“Yazanlar: 1 çestertedi — 3 Sayers — 9 Agnta Krişti — 4, Vils Kirofts — & Vayiçörç — & Henri Vel — 7. C.D. H, ve M Kül — 8 Milvard Kennedi ı 8, Con coald Alkmoks — 11 Edgar Jepson — 12. Klemans Dan — J& Antoni Berkel Çevi m: ja. Bizim matmazelin bilmem ki nesi var?! Adamcağızı elinin içine almış (istediği yere kuzu gi üklüyor. Zâten iri ya İ hep böyle zayıf kadınların | esiri ölürlar Bana kalırsa, ben matmâ-| is İ gözlüklü, yüz — Boşuna zahmet Bu sabah evlendiler bile. Kadın az kalsın düşüp bayılacaktı: — Ne? dedi, imkân: yok. Tevekkeli değil, muavin içerde garip havadis ala. cağımızdan falan © bahsediyordu. Olur şey değil. Evlendiler odemek? Vakia matmazelin böyle bir iş yapmış olmu sna şaşmıyorum ama, nasıl oldu da mister Holland ona uydu. Size demedim mi onu istediği yere sürüklüyor diye. — Mister Holland O matmazele çok mu âşık! — Aşık olmasına âşık, bunda şüphe yok. Fakat ne kadar sürecek, Burasını söyliyemem. Matmazele gelince, o pek âşık falan görünmüyordu. Hoş bunu da kimseden saklamıyordu. . Eğer amiral sağ olsaydı, kat'iyyen © Böyle bir şeye müsaade etmezdi. Fakat böyle öbür öl- mez evlenmeleri, daha cenazesi soğuma dan!1.. Müfettiş gene © düşünmeğe başladı Eğer yanlış hatırlamıyorsa İngilterede evlenme müsaadesi (alabilmek için en az bir gün beklemek lâzırmdır. Bu itibar la, matmazel Fitzgerald ile mister Hol- | landı, evlenmiş olmalarından suçlu tut- mak acele bir iş olabilir. Evlenebildik- lerine göre, demek, bunu daha * evvel. den kararlaştırmışlar ve o müsaadesini alrınşlardı. Müfettiş düşüncelerini ma- dam Emeriye anlattı. Kadın: — Ne çıkar, dedi, kararlarını değişti- siverirlerdi, sonra evlenirlerdi. Aceleleri ne? Hem şimdi düşünüyorum da, tevek- keli değil, Mister Holland dün akşam a. mirali görmek istiyordu! Herhalde bir çıkarı vardı. | « — Evet. Vinmuttan telefon etti de- | £, Telefonu ben açtım, Müsta- cel amirali görmek istediğini (söyledi. Kendisinin matmazel ile beraber papa- zın evine gittiğini, saat on bire o kadar kalacaklarını söyledim. Halbuki ne bile , o akşam erken geldiler. Hattâ ben, bu kadar müstacel olduğuna göre mis. | ter Hollanda, papazın evine gidebilece- | ğini de söyledim. Fakat o lüzumu ol- madığını, belki de sona geleceğini söy- ledi. — Geldi mi? — Bilmiyorum. Herhalde duymadım. Uykum da « Hem-az iş mi görü. yorum. Emeri ortalığı temizliyor am üst tarafı bütün iş bende. Emeri iyi bir kız, fakat matmazelin işini görmekten başını kaşıyacak vakti yok. Ben güya ahçı diye buraya alındım. Lâkin, mat- mazel yemeğini bile (o yatakta yer, bir * iğneye el sürmez, benim de nihayet iki elim var, , — Ama ne eller! Janboun tadından belli, — Buraya geldiğim zaman, amiralı yanıma bir kız daha vermesini söyledim. Ev eski. Mutfak geniş ve temizlemesi müşi Zavallı amiralden (o şikâyetim yok ama, pek o kadar vakti hali yer de değildi. Matmâzel ona bu bakımdan yardım edebilirdi