MAN — 1937 geçtiler e ıde ıyor tavanları, olacak ir salon ve bu salon- di bulunacaktır. yanında 500 kütüpbane, okuma sa. ratuvarlar ve dört de lonun ans'salopu bulunacak” ven üst katı taraça ha- açık bulundurulacak 20 metre yükseklikten eykelinin kaidesinden muhteşem manzarası Sovyetler sn - nanda 30,000 kişiyi Binada 62 müteh ve 99 da asansör bu- neleri dair eyanalı değil midir? Karş # tekbir âbide vardır. ve fena halden çikarıl » mahkemelerinin cdyunuz. Bu borçu, ha- e k her vesile ile, cburuz. (Daima bir karara karşı ufak na- eğe , müştereken » buyururs gerek bizim n ve tebellür irlle teayy uâlinize daha olgun ola. kit hükmünüzü daba ge. uz. (muvafık sesle. e geçilmiştir. iü toplanacakıtr. A.) — Dün Paris borsa. yeniden düşmesi, bey- ın mahsus derecede te. iyet vermiştir. karnı, düşmüş ve bu düş- mühim olmuştur. Bt, İl1, de kapanmıştır. AS idi rank gene düşük olarak en açılmıştır. A, Sinemasında aları TÜRKÇE SÖZLU arp gemisiyle yapı- diye kadar yapılan nda Köşkteki genç misafir Bay Nec | det, saatine baktı: — Ooo. Geç olmuş. Müsaadeniz- le, ben gideyim... Rezan hanmefendi: İ — Aman; mesi geç çocuğum: | Sast deha on!.. dedi. — Zarar yok efendim.. Uykum yar... Yarn pek çok işim olacak. Bu sabahı da pek erken kalktım. İ Rezan hanımefendinin annesi , | si Habibe hanım, "köşede tesbih çeki- yordu. Lüfa karıştı: | — Evet, sahi... Erken kalktı... | Sabah namazmı kıldıktan sonra, | pencereden bakmıştım. Bizim bah" | ede gördüm Necdet Beyi! kendi | taraflarma doğru gidiyordu. l Delikanlı azıcık kızardı. Yan gözle, hırsızlama, Jaleye baktı. Jale, Rezanın kızı, Habibenin de torunu | idi. Gözlerini önüne eğdi. Fakat Necdet, derhal yetiştirdi: — Efendim... Şey. Sabahleyin söylediğim gibi erkenden kalkmış tm da... İşime gitmezden evvel, zin gu aşılı şeftaliler aklıma geldi Bir tane yiyeyim dedim, bahçenize girdim... Affedersiniz... İhtiyar kadn: — Aman, oğlum, bunda af edi lecek bir şey yol olsun. Sen mideni bozma da... Jale ile Necdet, gene, kaçamak tarzında bakışıp gülüştüler, Komşu delikanlıyı, üçbatımdan üç kadm kapıya kadar teşbih etti Portmantoda şapkasını giyerken Rezan hanım: — Babanız aklıma geldi! - de. di. s tam şapka inkilâbı günü ölmüş tü zavallı... i Gözleri daldı. Büyük anne, söz kariğtr? — Hey gidi günler hey.. Dedesi olsaydı da torununun şapka giydiği» | ni o görseydi asıl... — O sofu adam... | İhtiyar kadının gözleri daldı: — Sofu adam... Silkindi, sonra: — Allah rahmet eylesin.. Ölülerden böyle bahsetmiş ol - | mak mıdır, nedendir, hepsinin de | içine bir ürperme arız oldu. Zaten | akşanı Tep cinlerden, perilerden, hortlaklardan o bahsetmişlerdi.. Bu evin perili olduğundan, ötede beride hayiletler görüldüğünden dem vu- rap durmuşlardı. Gene ayni muba- verelerin tesirinde olarak, Habibe hanım: — Oğlum Necdet Bey.. Aman bahçede destursuz yürüme. . dedi. * hatırım için... Ne olur... Delikanlı: — Peki, peki... Siz merak etme- yin... Deyip el öptü, çıktı. Arkasından kapıyı kapadılar. Jale: , — Kuzum sahiden mi hâlâ cin peri var burada? - diye sordu. — Elbette