mü? i Tarihi macera ve aşk romanı — 80 — Yazan: (Vâ- Nü) ig Kadı, nikâhlı karılarına gözünün önünde teca- vüz edildiğini görünce, bu kötü vaziyetinden hilei şeriye ile kurtulmanın yolunu buldu. Dört karısına birden: “Boş olun! Artık ben sizden mesul değilim !,, dedi Hiristiyan korsanlarının eline esir düştük, Bizimle beraber birçok ka- dın var. Hepsi de maktul Sünbül a. Ganın gözdeleri olan nefis saray ka dınları. Bunlar, korsanların hırs ve iştikasını celbediyor. O kadar ki, resilerine bile isyan ederek, kızları kadınları yağma etmeye kalkıyor. lar. Kapıları kırıyorlar. Müdafaa © den kadınları sorlâ kapıyorlar... | .. Ana bab gününden bir nümuneydi. Çerkes kızınm bir ayağı bir korsanm elinde, öteki ayağı başkasının elinde.. (Kimi öpüyor, kimi: “Ne güzel, ne se- def gibi tırnakları var... Böyle kadın başka yerde olur mu?, diye sdetâ 1. badet ediyor... Kimi de, kızların, Böğ- sünü, saçlarını; yüzünü kokluyor, kok Yuyor. Fakat bunlar kep şairane ya. Hut hissi taraflar... Diğer tarafta, Ka- dınları böyle sulh dairesinde paylaşa. mamak yüzünden hançerlerini siym. mış, kavga edenler de vardı. Baktım baktım da bu manzarayı aç kurtların bir gikâr bularak paylaşma- sma, sonra da hırlaya hırlaya o şikâ. | ri kendi aralarında yemeye bâşlama- larma benzettim... İçimden nefret hisleri duyuyordum. Lâkin bunları ifade etmek mümkün Kadmlar; — Ah, bizi kurtaracak bir ehli iman yok mu?... Nedir bu uğradığımız re. alet, felâket?... - diyorlardı. Bense: — Ehli iman var ama, cesaret nere, de? . diye düşlinüyordum. Bursalı kadıya bakıyorum. O ki, din | değiştirmemişti; o ki hissiyatını sak- | lamıya mecbur değildi. Oda benim gibiydi. Süt dökmüş kedi misali önü. ne bakıyordu. Köpekler tarafından ilikleri silmü- rülür gibi, üç beş korsan tarafmdan | öpülen, sevilen, en iğrenç okşayışlara uuğrıyan bir kadın haykırdı; — Efendi! Efendi! Kadı önline bakıyor: — Mehmet efendi!... Halimi görmü. yor musun? Kadı, yine susuyor. — Mehmed efendi! Kadı efendi.. Bir gün, kölelerin olan seyisler, benim bulunduğum kafese doğru gözlerini kaldırdılar diye onlarm gözlerini oy. durmuştun... Beni de, başkalfana döğ- dürmüştün... Yüzün morarmıştı, du. dakların titremişti, kalbin duracak gi. bi olmuştu. Şimdi nerede o asabiyetin, o taassubu ?... Ne oldun?.. Niçin böy- le put gibi önüne bakıyorsun?... De. mek ki, taassubun yalnız borun öttü- ğü zamanmış.. Gösterişmiş... İçinden gelme değilmiş... — Cevab versene kadı efenâi?... “Amiral sordu: — Ne diyor bu kadın? 