19 Nisan 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

19 Nisan 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

.—. Nurullanh Ataçın edebi mülâkatları AE AV MY BA KA A MA “Allah aşkına şu “ve,,leri biraz azalt!,, Halit Fahri her elimlede bir taneden fazla “ve, kullanma- mağa güçbelâ razı olduktan sonra suallerime devam ettim Mülâkatı yapan: Nurullah Ataç (Baş tarafı 1 incide) Dür çocuklarına vererek bir tanesini bi- le bile nasıl ezdiğini gösteriyor. Poil de Çarotte bunun için küçükten kurnazlaş. miş ve kaşarlanmıştır; ruhunun derin- liklerindeki ıstırabı da rornancı en ha- fif, en sade ve her biri ayrı ayrı hâdise. lerle mükemmel canlandırıyor. İşte bu cihetten bütün dünyadaki basit halkm birkaç tipini bu ailede teksif edilmiş bir balde buluyoruz. “Jules Renard'ın bu eserinden çıkar. dığı bir perdelik piyes de şüphesiz bu çok insani cephesinden alâka uyandır. muş ve Comâödic - Française'de olduğu kadar bütün dünya sahnelerinde de tem s1 edilmiştir.,, — Onu da tercüme var mı? diye sordum. — Evet, dedi, ama sen sual sormağa kalkacağına benim söyliyeceklerimi din. le, Ben bitirince sana © sor derim 50 rarsım.., Hayli hiddetlenmişti; ben af dilemek için bile ağzımı açmağa cesaret edeme. dim. O devam etti: — Bu kitabı eşhasın isimlerini değiş- tirerek, yani onlara birer Türk ismi ve- terek de tercüme edebilirdim, gene ha. kikati değişmez ve hiç yadırgamadan okunurdu... “İkinci meziyeti de - ki mühimdir - yarılışmdaki şekildedir: Bazıları hattâ fıkra denecek kadar kısa bölümler, bir piyeste olduğu gibi konüşraalar ve da. ha bunun gibi okumayı kolaylaştıran ye alâka ile beraber zevki çoğaltan bir teknik, Bu tarzda bir eser şimdiye ka- dar bizde ne teretime edildi, ne de bir benzeri yazıldı... Sustu; ben deminki (o zılgıttan sonra ağzımı açmağa cesaret edemiyordum, bekledim. Bu sefer gene kizdr: — Ne dutüyorsun, dedi, sorsana 80- rdcağınr. — Belki daha s5yletsin (diye bekli. yordum. Sorayım ya! fakat sen de Al- lah aşkma olsun şu “ve,,leri biraz azalt, kısa cümlelerle cevap (over. Bak Jules Renard'a, sözünü (tsatmağı hiç sev- mez. K Her cümlede bir taneden fazla “ve,, kullanmıyacağını zorla vâadettirdikten sonra sordum: — Demin ağır ve en ağır eserler de. miştin; bundan hangi kitapları kaste- diyorsun? Cehlime kızmadı, acıdı. — Hangileri olacak? dedi, meselâ Marcel Proust'un eserleri. Andrö Gide tercüme edildikten sonra Proust niçin tercüme edilmesin? Pirandellö, Flau- bert, bir kısım Rus romancıları, Geor. gen Duhamel... etmeğe niyetin lihsizlikten Abdülhak Hâmid! kur. tarmalıyız. CUMHURIYET'te: Edebiyat ve Hâmld Peyami Safa, Cumhuriyetle, bir sanatkâr, halen iyice tanıması için onu halka tyice tanıtmak Tizmgeldi- ğini ispata çalışıyor. Peyamiyi dinli. yelim: Türk edebiystmm büyük ve küçük her siması monografisiz kalmıştır. Çünki monografilerin edebiyat ta. rihindeki rolünü henüz hiç bilmiyo- ruz. Bir san'atkârın hayatı, şahsi. yeti ve eserleri üstünde hususi ve ayrı bir etüd yapılmadan, onun ta. rih içindeki siması, yalnız kenar gizgilerile sırıtarak, bualnık ve ha- zin bir loşluk içinde kalır. Fransa- da, son seneler