LO) AP, Şa op öy 36015 sp) Souun; çul 43eşyos Sed 7gofu Wir SpUUSZD 49JS9LUNJoOY !1USA 7 arm pun, Cpaon 110 Gülâr, odadaki daracık yatağa bak- madı bile. Kapıyı araladı ve etrafa bir göz gezdirdikten sonra, odadan dışarı- ya çıktı ve çok güzel döşenmiş diğer bir odaya girdi. Orada iki rahip vardı. Bunlardan bi- risi ihtiyar olup tatlı bir çehreye malik &. Dimdik oturuyordu ve | halinde bir azamet vardı. Diğeri hürmetkâr bir. vaziyette ayak- ta duruyordu ve $#ırtını kapı mişti. Krsa boylu, kırkını: geçkin bir adamdı. Parfe Gulâr orada hiç (o bekl bu adamı görünce, gene sarhoş oynamağa başladı. Ve bu ani tahavvülü gören ihtiyar, hafifçe gülümsedi. rolünü Öteki rahip, bu yeni gelen adama hü- kir bir nazarla baktı ve sonra bu ayyaş- htiyar ve azametli şa! ne münasebet olabileceğini anlamak is- | tiyormuş gibi, ihtiyara baktı. yet arasında Bu aralık, Parfe Gulâr en bir tavırla, âdeta yere kadar, ihtiyarın önünde eğildi ve ken- disinden bir şeyler sor..İmasmı bekledi. Fakat ayni zamanda, yerinden kımılda- mağa hiç de yeti olmadığı anlaşılan abus çehreli rahibi gözucuyla süzmeğe | başladı. İ âmiyane hafifçe gülümsedi ve çok tatl: hir sesle ve hatif İhtiyar rahip bir defa daha İtalyan şive | — Maskenizi çıkarabilirsiniz, oğlum, dedi. Uzun müddet yorulmanız beyhu- | dedir. Peder Jozef vakia bizim adamı- mız değil, buna rağmen bu mükâleme- mizde hazır bulu, k ye ve takdiri um , Gulâr ştiren tabij halini ve ciddi onun kendisini “eg epelusuy * Ar Uç agvu Yö s puujyos 1 pau znunp$ | gaaapn 1vua71suda YVONYATYV MOR UMUYUGMOS,, 209 uf 9 para 15g20y324ö v1) e S E ş ğ z z > ; a Ş â (Gpuoa» wa636 suzpuo YONYMIY ı4a'1suzuü mojomauop OWN) a uoydi peurgouuuz sğUrpIMe 9 pITM FAYTNIZ Tr ww r PARDAYANIN OĞLU İbtiyar rahip hayretinden dona kalan peder Yozefe izah etti: — Garip bir tavırla süzmüş olduğu nuz bu mütevazi rahip, size bahsettiğim casusumuzdur. Bu sözler üzerine peder Jozef, hür- metle Gulârm önünde eğildi ve: — Affınızı rica ederim, peder, dedi. Ben de herkes gibi aldandım... ben Ben ki, diğer insanları idare etmeğe alışmıştım ve onların yüzlerinden her- şeyi okuyabileceğimi o zannediyordum. Halbuki, sizin mükemmel komedinize aldandım... Hiçbir şey keşfedemedim.. Anlıyorum ki, ben daha hiçbir şey bil- miyorum.. Henüz çocuktan (o başka bir şey değilim. Bu, benim gururuma ver- diğiniz çok güze) bir dersttir.. Bu ders- ten istifade edeceğime eminim. İhtiyar rahip, çok tatlı ve çok sakin sesile taşdik etti. — Çöcük; evet, siz çocuksunuz!. Bu komediye aldandığınız için değil. Fakat bize iltihak hususunda tereddüt ettiği- niz için.. İsa kumpanyasının kuvvet ve kudretinden şüphe ettiğiniz için çocuk- sunuz! Bir müddet, muhataba baktı, başını dı ve sonra eliyle, o hürmetkâr bir vaziyette duran Parfe Gulâr; göstere- rek devam etti : 5 — Peder Gulâr ( teşkilâtmızın, çok büyük hürmet gören kıymetli bir şefi- dir. Halbuki bakmız işte! O senelerden- ti, hiç şikâyet etmeden ve büyük bir liyakatle; kendisini bütün memlekete maskara yapan ve dini kisveye karşı nefret uyandıran bir iş yapıyor, niçin? Çünkü emir aldı. Ve bu emir ona cemiyetin İyiliği ve Tanrının zaferi müna verilmiştir. Pdder Gular (zekâsı ve dirayeti sayesinde, bir kilise prensi ve dini âlemin en büyük şahsiyetlerin- den birisi olabilirdi. Bunu pekâlâ biliyor a ALMANCA DERSİ DERSLERİ resmiyle takip edilecektir.) A alışmaları bitireceğiz. Yalnız, ey- mler” üncü resim (Mevsimler) üzerinde konuş, k, (Her nakkı Haber Gazetesine a ı devam edere ALMANC Bu derste 13 malar Kendi kendine 1000 kelime ile eihundert- recht RI DERSLI fallen auf j ALMANCA Wochen”? g in Deutschland mild? undfünfzig (92), | Monste en ieht immer, Die Mârzstürme könner sehm sein und vom Aprilwetter Wollen wir Ist der Frü nicht reden, Ni PARDAYANIN OĞLU du ve belki de böyle bir hırsı vardı. Bir tek emir üzerine, hiç (münakaşa etme- den bu meşru hırsını feda etti. Zekâsi- nı ve ilmini — sözde — söndürdü. ÖY- le kl, bugün herkesin ağzında bir dar-! bımesel olarak dolaşıyor, herkes: Gu- lâr gibi aptal, Gulâr gibi cahil, diyor. Emir böyleydi ve o buna itaat etti Çün kü bu işi ondan daha iyi yapacak bir adam yoktu. İhtiyar, hareketsiz duran rahibe mü- lâyim bir nazar atfetti. Bu yıldırım ka- dar seri oldu. Sonra derhal, gene mutat sakin ve azametli tavrını takınarak de- vam etti: — Çok mukaddes ve ulu (o Loyolâ'yı temadi ettiren, en yüksek şef olan ben Klod Akuaviva bile neyim?... Hiç bir şey.. Herkesin nazarında silik bif rahip, ve tavsiyen hameten alınmış ve misafir edilmiş pe- der Klodyo, ancak yaşı dolayısile hür- met gören ve hattâ bundan çok aşağ! vâziyetlerle iktifa edebilecek olan peder Klodyo... Çünkü dini teşkilâtın menfaat | Teri bunu icap ettiriyor. a kalktı. Ve uzun en” damı, altmış yedi yaşıma rağmen dimdik meydana çıktı. Sonra, tatlı nazarlarını, kendisini büyük bir dikkatle dinliyen peder Jojeze dikerek: — Size soruyorum peder Jozef de- di, öyle dini bir teşkilât tanır mısınız ki, şefleri bu kadar büyük bir sadakat ve feragati nefis göstersinler?.. o Hayır! Böyle bir tek teşkilât gösteremezsiniz. Her tarafta, her yerde, şahsi menfaat ve ihtirasların, nizamın menfaatlerine tefevvuk ettiğini görürsünüz Odada, düşünceli ve dalgın bir vazi- yette dolaşmağa başlayarak devam et- ti Akvaviva ay Evet, bizim kuvvetimizi temin e- den, başka yerlerde görünmiyen bu çe- izerine bu manastıra mer- | üme edilmek üzere verdiğimiz va, zifelerin yapılmış şekillerini görelim: velâ, geçen derste te sâbet eder? lerde zevkle gezerim. vadide hava çok bunaltıcı ağa çıkalım, — Her çocuğ —b 4 — Bugün öğleden sonra (mükemmel) bir fırtma S8 rinliği temin etti, Geçen dersteki vazifeler 6 te Ich ör t die kalte Nâsse und dep Nebel Das sehlögt wird es allerdings davon. and wohl diğ schi mnige Tage und bestöndige tsehi Spâtherbst al sehon etwas frisch, besonders gegen Abend. Im aligemeinen ja, Steigt das Thermometer einm Und wie finden Sie den Winter? hoch, dann sorgt gewöhnlich bald ein ordentliches Ge. Offen gestanden, ich bin kein Freund Ist das Wetter im Sommer besser? sehâtze 1 Der Frühherbst ist inI Jahreszeit. Man kann auf Witterung rechnen. Im witter für Kühlung. In den Gebrigstâlern kann es recht Und im Herbst? drückend sein. Dann geht man am besten höher in dis Berge oder an die See, 1» —— likten disiplin ve fedakârlıktır. Başka yerlerde, zekâlar biribirlerini söndürür- ler ve kendi şahsi menfaatleri içir par- larlar. Bizde öyle değildir. Bizde birler ce ve binlerce zekâ ve irade bir tek 2c- kâya bir tek iradeye istinat eder: O da şelin iradesidir. İhtiyar rahip peder Jozefin karşısın. da durdu ve gözleri içine bakarak ilâve ettir — Kuvvetli bir zekâya, liyakate ma» lik olan siz, müthiş ihtiraslar (o peşinde koşan siz, burada, aramızda ne artyor- sunuz? Ne ümit ediyorsunuz? Bir müddet durakladı sonra devam ettiz * Siz bu manastırın başma geçecek- siniz. Sizin nizamınızın şefi olacaksınız, Bunu biliyorum. Ya sonra?. Daha fazla- sın: İstiyeceksiniz, kardinal olacaksınız. Devlet işlerine karışacaksınız. Başbakan olacaksınız., Bütün kuvvet sizin eliniz- de olacak, herkes önünüzde eğilecektir. İşte sizin tahayyül ettiğiniz şeyler. bun- lar değil mi? Sizi cezbeden (iktidarın kendisi değil onun âzameti, yaşaası ve preştijidir. Hafif bir istibkarla ona baktı ve tat- laşan bir seşle; — Çocuk!, dinleyin. Ben bir ayağım mezâtda, ihtiyar, zayıf fakir bir rahi- bim, ben mevcut değilim, o hiçbir şey değilim.. Fakat İsa cemiyetinin en bü- yük şefiyim!.. ün vüçudile doğruldu, o asametli ve âmirane bir tavır aldı ve sesini yük- seltmeden ; — Şu halde! İspanya bana aittir, - talya bana aittir, Papa önümde titriyor, Fransa benimdir. Evet itirazınızı anlı yorum. Şimdi cevabını vereceğim — ve daha büyük bir kuvvetle — ilâve efti — Fransa benimdir. Hâkimiyetimi Frât- saya yaymağa başladım. Yakında benim fortwâhrend erkâl- mir inmer anf die Brust, und ich bi