Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
â '35;' H B — y a ! KEM « — 13 — Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu p Demırhısar,, ın heyecanlı sergüzeştleri Tekneyi hafifletmek için kömürden bir Okısmının denize atılmasını tavsiye ettiler : Zaten düşmanın yeni ve saatte 30 milden fazla süratle seyreden kuv vetli muhripleri önünde mini mini “Demirhisar,, eski ve yıpranmış ma- kineleriyle uzun müddet sürat müsa- bakası yapamazdı. Hiç olmazsa en yakm Türk top- rıgma erişebilmek için en emin çare- yi gene Türk zabitleri gorduler ve Fon Firks'e geminin çok ağır olması dolayısiyle süratinden kaybettiğini ve tekneyi hafifletmek için kömürden bir kısmınım denize atılmasını tavsiye ettiler. Halbuki Fon Firks bu tavsiyeye yıınaşmad.ı; dar düşünceli Alman, sanki “Demirhisar,, 1 mahvetmege andiçmiş gibi, kömürün bir zerresini bile feda edemiyeceği cevabını verdi. “Demirhisar,, kumanda heyeti şu ka- rarı vermişti: Sakız adasımın cenup burnunu dolaşıp Çeşmeye ve yahut mahfuz başka bir Türk limanma sı- “-Evet ama, düşman muhripleri git- tikçe yaklaşryorlardı. Dürbinle bakıldığı zaman İngiliz mruhriplerinin yüksek ve keskin pro- valarmın, bir ustura ağzı gibi, suları yarıp köpurterek koştukları, yaklaş- tıklart iyiden iyi farkediliyordu. Bu şerait icinde Çeşmeye varılabilmesi bir istifham işareti halinde herkesin beymi işinde bükülüyordu. Başka bir çare daha vardı ki, bu son çare idi: Bitaraf bir limana iltica. Fon Firks düşmanın gittikçe yaklaş- makta olduğunu görünce Psara ada- sından yakmı geçilerek icabmda ora- Yyaya girilmesini emretti. Artık her |- İşes bu ölüm koşusunun sonuna yak- laşmakta olduğunu hissediyordu. Tam busrrada kazan önünde kumanda etmekte olan Alman gedik li namzedi Kravze yukarıya gelerek fanm bozulmuş olduğunu rapor etti. Fan stimle çalışır bir nevi körük- tür ve stim kaldırılıp sürat yükseltil- mek istenildiği zaman bu cihaz çalış- tırılır. “Demirhisar,, da bu cihazın bo- bulması üzerine torpitobotun esasen fazla olmıyan sürati bir hayli daha düşmüştü. İki kocaman muhrip tar rafından takip edilirker Demirhisar- da zuhur eden bu arıza büyük bir tar lisizlik, telâfisi mümkün olmıyan aksilikti. Halbuki Fan cihazımım kızıp bozulmasında geminin ocaklarma memur edilmiş olan Alman gediklisi Kravzenin büyük bir mesuliyet ve ka bahati vardı: Demirhasrdaki diğer — Almanlar gibi burnu havada olan bu gedıklı taslağı körük makinesinin val fmı eline alrmş ve bu valfın ayariyle — yalnız kendisi mesgul olmuş, oraya kimssyi yaklaştırmamıştı. Yalarz bu acemi denizci telâş ve heyecanla yağ vermeyi unutmuüş ve böyle tehlikeli bir zamanda körük ma kinesinin kızmasma sebep olmuştu. Denilebilir ki, “Demirhisar,, m elden çıkmasına düşmandan ziyade onun içinde müttefik sıfatiyle yerleş- tirilmiş olan Alman denizcileri sebep oım“şlardır “AAlman gediklisinin "Demirhisar,, m hayatıma mal olan bu ahmakça ihmalini bir Türk denizcisi kısmen telâfi etti ve çarkçı başı kazan önüne derhal su vererek fan soğutuldu, bu kıymetli cihazım yeniden işlemesi te- min edilmiş oldu. Lâkin ne care ki çok kıymetli da- kikalar kaybedilmiş, İngiliz muhrip- leri "“Demirhisar,, ın yoldan düşmer — sinden istifade ile düşmanm süratli % koz y muhripleri ile cesur fakat yıpranmış 'Türk botu arasındaki mesafe bir hay- li azalmıştı. Deniz harplerinde öyle kikalar, hatta saniyeler vardır ki, ' tlerine baha biçilmez ve bazan bir geminin hatta koca bir filonun mphnümuo%ıkaveyasamyeden istifade edilmesi ve yahut edilmeme- si yüzünden değişir. İşte Demirhisa- rım körük makinesinin kızması böyle şeametli bir dakikaya tesadüf etmiş olduğundan geminin mukadderatı ü- zerinde büyük bir rol oynamıştır. “Demirhisar,, m kazanları önün- de Alman gediklisinin beceriksizliği yüzünden bir facia cereyan ederken geminin kumanda köprüsü de heye- canlı bir müzakereye sahne teşkil ediyordu. Biraz evvel geminin yükünü ha- fifletip süratini arttırmak için fazla kömürün denize atılmasını kabul et memiş olan süvari Fon Firks şimdi bizzat kendisi kömürlerin denize a- tılmasını teklif ediyordu. Biraz sonra zabitan, efrat işe sarrlarak güverte- deki kömür çuvallarını denize atmrya başladılar. Bu iş bitince efrat man- gasmdaki kömürlerin atılması ka- rarlaştı. Lâkin kıç üstündeki yağ do- la iki fiçmm atılmaması ve sona kadar muhafazası icap ediyordu. Bu müddet zarfında "Demirhisar,, la o- nun peşindeki kuvvetli düşman tek- neleri arasındaki mesafe epey inmiş” ti Bu vaziyet karşısında yağ fıçr larınm da fedası lâzım geliyordu; fı- çılar da atıldı. Macera ve aşk romanrnı —T7TA-— Yazan : (vâ Ey muhterem kadın! Oğlunu din uğruna -__i ediyorsun. Bu fedakârlığın Allah huzuru" İbrahiminkindan bile daha makbule geç€"; Geçen tefrikaların hülâsası: Üçüncü Muradm birinci zevcesi, Ba- fiye sultandır.: Bu kadın, aslen Cene- vizli olduğu için, eski milliyetinin ve dininin sevgisini yüreğinde müuhafaza et mştir. Şu esnada, Hüsüan isminde birine, telkinatta bulunuyor. * * * — Emredeceğim bir adamı vurman. dit —İ. — İtaat edecek misin ? Siyah kadife gözlerini Hasanm göz - leri içine dikmişti: Onu âdeta manyeti- ze ediyordu. Adeta değil, adam akıllı manyetizel.. Hasan kekeledi: — Edeceğim.. : — Hayır, öyle olmaz.. Daha kat"? söy- le.. Daha tandan Daha kendinden emin olarak.. İtaat edecek misin? — Edeceğim.. edeceğim... Artık, iyice nüfuz altına girmişti. Fakat, Safiye Sultan, bir kaplan hır- siyle, şikârmı büsbütün —pençesine al- mak isteldi. — Sidk ile jimanla söyle. — Şahadet getirir gibi.. Gözlerini semalara çevi - rerek.. Allahın huzurunda yemin ede - rek.. De ki: “Safiye Sultan bana ne * &4 emrederse; kimi öldür derse öldürece - Artık, Hasan, bir cezbe halindeydi. 'Tekrarladı: — Safiye Sultan, bana ne emredergse, | kimi öldür derse öldüreceğim... —"'Hattâ en mukaddes bildiğim şah- siyetlerden biri bile olsa, emredilen a- damı öldüreceğim...,, Bu tümleyi de aynen söyledi. — Vallahi! — Vallahi! — Billahi! — Billahi! — Tallahi! — Tallahi! — Bu adam Sokullu Mehmet paşa olsa bile... İşte bu noktada, Hasan dona kaldı. Zira, zamanın en büyük adamı o ol- duğunu biliyordu. Sokullu islâmiyete, devlete pek büyük faydalar temin etmiş diye kendisine telkinatta bulunulmuş - tü Safiye Sultan: — Söyle.. - diye gözlerini Hasan'ın gözleri içine dikti. - söyle... — Peki ama o?.. — Düşündüklerini biliyorum, Hasan. Düşündüğün Sokullu Mehmet paşanın büyük bir adam olduğudur.. Fakat, babanın da, annenin de başmma felâket- leri getiren odur.. “Hattâ, el altından — Fiter, dedi. Sizden bir şey -rica edeceğim| - Dinleyiniz. Babam beni merak — edip duru" yor. Kendisi ihtiyardır ve bir genç kızm yal- nız sokağa çıkabileceğini kabul etmek iste- miyor. Bu itibarla, refakatime, bir polla hür fiyesi bile vermeği düşündü. Fiter genç kıza bu grrada verilmemesi lâ“ zimgelen bir cevap verdi: — Babanız alalir bir adamdır. Valeri sinirlendi fakat: — Ben de, dedi. Öyle zannediyorum, hat- tâA buna eminim. Yalnız hakikat şu ki.. Yal nız ölmak istiyorum. Zaman olüyor ki, biü- tün tek başrma kalmak istiyorum. Bi'- mem Biz böyle bir ihtiyaem ne olduğunu bi- lir misiniz? — Anlryorum. — Halbuki, babam beni tiyatroda — veyas müzede, falan zannetmezse, bir türlü rahat etmiyor. — Sizi kat'iyyen böyle yerlere götürmem. Genç kız, muhatahmmn bu kadar aptal ola- cağını tahmin etmiyordu. Sinirlerini zapte« derak: — Size, dedi, açıkıça söyliyeceğim. Ricam | şu. Yarm sabah gelip beni alacakamız. Son“ ra, beni yalnız başıma brrakacakemız, Öto- mobille, yalnız, bir yere gitmek — istiyorum. Sonra buluşurüz. Eve dönünce, babama, be- raber, külrek çektiğimizi söylersiniz. — Fakat pek de mevsimi değil. — Baâaşka bir şey uydururuz. Zaten babam, çarşanba akşamır İsköoçyaya gidiyor, — Yani, eğer iyi anladımsa, berabar çıkr- cüifız, ve sİz İstedifiniz yere gidecelesiniz ” Valeri derin bir nefes alarak dadi ki: — Aman ne zekisiniz! Evet. Bunu istiye- rum. Fiter, altm saplı bastonu ile kumlar üze- rinde resimler ciziyordu. Kelimeleri ağiır ağır telâffuz edoerek: — Bir şartrm var. Dedi, Valeri hayretle baktı. — Bir şertmız mr var? Na gibi?! Fiter başmı küldrrdr. Genç kızm gözler'e nin içine bakarak şunları söyledi: — Abel Bellaminin harekâtı hakkında tet kikat ve tahkikatta bulunmak işini başkala» rma bıraktnız. Bu bir kadımnm — yapacağı iş değildir. Eğer dün, polla, Krigerin evinin ar" kasındaki ormanı âraştırmağı düşünseydi, ©- rada niçin bulunduğfunuzu İzah etmeltte gülc- lük çekerdiniz? - Vüaleri, hiran sapsarı kesildi. Dili tutuldu ve, yanmdaki adama bakarak kekeledi: — Şöy.. Mösyö, Fiter.. Anlaya,. mryorum, Delikanir etrafmimna göz gezdirdi ve samim! bir şekilde gülerek: — Mis Hoyet, dedi, daha geçen gün sabate tan akşama kadar böş durduğumu, — hiçbir gteyle meşmul olmadığımı bir kahbahat olarak yüzüme vurdunuz, — tenbelliğimden şikâyet ettiniz. Halbuki bir tenbelin, ötrafında olan biteni görmeğe çok vakti vardır. Bunun için dün, apartımanın penceresiniden bakarken, ' gittiğinizi anlamak için çok uğraştım. Niha- Edgar Wallace ÇEVİREN: fa sizin bir taksl ile Sen Ceymis — caddesinden geçtiğinizi ve Krigerin Ford otomobilini ta- kip ettiğinizi gördüm. — Demek Kriğeri tamym—dımuz? — Eh, biraz tanıryordum, Ben birçok kimi- seleri Ve bazmlarmı çok İyi tanırım. Bazı'şey löri de iyi bilirim. Meselâ, — taksiden Riolâ Road'da inip penbe İtöşk — hizasına kadar yürüdüğünüzü, orman tarafından — geçerek köşkün bahçesine çitten atlayarak girdiğini Zi, ve akşam Üzeri saat sekize kadar örmar- da kaldığınızı biliyorum. — Bütün bunlar tahminden ibardt. Bas« | bam, size, yemeğe dönmediğimi söylemiş o!" malı! — Hayır. Tahmin değil. —SBiz nereda idiniz? Fiter gülümsedi! — Bön da orada İdim. Hoş orada omu&ı.— maâ müteeesirim. Aksi tükdirde, — dostumuz Yeşil hayaletin kim olduğunu ögrqnml.ı ola- caktım. — ÖOrtda ne yapıyordunuz, ve nihayet mösyö Fiter ne cesâretle beni takip ettiniz. — İtiraf edeylm ki, bü, telülkgı! bir şay- di.. Valari başını sallryordu: — Ne diyeceğimi şaşırdım. Sizden hiç de böyle bir hareket ummazdım, Hem ne mü- nasehetle Krigeri takip ettiğimi tahmin et- tinlz ? Fiter gülümsemekte devam ediyordu: — Niçin mi? dedi, çünkü siz, — Krigerin hiddetle Bellami hallımda bildiklerini söyl- yeceğini ve senelerdenberi aradığımız Yünale matr öondan alabileceğinizi Ümit ediyordunuz. Zarif delikanlı, bastonu ile kumları karı$" tırryor, bir taraftan da anlatryordu: — Mis Hovet, siz senelerdenheri, esraren- giz şartlar içinde kaybolmuş bir kadınt arr- yorsunuz. Ve kanaatinizce Bellaminin bu is- ta parmağı vardır. Belki bunda haklı, belli de haksızamız. Hoş, dünkünden dahâ ax mü“ him izler üzerinde günlerce meşgüul oldunuz. İtiraf edeyim ki, dün, niçin — penbe köşke yet, Bellaminin oraya gelecefini, — Krirerle| görüşeceklerini ve mükülemeyi dinliyebilece- ğinizi Ümit ettiğinizi tahmin edebildim. İki gaantten fazla ormanda kaldmnız. Sonra köşkae gitmeğe karar verdiniz. Fakat o zaman, pc- lisleri gördünüz, Fiter mırıldandı: — Ah.. Yeşil hayaletle karşılaşmağır ne qef' | devam ederek: drüsefer teşkilâtrmiz kuvvetlidir. Sizin İstie- şimdi, gence yeni bir alâka lle bıkıxomt_; —ilümm Z ae |— Mösyö Fiter, dedi, siz ne'” harikulâde| adamsınız. Adeta babamın yanımâa yörmek istediği polia hafiyesi kadar dâa geklslniz. Fiter güldü: — Mis Hovet, dedi, size bir itirafta bulu" nacağiım, Ben sizi muhafazaya memur polis hafiyesiyim. Skotland Yarda mensubum. Ve| Londrada bulunduğunuz gündenberi muhafa- zam altında bulunuyorsunüuz. POLİS MÜDÜRLÜĞÜNDE Spik Holland katil hayalet hakkmda ha- zırladığı makalenin ortasına gelmişti. Telee fon çaldı. Açtı. Konuştu. Sonra, yazı İşleri müdürünün vanına giderek dedi ki: — Beni Skot'and Yard'dan (polis müdür" lüğü) istiyorlar. — Meselede bir kadım olduğuna amin mi- Bİniz, Ma.kaıonizy başında bir kadından bah sediyorsunuz. — Eminim. Esasen Ikl kisi kadınt gdrmuş ler. Zâten oraya bir taksi ile gelmiş. Taksiyi de buldum, Şofür Field Road tarafında otu- ran bir kadınm gelip otomobiline bindiğini, Krigerin otomobilini takip etmesini söyled'. Ki, poenbe köşk tivarma gelince — ötömobi" den inip küğük ormana girdiğini gördüğünü söyledi. — Kadınımn hüviyetini tesbit kabil mi? — Tabil kabil., Şoför ile muüvacehe edilin- ce ânlaşılacak, — Fakat mesele kadmı bulmakta, — Yapılan tarife göre kadını zannediyor- samı tanıyorum, Spik Holand on dakika sonra poölis müdü- riyetine müracaat ediyordu. Örada:  — Bizi, dedilar, “H,, şubesinden İstiyorlar. —(H) şubesi dö ne? bilmiyorum. Yol gös teriniz de gideyim. ÖGazeteciyi bir odaya götürdüler. Mobllye- sinin güzelliğindan, odanm büyüklüğündeni, bu şubenin mühim ve yüksek bir şübe öldü« ğu anlaşılryordu. Büyük bir masada başımı önüne eğmiş birisi calıstyordu. Güzetetl İçce ri girince, müna başında öturan adam büşmi kaldırdır. Spik onu görür görmüz: — Zannedersem, dedi, sizi bir yerde gör- düm, : | —Ötüurunüz Mösayö Holland, sizi bir yerde gördüğümü hatıriryamıyorum. Befti kömlser Fiterin, Alelekser beni kimse göremez, — Fas kat sizin için istisnaf bir haroket yapıyorum. Bir siyara içer misiniz? Bpik gülümsiyerek bir siğara — aldı. Flter de gülüyordu. —Holland, dedi, sizi buraya davet edişimin sebebi şu. Sizin, penbe köşlte bir kadın götü- ren şoförü bulup onu isticvap ettiğinizi bille yörüm, ; | Gazeteci şaşırmıştı. Fiter gülümsemekte — Şaştrmaymız, dedi, mesele basit. Sey- vlpotuğwptdtııuplnmmndyeü ınıatu. - .Eîîerâî. Önlar da, h nrrr (DM var) J_.î entirikalar çevirerek, * re sürükliyen — odür- yollara sevkediyor. — Niçin?.. Nasıl?. » rap İçinde kıvrandı. ! Safiye Sultan, ona Y7 & başını iki avucu arasınâ — Niçin, nasıl yoke HT musun? — İnanıyorum. Öyleyse, !ıa'ıyleı'lı.kledıi O zaman, hakikatler 5& caktır.. Babanm dirile sandıktan çıktığı gibi B” g tün islâm âlemir allath " senden bahsedecek... ——— — Beni paralarlar.. — », — Paralıyataklardıfı yakalıyacaklardır.. Muh lerdir.. Sen, diyecek'în Mehmet paşa, bana Benim timarımı azaltti- yaptım!,, diyeceksin.. V küm edecekler.. İşkendt istiyecekler.. Ö zaman Fazla bir şey söylemt tam öleceğin zaman, bi cağım.. Seni l.—.urtaı'iıl:ı şerefli kademesine ;gni Anlıyör musun?.. Hasan ; | — Anlıyorum! - dedî- — İnanmıyor ı:uul"l“rL İnanîyofumı L — Can ve yürekle mi? . | — Can ve yüı'ekltît | haytr duaımı al., Bu rencide ettin. Fakat doğr / de senin değildir. Aldîm_—' v ta da hakirydın.. Ç şaşırtıcı! ,- ı " — İnanıyorum âama * diye Hasan kekeledi. i Safiye Sultan, gizli bir — İnananların çoğü anlamamışlardır! Onlafı hakikati anlıyacaklardIf kıyamet günü hakikat& Mariya oğluna yak — Bana karşı büYük-- yaptın, evlâdım! - dedi —— haklıydın.. çunkuwü- miştin... Sana bunları " mecburdum., Halbukl. rımın hakiki manasıni * fendimizin dediği pbi' meydana çıktığı vakit * Hasan, gözlennde iman yet aydınlığı 1ş Idx;ırl'»"k Çok mesudum! - dedi. - Ayni memnuniyet: MW liste hazır bulunan dığcf lerinde de panldryo yetin yüzünde bu m bir de hüzün vardı. , Safiye Sultan: — Peki, çocuğum.. Haydi, çıkarın dışar- ' Maıyetmc i';rgt etti: Adamım;ıaıp ikisi, * karıp götürdü Bınıj adam, Venedi miş Ak ağalardı. Safi maiyeti de, hep böyle sindeydiler.. Yalnız k’! hüuşu ile haç çıkardılârı Safiye Sultanı Has taben : — Seni talrdis edef dın! - dedi, - Sen, ” annelik hissine bile V