> e — ME Kai El Çeviren: fd, Rac biraz daha düşününce, matmazel Fitzgeraldin kaybolan beyaz tuvaletini hatırladı. Bu tuvalet acaba ne olmuştu? Herhalde Rundel Kroft'ta yapılacak bir gok işler vardı. Fakat bu, papasın evin- de bir şey yok demek değildi. Orada da iş vardı. Eğer papazın çocukları silâhr bulamamışlarsa o civarda ciddi araştır. malar lâzımdı. Ya papazın şapkası! Pa- paz şapkasını nerede unuttuğu ne de şabuk hai mıştı? o Herhalde bu İşin işinde iş vard Otomobil birakarak kayıkhaneye ilerledi. Orada nöbetçi polisleri buldu. — Ey,.nc var ne yok? Mühim bir şey var mu? Silâhr buldunuz mu? — Hayır, fakatı. — Fakat ne? Ayak izleri mi buldu- nuz? — Hayır. Şey... mra söylersiniz. Fakat müfettiş, polislere karşı sert muamele ettiğini farketmişti. Hem de i diyebüa- ardı. Gülerek; iniz, dedi, çok işimiz var Ma, biraz sinirliyim. Demek henüz kati. li yakalsyamadınız. Appleton rahat bir sefes aldı ve: — Evet, dedi, henüz yakalayamadık. — O halde siz benimle eve gelirsiniz. Hampstid sen burada kal, evde işimizi bitirir bil ez geliriz, Müfettiş, yanımda. Appleton olduğu halde eve ilerledi, ve balkonun olduğu yere geldi. Balkonun kapısında anahtar elde içerden kilitli idi. Dö- nüp kapıyı çaldılar. Bir üç dakika kadar sonra Emeri, her zamanki yibi ayakları ürüyerek gelip kapıyı açtı. Müfetöş içeri girince: — Emeri, dedi, Size söyliyeceklerim var. — İşte, buyurunuz. — Ne buyurayım? — Aradığmız gazete, Ve Emeri, bir masanın üzerinile'dü- ran “İvning Gazet,i gösterereki — Her akşam gazetecinin getirtiği gazete, — Her akşam saat 9 da getirilen gü. zete mi? — Evet, — Nerede idi? — Orada, — Fakat bilmiyorum demiştiniz? — Emin değildim. Gidip bakayım de- dim. Gittim, orada oldüğunu — gördüm, döndüm siz gitmiştinir. Rac homurdandı. Uşağın hakkı var- dı. Sordu, Gazetenin dün akşamdanbe. ri orada olduğunu, kimsenin alıp oku- madığını öğrendi. Gazeteyi alarak ami- ralin yazhanesine gitti. o Appleton İle uşak da arkasından yürüdüler, Orada müfetsiş: — Emeri, dedi, balkon kapısının kaç anahtarı var? — İki. Birisi bende, birisi amiralde. dir. — Matmazel Fitzgeraldın yok mu? — Hayır. — Nereden biliyorsun? — Bazan lâzım olduğu ( zaşnan mat” mazel, amiralinkini ister de ondan. — Ya.. demek ara sıra matmazel di“ şarı çıkar? Uşak halif bir tebessümle tasdik et. ti: — Evet. Mister Hollandiğ beraber. — Peki, amiralin anahtarı nerede? — Ne bileyim ben? — Amiral anahtarı yarındamı, taşır- dı. — Hâyır. Ekseriya yazı © masasının üzerine, Kalermliğinin içine kordu. Üze- rinde bir de etiket vardr. Müfettiş kalemiliğe baktı: &— Şimdi orada'yok. şi Deği. Aklına birçok ihtimaller geli. yordu. Papazın evinden döndükleri za- man, herhalde anahtarı yeğenine vermiş ti. Çünkü matmazel Fitzgerald eve baş- ka türlü giremezdi. Emeri yatmağa git- meden evvel evin bütün kapılarnı kapa. gt, Matmazel eve, dadısının. anahta- onu içerden kilitlememiş miydi? Zira biraz evvel müfettiş, bu kapının içerden kiti olduğunu görmüştü. Bu takdirde lee İİ Yazanlar: 1 çestertem — 2 Sayera — 3 Azata Kristi — 4, Vils Kirofts — 5. Vaytçörg — 8. Hanri Ved — 7. C. D.H, ve M Kal — 8 Milvard Kermesi — ©, Con Royd — 10 Ronald Aknöks — 11. Edgar Jepson — 12. Klemans'Dan — 18, Anteni Berkeley. on kapısından girdikten senrâ | ! | Telrika numarası — 20 — matmazel amirali dışarda bırakmış olu- yordu. Ve şayet böyle ise amiral parde. süsünü nasıl almıştı? Demek oluyor ki, amiral eve girmiş, tekrar çıkmış ve â- nahtarı her zamanki yerinde olmadığı" na göre, yanına