'Tereüman tercüme etti. Bütün korsaalar bir kahkaha attı. Jar... Kadını yaptıkları rezilâne hare, ketleri arttırdılar... Artık bu hare. ketler kimsenin tahammül edemiyece, ği bir dereceyi buldu. — Efendi! Efendi! Kıpırdamıyor. sun... Bak, bana ne yapıyorlar, Artık kızmami geçti. Bari senden, senin er. kekliğinin bu uyuşukluğundan inti- kam alayım... Bana attığın dayaklar. dan intikam slâyım... Oh, oh... Mem- Bün oluyorum. Vücudumda dolaşan bu dudaklar, boynumu saran bu kol. lar, bütün bu erkekler beni memnun ediyor... Halâ asabiyetin galeyana gelmedi mi?.. Kadı efendi başını çevirerek: — Neme lâzım?... . dedi. « Sen be. nim nikâhirm değildin ki, cariyemdin. Farzet ki seni sattım, yahut hibe et. tim... İşte hibe ettim. Ne yaparlarsa yapsınlar... Ta öte taraftan, yine böyle azılı şa. kiler tarafından. sümürülen başka bir kadmdan bir ses duyuldu: — Hileci geriyeyi buldun, kadı efen- di... Her sefer olduğu gibi bu sefer de zeytinyağı gibi üste çiktm. Ohneâ. lâ... Ne mükemmel, O nikâhlı karısı de ğilmiş, ya ben?.. Ya bana bak. Üç taraftan daha üç ses: — Bize de bak... Bizimde etrafı. mızda erkekler... Yabanc erkekler... Hıristiyan erkekleri.. Bak, ne yapıyor- lar bize. Dört nikâhlı karın da işte bü- radayız.. Ve sen, ellerin serbest, ba- kiyorşun... Bir tatlı canından korktu. ğun İçin müdahale (edemiyorsun... Şunlârm başına bir şey atamıyorsun. Yazıklar olsun senin müslümanlığına da, erkekliğine de... Tu... Kadı, artık kızar gibi oldu. Çenesi titredi: — Bu vaziyete karşı bir şey yapa- madığımı mı söylüyorsunuz? — Öyle ya... — Ben ha... Ve bekledik: acaba ne yapacaktı? Vuracak mıydı? Kıracak mıydı? Öldü recek miydi? Ateş mi, yoksa güğre. miş aslan mı kesilecekti?... Kadr, davrandı: — Hepinisi tatlik ettim, hem de ta. l&ki selâse ile böğadım... - dedi. . Ar. tık benim karım değilsiniz. Mukad. deratınızdan da ben mes'ul değilim. Sizi hibe ettim. Azadsımız. 'Ne haliniz varsa görün... İşte o zaman bir mucize oldu. İnce bir ses ortalığı çmlattı: — Davranmayın! (Devamı var) ize Jorunuz, İiza ayapVeralim : Bu kızın beni sevmesi için ne yapmalıyım ? Penerden (L. B. H.) İmzasiyle aldı Humz bir mektupta şöyle deniliyor: “Ben bir manifâtura mağazasında tezgâhtarım. 18 yaşımdayım. Mükem - mel türkçe ve fransızca konuşurum. Sık sık girdiğim bir mağazanın kasi - yerliğini yapan 17 yaşlarında bir kızı seviyorum. Fakat bu kız o kadar güzel ki bir çok delikanlılar etrafında per » yane gibi dönüyor. Bunlar arasında ben de varım. Bu kızın beni sevmesi Haber, okuyucuları arasında Dir fikra müsabakası açmıştır. Gönderilecek fıkra ların kısa ve hiç olmazsa a7 İşitilmiş ole ması lAzımdır Fikralar, gönderenlerin imzaları yahut müstear adlarile neşredilecrk (ve heray d, ay içinde çıkacakların en iyilerinden beşine muhtelif ve kıymetli bediyeler ve. rilecektir. Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderi, niz, Iki derece büyük Bir bektaşi dervişi, Şiraz Valisinin huzuruna çıkmak ister, Fakat kapıcı. lar bakmazlar. Bunun üzerine Der- viğ: — Söyleyin ona ben kardeşiyim ve riltbe itibariyle kendisinden iki dere- ce yükseğim. Kapıcılar valiye vaziyeti haber ve. rirler, Vali “getirin şu adamı göre. yim!,, der. Bektaşi dervişi, huzura alınır. Vali sorar: — Sen kardeşiyim demişsin, ama #eni tanımıyorum ben... büylk bir azametle: — Her ikimiz de Âdemin oğlu değil miyiz? — E anlişıldı. Benden iki rütbe yük sök oldüğunu da söylemişsin. — Şüphesiz büytğüm... Sen nesin? — Valiyim... — İstıkbalde ne olabilirsin? — Taliim yardım ederse sadrazam olurum. — Sonra? — Sonra, hiç!... — Halbuki ben daha simdiden hi- çim... Ankara: İzzet Yenisan için ne yapayım Lâtfen bana bir fikir vErİNİZ, CEVABIMIZ: Size bir tavsiyede bulunabilmek için lâzım olan mâlümat mektubunuzda kâ- fi derecede değildir. Meselâ kızın ailesi ni tanıyor musunuz? Aailesinin içtimai ve maji vaziyeti nedir? Sizin ailenizle onun âilesi arasında servet ve içtimal mevki farkları var mıdır? Sonra kız, sizin kendisile fazla alâkadar olduğu. nuzu hissetmiş midir ve bunu nasıl karşılamıştır? Kendisiyle Oo konuşuyor musunuz, yoksa karanlıkta göz kırpmak kabilin - den sevginizi içinizde saklayıp bunu kıza anlatacak, hissettirecek hiç bir ha rektte bulunmuyor musunuz? Bu suallerin cevaplarını bilmedikçe size müsbet bir fikir vermeğe imkân yoktur. Idmandan sonra çalışmak zararlıdır Sadık Karasu imzasiyle aldığımız bir mektupta deniyor ki: “Gazetenizin bize torun size cevap verelim,, sütunundan cesaret alarak ben de arzumu size bildi. riyorum: Kendim işe gidyorum, Sabah ları idman yapmak istiyorum, Kime #oruyorsam hepsi başka fikir veriyor Jar. Onun için size baş vuruyorum. Sa. bahları ne hareketler yapmak lâzemsa yazmanızı çok rica ederim. Boyum 1,63, kilom 52 dir. Kendimi toplamak ve adalelerimi kuvvetlendirmek istiyo- Tum.,, CEVABIMIZ: Sabahları idman yaptıktan sonra işe gitmek ve . çalışmak sıhhi olmadıktan başka ezicidir. Böyle yapmakla kendi. nizi toplayamazsıtız. Size kim ns der. se desin, kulak asmayın. Rastgele öğüt ere kulak asmak pek zararlı olabilir, Vücudunuzu adaleleştirmek, kuvvet ve çeviklir kazanmak için sporların en iyisi açık havada ciğerleri temiz hava ile doldüra doldura uzun yürüyüşler yap- maktır, Sabahleyin evinizden işinize yürü . yerek gidiniz. Öğle yemeği tatilinde yemek yedikten sonra bir gezinti ya. pın, imkânını" bulursanız akşam üstü de yürüyerek evinize dönün. Pazar günleri kırlarda yapacağınız uzun yürüyüşün çok faydasını göre - ceksiniz. Sel Zİ MAYIS — 1937 Amerika cumhurrelisi Ruzveltin zabıta romanı zn Çeviren fa. am, ği Cim, ağlarını kendi faaliyetinin ve bayatırın esiri ol- muştu. Cim korkulu bir rüya görür gibi oluyordu. Bu hissin altında sıkılıyor, kalbi gittikçe artan bir kızla çarpıyor » du, Bu halden kurtulması lâzımdı, Bu kurtuluşun ismine ekseriya “İntihar, derlerdi. Fakat Cim için, intihar etmek müracaat edilecek vasıtaların en sonun cusu idi. Her halde bundan başka bir gok vasıta vardı. Mejelâ talâk. En basiti karısından ayrılmak değilmi ? İlka istesin veya istemesin, Cim kal , kendi o kendinin kıp Reno şehrine gidip orada biray | kaldı imr, bu iş olmuş, bitmiş