Yazanlar: 1 çestertön 4. Henri Ved — Akaokm — 11. Edgar Jepson — Çeviren; fa. Eğer böyleyse ve amirali Vin- muntta görmüş İse?f', Rac düşünüyor, gittikçe yeni ihtimaller, yeni ufuklar karşısında kalıyordu. Otomobiline bindi. Evvelâ Sir Vilfrid Denniyi gidip görmeği düşündü. Fakat onu görmeden evvel, nehrin med ve ce. zir hâdiseleri hakında malümat sahibi olmak istiyordu. İlk aklına gelen Neddi Var oldu. Bu ihtiyar denizci, Her saman balık tuttuğu nehrin bütün hususiyetle- rini biliyordu. Müfettiş Rac otomobilini o Huigham köyüne çevirdi, ve biraz sonra (o Neddi Varın evi önünde durdu. İhtiyar deniz- ci, öğle yemeğini yemiş, piposunu dol, durmuş, rahat raltat ve keyifli o keyifli içiyordu. Müfettişi, içi gemi nümüneleri ve fotoğrafları'dolu bir odaya aldı. Mü- fettişin sualine, Neddi Var şu cevabı verdi? — Ay yeni çıktığı ve bedir kaline gel diği zamanlar, Vinmutta saat (o yedide med olur, Meselâ bu sabah olduğu gibi. Bugün ayın onudur, ve günlerden çar- şamba. Yeni ay, pazar günü çıktı. Y ni Vinmutta, pazartesi günü saat yedi- ide med vardr. Demek dün akşam med, saat sekizde, bu o sabahda 8,30 dai Med ile cezir arasında altr o saat'fark yazdır. Bu itibarla bu sabah saat 2,30 da sular alçalmıştı. Sandalm © bulunduğu noktada, mod ve cezir, kendini Vinmut tan yarım saat, kırk beş dakika kadar sonra hissettirir. o Demek saat 3 de, ve ben de balığa saat 3 de çıktım. « Rac hayretle sordu: — Saat üçte mi? Fakat evinizden çı- karken kilise saatinin dördü. çaldığını söylemediniz miydi? Neddi Var, büyük bir istihkarla? — Saat mi? dedi, yazın sizler, kara adamları saatlerle çocuk gibi oynarsı- nız, bir saat ileri alırsmız. oFakat biz, deniz alımları için saat değişmez, saat tüattire Siz tön5t! insanlarsınız, bir sa. at erken kalkmaktan korkarsınız da © nun için, z Rac güldü, — Anlıyorum, deği, demek, yaz sas ati ile, nehir, burada dörtten biraz son. ra kabarmağa başladı. Yani, dün akşam da saat ona doğru alçakdı demek. — Evet. Ona doğru. Demin dediğim gibi, iki gün evvtl ay yeni görünmüştü. Yani dün akşam en kuvvetli med ve ce- ais vardı. ill iki saatte, akıntının sürati üç mil kadar vardı. Sonra yavaşladı. — O balde, dün akşam, buradan on ile on bir arasında hareket eden bir â- dam, sandalla Vinmuta pekâlâ çabucak gidebilirdi, değil mi? — Evet, akıntı ile, hem de kürek çek. meğe lüzum görmeden rahaf"Fahat de nize kadar inebilirdi. Eğer kürek çeker- se, bir saatte rahat rahat Vinmuta in. miş olurdu. İhtiyar denizci bunları (o söyylerken müfettişe dikkatli dikkatli — bakıyordu. Mülettiş: — Ne demek istediğim! © anlıyorsu- nuz, deği, dün akşam amiralin sandal: la Vinmuta inip inmediğini ataştırıyo. rum, Lâkin inmiş olsaydı, sandal yalnız başma nasıl dönerdi? Herhalde onu ka- yıkhaneye kadar getirip çekmek için bi. risi lâzım, Mütgetiş durdu ve ihtiyar bir fikir söylemesini bekledi. Fakat Neddi Var piposunu içmekte