ama, hiç orak olmu- yordu. Parasını acaba nereye sarfcdi. yordu? Bunlar benim işim (değil ama, insan düşünmekten kendini o alamıyor doğrusu. Bütün parasını tuvalete sarfe- diyordu. Ama © giyinmesini bilse bari? | Eski oda hizmetçisi öyle şikâyet edi) yordu ki. — Hani şu genç Fransız kızı mı? | — Nerenin genç kızı!., Şimdi hepsi genç kız ya! Fakat doğrusu fena kadın | değildi. Hem mükemmel ingilizce konu» | şuyordu. Fakat bir hizmetçinin hanı ile o kadar sıkı fıkı olmasını doğrusu. Kaç'dela, omatmazelin, ona,| amiral kızgın olduğu. zamanlar gözile işiretler yaptığını gördüm. Bence ha. em banımlığını. — bilmeli, hizmetçi. de hizmetçiliğini. Ne 0? kapı çakadı. Al- ah vere de Ereri gidip açsa. Emeri kapıyı açmıştı. Geldi, ve mü- fettişe: — İki gazeteci gelmiş, dedi, sizi gör- mek istiyorlar. © sevmem İ ri kovalamağa başladılar. Tefrika numarası — 20 — — Ne de çabuk? Ras gazetecileri geri göndermek is. tedi, fakat, sonra dünyada her mahlü- kun faydalı taraf! i rek İçeriye alır Gazeteciler 1 olacağını d ri girdiler. Birisi çevik, ün üst İkasmı güneşten ençti. Öteki somurtkan idi, saf makinesi taşıyordu. Raç — Eş delikanlılar, cinayeti nasıl ha- ber aldınız bakayım? Gazeteci dis değil mi? Bizim gaze, tede çıkmayan hâdiseler olmamış de- mektir. Bu itibarla, herhangi bir hâdise olur olmaz, derhal gazetemiz yazar, Ne- var ne yok? Rac gazetecilere, nasıl © olsa başka yerlerden öğrenebilecel malümatı verdi. Gazeteci teşekkür etti ve: — Mister Rac, dedi, şimdi müsaade edinizde sizin kayrkhanede bir Tesmini- zi çıkaralım. Bir elinizle amiralin sanda. ını da işaret ederseniz mükemmel olur. Müfettiş gözetede resininin çıkacağı na memnun olmuştu, Ne de olsa guru- ru okşanacaktı. Fotoğraf alındıktan son ra gazeteci: — Şimdi, dedi, o müsaade ederseniz biraz da matmazel Fitzgerald ile görü- şelim. — Buna müsaade edemem, çünkü bu. rada değil. ü Rac biraz düşündükten sonra: (Devamı var) Tarzanın Tarihi macera ve aşk romam — 49 — Valde sultan kizina ders veriyordu: Namus, anane, bunlar, halk içindir... Biz ası:zadelere gelir.c2: Bak Borjyzlıra.. Geçen kısımların bülâsası Ben, sarayın eatrika'arı içine har maş bir hadımağısı hanendeyim, şimdi, Kösem sultanln kızının eğ. lence meclisinde bulunuyorum, Pa- eniştesi Hasan yırdiğı için kadın matem dir. Kösem valide onu ovun. duruyor. Genç kadm. ağlıyordu: — Ne istedi, ne İstedi benden... — Kızım, evlâdım... Senden değil, | benden istedi... Benimle mücadele e | diyor.. Benim iktidarımı kırmak yor. Ben onun iradesini sormadan, aramadan sizi evlendirmişim... İyle mes'uttum ki... Bostancıla, ... Beni, kocamın saraym. dan çatır çatır kopartıp buralara ge. | tirdi, Ben ne Yapacağım 7. İsterim, is- terim... Onu isterim. Bana onu hiçbir erkek unulturamaz... Kösem sultanın gözleri daldı: — Hiçbir erkek mi?... - diye mırjl, dandı. — Evet, hiç, hiçbir erkek... Bilmez, sin onu... Ne