1 çösterten —# Sayers — 3 Ağata Kristi — 4, Vils Kiroftş — 5. Vaytçörç — 8. Henri Ved — 7 C.D. E, ve ME K4ı — 8 Miivard Kennedi — 9, Con Royd — 10 Ronald Aknoks — 11. Edgür Jepson .— 12, Klemans Dan — 13. Antoni Berkeley. Çeviren: Jâ. 'Tefrika numarasi. 28 — Rac derhal H 5 dösyağini Buldu. İçin. de Hon Köngda bir kavga © esnasında vörulup ölen Hendi isimli bir baksiyeli ye ait maktualar buldu. Bu ne demekti? Rac X 57 dösyasını aradı. Bunu arar- ken, F dosyanma rastladı. Ve üzerinde F.W.F. işaretini göterek durdu. Bu Harf ler Elmanın erkek kardeşinin ilk harf- leri idi. Dosyayı açtı. İçinde bir tek kâ. gıt vardı. Kâğıdın Üzerinde de “K dos- yasına müracaat,, yazık idi. Rac gittikçe artan bir hararetle bu dosyayı aramağa başladı. Fakat yoktu. Acaba nerede idi? Yoksa, yazıhanenin gizli bir gözümü vardı. Rac, yazıhanede ne kadar evrak varsa hepsini dışarı çı. kardı. dosyaya rastlayamadı. Şimdi karşısındaki yazıhane bomboştu. Dik- katle muayene etti ve'yarzıhanenin dibi- nin müteharrik olduğunu gördü. Bir hayli uğraştıktan sonra buradaki gizli gözü açtı ve içinde, üzerinde X yazılı dosyayı buldu. Rac büyük bir memnu. niyetle dosyayı aldı. Fakat eline alır almaz, bunun boş olduğunu anlamıştı. Filhakika, dosya urun müddet aç kal- mış bir tahta kurusu gibi yamyasar idi ve iğinde bir şey yoktu. Rac masanın önüne oturdu ve mahzur mahzun dosyayı seyre daldı. Bu esnada kapı açıldı ve içeriye, Cenni, elinde gay olduğu hadle girdi. Müfett T ederim Cerni, dedi, be- de çay getirdiniz. Anne. — Teşekkür ederim, biraz daha iyi. Doktor hayret ediyor. Bugün iki defa geldi Şimdi biraz daha. Fakat ne de olsa. uç kıza teselli edici birkaç söz söyledi, Telefonu çaldı. Açtı. Mister Edvin Dakers henüz madam Holandı kat, 8,0 treni ile gele. İkinci defa telefonu Bu sefer papastı. ceğini bil di çal Paj — Çering otelden telefon ediyorum. Geceyi Londrada geçireceğim. Size yarın sabah tekrar telefon ederim. Rac teleionu kapattı. Birkaç dakika srduktan sonra, beray tedbir Çering otelini buldu. Papas Muntun ora, da olup olmadığını sordu. Otel müdü- — Birkaç dakika, dedi, kendine haber vereyim, Biraz sonra papas Rar: — Affedersiniz, dedi, sizi rahatsız et- t size bir Sey soracaktım, Rac papasa, sandâlın ipinin uzunlu. gun vu sordu, Papas, oğlu tarafından ve: malümatı teyit'etti. Müfettiş te- ederek tekrar kapadı. telefona geldi, şek Akşam üzeri, Mister Dakers. Bir oto. mobille geldi. Müfettiş "kendini karşı ladı. Noter: — Maalesef, dedi, ne Mister Hollandı ne de madam Hollandı göremedim, Ken dilerine bir mektup yazıp biraktim. Si- ze, bu hadiseden ne kadar müteessir ol. duğumu tekrar etmeme müsaadenizi rica ederirn. . — Teessütünüzü anlıyorum Mistef Dakers. Şünü da ilâve etmeme izin ves riniz ki, ben de Kendilerinin gaybu. betinden müşkül vaziyetteyim. Hem bu- radaki vaziyetim de bitaz garip. Ev #a- hipleri yok."Adeta eve vâz'iyet “etmiş bulunuyorum. Bu itibarla, size yemek yiyip yemediğinizi'sorarsam zatneder. | * sem münasebötsiz bir hareket yapmış! olmam, — Teşekkür ederim Mister Rac, fa- kat bir şeye ihtiyacim yok, Yalnız'siz- | den, hâdise . hakkında; malümat rica edeceğim. Müfettiş amiralın gesedinin nasıl bü. Junduğunu, matmazel Fitrgeraldm ha- teketini teferruatile atlattı. Mister Da- kars: > Denieli, dedi, amiralın bir cinaye- te kurban gittiği muhakkak, — Evet. 