Tarihi macera ve aşk romanı — 66 — Yazan: (Vâ- Nü) Sünbül ağa, korsanlardan korkmamak lâzım geldiğini herkese telkin ettiği sırada, ortalıkta bir çığlıktır koptu: “ Korsanlar geliyor !,, Geçen kısımların hülâsası Sünbül ağa ile maiyeti olan bizler, Istanbuldan Mekkeyo doğru yola çıktık, Zira, kızlarağası Sünbül ağa | nın İstanbulda fena halde Kredisi bozulmuş, hayatı bile tehlikeye gir- mişti Binnenaleyh, İbrahim Çelebi. nin gemisiyle yola çıkarken, “iz etmek yüzünden toabı derecede top tüfek alamadık. Bizim gemi ile bir. likte diğer iki gemi ve birkaç san. dal geliyor. Korsünlürın bizi basa. cağım öğreniyoruz. ... Şaşarak bakıyordum: Korsanların basacağma dair haber seyyahların hepsine ulaştığı ve herke- si korkuttuğu halde ,bizim Sünbül a- gaya bunlar viz geliyordu. Bursalı Mehmet efendinin bir gün ona şöyle dediğini işittim: — Ağa hâzretleri! Siz bana, Rados- tayken, hiçbir tehlike olmadığını söy. lemiştiniz. Ben de kanarak, kaptan nezdinde, sizinle birlikte “yola çıka. Irmn!,. diye ısrar etmiştim. Fakat şim. di, dedikodu çoğaldı. Hacılar mütema. diyen beni sıkıştırıyor, Sakm bir felâ- ket olmasın, Eğer bir tehlike melhüz- sa hazır vakit varken karaya vura- Ir... Sünbül, gülüyordu: — Kaç kere arzettim, yine de ede. yim efendim: Kat'iyyen böyle bir teh. like mevcut değildir. Korsanlar her. hangi bir gemiyi soybilirler. Fakat bunu ,soymazlar, Çünkü neticede baş. Jar. ne gibi bir felâketin geleceğini bilirler, Padişahımız efendimiz, gerek beni, gerek oğulları telâkki buyurduk- ları Osmanı pek severler. Ancak sara- Yi hümayunun içindeki bazı dedikodu. lara mâni olunmak için seyahatimize müsaade edilmiştir. Fakat efendimiz bir gün yine Osmanı görmek emelini beslemektedirler. Herhangi birimizin bir kılma zarar getirecek olan kor. sanların vay Haline! Değil bizzat ken. dileri, hattâ milletleri mahvolur. Bu. nun içindir ki, hiçbir milletten bir korsan bize zarar getirmeye cesaret edemez... — Haydi bakalım... Hayırlar... Ma. âemki böyle söylüyorsunuz... — Hem, düşünsenize, efendim, ge- mide muhadderatı islâmiye var... Kadı; — Sahi! - dedi. - Maazallah... Maa, zallah... Benim de menkühalarım var. Şayet bir felâket hâsıl oluysa, gemiyi batırıp hepimiz ölmekten başka çare yok... Korsanlar uzaktan görünür gö. rünmez... Zencinin gözleri faltaşı gibi açıldı ve beyecanla sordu: —E.. — Gemiyi batırmalı. Sünbül yerinden hopladr: — Siz delirdiniz mi? — Niçin delireyim?.. Namus bu... Namus elden gittikten sonra ölmek daha hayırlı... Kırlarağasını bir düşüncedir aldı: — Tabit... Namus... Namus elden gidince ölüm hayırlıdır... Doğru, fa. kat, Zihhinde büyük bir zorlama olduğu belliydi. İkna kabiilyetini derleyip top yarak, kadıya: — Efendi hazretleri! . dedi. - Ben, korsanların baskınma uğramıyacağı. mızdan eminim... Bu yüzden müsterih olunuz... Fakat maazallah uğrıyacak bile olsak