasmi almak için başını çe- virdi. Şarlotun önünde duran yemek lis tesini büküp çantasına koyduğunu gö. remedi. > BİR KANLI MODEL İakisarı hayal, bir çok insanların fa» aliyetini durdurur. Cim öyle değildi. Es kisinden daha büyük bir faaliyetle kara rının tahakkuku yolunda çalışmağa baş İadı. Artık tek başına kaldığını tama « mile görmüştü, Plânını yalnız olarak başaracaktı. (Devamı var)