4 — İntihar etmek ihtimali, üzerinde durmadınız mı? Müfettiş bu noktayı düşünmemişti. Fakat cesedin bulu U re böyle bir ihtimal varit değildi. Mis- ter Dakers” «bâlâ dünyanın İngiltereye en uzak ,müjdesiyle-doldurdu. — Hethalde, dedi, cinayetten dolayı müekkilemden ve kocasından şüphe edilmiyor ümit ederim. R Müfettiş ihtiyatlı bir surette “cevap verdi: — Şu dakikaya kadar, kimseden şüp. he edildiği yok. Esasen, cinayet bir ka- dm tarafından işlenecek mahiyette de- gil Mister Hollanda gelince, kendisi | hakkında pek az malümata sahibiz. Bel. ki bize siz, biraz malimat vere NİZ, — Zannetmiyorum. Ben de fazla mâlümattar değilim. Sadece, müekkilem tarafmdan ondan bahsedildiğini, onunla nişanlahmak istediği ydum. — Amiral Peniston bu nişanlanmaya müsaadesini vermiş miydi? Mister Dakers müfettişe dikkatla bak | tı: — Ne demek istediğinizi anlıyor gibi. vim Mister Raç. mek niyetinde değilim. Binaenaleyh si ze hakikatı söyliyeceğim. Benim bildi- ğime göre, amiral, İzdivaca taraftar ol- Hadiseleri tahrif et- mamakla beraber, tamamile de alâyhtar değildi. Size bundan fazla bir şey söy. leyemem. — Pek güzel, Şimdi Con Marter Fit geraldın vasiyetnamesi meselesine gele- jim, Bu zat öldü, değil mi? Aksi takdir» de siz ve amiral kızının vağisi olamaz. dınız. Buradaki vasiyetnameyi de Mis- *er Fitzgerald ölmeden evvel mi. yap- | İ gür çarptı. Başımı çevirdiğim vakit, | İ biraz ötemde bir pencerenin açılmış İ okşuyordu. Onu eiğerlerime çektim. 30 NİSAN — 1937 Damat Mustafa paşaya Batal verdiler: “Kapınızın önüne bostancı başı geldi. Padişah göndermiş. Arkasında cellât ta var! ,, Geçen kısımların hülâsası Dördüncü Muradın sarayı buhran içindedir. Padişah, yalnız halka de- ğil, ailesine karşıda son derece müstebit davramıyor. Kösem sul- tanla padişahın hemşiresi, Dana, meclislerinde şarkı söyletiyorlar, “isini Beni bedmest eden buhurdanın dü. manı azalmıştı. Zahir, içindeki tütsü bitmiş. O esnada, yüzüme serin bir rüz olduğunu gördüm. Lâtif bir hava beni Başımm ağrısı dağıldı. Artık manza- ralar ve sözler, vuzu: kesbodiyordu. Hemşire sutlan; Sünbül ağaya hazin hazin bakarak: — Demek ki gelmiyorsunuz? . dedi, O'da, önüne bakarak — Gelirim. Sonradan,. Herhalde... Genç kadın, annesine çevrildi — Hemşir: iddi bir tehlike mi tehdit ediyor acaba?.. Biz de ağanın işi bitinceye kadar bekleseydik.. Kösem sultan, kıskançlığını ederek: — Hayır. Olmaz.. Söyledim ya.. O- nu tehdit eden tehlike kem büyüktür, hem de pek yaklaşmıştır.. Ağa, sonra belli dan gelir.. Kıymetli bir oyuncağı elinden alm- Yazan: Edgar Rice Burroughs Çeviren: A.E. miş gibi mahzun ve müteessir olan sultan, arkasına baka baka: — EN, öyleyse. yapalım.. Gide- lim. - dedi; sonra, yalvarırcası! — Geç kalmazsın, değil mi, Sünbül ağa. Ağa, bir geyler mırıldandı. ne bakmakta devam etti. Sazendeler ve maiyet etek öpüp (€- kiliyorlardı. Giden sultanlara veda ediliyordu. Onlarm arasına ben de ka- tildrm. Fakat Valde sultan, omuzum- dan tutarak beni kaldırdı; — Oğlüm.. Haydi, sen de gelecek. . Orada da saz âlemleri olacak.. — Baş üstüne elendim.. Saray burnuna birkaç saltanat ka- yığı birden yanaşmıştı. Bunlardan birine de ben bindim.” Önde fenerler, ilerledik. Damağ Mustafa paşanın sa. rayma gitlik, Meğer; bizden önce de habereiler yollanmış Konak, Ramazan. camileri gibi, kandiller içinde