nasil bir vaziyet tasavvur ediyorum, biliyor müsünüz? , Bursalı hoca, taassüpla kafasını salladı, ilk fikrinde israr ödiyordu: — Sonunrn kadar mücadele... Kilıç kılıca ve cephanenin son güllesine, son habbe barutuna kadar... Gördük ki, bizi esir alıyorlar, evvelâ kadınla- rt kılıçtan geçiririz... Ta ki » ne olur ne olmaz . Düşmanın eline esir düş- mesirler... Sonra da, geminin içine 2 düşman askeri dolunca, tekn rırız... Hem biz mahvolur Hem de onlar.. İşte müslümanl, kışan budur. ocam, hakkınız var... manlığa elbet de bu yakışır... Fakat Sonunda muhakkak nikbet, felâket, rezalet olursa... Fakat, ya kurtulmak İ ümidi yüzde yüz muahkkaksa... — Ne gibi?.. — Ne gibi olacak”... Farz muhâl, düşman bizi basacak, muhasara ede- cek olursa, onlarm kuvvetinin bize fa ik bulunduğunu gördüğümüz takdirde teslim oluruz... — Teslim mi oluruz... — Elkette.. Dinle, hocam., Teslim oluruz. Senin şu gemideki servetin benimki yanmda nedir?.. Hiç... Deve- de kulak... Sana hazinelerimi göster. Müslü- olduğunuzu bilirdim, işitirdim ama, bu derece tahmin etmezdim!) dedin.. Halbuki benim İstanbulda başka ha. zinelerim de var... Kağı: — Allah allah! . dedi. — Seni temin ederim, kasem ede rim ki, bu, böyledir hocam... dim, parmağın ağzımda kaldı (Zengin | Sünbül ağanım yalan söylediğine ka il oldum. Zira, b varını yoğunu alarak İstanbuldan çıktığına emin- dim. Fakat bu sözle hocanm üzerinde müessir oldu: — Demek ki bu kadar zenginsiniz... Sizdeki servet karunda bile bulun- — Bulunmaz! . diye Arab güldü. . İşte bu servet sayesinde kendim ve maiyetim gibi, seni de emniyet altıma ım, hocam... Şayet korsanlar kalarlarsa kendilerine şöyle di. : (Bu gemide msl namma ne var, ne yoksa hepsi sizin olsun. Yal- nız canlara ve ırzlara ilişmeyin! Can- Jarın kurtulması için de fidyeinecat arkadan gelecektir! Bir bunun kadar servet!) Bu fidyeyi verdikten sonra bile sana bana yetişecek kadar #erve- tim yine kâalcaktır. Hoca, mülâyimleşmişti.. Sünbül o. nun arkasın; okşadı. Tam bu esnada | gemide bir çığlıktır koptu: — Korsan gemileri! (Devamı var) Çünkü ASPİRİN senelerdenberi her türlü soğukalgınlıklarına ve ağ- nlara karşı tesiri şaşmaz bir “ilâç olduğunu isbat etmiştir. AS P İ R İ N in tesirinden emin olmak için lütfen 7 lili ) markasına dikkat ediniz. İ sında. a5 MAYIS — — 1087 NÜ Yazanlar; e e Ste Ky — 4, Viis Kirols — ö 6. Henri Ved — . C.B. HB, ve M Kü — & Mİ d Kennedi — 8, Cor foyd — İÜ Aknoks «11. Edgar Jepamm” — 12. Klemanı Dan — 18, Antoni Berk Çeviren: fa. Muavin cevap verdi. — Belki de arıyordu. — Eğer Hollandı kâsetmek istiyor. sanız, bence müşkül bir itham, Zira, Holland ne diye gelip böyle bir hikâye anlatsın. Herkes o saatte onun ötelde mışıl mışıl uyuduğuna şehadet ediyor. du. Eğer katil o olsaydı, bu kadar şa- hidin şehadetini bırakır da, kendini be. lâya atar mıydı? — Ben Hollandı