demekti, | Yalnız, bu işin can sıkan bir tarafı var. dı. Bütün gazeteler “ilk sayfalarında kendinden bahsedeceklerdi.: İlka ile olan mahrem hayatı aleniyete vurula . cak, günlerce herkesin dilinde destan olacaktı. Peki amma; başka bir çare, bir vasta yok mu? Cim bir hayli düşündü. & minki tasavvurlarından yalnr imkân dahilinde olduğunu hayret etti. Evet, ölüm veya talaktan başka çare yoktu. Halbuki, o, bu iki çareden baş * ka bir çare, bir çikar yol atıyordu. Yani, talâka müracaat etmeden âY - | rülmak, ve yaşamakta devam ederek Öl. mek... Cim, bir an İçinde varmak istediği neticeyi görür gibi oldu. Evet böyle ol- mak'lâzımgelirdi ve bunun tahakkuku- na çalışmak kararın: verdi. Gayet tahii niarak, Cim, treni kaçır #rişti. Öteki treni bekledi. Vagon — salona bindi. Bir koltuğa oturup sigara: sını yakt. Düşünüyordu. Şimdi artık, çıkar yolun ne olduğunu bulmuştu. Bu, hakikaten çocukça bir netice idi amma, yegâne neticeydi.. Ne basit şey Alla . hım! Cim Bleyk, artık Cim Bleyk ol. maktan vaz geçecekti. Hepsi bu ka - dar! Cim düşünüyordu. Bir çok kimselerin kazâ neticesinde yüzleri, vücutları de- ğişmemiş miydi? Kaza neticesinde va . i iyerek wi bam ” i rılan neticeye, neden istiy” arılma, İ mücadele hevesi uyandırıyordu. Fakat sm? Cim ortadan kaybolacak, berabe - rinden servetinden kabil olduğu kada - rını da götürecek. Sorra, yeni bir şah, siyet İktisap ettikten sonra, 8por hak . kındaki tasavvurlarnı tahakkuk etti - recek, Cim düşündükçe bu fikre bağları - yordu. Zira, bu düşünce öyle ilk ba. kışta göründüğü kadar kolay değildi. Her adımda bir müşkül çıkıyordu ve Cim için bu müşküller, bir mücadele ve. olacaktı. Cim, her sporcu gibi, mücadeleyi severdi, dövüşecekti. Hem de türbelerin hayatlarında iken hazır - lıyanlar gibi irade ve azim ile dövüşe - cekti. “Olmak veya olmamak!,, Kalmak ve ya gitmek. Kendi kendinin hayaleti ol « mâk. Bulunduğu muhitten kaçmak, tâ- runmıyacak bir halde dönerek bu mu - hite tekrar girmek, kendi hakkında düşünülenleri, söylenenleri duymak. Harikulâde bir şey! Lâkin bunun İçin Cim kendinden evvel hiç bir adamm karşılaşmadığı müşküllerle uğraşacak. Bunları nasıl yenecek? . Cim henüz, bu tâsavvurun tatbik ci - hetini düşünmüyordu. Bildiği bir şey varsa, o da bu fikre gittikçe bağlanma. sı İdi ve âdeta, artık meticeden ziyade karşılaşacağı müşleüller, bu müşküllerle mücadele zevki onu alâkadar ediyordu. Meşhur © ve tanmmış 'avukat Cim L. Bleyk bir cinayete hazırlanıyordu. Öy - le bir cinayet ki katil ve maktul ayni şahıs idi ve hakikatte maktul olmadığı gibi katil de yoktu. Yazıhanesine gelince, Cim mektup - ları sür'atle okudu, bazı şeyler not etti ve cevapların yazılmasını, kâtibi Adam Vormer'e havale etti. Adam Vormer temiz giyinmiş, ciddi | bu hava: TEM ii üzerine | tavırlı bir gençti. Fakat oldukça geveze örmüş bir örümcek gibi, | idi Ellerini