insandı o... Yazan: Edgar Rice Bürroüghs Çeviren: A.E. karısını Ve coşkunlukla anlatıp: kocasmı | methüsena etmeğe gifişti. Nihayet, yine hıçkırıklar İçinde: — Biliyorum, ağabeyim öyle” İnat. çidır Ki, bizi biribirimize usla kavuş. | furmıyacaktır.. Ve ben, onun hira, nından verem olâcağım... Öleceğim Bu derdime hiçbir deva yoktur. — Kızım... Ben de anneyim... Bende İ de evlâtlarımı sevmek hissi vardır. Her geye, her seye rağmen. ye sultanlığıma rağmen bu bende vardır. Ağlayıp da yüreğimi parça parça et. me... Sana ben bir deva bülacağ Öy'e bir deva ki Hasanı unutacake Osu bir daha aramıyacaksım... Kız, safiyane baktı. — Anne!... Bu kabil mi? — Kabil kızım... — Nasri?. — Önün aşkını, silecek bir kuvvet vardır. —'Onun aşktı, ne tatlı... Kösem sultan, manalt manalı: — Bilirim. — Ne demek istiyorsun ?.. Anne, küçük sultanın saçlarını ökgr yarak: — Benim saf kızım. Kösem sultan, pad'sahın hemsiresi: i avuçlamın içine aldı, Ma. iyetindekilere: ain e — Siz bizi verdi. Fakat, bu ne gar'p emirdi ki, hazu run bâlâ meclisteydi. dinizmeyin!... . “emrini Valde sutlan, kulağımızın Birer tr kacı mı var sanıyordu. Herhalde bu emir. sarayın garip en'anâlerinden biriydi. Bir remizdi: maiyeti besaza <a*mamak, adam sırasın» *-wmamaki "Dinlemeyin!” dey nce *m'ye ; çek. “unutun!,. ütacak, üne bir mikap takılınca tanınmi, yvacak... Fakat, doğrusu, ben o kadar talim görmüş sıraylılardan olmadığım için, anneyle kızm konuştukları kulağıma üzel güzel çalındı. Hayretle dinle devine* — Ah. benim sef kızım.. Biliyor» sün ki, kaptan Hasan paşayla beğ söylendimi... Yani, aramızda bazı aşk münasebetleri olduğu rivâyet . edildi, Ben, seni ona verdim. Padişaha bunla, for söylemişler... Şimdi, bütün b ülari kaçıran asi gemiciler maymunların ve parsın dişleri arasında can veriyorlardı Kşwri gemisinin azgın gemicileri karanlıkta karşılarında bayağı kendi- leri gibi adamlar görmeği beklerken Tarzanın kocaman ve korkunç may. munlarını, çirkin bir'deve benziyen maymun kralı Akut'un ağzından fır. lamış gibi duran keskin dişlerini gö- rünce şaşırıp kalmışlar ve ne yapa caklarını bilemiyerek duralamışlar. | dı Akutun maymunları derin'derin homurdanarak, ağızlarından kö - pükler akıtarâk heriflerin üstlerine atılmışlardı. Azgın gemiciler. değil en yiğit insanlar bile bu saldırış 6 nünde düramazdr. . Heriflerden el lerinde tabanca olan birkaçi, nişan alınağa vakit bulmaksızın kursun sikabildiler. Sonra hepsi bir yana kaçmağa, canlarmı kurtarmak için sokulacak bir delik aramağa baş- ladılar, Bir takımı merdivenlerden yuvarlana yuvarlana tekrar âşağıya indiler, bir takimi baş ve kıç taraf- lara dağıldılar, birçokları da gemi- nin çarmıhlarına #irmanarak direk» lerde birer bucak bulmak yolunu tut. tular,: Ancak kocaman maymunlar çarmıhlara ve direklere « tırmanmak işinde gemicilerden daha usta idiler, Maywunlardan her biri bir çarmıha atıldı