kastetmiyorum. Sa. dece Hollandın gör: adamı kâstedi. yorum. Acaba gördüğü adam hakikaten amiral mı idi? Ya bu adam üçüncü defa olarak âmiralın kıyafetine giren adam | idiyse? — Üçüncü defa mı? Müfettişin bu verdi: — Evet, İlk defa, 1911 de Hong Kong da, ikinci defa, Vinmut da otelin önünde, üçüncü defa da amiralın oda. naline, muavin cevap Müfettiş, bu sözlere o kadar İrmet. kâr bir "evet... deyişile mukabele etti ki, muavin onu nkendine kafa tutuşu- nu affetti. Müfettiş: — Doğrusu, dedi, bu neticeyi çıkar. mış olmanız hakikaten şayanı hayret, | Sizi tebrik ederim. Lâkin, bu takdirde madam “Holland da işe karışıyor des mektir, — Öyle. Esasen sir'de madam Du. landın birçok şeyler bildiğini fakat söy. Ric; — Ben, hiçbir zaman madam Hollan dın cinayette yakın bir alâkası olduğu. nu düşünmedim, Dedi, Müdür muavini, muzaffer bir gülüşle güldü. Kalktı, bir dolabı açarak içinden bir paket çıkardı. Pakette, beyaz bir tuvalet vardı. Tuvaleti bir sandalye üzerine koyunca, müfettiş, kalça tarafın Mm pes mangimde bin ili gizil, Mae, muavini izah etti; — Madam Hollandın T.ord Marshall ötelindeki odasını aradım. Tuvaleti, ora da bir çekmece içinde buldum. Müfettiş susuyordu. Müdür muavini devam etti: — Bilinmez nederidir, insanlar dâima aleyhlerine ölan delilleri saklarlar. — iyi ki saklıyorlar, Bu sözleri polis müdürü Sonra müfettişe döndü: — Beni iyi'dinleyiniz. Bana kalırsa, madam Holland, cinayette o medhaldar! değildi. Daha doğrusu, bidayctte met- haldar değildi, sonradan, bilinmez han. gi sebeblerle, bu işe sürüklendi. Siz ne | dersiniz? — Evet. Olabilir. Belki de (o kardeşi söylemişti, Valter yüzünden. Bu noktay: düşünme. miş değildim. Muavin hayretle sordu: — Bize'ne diye söylemediniz? — İsbat ve delil yoktu elimde, — Herhalde şimdi vaziyet aydınlar şıyor. Şimdiki halde diyebiliriz ki, eğer birisi, Kong Konşda olsun, burada ol. sün amifelin kıyafetine (o girmişse, bu Fitzgeral Valter'den başkası o olamaz. Biribirlerine pek benziyor (o Olacaklar. Buan dair elimizde bazı deliller de yar. Cinayet günü Vinmutta, Uzaktan amira le benzettikleri birini gören İki kişi bul duk. Bunlar ancak yakına gelince, bu 8 damın amiral olmadığını anlamışlar. BU. daha genç bir adammı$. i — öylemi? Aklıma bir şey | geldi Müsaade eder misiniz Londraya hir t€- lefon edeyim. — Tabii Rac not defterini çıkardı. otelini aradı. İki dakika sonra pansiyon sahibi çıktı, sordu: — Madam Arkvraytı ziyaret€ gelen zatın sakalı var mrydr? Yüzü birs? gü- neşten yanıktı 'değil mi? Rac iki saniye kadar verilei dinledi “teşekkür ederim., diyer lefonu kapadı. Müdür ile guavini ona bakıyorlardı. Müfettiş: — Bunlar, dedi, başka ışıyor. Madam Muntu k& imi bir türlü ismini öğrenmediği adam Valter Fitzgeraldir: — Yıl, — Evet. Muavin öksürdü, Söze bala!" — Şimdi size benim gazariyemi söy. Pridland buldu, cevabı ek te- ği