devam etti, sesini çi- karmadı, © zaman müfettiş ( başka bir noktaya geçti: — Ne diye papazm sandakum ipini gözmemişler de kesmişler? İhtiyar gülümsedi: t — Başka türlü yapamazlardı ki, de- di, papazın çocuklarına sorarsanız size sebebini söylerler, Benim cinayetle bir alâkam yok. Lâkin ne de olsa, sabahtan beri birçok seyler düşündüm. — Düşüncelerinizi öğtenmek (İster. dim. Meselâ, sandalm ipini niçin kesti- ler? — Düşüncelerimden kat'i bir netice almış değilim, Yani, katilin kim oldu gunu bilmiyorum. Yalnız sandalların vaziyetini meydana çıkarmak herhalde o kadar güç bir iş değil. — Belki sizin için öyle, (ikin bana değil Eğer anlatırsanız, işimi kolaylaş. termiş olursunuz. — Peki, O halde papazın sandalından A e MAŞ Mİ 2 Sayora — 3 Agata Kris — 4, Vin Kirofts — 6. Vaytçörç — CD. HI, ve M Kol — 8 Miivard Kennedi — 9, Con Royd — 10 Ronald 12. Klemanı Dan — 13, Anteni Berkeley, 'Tefrika numarası — 17 — işe başlıyalım. Çocuklar evde (olduğu zaman, sandalr, kayıkhaneye çekmez- ler, sadece bir kazığa bağlarlar. Ekseri- ya kürekleri bile üzerlerinde birekırlar. Nadiren çıkarıp sandalın içine alırlar, Farzedelim, dün akşam, sandalı, sular yükselmiş olduğu zamanlar, yani yedi ile on arası bağlamış olsunlar. Biliyor. sunuz ki med ve cezire tabi (sularda, sular, meddin ilk üç saatinde çok yük- sektir ve cezirin ilk üç saatinde pek al- çaktır. Çocuklar suların en yüksek olduğu zamanlar eve dövüp sandalı bir kazığa bağladılar. Nasıl bağladılar. Bi. ti sandaldan çıkar, ipi alır, kazığa bağ- lar. Sonra öteki çıkar (o değil mi? Her- hangisi olursa olsun her iki çocuk koca. man şeyler. Öyle ki, ipi, suyun sathm- dan dört, beş kadem yukarı bağlamaları tabit, Şimdi, gelelim amiralin o sandalı na, Bana söylediklerine göre, sandal, saat ondan biraz sonra ( kayıkhanenin ya önünde, yahut içinde görmüşler. E. ger sandalı bu gece saat ön ile bir ara- «nda indirdi iseler, nehirde pek uzaklar ra çıkamamışlardır. Zira, böyle ağır bir sandalla, hem de Üç mil süratle akan bir akıntıya karşı ilerlemek güçtür. Bana kalırsa akıntı boyunca inmişlerdir. Saat birden sonra ise, vaziyet değişmiştir. A.. kıntı durmuş, nikayet #aatte bir mil ol- muştur, (Devamı var) Pi MER Momulla ile #tükanii 0 Sünbül ağayı sevdiğini itiraf eden sevgilimin omuzlarından yakaladım: “Sen mahvolmuş bir Geçen kısımlarm hülâsası Sarayın gisil ve kanh aşklarını, bütün entribalarını ta içinden, ta yanından seyrelmek imkânına eriş. miş olan Anber Mustaja anlatıyor; ».. Kan ve aşk.. Bunların biribirleriyle sık! Sufette alâkadar olduklarını sonradan öğ dim... Kan ve aşkın yan yana gelme. #i, yalnız bazı mütereddi fertleri alâ. kadar etmekle kalmamış... Ben, bilâ. hare lâtince de öğrendim. Eski kitap. ları da okudum... Zalim Roma Kayer. leri, kendi hususi saraylarında tertip ettikleri bu gibi eğlenceleri, sonradan halk arasına çıkardıkları, umuma mahsus bir seyir haline