nura bo- Zulmustu. Sultanları ta elt merdiven. lerden karşıladılar, Ev sahibesi küçük sultan, evvelâ annesinin elini öpsü, Sonra, ablasıns sarıldı: — AS, biraderim. Bana niçin böyle etti? Zulmünü işitince yüreğim sızla- Önü- gemisi Okyanosa açıldı ve bir harp gemisine rastlayabildi Tarzan orman yoldaşlarını san- dal ile adaya birakarak, gene gemi ye dönerken, bütün hayvanlar ko. şup ormana doğru gitmişlerdi. Hak buki Akut oxnana gitmeyip deniz kiyisında kalmış, Tarzanm sandalı gemiye doğru uzaklaşırken gözlerini ona dikip uzun uzun bakmıştı, Tarzanla Ceyn de Kovri gemisinin güvertesinde dürbinlerle 18sız adayı seyrederken, kocaman ve sadık may- munün hâlâ orada kımıldamadan durmakta ği ni Kovri gemisi 1s81z mn YA dıktah üç gün sonra İngiltere dev . letinin Triton admdaki harp gemisiy. le buluştu. Gene Lord Greystok adına ka- vüşmuş olan, maymunların çocu- ğu Tarzan bu harp gemisine girer girmez, aklına yalnız bir şey gel- işti. Oğlundan haber almak! Kovri gemisi ile Triton zırhlısı z yerinde, ii MR Okyanusun bir ucağına Fakat harp gemi - sinde telsiz telgraf vardı! Pek az sonra Tarzan Londra ile konuşmağa başladı ve oradan aldı- ğr iyi haber kendisinin de, karısı Ceyn Kleytonun da yüreğini, dün- yanın enbüyük sevinci, en kıymetli Tarzanın mini mini yavrusu bu- lunmuştu; Çocuk şimdi Londrada. ki konakta sağ ve rahat yaşıyordu. Çocuğun başından geçenler şu idi: Rokof Tarzanm çocuğunu, hi - kâyemizin başmda gördüğümüz gibi Londradaki konaktan çaldırdıktan sonra gübegündüz Kinkayt vapuru. | na götürmeği göze aldırmamıştı; Çünkü Tarzanm, yavrusu çalınmış bir kaplan gibi hemen arkalarından koşacağından korkuyor, kendi izi ile çocuğun izini iyice ortadan kaldır- mak istiyordu o Rokof, Tarzanın ne kedar akıllı ne kadar korkusuz olduğunu ve çocuğunu kurtarmak için.kimsenin kalkışamıyacağı işlere nasıl atılaacğırıı bundan evvelki de- nemeleriyle pek iyi bilmekte idi. O nun için çocuk çalındıktan sonra; ohü doğrudan doğruya vapura ge » tinmeyip yoksul kadınların çocukla- rını bıraktıkları bir yere götürerek bırakmıştı. Ortalığı gece karanlığı basınca çocuk buradan alınıp vapura getirilecekti Evet, Rokof böyle yapmayi pek uygun görmüştü. Ancak herifin en güvendiği arkadaşı, yaptığı bütün kötü işlerde yardımcısı olan Pavlo- viç de büsbütün başka düşünüyor - du. Pavloviç yıllardanberi Rokofun yoldaşı, ortağı idi. Fakat onlar gibi, alçak, kirli yürekli insanlar da gerçek ve güvenilecek bir arka - daşlık ve doğruluk düygusu olabilir miydi? Pavloviş Rokofa yoldaşlık edi - yordu ama, yoldaşlığın sebibi Ro - kofla giriştiği kötü ve karanlık işler- den birçok paralar kazanmasiydı. Eğer Pavloviç daha çok para kaza” nabileceğini bilse, Rokofu yüzüstü bırakacak, onun gebermesine bile | acımıyacaktı . Böyle bir fırsat da işte gelip çat- mışta! Çocuğun babası olan Lord Greys- tok, yani Tarzan ve anası olan Ceyn | çok zengindiler. Pavloviç eğer ço- cuğu Rokofa vermeyip de kendi elinde saklarsa, birgün olup Tarzan ile pazarlığa girişecek ve çocuğa karşılık onlardan küme küme altın koparacaktı! Bildiğimiz gibi, Löndra Tarza- İ nm konağından çocuğunu kaçıran Pavloviçti. Herifin Rokofun söziy- le, gece oluncaya kadar, çocuğu ana- sız babasız yavrucakların — bakıldığı | bir yere bıraktıktan sonra Rokofu nasıl aldatacağım diye derin derin düşünmeğe