araba / Muhatabım gülümsedi: i — Armınuz bundan çok daha ucuza , (9x edilebilir. Şimalin gece poğtasi İ beş kilometre öteden geçiyor. Bir sa. | at bir çeyrek zamanınız var, Jakob size refakat eder, yolu gösterir, Siz de ondan sonra, caddeye varır, arabanın durduğu yeri çabuk bulabilirsiniz. — Aman ve iyi olur, : Yine gülümsedi. Zili çaldı. İhtiyar 7 «gağma emirler verdi ve bana bir bar dak viski içirtti, İ an Dışarda €pey kar var. Hava 80. ğuk. Bir bardak alkol sizi ısıtır. İcviğim viski çok sertti. Boğazım yakarak mideme indi. — Serttir ama, bu soğukta iyi gelir. Haydi şimdi vakit kaybetmeyin. Güle güle, Misafirperverliğine teşekkür ettim. Elini sıkmak istedim. Fakat arkasmı dönmliştü. Bir saniye sonra Jakob'is beraber yola düzülmüştük. Hava soğuktu. Rüzgir dinmişti. Gökte bir tek yıldız parlamiyordu. Uşak vazifesinden memnun olmi- yarak, önümde konuşmadan yürüyor.. du. Birkaç adım gittikten sonra yol arkadaşım durdu, Bana işaret ederek: — İşte yol burası... Bu taş duvarı daima sağ tarafmızda bulundurarak yürüyün. Hiç şaşırmazsınız! - dedi. — Bu, eski araba yolu mu? — Evet, — Öteki ile birleştiği yer nerede” — Üç kilometre ötede. Cebimden para çıkardım. Babşişi görünce çenesi açıldı, ” — Bu yol, yaya yürüyenler için iyi- dir, Fakat arabalar için hem taşlıdır, hem de dardır. Yanımda da uçurum vardır. Parmaklığın kırık yerine dik. kat edin. Orada bir işaret direği gö- pesks'niz, Parmakirz kezadanberi — Kaza mı? — Evet. Gece postasmı yapan ara“ ba oradan aşağı yuvarlandı. Memle, kette, seyahatler için en tehlikeli u. Çırung buradadır. — Fâçia!... Çok ölenler oldu mu? — Hepsi... Dört kişiydiler. — Nekadar geçti bu vakanm üze- rinden? — Tam dokuz sene. — Yoluma dikkat ederim. Verdiği - niz izahatı unutmam, Haydi Allah ra. hatlık versin. — Size de efendim. Teşekkiir ede. rim, Cebine parayı attı. Şapkasmı çi- kardı. Sallanarak gerisi geriye döndü. Karanlıkta yürümeğe başladım. j Yolda zahmet çekmiyorum. Zifiri karanlığa rağmen duvarm beyazlığı çarpıyordu. Ortalığm sükütunu ca benim adımlarımın sesi ihlâl adi; lu. Bu sessizlik fename gidi. yordu. Daha hızlı yürümeğe başla. d zamarda da şarkı söylü. iden iyiye soğumuş. n3j ei ede. Ellerimin bile hissetmiyordum. imle tüfeğimi sıkıyor - fes bile zorlukla gir i i 1 yordu! tu, Ayaklı mevcudiyetini Bütün kuvveti dum. Adetâ ne yordum. Soluk alamamaktan © kadar yorul- arak i bir an duvara dayan em edin. Gayriihtiyari ba. sımı arkaya geninin. yalan bir işi. klaştığını gördüm. yim yine mİ geliyordu. > kat bunu fazla a mü! ka) k ikinci bir fener İD eler, MuYAZİ ey ayni süratle bana doğru yürüyor” dr. ” il Fsnerlerin bir arabaya ait na Bü derhal anladım. Fakat bu ter' e Mig ve tehlikeli yoldan gelmesi vE ii bime gitti doğrusu, Tereddüde mah Yoktu, Anbean ışıklar yakalşıyordu Simdi artık, gayet hızla karların üze. Tinde yürüyen bir araba sesi işit” Ye başladım, Nihayet ilerliyen kütle. Yİ bütün hacmiyle gördüm. i Bu, gayet cesim, yüksek bir seydi. Aenba van'ıslıkla dah» “22 yürümüş ile vostanm geçeceği yere mi var. . Daha düşünmeme zaman kalmadan Hortlayan TN . Köpükler, terler için- baş gas at... Arabacınm ya. nmda bir yolcu. Geldiler. Hemen #ap- kamı sallıyarak seslendim. Hayvanlar, hizla birkaç adrm beni geçti. Mevcudiyetim görülmedi mi di. ye üzülüyordum. Fakat ilerde