almıştı. erinde anahtara dair bir — şey bulunmamıştı. Düşüncelerinin burasma gelince, App- Jeton öksürdü: — Mister Rac, dedi, sakm bu anahtar olmasın? Ve müfettişe ucunda etiket olan bir anahtar uzattı. Bu, hakikaten — balkon kapısının anahtarıydı. Müfettiş muavi- ne ters ters bakınca, Appleton: — Kayıkbaneye — geldiğiniz zaman söyliyetektik, fakat frısat bırakmadınız. Müfettiş Emeriye dönd — Şimdilik, dedi, bu kadar. Sonra si- #e ihtiyacım olacak, Burada başka bir telefon var mı? Birazdan Cenni Mer. tonu görmek İsterim, bana gönderiniz. — Cenni gitti. — Nereye gitti? Ben size © kimseyi içeri almayın ve kimseyi dışarı bırak- mayın demedim mi? -— Ne yapabilirdim. Annesi fenalaj- miş. Müfettiş hörmirdandi. Bu sörsak ü. şük hakikaten bir işe yaramazdı. Sa- bahleyin Hallandın içeri girmesine mani olamamıştı. Şimdi'de Cenninin gitme sine müsüğde etmişti (Devamı var) Tarihi macera ve aşk romanı — 49 — Kadının eli, şarkıların sonunda, beni mükâfat- Yazan: (Vâ - Nü) landırmak “istercesine ağzıma doğru iniyor, kendini öptürtüyordu. Fakat titremesi benim puselerimden değildi! Geçen kısımların hülâsası Sarayın her halde pek maşeuhr ve itiharlı bir kadını olması icap eden ! nikaplı bir kadınla sahte hadıma- ğası Sünbül sevişiyorlar. Beni de hanende olarak halvetlerinde bulun. duruyorlar. .; 5 "Tereddüt ettim, Ayağa kalkıp bir iki adim atmakla beraber durakladım. Sünbül, bir daha: — Gel! . diye işaret etti. “— Ben mi?, bir hareket, te bulundum. — Evet... Gel... Yaklaşı Arkama baktım, Odada, söylediklerimden başka kim #e yoktu. Benim istikametimde ise sa- de ben vardım... Sedirin üzerindekiler, çok daha âşı. kane hareketlerle biribirlerine yaklaş- muşlardı. manESI — Peki ber?7... Ben orada ne arıya. caktım?... Zavallı ben. Ben hadım. Sünbül, titremiyen, sakin, kuvvetli, sevimli ve ruha aktcı bir sesle: — Yaklaş Anber Mustafa.. Şuraya | otur... Dizlerimizin dibine! . dedi. | | Koskocaman bir ayı postünu gös. terdi. — Otur... Başını bizim sedire daya. Öylece, bize şarkılar söyle... Bak, e. fendimiz senden hazetti. Yarabbi!... Kısa zaman içinde, ne ha'vetlere girmiş, kimlerin mshremi olmuştum... Düşünüyordum: ben, sakin, saf, biça- Ayasofyanm kendi barkıyle maddeten meşgul, temiz, pak, bakire nişanlısı ile dimağen uğraşan bir İs. tanbullu çocuk.... Hayatımda ne inki. lâplâr olmuştu... Vücudumdaki, ru- humdaki inkılâplar di cabâ... Dışardan hafif hafif akseden musi. re bir müezzin... halindeki meyzini... Eviyle, gi 4 Gözleri yuvalarından fırlıyarak yerde çabalıyan ikinci kaptana bakıyordu İkinci kaptan çapkını yatmış ol ! duğu yerden, yerlinin hâlâ kıpırdan- madiğmı görünce sanki act ile çtrpm. mağa ve yeni baştan haykirmağa başladı: — Ne duruyorsun “ Mugambi ? | sözlerimi anlamıyor musun? Zaval- İr arkadaşınızın canavarların elinde parçalanmasını mi istiyoruz. Bana bakın! Con ve Sullivan haydi siz de Mügambi ile koşun! Sönra kendisi yeniden ayağa fır. lamak istiyormuş gibi davrandı, be- Tini doğrulttu, fakat bitkin bir halde gene arkası üstü yere düştü: — Aman allahım ne olurdu, iki adım atmağa gücüm yetseydi de ben gitseydim! Anlıyorum ki sizin kim seye yardımınız olmıyacak. Arkada, grmızı maymunların dişleri arasında bırakmaktan çekinmiyorsunuz!.. di ye inledi. Kara derili Afrika çocuğu bu söz ler üzerine bile ormana doğru yü. rümemişti. Gözleri yuvalarında fırlıyarak yerde çabalanan, elleriyle, kollari. | İe işretler'eden ikinci kaptana bakır yor, - ileri bir adım atıyor, sonra ge ne duruyordu. Fakat