ve şaşılaçak bir hızla gemicile- Her biri yarım dakikada kovaladığı ava yeti- şiyar, “demir gibi sağlam, bıçak gis bi keskin tırnaklı elleriyle gemicinin bacağından yakalayıp direkten aşa- İ Bazıları da çarmıh- kalkarak, ğıya atıyordu. ların e ayak üstü iki elleriyle küçük çocuk gibi tuttuk. ları gemicilerin gırtlaklarma, . şah damarlarına dişlerini ge-irip parçalr yorlardı. Maymunların yakaladığı gemicilerin pek keskin ve acı cığlık- ları “dürgun denizin üstünü, rüzgâr- | s:z havayı dolduruyor, biraz ötede- | ki ıssız adanın dik yarlarında, derin ormanlarında çınlıyordu. Tarzan gemiye girer girmez ka- üç dön i rısı Ceyni aramak için merdivenler- den kamaralara koşmuştu. Güver tede canavarların istedikleri gibi kan dökmelerine, insan parçalamalarına engel olacak kimse kalmamıştı. On- lar da bu fırsatı elden kaçırmamağa çalışıyorlardı. Bu kan ve ölüm fırtınasınm gönde Pars Şita da gemiye bağlı san- daldan güverteye fırladığı vakit, ö- nünde maymunların direkten attığı, can çekişen bir adam gövdesi gör- dü. Attığı bir pençe ile'leş haline gelmiş bu gövdede kendi azgın işta- bint uyandıracak, ; kızıştıracak bir deprenme göremeyince alev saçan büyük gözlerini dört yanına gezdir - di ve tam o sırada, güverteye çıka- rak vaziyeti gördükten sonra kendi kamarasına kaçmaya çalışan Çinli Kay Şenk, gözüne ilişti. Canlı ve oynak av işte orada idi! Şita yürek dondurucu bir haykı rışla bu avın üstüne sıçradı, Bunu gören Çinlinin boğazından da hemen o kadar yüksek bir korku feryadı yükseldi. Çinli bu korkunun verdiği ina- nılmaz bir kuvvetle kosarak kama. rasının eşiğine vardı. Kendini içe- ri attı ve hızla kapıyı, korkunç bay- vanm yüzüne kapamak istedi. Fa- kat rok geç kalmıştı. Şitanin ağır gövdesi, demir kafası kapıya bir gülle gibi vurunca, kapı parça landı, Pars da kamaraya girdi. Çinli Kan Senk can korkusunun ve en işkenceli bir ölümün verdiği son uğraşma ile kamaranın yüksek yatağına çıkmış, orada arkasmı geminin yan tahtalarıma dayamış ol duğu halde bir çılgm gibi haykırı - yordu. Azgın Pars pek tetik bir siçra- | i in bulunduğu Yatağa çık- / işta. Boğuk iniltiler,. yarım hay” | kırışlar, kırılan kemik, parçalanan ; taze. et sesleri, homurtulara karış - | 1. Şita onun parçalanmış sarımsı, | esmer ve sert etini bir kurabye imiş gibi kolayca ve istekle yiyordu. Kinkayt vapurunun İkinci kap - tanı Şnaydetin Ceyne: saldırdığını görmüştük. “ Herif, Ceyni yere dü. şürerek. elindeki tabancayı çekip al. mağa ancak vakit bülmüştu ki: Ka- maranm kapısı ağıliverdi" ve içeriye yar: çıplak, dev “gibi bir adam girdi. Tarzandan başkası olmıyan bu a- dam, kamaraya yıldırım gibi sürat» li göz attıktan sonra hiç gürültü et- meksizin ileri fırladı ve gene o anda Şnayder boğazının çelik parmaklar arasında sıkıldığını duydu. Alçak herif boğazını sıkanın kim | olduğunu anlamak için. güçlükle ar- kasna dönüp de maymunların