atlar durdu. Arabacı gözlerine kadar atkı. lar içinde sarılıydı. Seslendim, cevap vermedi. Dışardaki yolcu da bana bakmadı. Kapıyı açtım, içeri girdim. Üç kişi oturuyordu. Usullacık ben de bir yere iliştim. Bu saatte posta. nın böyle boş olmasına ve yer bulma, ma cidden geviniyordum. Lâkin buranın dışardan daha *0 - ğuk olduğunu birdenbire hissettim. Garip bir rütubet yakı gibi cildime ya lu, Fena bir koku da ortalı- den geçirdim. Üç erkek. Üçü de süküt ediyor, Uyumuyorlardı. Fakat köşelerine bü. ölmüş. derin düşüncelere dalmış gibi duruyoralrdı. Konuşmak istedim. Ya. nımdakine hitaben: — Ne soğuk hava; değil mi?.. de . dim. Başını kaldırdı. Bana baktı. Fakat cevap vermedi. ni sene şiddetli olacak gali, ba! - diye ilâve ettim. Bulunduğu köse karanlık olduğu halde gözlerini bana diktiğini sezdim. Fakat dudaklarından yine de bir çift kelime çıkmadı. Başka zaman olsa fe na halde kızardım ama, bu anda öf. keye mecalim kalmamıştı. Havanın soğukluğu beri dondurmuş gibiydi. Ve arabanın içindeki o garip koku, mideme bulantı veriyordu. Soldaki komşuma doğru dönerek peğcereyi açmak Mmusadayesmı İSLE- O ön, put gibi, yine cevap ver. medi, Sualimi hızlı sesle tekrarladım. Yine cevap almayınca sabrım tükene. rek camı indirdim. Meşin elimde kaldı. O zaman farkettim ki gerek pencere, çerçeveleri çürümüş ve senele . rin biriktirdiği bir toz vığını ile örtül. müş. Merakım uyandığı için arabaya dikkatle baktım, Log ışığın altında bu- nun ağetâ bir harabe olduğunu farket- tim. Tamir edilmiş olması göyle dur. sun, her tarafı liyme liyme döküülyor. du. Üçüncü yolcuya döndüm. — Bu berbat bir araba yahu! .de. dim. - Zahir her zamanki posta tamir- de de, bunu bu gecelik kullanıyorlar, öylemi? | Başını yavaşça Salladı ve (cevap vermeden yüzüme baktı, Yaşadığım müddetçe o bakışı unu. tamam. İliklerime kadar donduğumu hisgettim. Hâlâ bugün hatırladıkça bü tin benliğim ürperiyor. Gözleri garip bir ışıltı ile parlıyor. du. Yüzü, bir ölü yüzü gibi sapsarı ve soluktu. Dudakları renksizdi, can çe. kişen insanlara mahsus bir takallüs, le parlak dişleri üzerinde büzülmüş- tü. Böyliyeceğim cümleler dudağımda dondu. Mütlüş bir korku içimi kapla» ğı kaplamıştı. Yol arkadaşlarımı göz. | HABER — Akşam postası e 5 Toton Amca ve karıSsı Kızıl sacayak Çelik yüreğin di. maceraları (Devamı 11 incide) —13 . Nakleden: (Hatice Süreyya) — AĞIMIZ İRTİLÂLIN, MWVi Zene SONA ERECEĞİNE İNAN LİNPu...CIM OLDU an : Niyazi Anmet 100 sene evvel bugün Felemenk kükümeti lâle için bir kararname neşretti iki ton buğday, dört ton çavdar, dört öküz, sesiz besli domuz, ol iki koyun, üç bin okka şarap dört ton peynir, bin okka biber, bir kat elbise ve bir gümüş tas mukabilinde bir tek lâle soğan», a A aa 1837 yılı 28 nisan günü, tam | li soğanını feda edemem. 100 sene evvel bugün Felemenkte İ — Bütün verdiklerime #ekiz ts- bir kararname çıkarıldı. | ne de besli dörmuz ilâve ediyörüm, Bu kararnamede “lâle soğanı a- — Büyük bir şey değil İrp satmadan doğan borçlar diğer On iki'de di borçlar gibi ödenmek mecbüriyetin. | || Gey in “m : em. dedir. | Ni İ ii. - İlk bakışta.