zarfında, yalnız bir Paul Val&ry için . ki henüz ölme. miş bir şairdir - beş tane monografi neşredilmiştir. Bunlar benim bildik. lerim; haberim olmıyanlar bulun. ması da pek mümkün. Marcel Prust ve Andre Gide ilâh... için de öyle. Arkadaşımız bizde monografi yok- uğumun “bu işin zorluğundan leri geldiğini, de büyük bir tevazu yöste- yerek haydetikten sonra “Hâmidin 5. Bimü karşısında en esaslı vazife, onun memlekete iyice tomtılmasıdır,, diyor. Peyami haklıdır. Kara Davud Bana acır gibi bâkmasının intikamı- nı almak İstedim: — Ben de, dedim, O blyük klâsik letden, yunanlardan bahsetmek istedi. ğini sanmıştım. — Onları tercüme etmek elbette lâ- zım, dedi. Fakat bu, kitapçıların yapa» bileceği bir iş değildir; çünkü çok bü. yilk bir ellt teşkil edeceklerinden sarfı hâzâr, tercümeleri de zordur ve iyi ol. ması İçin, üzerinde yıllarca — çalışmak İster. Mütereimin bu külfete (mukabil göreceği nimet nedir?... Bu işi, büyük bir tahsisatla, Kültür Bakanlığı başara- bilir: Senelere ayırarak, muntazam bir program takip ederek... O programı da hittabi işi bilen bir Sor bakalım. — İki gözüm üstadım, dedim, şiir yaz din, tiyatro yazdın, roman niçin yaz. marsın? Bu sene Faruk Nâfiz'in bir ro- manımı okuduk, bir daha seneye de se. nin bir romanını çıkacağını karilere teb- şir edebilir miyiz? Bunu söorirken (o Kutırıma Bernard Şaw'm bir sözü gelmişti; İngiliz tiyat- ro muharriri: “Piyes O yazabilen adam romana hiç tenezzül eder mi?,, gibi bir şeyler söyler, Halit Fahri Ozansoy'dan da buna benzer bir cevap alacağımı u. muyordum. Fakat o, bana gene acır gi- bi baktı ve: — Onu da yazdım, dedi. Ben ilk önce roman ve hikâyeye merak sârmıştım; hattâ muhayyel bir âlemde üzlette do- Yaşan bir adamın seyahatini anlatmış ve bir balıkçınm zomanına başlayıp yarısı. na kadar yazmıştım. Bunlar daha tale- belik senelerimdeki denemelerimdi. — Hiç şüphesiz, dedim, çok kimsele- rin Üstatlık senelerinde yazdıklarından üstündü. Bu sefer sözünü kesmiş olmama pek kızmadı, tebessümle devam öttiş — Sende kadir bilmek istidadı uya, nıyor... Ben onları, İlk şirlerimle bera- ber bundan yirmi beş sene evvel yırtıp attım, bir satırı bile kalmadı. Sonra ken dimi tiyatroya verdim. Ancak itiraf ede rim ki halime göre pek çok toman oku- muşumdur; hâlâ da okurum. Seneler- denberi roman tercümeleri ile uğraş. mam bana bir roman öşslübu (o bazırlığı görüyor. Bir gün bir roman yazmak hergün düşündüğüm bir şeydir. Yeter ki şim- diye kadar bizde yazılmış olanların biç birine benzemiyen (o yepyeni bir eser olsun. Buna muvaffak olursam ve ben- de kanaat uyanırsa, yazacağım romanı ottaya çıkarırım... Fakat bizde son zaman Jarda roman baz! kimselerin elinde öyle kültürsüz, üslübsuz, hakiki hayata uy- maz, ruh tahlilinden uzak öyle bir bal aldı ki bazan kendi kendime: “Yahu! ne duruyorsun? sen de yarıp pora ka- zansan a, dediğim oluyor. Fakat bu ticaret düşüncesi arkasından, velev ki vahime de olsa, bir sanat endişesi içimi sarmca kendi kendimden utanıyor, işi gene masalcılara birakiyorum. — Hangi romancılar gibi yazmak is- terdin? — Fransızlardan Daudet, komisyon yapar... Duhamel, Dorgelâs