başlamıştı. Evet, , Tarzanın çocuğu Reko- fun eline geçmemeli, kendisinin elin de kalmaydı. Şimdi çocuğu alıp bi- linmiyen bir yere kaçabilirdi; fakat yıllardanberi ustası olan Rokofla böyle açıktan açığa kavgaya, giriş- meği gözüne alamadığından, * kur nazca davranmak istiyordu. TTarzanm çocuğu kendi elinde kalmalı. Rokofun bu kurnazlıktan haberi olmamalıydı. Pavloviç bunu da'yapabilirdi. Hemen, çöcuğu © bırakmış ol duğu kimsesiz çocuklar bakım ku- rumuna koştu; orada çocuklara ba: kan kadmla uzun uzadıya görüşerek çocuğun babası kim olduğunu ve ço: cuk yüzünden ne kadar çok para ka zanılabileceğini kadına anlattı. Ka dın bu para rüyası ve altın şakırtısı önünde dayanamıyarak Pavloviçin dediğini yapacağına söz vermişti. Yapılacak iş pek kolaydı! Kinkayt vapurunda bekliyen Ro. kofa, . Tarzanm çocuğu yecek, onun yeri cuklar yurdundaki, anasız ve rin sız, yetimlerden.biri götürülecekti. GDooani var) — Hiç suçu yoktu. — Olmaz mı? vardır elbette.. Bakı. niz, işte, benimki ile padişahımızın arası pek iyidir. Efendimiz, durup du- rurken ona bir sey yapıyor mu? Hat. ts daha bugün, iltifatı şahaneye maz- har oldu. Misafir “sultanlar; dalgın dalgm başlarını salladılar: Onlar, dördüncü Murada itimat edemiyorlardı, belli! Avizeleri yakılmış olan salona gir. n İkramlar biribirini takip etti, Sonra, saz başladı. Ben, yine şarkı Söyliyor, umumun rağbet ve memnu- niyetini celbediyordum. Fakat bir ara bk, üzetinideki! alâkanıs” eksildiğini, hissettim, Zira, konağın halki, arala.: rında fiskos bir şeyler konüşuyoris: dı: Telâşi: telâşir gidip geliyorlardı. . . Bir şey söylemek istiyorlar, fakat: cesaret güsteremiyorlardı. i Valde sultan, nihayet punu e etti; Ş — Ne var, kızlar.. — Ne var diyorum size! İçlerinden biri hıçkırdı: — Biz söylemiyelim! Ağzımız vâr- mıyor. Ağâlara sorun. Onlar söyle. sin,. Saz, ilk önce yavaşladı, sonra, din- di. Benim de şarkım, yarıda kaldı. Kösem sultan, heyecanla: iz sövleyin.. — Kapının ne adamlar gelmir. — Hangi kapının? — Saraymızın Kapısının . — Emrediyorum.. Çabuk söyleyin. Kimmiş-o adamlar? — Sarayı hümayundan İmişler. — Alin içeri. Bunu bize sormağa ne lüzum var? Yine tereddüt ediyorlardı. — Canur, alsanız a.. Bizim maliye olacak.. — Efendimiz. Önlerine bakıyorlardı. Gitmiyorlar. dı. Mustafa paşanm rengi atir: — Herhalde bu işin iğinde bir fev- kalâdelik var! , dedi. Maiyetinden biri, onun ayaklarma atıldı. Artık, heyecanmi muhafaza edemiyordu, Dizlerini, eteklerini öpe- rek, hüngür hüngür ağlamağa yolun. mağa başladı; — Emret, pişam.. #lmret.. Çarpişa- ım.. Senin uğrunda ölelim.. — Ne var?,. Ne oluyor?.. Bu feda. kârlığırızı icap ettiren sebep nedir?.. Beni ne gibi bir tehlike tehdit edebi- lir? Büyük hemşire sultânld Kösem yüz yüze bakıştilar, Onlar, yaklaşan fe. Jâketisezer gibi olmuşlardı. Valdenin, gizlice ve manalı manalı: — Acaba?.. - diye fisıldadığını duy. dum. Hemşire sultan: — Yapar mı? — İhtimal senin başıma gelen felâ- ketin aynı kardeşine de gelecektir. Fakat daha müthişinden de korkulur, — Zannetmem.. Biz burâdayız.. Damad Müstafa paşa, ısrar etti: — Çatlatacak mışınız beni, behey , adamlar! Söyleyin.. Na var?.. Ne olu. yor?.. Kimmiş gelenler. Bir ak ağa: — Bostancı başı! « diye inledi, Mustafa paşa, kaşlarını çattı! — Olabilir. Belki efendimizden bir haber getiriyor. — Arkasında celiât da var. (Devamı var)