ikinci kaptanın sözlerini Ceyn de işitmiş koşup Şnayder ile Mugambinin yanına gelmişti. Rengi solmuş, elleti , ayakları titremeğe başlamıştı; Arkadaşlardan. birinin | o korkunç maymunların keskin tır » nakları arasında yaralanmakta oldu” | ğunu düşündükçe hemen bayılacağı geliyordu. Ellerini Mugambiye u - zatı, yalvararak o da haykırdı: © | — Mugambi , Mugambi! neden öyle şaşırmış duruyorsun? koş, koş! duracak vakit mi?.. Bizi düşünüyor. san burada korkulacak bir şey yok. Mister Şnayder bizimle kalıyor. Ne- den korkacağız? Arkadaşımzı ne 0- lursa olsun kurtarmalıyız. İkinci kaptanın “maymunlar pa ralıyor!,, diye çırpındığı gemici Şmid in başına böyle bir şey gelmemişti. Şnayder'in alçaklık ve suç ortağı olan bu herif o sırada ormanın ağaç- ları arkasına saklanmış, konak ye- rinde olup biteni gözetliyordu. Yerli başbuğun ikinci kaptan tarafından söylenilen yalana hemen kanmayıp yerinde kaldığımı görünce öfkesin* den dişlerini stkıştırmıştı. Fakat şim- di Ceyn'nin de işe karıştığını ve yer- İiye ormana koşmasını söylediğini işidince sevinmiş ve kendi kendine kin sırıtmağa başlamıştı. Mugambinin yüreği hâlâ, ikihci kaptanın söylediği tarafa koşup git“ meyi istemiyordu. Fakat işe Ceyn de karışmeca, onun emrine karşı gelemedi, gemicilerden Con ile Sul. livanı yanma aldı, cenup tarafına doğru koşup ormanın yaprakları a- rasında yok oldu. Başbuğ ile iki gemici uzaklaşır uzaklaşmaz, gemici Şmid saklı ol duğu yerden çıkmış, şimale doğru köşmüştu, iki üç dakika sonra he- rif, yanında Çinli Kay Şenk ile ye- ni Zelandalı Momulla olduğu halde tekrar konak yerinin kenarına gel» mişti, Konak yerinde kalan Şnayder de buları bekliyordu.. Çinliye eliyle işaret ederek artık oralarda korkula. cak kimse kalmadığını anlattı, Bu sırada Ceyn ile Afrikalı kız, "cadırın kapısında oturdular, Arka. ları ormaydan gelen haydutlara dö” nüktü ne kadar herifin toplanıvermesi üze“ rine, iki kadın konak yerine ya - banerların dolmuş olduğuu anlaya- bildiler. Ka rak Ceyn — Gel bakalım!... Dedi ve kalkıp yürümesi eliyle işaret etti. Ceyn yılanı yanındaki hay ğa kalktı, . Fena bir vaziyete düş tüklerini anlıyarak gözleriyle Şnay- Şenk uğursuz yüzünü çata. için ran yüzü, dört Onları göremiyorlardı. Fa. | kat etraflarma kötü suratlı bir düzi: | ları görünce aya» | aradı. Genç kadın bü heriflere karşı ikinci kaptanı kendisini ve Afrikalı kızı sonuna kadar koruya- cağını sanıyordu. Halbuki, birden" bire Şmayderin konak yerini basan- larm yanında ve hiç bir şey olmamış gibi durduğunu gördü. Herifin yü- zünde acı ve çirkin bir gülüş de vardı. İşin şaşılacak tarafı, yalan” « herifin maymunlar parçalıyor di- ye ortalığı gürültüye verdiği gemi- ci Şmid'in de orada bulunması idi!, Çök genç olmakla beraber bir çok felâketlere uğramış bulunan Ceyn bir anda yeni bir tuzağa daha düşürülmüş olduğunu anladı. Sert bir yüzle kaptan Şnaydere dönerek sordu: — Bütün bu işlerin ne demek ol. duğunu bana anlatınız!... Alçak herif kendini hiç bozma » yarak cevap ver — Olan iş şu: Allah işimizi rast getirdi;. Yani bizi bu sız adadan kurtaracak bir gemi buldukt.. Ceyn sertliğini serin kanlılığını — Orası öyle “olabilir! Fakat Mugambi ile iki gemiciyi boş « yere ormana niçin gönderdiğini de söy” liyebilir misin ?... İkinci kaptan büsbütün küstah: aştı: — Merak ediyorsan bunu da he- men söyleyivereyim: Mugambi ile o iki gemiciyi bulduğumuz gemiye almıyacağız da ondan! Gemiye yal nız sen, benbirdebu Afrikalı genç kız gideceğiz!... Şimdi anladın