tipinde romancılar gibi. Hafif | bir sentimalisme'i rdalisme İle mezce- debilen romancılar gibi... Meselâ Dor. gelös'in Je Châtenu de Brouillard'ı “Ben Rus romancısı, Fransız roman- cısı diye ayırt etmem. Maupassant'da bulduğumu çök kere Gorki'de de bul müuşumdur. Zâten bir (o roman, bütün teknik birliğine rağmen, yazıldığı mem. leketin hususiyetlerini (o gösterecektir. Yalnız o romanları severim ki mahalli mahiyeti içinde eşhası sadece insani ol- sun. Bugünün piyeslerimde'de aradığım budur. İ Sözü değiştirdim. Halit Fahri Ozan- soy'un şairliğinden, tiyatro muhartrirli. ğinden başka bir de mecmua müdürlü- gü olduğunu düşünerek Uyanış'ın mu- ayyen bir edebi programı olup olmadı. ğim sordum. — Uyansa, dedi, resimli, dahili vuku- at gibi harici actuslitöyi de (içerisine alan bir mecmuadır. Bay Ahmet İhsan Toksöz vaktile onu bir Türkillus. tration'u çıkarmak kaygusu ile ve o de. Miras için Babasını > öldürecekti Küçük Halkalıda bir cinayet teşebbüsü Küçük Halkalı çiftliğinin müste- ciri Mehmet gece yatağında uyur ken 18 yaşmdaki oğlu Hasanla ya- naşması İbrahimin tecavüzüne uğra. mıştır. Tecavüzün sebebi Hasanın ba” asının mirasma göz dikmesidir. Ba. basından alamıyan Hasan onun pa- ralarına bir an evvel kavuşabilmek için ne yapması lâzım geldiğini ya” naşma İbrahime danışmıştır. Bu görüşme neticesinde Mehmedin or. tadan kaldırılmasına karar verilmiş: tir. Evvelki gece Mehmet yatağında uyurken oğlu Hasan ile yanaşma İb- rahim ellerinde-balta ve bıçak oldu - ğu halde odaya girip Mehmede te - cavüz etmişlerdir. Mehmet gürültüye uyanmış, İb- rahimin elindeki balta omuzuna isa- bet etmiştir. Mehmet silâhi olmadığı için ken- disini müdafaa edememiş, Hasan e- lindeki bıçağı babasının iki böğrüne saplamıştır. Mehmedin feryadma çiftlikte yatanlar koşmuş, Hasan ile İbrahi- mi yakalamışlardır. Yaralı sabaha karşı Cerrah paşa hastahanesine getirilmiş, dün de evinde tedavi edilmek üzere çıkarıl - mıştır. virde pek büyük bir hizmet olarak orta- ya atmıştır. Koleksiyon meydanda, Eş- ki ismi İle Serveti . Fünun, her şeyden evvel budur. Günün birinde Üstad Ek- rem'in, Fikret'i Ahmet İhsan'a takdim etmesi ile başlıyan, Cenab ve diğerleri- nin de ona İltihakmı temin eden edebi teşekküilden sonra bu mecmua iki ka. natlı bir iş görmeğe çalışmıştır. Edebi. yatı - Cedide'de de bile bazı heveskâr denecek kalemler bulunduğu inkâr edi. lemez. Serveti « Fünun'un birinci nüş- hâsındaki yetmişe yakın Fecri . Ati im- zası da dikkate değer. Fakat BA Toksöz, ettiği bu edebi hizmeti inkâr etmemekle beraber, O mecmuasmın ilk | gayesini bir türlü feda edemez. Serveti Fünun'da, Uyanış'ta dalma genç heyeskâr kalemler yazı yazarlar; bunlar arasında bazan bir iki sene için- de şahsiyetler teşekkül edebiliyor. Baş- Jangıçta eserlerini sık bir o kontrolden değil, orta bir tetkikten geçirsek yüzde doksanını diğer tanınmış imzalar gibi reddetmek İzem. İyi ama içlerinde bir gün inkişaf edebilecek bir cevher gizli İse bunları kim himaye edip kim ortaya sürecek? Meselâ son on iki sene için. de, ilk yazılarını o senelerce Uyanış'ta neşrettiğim, sonra kendiliklerinden di- ğer