çok tuhaf görünen | ai Kelin gile sene b d bu karar, o gün için son derece e DE dabi Das, e hemmiyetliydi. Bugün de tarih ba- Te 8 tee Zi kımından ehemmiyetini kaybetmiş — AMR değildir. — Bin 'ton peynir daha. Ben, bu yazımda Felemenk hü | o»... kümetinin kararnamesi vesiylesiyle rm Bir kat âlâ elbise ile bir de tarihte lâlenin oynadığı rolü anlata. | gümüş tas vereceğim.. cağım. Soğati sahibi gayri memnun mr Bütün dünyada şöhre kazanmış rıldandı: olan lâle en çok Türkiye ve Fele- — Peki, verelim, menkte akılların alamıyacağı mace- GN Gene bir zengin Felemenkli, em ralar yaşadı. | Lâle Felemenge meşhur“ diplo. | Salsiz diye sakladığı lâlesinin bir ben zeri bulunduğunu duyunca ne yapt" mat Bosbet tare | ndan sokulmuştur. Bosbek İstanbulda elçi bulunduğu | “ağını şaşırdı. Doğru o adamın evi» ne gitti: vakit asrın en tanınmış bina tarihçisi bulunan Şarl Delkloz'a bir leylâk ağa | | — Efendim, çok kıymetli lâlele- cr ile bir lâle göndermişti. Bu iki | Tiniz varmış, ziyaret etmeme müsaa- nümuüneler onların bütün Avrupayı de eder misiniz? bir hastalık halinde sarmalarma kâ- Dedi ve müsaadeyi aldıktan son- ra bahçede kendi çiçeğine benzerinin fi geldi. Çok az sonra Tülipomani denen lâle hastalığı her memleketi | bulunup bulunmadığını tetkik et meğe başladı. Filhakika vardı. ihata etti. 7 e de Ku al — Aman yarabbi, diye kaykır- İstanbul da bu hastalıkla malül di. Çünkü kendisi ihtimal vermiyor” dü. Damat İbrahim paşa, Kâğıtha- neds Sadabat âlemlerinirenk o renk di Gökül Vleler drasmda yapıyordu: Üçnücü e N Ahmet vaktini yarorada yahut Çıra. gön Bu benim lâlem.. diye bağır. ğan bahçelerinde fakat muhakkak lâle bahçeleri arasmda geçiriyordu. lâle yalnız saray bahçelerine hasredilmiyordu. Hemen her evde renk renk İâle bulunduruluyordu. Bu yüzden lâle fiyatları gittikçe artır yor, yeni çeşit lâle yetiştirmek için rey li adı verilen ir İâle soğanı bin kuruşa satılıyor. du. En nihayet lâle öğe narh konmak mecburiyeti hasıl oldu. Burada Avrupalı bir lâle merak: lis zenginin başma gelen enteresan Bahçe sahibi gülümsedi: — Sizin lâleniz mi? Ne münase- bet. Bu lâle benim en değerli lâle lerimden biridir. Hatta zannediye. rum ki, bunun Avrupada bir eşi daha yoktur.. — Evet, ben de size öyle değil dir demiyorum ya.. Hatta buraya gelişim yalnız bu lâleyi satın almak içindir. — Halbuki ben lâlemi satamam., — Size elli Fransız altını veris bir hikâyeyi anlatacağım: KEŞ Mİ çük ei GA Harlen şehrinde lâle borsatt var. | ie a di. Para borsası gibi iş yapıyordu. | a Bir. gün buraya uğrayan Zengin biri | © yere ir di ae Visrua,, denilen lâle soğanını satın e ML ğreğiniz almak istedi. ve, e erdim. Ben âlemi Lâle sarrafı, soğanı almak isti. dikili gana za ip ei bir lm in — İşte size yüz altın. kr e mamak istediğini i Tomas Vermars adını taşıyan > > bahçe sahibi Pazarlık Yaparken kar. engin: z şılaştığı bir borç yüzünden Iğlesini / — İki a buğdaya mukabil ve- | satmak mecburiyetinde kaldı. Mi ii . meraklısı hemen cebinden . i “x, | VÖZ altını çıkarıp verdikt EA sahibi cevap verdi: lleyi eline aldı ve derh vr eyi — Hayır. e parak parçaladı. Ayak le ez ; — Dört ton çavdar daha ilâve e- | meğe İmali ip —V Sağ Şimdi seviniyor ve gülüyordu. Neşesi yerindeydi. Çünkü lâlesi — Dört baş semiz öküz daha.. | dünyada ancak bu lâle ortadan kalk» — Üzülmeyiniz efendim.. Bu | tıktan sonra eşsiz olmuştu. €şya için dünyanm en kiymet İşte bir lâle hastası. Pak ea 1 KASINDAN EMEK ÇOK TEHLİ al Z İÇERİ BUWRU —.- KELİDİR... MADIĞI- | EMİN OLUNUZ,