mı Ceynli. Ceyn işlerin buraya © varacağını anlamıştı; Fakat kaşlarını çatarak ikinci kaptana hakaretle dolu karşı bik vermeye hazırlandığı sırada yılan yüzlü Kay Şenk kolundan kabaca yakaladı, kendine doğru çekerek: — Uzatma çel!... Diye homurdandı (Devamı var) ki, fasıllardan fasıllara, meharetle, Hs. tatlıkla geçiyordu. Yerleri düştükçe ben de şarkılara devam ediyordum. Dadı kalfaların önünde bir çekmece İ vardı. Arada sırada bunları açıyor, 0. danm içine, daha o zamana kadar İşlt. mediğim lâtif kokular serpirodlardı. Bu kokular başımı döndürüyor, genzi. mi hoş hoş gicıklıyardu. Az sonra, içlerinden biri, namazda gibi, huzuru rabbülâleminde gibi, göz- leri yere inik olarak bize doğru yak. laştı. Elinde küçük bir tepsi vardı. Onu; raklelerden biri üzerine koydu. Tepside bir buhurdan tütüyordu. Dİ. ger bir tepside zaten orada bin bir türlü mezeyle, içkiyle hazırdı. Onu da yaklaştırdı. HAlâ önüne bakmakta de. vam ederek; — Eğlenir... Hayattan gâm alm as- Janlarım... Gün bugün, saat bu saat!.. - dedi, Arkamı divana dönmüştüm. Efen- dilere ben de bakmıyordum... Yalnız emrettikleri gibi şarkılarımı söylüyor, onları eğlendiriyordum. Arada sırada, mırıltılarını İşitiyordum. Arada sira. da da, ince, narin bir el, sedirden aşa. ğı uzanarak, saçlarımı okguyordu... Saçlarım çok güzeldiler... Kıvırcık kıvırcıktılar... Ah bu kadın, o kadar kalabulık içinde nasıl da farketmişti bunu... İki güzelliğim vardı: sesim ve saçlarım... Bunları bulmuştu... Bu el, şarkıların sonunda betin; kâfatlandırmak istercesine sağlarım- dan da iniyor, ağzıma doğru uzanı » yordu. Kendini öptürmek Ve ben öpüyordum... Zavallı hadıma - ğası ben... Nasibim buydu. Buna da şükür.. Fakat o elin vücudu neredey. di? Kiminle idi... Ne yapıyordu?.. Bu elin, bazı bazı, can çekişir gibi, ürper. tiler geçirdiğini düyüyo: busemin neti hayır... Bunu biliyordun nin menbui başkaydı. Kara menba., Ama, ne de olsa, onların raşesi be- Juma da geçiyordu... bir aksiseda istiyordu. Dadmin temennisini gibi tekrarladılar; — Hayattan gâm almalı... Gün bu , saat bu saat, Ve sonra, sahte kadımağası emir verdi: — Eğlenceli bir şey çalı Nikaplı sultan; Coşkun... Şakrak bir Şey... — Ne emir buyrulur? , diye Sünbül sordu. — O kızla çalıp oynadığıniz neydi? gi — Pervane... Yine pervaneyi çal, ar... Beni de pervane ve seh steşsin Sünbül... Hepimizi, hepimizi yakan bir âteş... Anliyor musun?... Derin bir süküt, — Anlıyor mus Her heceyi, bilyük bir İbi Jâffuz ediyordu. Derken, hava, basladı. Ve ben de, en mekaretli sesimle taganni ettim. — Seninle bunu eskide de oyna- Muştım, Sünbül... Fakat o zaman, ya» nımda başka kızlar da vardı... Bu se. fer, Yapayalız, yalnız seninle, senin. le başbaşa oynamak istiyorum... Bü, rada, halvetgâhımızdâ... Raksın ikinci faslı, zaten evvelce de tasvir ettiğim gibi, odanm ortasmda, büyük bir meydanda oynanmağı İcap etsirmiyordu. Bir sedirin üzeri, bunun için kâfiydi... Bu raksm sonunda bütün benliğimi allak bullak eden bir hâdise olduğu için tesirini asla unutamı; Tophanı pazarlık 960'lira. Şartnan İsteklile meleri. Yedek ko leğer SA; 14, Komisyı Tahmin 21 lirad misyona bise kır du h art nin tahı ruştur. ! tur. veri kırpintı! İsteklile ber tek den biz leri. ( kuruştu evvel ke lerin 72 ya mel vel inşa kaları İ radır, Ş vel kop rinin 1 veya m ber ih Fndıki misyon 86 m mış ole kabil v 951098 buzu 2 33. ci muştar, üzere ? eski m ve bult Daire | Güm ne pili) siltme 1937 Ç pılacak cin 401 namesi yonda samba tır. M Şartna misyor