mecmüalara, hattâ gazetelere geçe bilmiş olan birçok isimler sayabilirim... Uyanış'ın edebi programı (işte sadece budur ve matbaanın bütün mali kudre. tine rağmen, büyük (masraflar ederek daha fazla tekâmüle sevketmek ise bir- az tehlikeli bir iştir; bugünkü hizmetini de suya düşürebilir. £ Bırakın, o mec- mua da bu işi görsün. (Fayda büyük, zararı İse yoktur. — Öteden beri şiir ve tiyatro ile be. raber tenkit ile de (o tğraşırsın. Senin münekkitlerden şikâyetin var mıdır? — İnsanın bazan babasından bile şi- | kâyeti olabilir... Keşki tenkit, hakiki bir | kültür ve tahlile dayanan tenkit birde | bugünkü kiymet ve sayısından çök daha | siyadeleşse... İ Sözü böyle biraz manası kapalı, fakat herhalde hayrirl bir temenni ihtiva eden | bir cümleden sonra kesmeği (o muvafık buldum. Nurullah ATAÇ ME EN A LZ Bu akşam SAKARYA Sineması rastalar tabutla nak- ledilmiyecek | (Baş tarafı 3 üncüde) lık bekleme odaları,, yapılacak. Bun. larm binaları üç bölmeden mürek- kep olacak. Biri doktora, ikincisi hastalara, üçüncüsü diğer işlere mahsus. Haftanın falanca günü, doktorun oraya uğrıyacağı bilinece- ği için, hastalar, bu eve getirilecek, orada hekime gösterilecek.. Fakat, güç doğum gibi, kaza gibi fevkalâ- de ahvalde - (ki şimdiye kadar eceli beklemekten gayri çare kalmiyor du.) . hasta bu sağlık bekleme oda- sına nakledilmekle beraber, ayni zamanda şehire telefon edilecek. Zira, bu odalarda, bir de hükümet telefonu bulundurulacak. İstanbul daki can kurtaran arabaları gibi, köy sağlık otomobili, çağrılan bekleme odasma koşarak hastayı kolaylıkla bulacak ve şehire nakledecek. mi İS İşte, bu kadar mühim bir teşki- Jât, Söylediğim gibi, bu, bütün Tür kiye için nümune olmalı değil mi- dir? Vali Baran, bu işin yalnız de mirbaşı olan kısmmı vilâyet bütçe- sinden temin ediyor, otomobilin benzinini, tamiri gibi ihtiyaçlara te- kabül etmek üzere, gene bizzat köy- lüye baş vuruyor. Herkes, bunu, itirazsız, memnuniyetle, dua ederek | kabul etti. Fındık, Mısır, fasulye gi- bi mahsullerin yüzde birini bu işe bağışlamağa karar verdiler. Bu mal, aynen alınacak, merkezlerde satıla- cak. Yansiyle “sağlık bekleme © daları,, yaşatılacak, diğer yarısı da, mısır bile bulamıyan fakir fukaraya, yahut öküzü ölen biçare köylüye yardım için bir kasa teşkiline yara- yacak! Köylünün bu sene için bile rica” sı şu oldu: — Aman, fakirlerin yiyeceği kalmadı. Bize biraz mısır... Ekser seneler olduğu gibi, bu yıl da, . mahsul zamanmdan çok u- | zaklaşmış olduğumuz için * yeni mahsule kadar dayanmak üzere, fu- kara tabakanın hiç yiyeceği kalma » mış. Mısır koçanımı öğütüp kemiren” er bile oluyormuş. Devlet, ancak, kuraklık olan sahalara gıda gönder mekle kendini mükellef gördüğün: den öyle bir âfet olmadı diye bura” ya yollıyamazmış. Vali Baran: — Bu söylediğim teşkilâtı yap- tıktan sonra, yalnız sağlık mesele- niz değil, bu yardım kurulunuz da kurulmuş olacak! » dedi. Yol ve sıhhat birliklerinden baş - ka, yakımda, bir de mektep birlikleri yaratılacak. ... Konuşurken görüyorum: Köy- ülerirsiz, ne cevherli insanlar. An- cak, bu kabiliyetlerini ferden izhar ediyorlar... Bir