sahiden var kızım- Annen de ben de birkaç gecedir sira ile hep görüyoruz.. Bahçede dola$: * yor... Çardağa doğru gidiyor — Benim odamın altmdaki ça" dağa mı? — Evet: Öyle ya.. Şapkalı Genç kız, dudaklarını ısırdı. —Hnm.. Annesi: — Ah kızım ah... Sen inanma, inanma ama, bu yeni akıllar nafile” dir... Çünkü iyi saatte o'sunlâr hak- tır.. Cinlerden kur'anda bahsolu” nur... zi — Yok anne, inanmıyot deği" lim.. Çünkü ben de çocukken fesli bir perinin bahçede dolaştığını gö rürdüm.. Büyük anne: daldıktan sonra: | — Ben de. Oz yürdüm... Şimdi şapkalı... Bu veler enne, bir düşünceye — Fesliyi geçin.. Zannetmiyo” | İ yum, Kim bilir kimdi o... Fakat, ben | e çocukluğumda sarıklı bir perinin | bekemize dadandığını hatırlarım. Büyük anne, birdenbire: | —-Tütütütü.. sus. günaha örme, . Perinin sarıklısı olur mu? Genç kız, müstehziyane: — Kuzum nasl ol yor d bu| ler. zamanlarının modası muci- yerler iniyorlar. Buna da benim aklım ermedi. Anne: — İspirtizma kitaplarındaki re: imleri görmedin mi, kızım... Ervah hayatlarında yaşadıkları kılıklarda tecelli eder. Meselâ, Napolyon, & köşeli şapkesiyle, Sultan Selim kevuğiyle.. Kim hangi zamanda öl. | düyse, daima o kılıktadır.. Kız, birdenbi silkinerek: | — Aman geç kaldım. Lâfa dal dik da | Anne. . — Nereye? — Şey.. Yatmi di de... Allah rahatlık versin... | — Sana da.. Fakat gözleri mış gibi durmu; öyle erkenden yatmaz. Ok Köymen çekiliveriyorsun., ve Odamda | Uykum al 7 uykun vari şen eskiden dın.- Şimdi ye ık sönmüyor. ik nem vallahi. Öyle işte, Biraz kitap falan da okuyorum... — Haydi yavrum.. Git yat öyle ise... i hanım, | Habibe hanımla Rezan | bir müddet yalnız kaldılar. İ İkisi de kendi âlemlerinde dü- gündü. İhtiyar kadın: > Sarıkle dedikleri cin deği di. Yok yek: Fakat o fesli ile bu şapkalı Rezan ise: “. Feslinin cin olmadığını ben ye düşündü. » biliyorum ama O sanıklı. Bu şapkal Nihayet, Habibe, tesbihini cebir —- İndir pencereyi de biz de yat: | mağ gidelim bari... | ”- Peki anneciğim... İ Kadın, pencereyi acele ile kapa” İ ken: 5 —— Aman yarabbi... « diye inle | gi. > gene tüylerim diken diken ol» | du. | — Ne var)... || —— Ne olacak?.. O şapkalı peri.. | dağa doğru yürüyordu... Şa Yakanı ısır kızım, yakamı isır. bu ev... Bilirim, ötedenberi cin- liydi. Çocukluğumda babam hacce da, cariyeler bahçede ittiği zaman giti anlar deleştiklarm | Çelik yüreğin görürlermiş.. Ozaman bu zamandır | maceraları böyle hep... Paz (Vâ Na) | Kızıl sacayak SENDE Hiç MERHAMET Yokmu —« “YikTABi Bİ , Yazan: Niyazi Ahmet . Haklarını istiyen Sipahiler sadrıazama pusu kurdular Para istemezük, karılarımızı kâfir eden Ferhat Paşanın başını isterlik 1595 yılı 22 nisan günü, 34 sene evvel bugün sadrazâm Ferha, at üzerinde saray hümayun paşa, dan kendi sarayına du. Tam Haseki hamamının yanına gelmiş ti. Yüzlerce insandan mürekkep bir kalabalık etrafını sardı: Hepsi bağırıyorlardı: — Mansabımızı isteruk... — Bahşişleri isteruk... — Bizi aldatıyorler, Bunlar, kendilerine Sipahi mar sıbı verileceği vadedilen bin kadar Sipahi oğlanı ile