oğuşturarak: — Mister Bleyk, dedi, yazıhanedı mühim hâdiseler oluyor... — Yine ne dedikodu var?, — Pek dedikodu değil bü sefer; — Nedir?, — Miş Hop.. Mister Gam isimli bi; müşterimiz vardır, bilmem hatırlıyor musunuz? — Evet.. Hatırlıyorum. Karısı öl . müştü de miras işini biz halletmiştik .. — Evet, o... Karısının ölümünden da ha bir sene geçmeden bizim Mis Hop'a karşı büyük bir alâka gösteriyor. Hem de senelerdenberi kimsenin muvaffak © lamadığı şeye galiba muvaffak ta oldu. — Ne gibi? — Bu sabah, bir kâğıt imzalatmak kuyumcu WVels'in dükkân: im. Orada kimi görsem be « ğenirsiniz? Mister Gami.. Bir nişan yü züğünü pazarlık ediyor, ve yüzüğü, bu gün öğle yemeğine davet etmiş olduğu sevgilisine vereceğini söylüyordu. — Olabilir ya.. Bundan Mis Hop'a ne?. — Fakat Mister Gam'ın öğle yemeği. ne dâvet ettiği kimse Mis Hop'un tâ kendisi olursa buna ne buyuruluyor? Adam, verdiği bu havadisten mem . nun, gülerek çıktı. Cim, yalnız kalınca, sin kendisine tasavvurunun fevkinde tesir ettiğini görüp şaşırdı . Mis Hop'a karşı bu derece bilhassa bu şekilde alâka hissettiğini bilmiyor - du. Farkma varmadan eli zile gitti. İçe- ri bir hademe girdi: FE dana enin — Bana, dedi,Mis Hop'u çağirmiz.. * SEKİZ SENELİK MESAİ ARKADAŞLIĞI Mis Hop içeri girince, Cim (kalbinin helecanla çarptığını duydu. Ona bakı » yordu. Mis Hop, sedef gibi ve toz pem. besi yüzüyle, ateşli gözleriyle karşı - sında duruyordu. Siyah saçları, dağınık bırakılmıştı. Saçların bu hali insanda macera ve iri, mavi gözleri saffet ve şefkat ifade ediyordu. Yaklaştı. Geldi, patronun karşısında durdu: — Beni istemişsiniz! Cim cevap verecek halde değildi. O- nu sanki ilk defa görüyormuş gibi İdi, Gözlerinde kurşun! parıltılar olduğunu sol yanağında küçücük bir çukur bu Yunduğunu, alt dudağının biraz daar. sızca ileri doğru uzandığını şimdi fârk - ediyordu. Cim birdenbire, bugünkü hayatını terkedince Şarlot'u terketmek icap e « deceğini düşündü. Başka türlü olamaz. dı, Kaybolunca, tamamen kaybolması Yâzımdı. Bu kayboluşta müşareket ola mazdı. Hoş , fikrinden vazgeçse dahi Şarlot onun için mevcut olamazdı ki... Biraz sonra, Mister Gam ile nişanlana- cak değil miydi?? Evet, Cim anlyordu ki, katısının dediği gibi Şarlotundan ayrılmak ona Rüç gelecekti. Şarlot Hop, hakikaten güzeldi. Bir Yerini tashih etmek imkânsızdı. Güzel likten başka, Şarlotun “bir de teshir küvveti vardı. Eli nereye dokunsa, bir kaleme olsun veya bir sandalyeye, der. hal o şeye kendinden bir parça aşılar » ör : Bir yere girer girmez, Şarlot oranın merkezi sikleti olurdu ve insan, ken » dini, daima onun evinde, onun'davetli. si, ona karşı borçlu hissederdi. Şarlot, © güne kadar Cimin rastlamadığı ka » dınların en kadını idi. Mis Hop, patronunun ilk defa ken - dine böyle baktığımı görünce bir nevi rahatsızlık duydu ve sordu: — Neniz var? Bir şeye canmız mi sıkıldı? (Devamı var)