oktalarla kar çırmış olan Tefrika numarası — 49” / liyeceğim. Bakınız o gece ne ağ İ ter... gi Muavin sözünü bitiremedi sert sert vurulmuştu ; yi Hempstid içeri girdi. Hal ve © dan kendinden pek memnun oldofe laşılıyordu. Elinde bir ip vardı. İ ucu düğümlüydü. di — Affedersiniz, dedi, sizi a ettim? Sabahtanberi nehri tarad” l dum, bir şey bulamadım. Yalmı#& buldum. — Nerede buldunuz? Bu esi ve birçok aradığımız ip parça — Kiliseye giden yolun yan ki çaklıklar arasında buldum. Pp — Civarda tahkikat yaptın — Yaptım kimse bir şey Fakat başka bir şey daha buldun” — Ne — Amiralin sandalındaki kü gd üzerinde olan parmak izlerinin ni buldum. ' Bunları söylerken Hempstid vip bir kâğıt parçası çıkarıp Raf yi » Rac derhal aldı, pertevsizini $ eri küreklerin üzerinde mak izlerinin fotoğraflarını buldirü” Jaştırdı. — Tümam, dedi, ayni şahsa ait i Bü adam Hempstid?? | — Neddi Var! Ve Hempstid göğsünü kabarti” ». Rac müdüriyetten çıkıp da yemi mek Üzere bir lokantaya girdiği yi kafasında binbir düşünce vardi. yi küçük Luigham köyü halkının 7 vi dan fazlası şüphe © altındaydı. di Var aleyhine bir başka delil dah Kayıkhane civarında görülen a! ri önün ayak izlerine uyuyordu Bu Neddi Var müfettişi fena atlatmıştı. Nükirin med ve cezri .. Pi “ Herhalde yanlış olamazdı, Zirm : Var, müfettişin, söylediklerini # 4 edeceğini düşünerek ona uydur! 0 lümat vermiş olamazdı. Bu Nedöi öyle göründüğü gibi saf bir a zemiyordu. Herhalde, verdiği ten doğru çıktığını gören mili diğer sözlerine de inanacağını se, müş olacaktı. Nitekim öyle Lâkin Hempstid izleri bulunca, ii) şin ihtiyar denizciye emniyeti e Rac düşünüyordu. Herhalde * “ ihtiyar denizcinin de rbir rolu vat 4 ondan hakikati gizliyordu. Bildi saklayan yalnız o muydu? Papa# şeyler biliyor, fakat söyl eniyi İettiş, yemeğini bitirdikten sonr# di Varı görmek üzere yola çıktı. Fâ pazın evinin önünden geçerken, ona uğramak İstedi. Papaz evde idi ve müfettişi zihanesine götürdü. Rac derhal * Beçti: — Size, dedi bir şey Heal ralin cinayet gecesi, evinden, onu çeyrek geçe ayrıldığını aği Siz de o saatte, nehir kenarını altında öoturduğunuzu söyle Amiralin geçtiğini görmediniz Z gi Papaz derhal cevap verdi: — Mademki bana sualinizi bU sarih olarak soruyorsunuz, #i£€ verebilirim. Evet. Gördüm. — O halde, şimdiye kadar w Matı seden bize vermedi miyim? d — Sorabilirsiniz. Maksadım. "gf tuz yere bir masumun şüphe alV”. masına mani olmaktı. . — Anlıyorum. Demek amirslit »İ biliyorsunuz. — Hayır. Bilmiyorum. BUĞİ dece, amirali kimin öldürmediğitiiii — GüzelBu noktayı bırakalı” tal ne tarafa doğru gidiyordu. — Vinmuta doğru. vii — Kürekleri Neddi Var ç© değil mi? Papaz şaşırır gibi oldu, Sonr# w — Mister Rac, herhalde ihtiy/İ diyi katil zannetmiyorsunuzdu”” — Hayır. Onun amirali öldür” #ânnetmiyorum ei — Bu hususta bana söz verebili siniz? y Devamı var) KR