oğlu Tarzanı ateş saçan gözleriyle karsı» laşmca, gövdesinden buz gibi bir titreme geçti, Çelik parmaklar Kinkayt vapu * ru ikinci kaptanmın boğazının cev resinde ölüm çemberi gibi gittikçe sıkışıyordu. Şimdi herif haykırmağa çalışı * yor, acı ve korku içinde yalvarmağa uğraşıyor, öncak daralan; kopacak gibi sıkılan boğazmdan' sese benzer hiçbir 1çX çıkmıyordu. Sölük almak, kend kurtar - twwak için çılğın gibi uğraşırken göz“ leri yataklarından fırlamış ve pek cirkin bir hal almıştı. Tarzan parmaklarını büsbütün sıktı. Ve parmakların arasmdaki bo- yun “büküldü, bir kemik çturd x işitildi ve Kinkayt ikincisinin göv - deki “emir kaldı. Tarzan iki'saniye sonra arka - soda Ceyn ile Afrikalı kız olduğu halde geminin güvertesine çıktı. Tarzan -yüverteye, yoldaşlarına :yars dn etmek-için eıkmustı; oraya va- | sp da çevresine şöyle bakınca gü vertedeki savaşın artık bitmiş oldu- ; ğunu anladı. (Devamı var) | birak... Onu unutmanı istersen Sünbül ağn, evet Sünbül ağa, en birinci İlâç- tır. — Anne! — Evet kızım... Ben de böyle unut tum Hasan paşayı... Doğrusu bu! Anna! Ranim.havsalam. almaz... Bana bunları nasıl lüyorsun.. Senin kanın kimbilir n8 Zuk bir pınardan geliyor... Benimse.. — Sus, sus, Böyle yüksekten at- mâ... — Ahlâk, fazilet, an'ane, namus... Evlâdını bir âşığına peşkeş çektiğini itiraf ediyorsun... Ah, Hazan... Ha . san!.. Zavallı kocacığım. Ve şimdi de, yeni âşıkınla beni tedavi mi edecek- sin... Anne, ahlâk.. Közem an, mahut şen kahkaha. larından birini attı: — Ahlâk, fazilet, an'ane, namus... Bunlar halkın zaptii rapti için manevi baskılardır, Kızım... Buhları sende yuttun?... Halbuki bizler için, o mev. zubah& olamaz. Bir hükümdarın her SÖZÜ nasl kanunsa; her 'hsreketi de ört, âdet, kanun, görenektir... Başka. “ları için haram ve memnu olan seyler bizim için değildir... Bir ferd birini keyfi için öldürtürse cinayet işlemiş olur. Biz bunu yaparsak mübahtır. O- Dun gibi, abad için en büyük namus. suzluğu teşkil eden seyler, bizlöre ca. izi'r.. Vah yavrum vah... Bunları hâ- lâ bilmiyor muydun?.. — Anne! Anne!i, Ben, her geye rağ men, saf yaşadım. İnsanlığı aâilzade- liğe tercih ettim... Midem basit, sıh. hi yemeklerden hoşlanır, ruhum da ba sit ve tahii hallerden... Beni ifsat e! me, bozma... — Kızım... Sana yakıştıramıyorum. Bak,sstrap çekiyorsun. Seni seviyo rum.. Tedavi etmek istiyorum... — İğitilmemiş sey.. Bir anne, kızı. na böyle şeyler söylesin.. Bir aile için. de bu!... — Cahil. Borjiya ailesini işitmedin mi? Onların maceralarmı bilmiyos musun ?... Onlarda, ahlâk, anane, na- mus, fazilet kaygusu var mıymış? Söylediğim gibi yaşamılşar... Kendi kanunlarını kendileri yaparak... Hay» di, haydi. Bırak şu kabakça fikirleri... Ne demekmiş 0?.. Yüzünü yaklaştır tüssüye... — Nedir 0? — Itri Isfahant.. En güzel esrar. Başın dönecek,. Ve bir an cennette ya. şıyacaksın... “© : V (Devamı var)