de, Ordu haline gel - dikleri zaman, diğer ordulâra tefev. vuk etmekle... Ancak, içtimai teş“ kilâtta maslezef başkalarından aşa- ğıyız. Bu anlattıklarıma benzer işle. | rimiz Cumhuriyetin feyziyle yapı. | 19 NİSAN — 1937 - Türkiyede havacılık Tayyare seyrüseferi hakkında bir proje hazırlandı Hükümet Türk havalarında ya pılacak seyrüseferleri nizam altına alan esasi: bir proje hazırlamıştır. Türkiye hudutları içine giren, ha valarmda uçuşlar yapan veya kara- suları üstünde bulunan bütün hava gemileri hakkında bu kanunun hü. kümleri tatbik olunacaktır. Türkiye cumhuriyeti toprakları ve hududu tizerinde iki yer arasmda insan ve eşya taşımak ve bu işleri transit surteyile yapmak münhası - ran Türk vatandaşlarma &ittir. Memleketin muhtelif yerlerinde hava limanları yapılacaktır. Bulli- manlar hava gemilerinin duruşları; tamir ve tecbizleri ile yolcuların inip binmesi ve hava vaziyeti hakkında gemilere her an malfimat verebile- cek vaziyette olacaktır. Bunların dışmda hemen her kasabada bir tay- yare meydanı olacaktır. Hava gemilerinin şehir kasaba- larla halk kütleleri üzerinden uçar. larken akrobasi hareketleri şiddetle menedilmiştir. Hususi hava teza hürlerinde akrobasiye müsaade edi- lecektir. Türk hava hudutları içinde w çacak © tayyarelerin irtifaları ayni maksatlarla tahdit edilmiş ve 2000 metre olarak kabul olunmuştur. | ayyarelerin hususi müsaade almadıkça amıyacakla; yala, iinlieke taşıyamıy rı eşyalar Telsiz telgraf, telefon, sinema, fotoğraf makineleri muhabere gü » vercinleri, patlayıcı maddeler, harp silahları. Haydarpaşa hastaha- nesinde muayene günleri ' 'Nümüne hâslaneni be betinden:" Resmi tat) günteriseen Baal hergün öğleye kadar & yapılmakta olâ3”Büs tanemiz poliklinik muayenelerine o bundan böyle öğleden sorra dahi aşağıda yazılı gün ierde hizsiarımdaki haftalıkları © tekılaca ginm sey halka ilânı rica ederim, Pazartesi: Dahiliye, çocuk, cildiye, Salı: Hariciye, gör, kulak, boğaz, burun, Çarşamba: Kadın ve doğum, üraleği, diş. Perşembe: Hariciye, dahiliye, çocuk, etdi ye, Çumra: Göz, kadın, ve doğum, uroloği, ku Yak, boğaz, burun, diş Karahisarda sellerden bir çocuk boğuldu Şarki Karahisar: 18 (A. A.) — Yağmurlardan Alucra ile Karahisar arasındaki irmak! taşmıştır. Demir yüklü iki hayvanla Karahisardan A- lucraya gitmekte olan 13 yaşlarında Dursun ırmağa düşerek boğulmuş, cesedi bir gün sonra | Karahisar'a bağlı Mıhara köyü altındaki bir de- ğirmen bendinde bulunmuştur. lmca, dör başı mamür bir millet ol- mamız için eksiğimiz kalmıyacak.. (Vâ - Nâ) ALAM e ON MELEN LEO SLEZAK — HANS MOSER — ADELE SANDROCK ve canciğer arkadaşları PAT ve PATAŞON gibi 5 küyük ve mükemmel komiğin çevirdikleri PAT ve PATAŞON SIRKTE filmini gördüğünüzde neşelenecek ve bütün kederlerinizi unuta- caksmız. Musikisi: ROBERT STOLZ Pek yakında SÜMER Sinemasında LEZ, MAGDA SCHNEİDER . WOLF ALBACH RETTY - Georg Alexander ve Leo Slezak gibi sevdiğiniz büyük artistleri, neşeli, sevimli ve çok güzel VİYANA SEVDALARI Büyük Viyana operetinde takdim edecektir. Tel : 41331 Bugün son matinesine kadar Zehirli sevda zengin film.

Bu sayıdan diğer sayfalar: