YAZAN: Edgar Wallace — Ne dedin, diye tekrarladı, hatırat j2 et. Hem niçin yalan söyliyor. sabahı, saat beşte buraya mi? Sizi göremediğime dua niz. Uyandığım zaman kapıyı üzeri. mize kapıyordunuz- Fakat Bellami dinlemiyordu. — Hatırat defteri mi? diyordu, de. mek bir de hatırat defteri bırakmış. Nasıl oldu da düşünemedim. — Peki amma gelip aldınız ya. — Aptal, eşek, hayvan.. Ben gel. medim, Ben almadım. Sizi bursya ka. padığım gündenberi buraya ayak bile basmadım. Bellami köpürüyordu. Adeta boğula. cakmış gibi bağırıyordu. Nihayet sustu, kendine | İ tibatı olması idi. Günlerce bu iş ile uğ. Birkaç dakika geçti. Sonra geldi: — Anlat, dedi, olanı biteni anlat ba. na, belki sizi buradan sahveririm. Ha. tırat defterinde neler yazıl idi? — 'Herbalde benden daha iyi bili. yorsunuz, Bu cevap ihtiyarı tekrar kudurttu. — Bilsem sana sorar mıyım? Böyle bir şeyin mevcudiyetinden bile haber. Tefrika numarası — 48 - ÇEVİREN: fa koltuğa oturmuş düşünüyordu. Hadi. sat tamamen #leyhine dönmüştü. Her taraftan tehlike baş göstermişti. O, buna ehemmiyet vermiyordu. Onun işin bütün mesele, biltün mevcudiyeti, İe nefret ettiği bir kaç kişinin avucun dan kurtulması, onları mahvedememiş olması idi. Madam Held kaçmıştı. O. nun ortadan kaybolduğu gündenberi çok dikkatli davran:yordu. Acaba ne. reye gitmişti? Ne yapıyordu? Belki uzaklarda, belki de burnunun Mibinde bir yerde saklanıyordu. Mühim olan bir şey de, aleyhine sistematik bir tarzda çalışan çok kuvvetli bir mevew. diyetin bulunuşu İdi. Bu mevceudiyet Yeşil hayaleti. Bellamiye yegâne te. gelli veren şey, şatosunun hariçten gelecek her tarruza karşı müdafaa ter. raşmıştı. Müdafaadan korkmıyordu. Yalnız, düşmanları elinden kaçmıştı. Kapı vuruldu. İçeri Çinli şoför Sen girdi. Elinde bir kâğıt vardı. Kâğıt da İ yemek yiyip yemeceği soruluyordu: Mar değildim. Söyle, ne yazıyordu bu İ defterin içinde? Savin! ezberlediği kısımdan bir parça okudu. O söyledikçe, Bellaminin rengi atıyordu, Nihayet, küçük deliğin arka. sırda biran kayboldu, sonra tekrar gö. ründü. Ağır, kısık bir sesle: dedi, bu hatırat defterinin içindekileri okuyup ezberlemekle, son kozunuzu da kaybetmiş oldunuz. istediğimden pek çok rsunuz, ebediyen burada vermeğe mahal kalma. ak, diye kapandı — Ne diye, dedi, ona hatıra Hefte. rinden bahsettik, — Ne bileyim ben? Gece gelen o zannettim, — O balde gelen kimdi? Birbirlerine bakıştılar ve ikisi birden aynı zamanda sordular: — Yeşil hayalet mi? Savini karısını kollarına aldı. Yüzü. nü yüzüne dayadı ve; — Fay, dedi, ben Idalma ölümden korktum. Fakat görliyorum ki ölüm o kadar korkunç değil. Hem senin ya. nımda oluşun, benim onu metanetle karşılamama sebep oluyor, li Fay başka şeyler düşünüyordu: — Savini, mademki Yeşil hayalet buraya, Bellaminin haberi olmadan gisip çıtı, bizde çıkabiliriz, Fay kocasının olduğu kadar kendi soğuk kanlılığma da hayret ediyordu. Karşısmdaki Savini, vaktile tanıdığı, korkak ve farfara adam değildi. Onun. Ja, Pay lâf olsun diye evlenmişti. Evli bir kadın olmak, herhalde daha iyi ve daha rahat olacağı için evlenmişti. Za. i man zaman kocasını istihkar ettiği gün | ler de olmuştu. Fakat şimdi, ona hay. ran hayran bâkiyordu: — Savini, dedi, seni ancak bugün ta. ei Eskiden hiç tanımıyormu. i şaşırmadan yürümek çok güçtü, or- idi. ! cude gelen bu izler ayrı ayrı tarfla- | — Doğrusunu istersen ben de ken. | dimi bugün tanıdım. Bunuda sana luyum. Şimdi vaziyeti tetkik ede. | tiyar haydut bit dalavere da, hazırlıy Bir, iki kişi daka öldür. için bir bardak su içmek ka. i bir şeydir. Beynimi kurcala. şey var. O da şu: Ne diye bir — Yukarda, kulelerden birisinde, Bir kasa tüfek var. Tesadülen gördüm. Altr tane Manlkiher tüfek. Birçok fi. duyacak — Acaba bün Bacak — Bilmiyorum. Fakat Bellami mü $r atıcıdır. Ona bu ha ime fena ett i bu hatıra defteri hareke. te getirecek. Filhakika, Savini doğru görüyordu. Bellami kütüphanesine çekilmiş, bir N : i A | — Hayır, dedi, iştaham yok. Acıktı. ğım zaman haber veririm. Sen çekilirken onu durdurdut — Sen, dedi, memleketine dönmek ister misin? Sen başile “evet” dedi, İhtiyar biran daha düşündü. Kalktı. Kasasmı açarak bir deste banknot çıkardı. Şoföre uza. tarak dedi ki: — Burada çok para var, Ne kadar ol. duğunu bilmiyorum. Saymadım. Fakat bilinmez, birçok hadiseler olur. Eğer böyle bir şey olacak olur. sa, Sen, memleketine dönersin. Al bu paraları. Çinli kaşlarını çattı. Bu hareketile ne olabileceğini soruyordu. Fakat Bel, yada Tarihi macera ve aşk romanı Geçen tefrikanın hulâaası: l Bu romanın aslı bir tercümeihaldir ve ismi de “Seyahatnamei Anber Mustafadır.,, Anber Mustafa, maş. hur Evliya Çelebinin arkadaşıydı. Bajnmz, bu eseri nereden ele göçir- dim: 1921 senesinde Kiyejte bir A. vusturyah ile birlikte - treni kaçı rarak ihtilâl şehrinin ortasında, bü. tün vasıtalardan mahrum olarak | kalmıştım. Avusturyalı ile konuşu yoruz: ... — Ben de syni vaziyetteyim. e ni kaçırdım... Bütün sermayem işteşu | yiyeceklerden ibaret... Ceplerim mete. liksiz... Biletim de yok... — Müracaat edelim... — Kime?... — Evet, kime... yi gördük... Avusturyalı, hazin hazin, elime bak.| tu — Hiç olmazsa sizin iki günlük yi- yeceğiniz var... Bende o da yok ya... (Elindeki şişeyi gösterdi). Su alm. ya çıkmıştım... Yemeğe oturacaktık. Karnmi da aç! Dedim ki: — Madem bu felâkete beraber uğ- radık, öyleyse, akibetimizi de birleş- tirelim... Buyrun... Şu sıralardan bi. rine oturun... Yemeği benden, suyu Deminki muamele- Tarzan, kendisini edebilmeleri ağaçlara sürtü Canmı kendi karısı ile çocuğu için kurban vermiş ve öz karssiyle ço- cuğunu aç ve kimsesiz bırakmış o lan bu büyük kalpli aşçıya 'Tarzanm, bu yah; erlerde yapabileceği en | büyük iyilik, böyle dar bir mezar | kazabilmekten başka bir şey olamaz dı. Delikanlı bu acıklı işi yaptıktan sonra, yeni baştan Rokoffların izini kovalamağa başladı. Tarzanın kovaladığı iz üstünde | manm buralarmda birçok izler var- Yerlilerin dolaşmalarından vü - ra gidiyor, biribirine aykırı geliyor, | bazt yerlerde büsbütün karışıyordu. Bir an geldi ki; Tarzan, o kadar yanılmamıya çalıştığı gene şa” şırıp yanlış bir yola gi: i anladı. Delikanlı, canavar yoldaşlarının. Şita ile maymunların kendi izini ko- valıyacaklarnı biliyordu. Onun için ilerilerken toprakta kolayca belli ola- cak izler bırakıyordu. Geçtiği çalr lara, ağaç dallarına, yerlere hizla sü rünüyordu. Bu sürünüşten, oralar * dan geçecek bir adam hiç bir sey anlamazdı.' Fakat hayvanlar öyle değildi, oradan gecen hayvanlar sür“ dükleri, aradıkları adamın kokusu - ru pek kolay duyacaklar, kendilerini 'Tarzana ulaştıracak yolu takip ede- | bileceklerdi. Gece karanlığı basmca #tkı bir yağmur yağmağa başladı. Tarzan için gün açılıncaya kadar büyük bir ağacm altında beklemekten başka sizden... Hem karnımızı doyurur, hem Yazan: Edgar Rice Burroughs Yazan: (Vâ -Nü) de mukadderatımızın »e tayine çalışırız... Adamcağız, elimi tu — Bu mübade'ede siz zarar yorsunuz... İkram edeceğiniz muhabbetle âiğe | ler, bu kıtlık menileketinde hazine pa hasınadır! — Zarar yok... Zarar yı Buy. | run! Oturduk... Zira, istasyonun telgraf dairesine filin müracaat ederek arkadaşlarımı- zı haberdar etmenin imkânsızlığını biliyorduk. O sıralarda, Rus demir. yollarının bütün intizamı bozulmuştu. Kiyefte hilkümet yok gibiydi... Kime meram anlatacaktık?... Ben bunlarm höyle olduğunu bili- yordum. Meğer arkadaşımda da ayni malfimat varmış, Bu sebeple, evvele. mirde karın doyurmak lâzımgeldiğin- de ittifak ettik... O esnada, yanımıza, gayet kısa boylu, ve şayanı hayret derecede ko. caman gaga burunlu sıska bir oğlan yaklaştı. Elini kasketinin semsisiperine gö- tilrerek kısa bir selâm verdikten söh- ra dedi ki: — Ben yahudiyim... — Yani, bizim burada konuştuğu. muz dil, almancanm bir jargonudur. Onun için, kim olduğunuzu anladım... canavar yoldaşlarının kokusundan takip yapılacak iş kalmamıştı. Nihayet gün açıldı; Fakat yağ - mur kesilmedi. Tam bir hafta gök yüzü kara bur lutlarla kaplı kaldı; Bardaktan boşa” nırcasma yağan yağmurlar, güçlü fırtmalar, ormandaki ve yollardaki bütün izleri bozdu, ortadan kaldır | dı. Fakat bütün bu güçlükler, gürül tüler arasmda Tarzan karısını, çocu” ğunu aramaktan veoz geçmemişti, Yedinci gündü. Öğleden son * ra güneş bulutlardan kurtuldu. Bu solgun güneşin ışıkları altında Tar- zanı görenler zavallı delikanlının geç iye döndüğü» Tarzan, Rokofun; tie Arder- sen ile Ceyn ve çocuğunu yakala" mak için büyük dere kıyısını bıraka rak orman içlerine daldığmı bili“ yordu. Fakat düşünülecek bir şey vardı: Rokof yeni baştan Uzambi çayr nm kenarma mı dönecekti? Yoksa orman içinden başka bir yol mu tu- tacaktı? Yağmurun kesilmesinden iki gün sonra Tarzan, yol üstünde bulu: nan bir yerli köyüne vardı. Köydeki ( Afrikalılar uzaktan Tarzanı görür görmez dört yana da” ğıldılar ve ormanın içine kaçıştılar, Tarzanm bütün ümitleri, yerli lerden Rökofa dair öğreneceği ha” berler üstüne kurulmuştu. Onları böyle elden kaçırmak hiç işine gel miyordu; olanca kuvvetiyle a için ormanda merek ilerliyordu | kovalamağa başladı. Gerçi çok hızlı koşuyorlardı. Fa- kat Tarzan gibi ormanlarda daldan” dala üçmağa alışmış bir mahlükun elinden kurtulmalarma da imkân yoktu, Delikanlı çok geçmeden, genç bir Afrikalı savaşçıya yetişip onu ya kaladı. Zavallı yerli o kadar büyük bir korku içinde görünüyordu ki kendini müdafaa için Tarzana el bi- Je kaldırmadı. Silâhmı düşürdü, gözleri, göz yataklarından Ferlamış- tx Yüz üstü yere düşüp çığlıklarla 8 vaz dvaz bağırmağa başladı. Tarzanın, bin güçlükle, yerliden öğrebildikleri şunlardı: Bundan üç dört gün evel, bura" lardan bir takım ak derili adamlar geçmişti. Bu akderili adamların ele başısı, yerlilere birçok şeyler anlat- mıştı. Bu ele başının dediğine göre kendilerini pek korkunç, kocaman bir akderili şeytan veya ifrit kovala* yordu. Bu akderili ifrit yalnız de gilmiş, yanında pars ve büyük may* munlar kılığında bir sürü cehennem zebanileri de varmış. Bu korkunç sürü önlerine gelen adamları, hay- vanları paralıyarak, kanlarını içe rek yürüyüp dolaşıyormuş! Tarzanı görüp kaçan yerliler de, onun akde- rili kocaman ifrit olduğunu anlıya rak kaçmışlar. Tarzan, yerlinin söylediklerini duyunca, Rusyalı Rokofun gene bü- yük bir kurnazlık gösterdiğini anla” mişta, (Devamı var) Kütüphane müdürü bana: “Eski Türkçe kitaplar" | okumasını bilirsen sana bir iş var. bunlar! kimse sökemiyor!,, dedi MN / biti döndü: yek — Siz ne yaparsınız bilmeni Si işin bir çıkar yol var... pi haneler kongresine murahha$ İnk iz, şehrimizin büyük ine müracaat ediniz. misafir ederler... Viyanslı: — Çok teğpkkür ederimes ma getirdiniz! - deği Yahudiden, kütüphane doğru nasıl gidildiğini sora, ona bir dahı teşekür e sa böylü ve gaga burunlu 3 den ayrıldı. Felâket arkadaşım: — Oldu... Haydi... - döndü. Ben, ona elimi uzattım. —Güle güle... orada si iyi ör ğiye meğe başladı: tire : ginizi beraber yedik... Şimdi olmadığı” için, geri kalan mi7 düm. Kolumda yakalayıp beBi we” — Sizi almazlarsa, mM ; liklerini ben de kabul etmem minki sözleriniz. unutmağın-* mim kurtulmak ihtimalim za kullanacağız... . i Esasen başka da yapacak vr katıkları koltuğumun altına yi dım ve yâhndinir tarif ettiği mette, Avusturyalı ile beraber Kütüphane meshur bins-- güç olmadı... Fakat aksi yiye mış... Çal babam çal... vg tu. Benim de Kim olduğu Avusturyalı macerayı #918 te — Pek âlâ... Bu geceyi TE ie lonnmuzduki srralardan az tünde pesirsin... Yarin ö8 arar! « dedi. ys Soner, onlar, yerleki Dİ Si rinei manla vweptilmre e tr ge, b - Esnemeğe başlad” gis” sıkıntımı. a ex den kasmağki" — Ne:millettensin; — Türküm... Gözleri acıldı” —Ya.. Fakat olmasm?... anbelld. Tt dikte imi — Kendi diyinde okunan âır?.. — Tabii değil mi Y* — Ama ne çesit türkeeden, gazete 1is09'” miyorum... Eski mısın? Biz burada öYİ | radık, bazı Azeriler Fi İ Fakat kitaplarım 1is8 İ © — Bir de ben tecr”