Culüs bi hisse alamıyan Martalozlardı. Sadrazam, ilk önce ne cevap ve reçeğini düşünemedi. Baştan sav. ma çaresini düşünmek lâzımdı. Fa kat bağıranların hepsi kendilerine vadedilen bir “hak,, istiyorlardı. Yok sa sadrazâmı tehdit ile para kopar- mak niyetinde değildiler. Ferhad paşa, bir müddet at üs- tünde sağa sola döndükten sonra du: — Benden ne parası istiyorsu- nuz? hududa gidiniz, paranız orada verilecektir. yüzlerce insan, - bu mağrur.cevap: tan büsbütün sinirlendiler. Şimdi her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu — Biz hakkımızı alırız. — Bizi hudut sözü ile korkut - Oraya da giden bizleriz. — Hakkimızı zorla biliriz... adrazâm işin büsbütün büyü- j rdu, Daha yavaş ses almayı da Ülülemre itaat oetmiyen Uğultu kat kat arttı: — Sadrazâın bizi tahkir etti. — Bunun sualin edelim. — Müftüye, müftüye.. Sesleri yükseldi. Kalabalık halk şimdi gidiyorlardı. Müftü, güçbelâ meseleyi anla İ dr. Palabıyıklı biri: — Müftü efendi, dedi. Sadra - müftüye va istemeğe geldik.. Cezasını gör melidir. Müftü, işi tatlıya yolunu aramağa başladı. — Kardeşler, dedi. Sadrazâm ne söylemiş olursa olsun, siz bu- nunla kâfir olmazımız, karılarınız da boş değildir. Müsterih olunuz. bağlamanm BAŞIMA" BIR! ÖRECEKSİN BEŞ DAKİKA LERMİSİN! 342 den | y doğruldu ve kalabalığa karşı bağır | Hiç olmazsa bir vaat bekleyin | arıları boş olduğunu bilmez | zam bizi tabkir etti. Aleyhinde fet. | sene evvel bugün boş eden, bizi Fakat asker, müftüden nasihat dinlemeğe gelmemişti, Onlar, ken- dilerini tahkir eden Ferhad paşanın cezalandırılınasını ve haklarının ve- rilmesini istiyorlardı. — Bizi susturamazsınız. Hak a* riyoruz. Diye bağıranlar arasında: — Müftü parasız fetva vermi- Diye bir ses yükseldi. | yor. aballeleri dolaştılar. ».. Ve hep böyle söyliyerek sokak” İkinci gün hazineden alim ve gümüş olarak kırk bin duka çıkan- dr. Tarihçi Selâniki kiseleri saray meydanma yığdırdı. Fakat Sipahiler, bu sefer para da almıyorlardı: — Ferhad paşa bizi tahkir etti. | Karlarımızın boş olduğunu sö; iedi. Bir türlü affedemeyiz.. Onun başını | isteriz.. Diye ayak dirediler. Müftü, kadı askerleri — Kardeşler, evlâtlar... Diye yalvarmağa — başladılar. Fakat bu yalvarma orilarin İiddeti- ni büsbütün arttırıyordu, Bir aralık: — Müftüye taş, müftüye taş.. — Vezirlere de, vezirlere de... Diye bağrışıldı. Sesler devam ederken saray önü taş yağmuru al tında kaldı. Lala Mehmet paşa: — Vah elim... Diye inliyerek, Kaptan Halil paşa: Culağım diye küfür ederek, Vezir cerrah Mehmet paşa: — Göğsüm, göğsüm diyerek iki İ büklüm kaçmağa başladılar. Ardı gelmeden devam eden taş ateşini, | herkes yaramıyordu. Yeniçeri ağası fazla sabr edeme- di: — Bütün Sipahileri defediniz. Emrini verdi. Yeniçeriler deyneklerler hücu- ma hazırlanırken saray bostancıları ğa başladı - lar. Bu suretle yaralı ve yarasız ve" yetle evlerine gidebildi » mmm Si ml z e. değnekle da silâhla; al Gi n muvaffakıyet g rilere yüz bin akçe te zi edildi. cesaret gösteren Yeniçeri ağalarından onuna da hilatlar ihsan edildi. ÇORAP BENİ BEK),