getirdikleri vakit, halk arasında buna pek büyük rağbet gösterildiği anlaşılmığlır. hr. sanların damarmda vahşet devile rinden kalma izler vardır. Bunların parlamasr için bir kıvıleim kâfi geli, yor. Bütün medeniliğimiz, fena sürül. müş bir sır gibi düşüyor... Ve, camm Çinli. bi sini —40— Yazan: (Vâ- Nü) kadınsın !,, dedim arka tarafındaki manzarayı görüyo- ruz: kan... vahşet... Fakat bu mecliste hazır bulunanla- rm ancak yarısı uzun nesiller bir me. deniyetin baskısı altında kalmış İn- sanlardı.., Diğerleri ise, Afrikalı idi- ler... Taptaze karlar akıtarık can çe. kişen bir beyaz şikârm üstüne, kars bir devin yamyam ihtirasiyle abanma. 81, onları çileden çıkarıyordu. Onlar da... Onlar da... bu et ve kan yağmasına onlar da iştirak etmek isti yorlardı... Fakat, zavallı dişleri sökül müş yamyamlar... İştihaları'ne kadar kabarmış olsa da, buna imkân mı var» dı?... Kuduryorlardr... Ama, imkânsız. Bütün hararetlerini, gayretlerini gırtlaklarına vermişler, zikreder gibi Afrikai türkülerine (o başlamışlardı... Bu sahne bir dini âyin gibi devam et- ti. Fükat, Afrikâya giden beyazlar, dan işitmiştim ki onların rakısları, â. yinleri ve şarkıları da bizi, zaman g0ç- tikçe alâkadar edebilir. Biz de onlâ - rın havası içine girebiliriz. r kaptan bulunca eski arkadaşlarını öldürmeğe karar verdiler İşte nihayet bu lânetli en iyi, güvenilir bir gemi ile fırsatını elde etmiş idiler. a sa” bahtan akşama kadar bir gemi yap- mağa uğraşmak işinden kurtulacak- tılar, Bu gemiyi yapmağa muvaffak olsalardı bile, o kadar kaba ve ace- mice bir tekne olacaktı ki: İlk çıka- cak fırtınada parçalanacağına şüp- he edilemezdi. Bundan başka İngi” liz Lordunun yanındaki güzel Ceyn ile Afrikalı kızı da beraber almak kolaylaşmıştı. Çünkü yeni arkadaş- ları bu işte onlara yardım edecekle- rine söz vermiş bulunuyorlardı. Yeni Zelandır Momulla güzel İngiliz kadınının yanımda birde genç Afrikalı kız olduğunu duyun- ca, kulaklarmı kabartmış ve o kızı da beraber alıp götürmek lâzım gel diğini ileri sürmüştü. Öbür, yandan Momulla ile Kay Şenk konak yerlerine döndükleri si- rada artık kendine kaptan süsü ver- mekte ve gemi kullanmaktaki bilgi” sine güvenerek çalım satan arkadaş” ları Gasta hiç ihtiyaçları" kalmamış olduğunu düşünmekte, kendi arala- rında ağır sesle konuşmakta idiler. Yeni Zelandir ile Çinli konak ye- rine gelince doğrudan doğruya Gas- tın çadırına gitüler. Bu herifler için limanda demirli gemide yatmak elbette daha rahat olaacktı; fakat hepsinin yüreğinde | birbirine Karşı öyle şüphe vardı ki: Gemide yatmaktansa hep beraber karada açık bir yerde kalmağı işle rine daha uygun bulmuşlardı. Çinli Yeni Zelandir ve Gast be- raber gemiye gidiyorlar; yahut gene beraber karada bulunuyor lardı; Ancak gemiye bakmak için tayfanın en ayanaklarından iki üç kişinin orada kalmasına müsaade e diliyordu. Çinli ile Momulla hizli hızlı vü- rüyeyek çadırdan içeri girerken bü yük ve kirli parmaklariyle uzun bir çağınm ağzını yoklamıştı. RP A A Eğer Gast yeni Zelandalının bu halini görebilseydi, yahut kafasın » dan geçen yaman düşünceleri okuya bilseydi, yüreğinin hızla çarpmağa başlıyacağma hiç şüphe yoktu. Çinli ile yeni Zelandalınm ken- di çadırına girdikleri sırada Gast da bir iş için aşçının çadırma girmişti. Bu çadır kendisininkine pek yakın- dı. Gastiki gemicinin yaklaştıklar nı orada duymuştu; Fakat bu gelişin kendisi, hattâ hayatı için büyük de. recede ehemmiyetli olduğu, hiç de aklına gelmemişti. Ancak aşçınm çadırından şöyle- ce dışarıya bakıp da kendi çadırı ka» pısma varan Kay Şenk'in hallerini görünce birdenbire irkildi. Heriflerin bu çadıra hergün birkaç defa geldik- leri olurdu. Onun için bu gelişi de tabit gör- mek lâzımdı. Fakat onların yürü» yüşlerinde öyle bir sinirlilik ve ka - pPıya vardıkları zaman hallerinde öy- le bir sakinkanlık vardı ki; Gast bu- nu dostça bir gelişe hiç yakıştırama- miş, yüreği hoplamıştı. Sonra birdenbire çadıra giren Momulla'nın uzun parmakları öra - amda keskin bırağın uğursuz birr şıkla parıldadğım seçti!. Gast'm gözleri açıldı, saçlarımın dibinde bir ürperme duydu; Güneş. ten bakır rengine gelmiş yüzü de ki- reç gibi bembeyaz olmuştu. Çadırın ötesinde yemek hazrla" makla'tığraşan eşçı hiç bir şeyin far- kında olmamıştı. Gast ona tek söz bile söylemek- sizin çadırın kapısmdan dışarı arvış- tı; O Çinli ile yeni Zelandelinm kendisine ne yapmak istediklerini pek iyi anlamıştı: Onun için istedik” lerini yapsmlar diye oralarda daha uzun müddet durmak işine gelmi- yordu. 4 Artıkikidümşanınerelermda ne konuşmuş olduklarmı kendi kulağı ile işitmiş gibiydi. Evet yeni Zelan - dalı onun canmı almak, elindeki u - ! zun, soğuk bıçağı karnına gömmek üzere çadıra girmişti, Gast limanda yalan gemiyi me* deniyet limanlarına yalnız: kendisi- nin götürebileceğini bildiğinden Çin- liile yeni Zelandalının kendisi öldür- meği göze alabileceklerine şimdiye kadar inanmamıştı; Fakat yeni bir şey olmuş; “bu herifler kendisini or” e kaldırmağa karar vermişler - Gast işte bunları düşünerek aşçi çadırmdan yıldırım gibi uzaklaştı ve ilerideki ormana daldı. O şimdi or manda da korkuyordu.. Ağaçların. yaprakların koyu yeşil bir denizi an dıran loş derinliklerinden esrarlı se3- ler, Gitretici sağır gürültüler duyu | yordu. Fakat Gast için bu karanlık âleme" dalmak,bilinmez gürültüler | arasma girmekten başka yol yoktu. Ormandaki ölüm hiç olmazsa simdi. Ek göze görü Halbuki konak YT dalmın uzun bıçağı, hâlâ gözünün ö- nüde pırıldıyordu. Kay Şenk ile Momulla'nın karar lan Gast için bu yabani ormandan, daha korkunçtu! Gast'ın gözünde Momulla uzun parlak bıçağiyle, Çin- li Kay Şenk de kirli kayış kemendiy- le büyüyorlardı... Gast Cinlinin bu uğursuz, yağlı kemendiyle birkaç kişi boğduğunu onun kendi ağzın « *dan isitmişti... Hattâ Gast için Kay Senk'in bu kirli kemendi, yeni Ze- landalının keskin bıçağından daha korkunc götünüyordu. Evet, önünde ağzmi açmış bek- liyeri 117 karanlık ormana sığınmak- daha iyi idi. XXI Bu anlattığımız işler olduğu si rada Kin Kayt vapurundan adaya çikan Tarzan ve arkadaşlarının yö” şadıklarr konak yerinde de hâdise - ler yürüyüp gidiyordu. (Devamı var) Netekim görüyordum: Başta mas - keli kadın oldüğu halde, birçok beyaz kadınlar ve akağular, burkanlı manz&- Ta karşısında siyahlar kadar coşmuş. Jardı. Gözleri etrafı görmüyordu. O esnada, nazarım benim Ayşeye İ. işti. Bir köşeye büzülmüş, perişan, bitkin bir halde, bu manzarayı söyre- diyordu. Kimsenin bu arbedede beni farke, demiyeceğine kani olarak, usulla onun yanıma sokuldum. Dalgm dalgm, kendinden geçmiş, bakıyordu, Ansızm kolündan tuttum, Titredi. İrkilerek döndü. — Sen... Sen... - diye kekeledi — Evet, ben; — Ne oluyorsun, kız... — Çok betbahtım... - diye inleği. — Haydi, haydi... Beni yine aldat- mağa kalkma... Yalancı kadın. — Niçin yalancı ölayımas. , — Çünkü bana, ötede betbahtlığın. dan, beni sevdiğinden bahsetmiştin... Şimdi de ayni mevzuları açacaksmi., Halbuki! Benin Haremağası Sünbül a- ğanın kolları arasmda röksederken nasıl kendinden geçerek ona hayran hayran baktığını gördüm. ETA Bunu sâklamıyorum. — Saklamıyorum... o Mestoldum ix Mahvoldum. — Öyleyse niçin betbalıtlığından bahsediyorsun? Eliyle işaret etti: re — Bak... Ne zovk duyuyor... Artık bu zevklerden ponra, bana dönecek mi?.. Nefrefle dişlerini sıktı ve maskeli kadmi gösterdi: — Mel'un... — Kim?.. — İste o... Sünbül ağanın huylarını öyle biliyor ki... Her sefer, onun ho. suna gidecek hir oyun bulur... İşte; yine benim tezirimdon kurtardı... Hal- büld, ertinim, onü kendime bendede. cektim... — Anlıyamıyorum, Ayşe, . ded'm. Sen bana meler. behgediyorsun?... Buraya bir vaz'feyle gelmemiş miy. N9sU 3 konup... bile kimte işitecek ei. Herkes esyre dalmış... Bu- Ie ile gelm'ş değil miy. dişini bezensmiyorum... Ben bile se, nin mişanlın olduğum hulde bak, ya, nımda nasıl ititsflarda bulunuyorsun. Gözlerinden ışıpır şıpır yaşlar dam- tadı: — Perişanım... Bu erkek... Bu erkek beni mahvetti. Tesiri altıma eld. Nâ. sıl kurtulacağımı bilemiyarum... — Vazife? Başını haz'n hazin salladı! —-Biemiyörüm... — Demek Sünbül ağa... Elireimden tuttu: — Sen kadm değilsin, Mustafa... Buna rağmen, onun gözlerinnin cazi. besinde kalmadın mı?... Seni, tesiri al. tına almadı yı?... Sözleriyle, haliyle. Düşün ki, bütün bunları sana, elini bile sürmeden, ve sen kadın değilken, uzaktan uzağa yaptı... Halbuki ben... Halbuki beni.. Gördün. Nasıl kolları arasına aldı. Bu biçare vücudumla nasıl bir oyuncak gibi oynadı. Beni yo ğurdu, ezdi, hallühamur etti. İstediği gekle soktu... Vücudumdan ruhuma doğru onun bütün hüviyetimi istjâ ettiğini duyuyorum... Omuzlarından yakaladım: — Sen, mahvolmuş bir kadmsın! - dedim, z