21 Ocak 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

-—T Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu — edilmez kömür tedariki Ki T ke “Demirhisar,,ın heyecanlı sergüzeştleri Gemlnln muhtaç olduğu kömürü, makine yağını ve tatlı suyu tedarik için canla ' başla didinmeğe koyulmuşlardı Binaenaleyh Çeşme limanımna gidi- lerek kömür almması takarrür etti. ve bu limanda funda demir edilir çarelerine baş vuruldu. Çeşmeliler düşman do- nanmasının Fferman — yürüttüğünü zannettikleri Adalar denizinin esrar- lt bir noktasından direğinde Türk sancağının dalgalandığı bir harp ge- misinin cıka geldiğini görünce evye- lâ gözlerine inanmak istememişler - di. Fakat hakikat işte meydanda idi. Limanım durgun sularına “De - — mirhisar,, ın narin ve zarif teknesinin — gölgesi aksetmiş karşılarında duru- — yordu. Her Türk gibi denizine ve deniz cisine ezeli bir âşık olan Çeşmeliler de sevinçten çılgıma — dönmüşler ve “Demirhisarı,, doya doya seyrettik - * ten sonra geminin muhtaç olduğu kömürü, makine yağmı ve tatlı su- — — yu tedarik için canla başla didinme - k Ze koyulmuşlardı. Haydi kömür ve tatlırsu kolaydı. lâkin Çeşmede makine yağı yok - tu. Ona da bir çare bulundu. Maki- ne -yağı yoktu ama o bahalılık dev - rinde çoluk ve çocuklarmın nafaka- qr.ıcın saLlamış oldukları Zeytin ya- ğı ne güne duruyordu?. O yaglar kendi aç midelerinden ziyade “De - mirhisar,, m memleket şerefi için çalışan makinelerine daha lâyikti. Fe dakâr Çeşmeli muhakemesini bu goruşten yürütüyor ve sevine sevine deki zeytin yağlarını gemiye taşıyordu. Çeşmeliler çoluk, çocuk; - genç ihtiyar; kadın kızan bir taraftan destilerle su taşrmak suretiyle gemi- nin su ihtiyacımı defe uğraşırlarken 4 | bir taraftan da iki saatlik mesafede bulunan fabrikaların deposundan a- rabalarla, küfelerle kömür taşryor- lardı. Bütün Çeşme halkı yedisinden yetmişine kadar sevgili "Demirhi - sar,, in can ve yürekle çalışan esiri olmuştu. Eli ayağı tutan kasaba de - likanlıları askere almmıştı; Biraz kuvvetli beygirler de ordudaydı. Bu itibarla iki saatliık mesafeden kömür — ancak öküz arabalariyle, sırtta kü - felerle taşınryordu . “Demirhisar" Çeşmeden böyle mihnet ve müşakkatla tedarik edil- mek suretiyle ancak iki ton kadar kömür alabildi. Bu müddet zarfın da gemi zabitleri İzmirle telgrafla ko- nuşmuşlar ve torpitobotun limana girebilmesi için methalde bir klavuz beklettirilmesini istemişlerdi. ; Demırhisar., gün kavuşurken , Çeşmelilerin “Yaşa varol!..,, sesleri -arasında demir aldı ve İzmir yolunu tuttu. Bir gece evvelki muvaffakr yetsizlik ve kaçırılan fırsatın büyük- lüğü gemi mürettebatınm yürekleri- ne işlemişti. Bu itibarla Fon “Me- lentin,, — nezaketle toprito mani velesinin başmdan uzaklaştırıldı ve — Coraya geminin Türk torpito zabiti gecli. n Demırhısar., gene koydaki düş” man gemilerine baskım yapacaktı . Aceleci bir Alman deniz zabiti - — nin heyecandan titriyen eliyle düş - — Mmana isabet ettiremediği iki torpito | yerine bu sefer bir Türk deniz zabiti gemide kalmış olan son ve biricik torpitoyu düşmanın bağrına salrve- recekti. İşte Türk ve Alman sinir mukave- metinin derecesi bu ikinci gece hü - —. cumunda belli olacak, Türkün dün yalara sığmıyacak kadar büyük olan askerlik meziyeti bir kere daha anla- gıltmg bulunacaktı. — TÜRK İŞ BAŞINA GEÇİNCE.. Ortalık iyice karardıktan sonra »» gene düşman gemıle İ rinin bulunduğu mahalle yavaş ya - vaş yaklaşmıya başladı. Gemide fan durdurulmuş, en hafif bir ışığın bile sızmaması için lomboz kelebek - leri iyice sıkıştırılmıştı . Düşman gemilerine gelince onlar, kendilerinin rakipsiz malikânesi san” dıkları bu sularda, emin ve müste- rih demir üzerinde yatıyorlardı. “Demirhisar,, düşmana biraz da- ha sokulunca harp gemileri arasın - da müteaddit nakliye gemilerinin de bulunmakta oldukları farkedildi. Hele torpitobota en yakın duran kocaman bir vapur vardı ki bunun tayyare nakline mahsus bir gemi olduğu güvertesindeki tertibatı mah- susadan anlaşılryordu. Cür'etkâr Türk torpitobotu sessiz sadasız düşman gemilerine sokul- dukça sokuluyordu. “Demirhisar,, m sancak pordasın- da düşman tayyare gemisi, bordası İzmire müteveccih bir halde, hey- betli ve tehditkâr bir duruşla yatı- yordu. “Demirhisar,, bu kara ve korkunç gölgeye yarım yolla yaklaştı: Torpi” to ve endaht — manivelasının başın- da durmakta olan Türk zabiti, Fon “Melentin,, gibi telâş ve acele etme di. Sakin ve metin, uzuün uzun ni - şan alryordu. Tunçlaşmış yüzünde hiç bir endişe yoktu. Yalnız sıkıl - mış dişler, avurt derılennı bıraz germişti. Meacera ve aşk romanı Yazan : (Vâ-Nm'“ İki paşa ve Valde Sultan Nurubânü bırIıK olmuşlar, Sokullu Mehmet Paşayi iktidardaf düşürmek istiyorlardı i Geçen tefrikaların hülâsası: Üçüncü Muradın devleti, —hakikatte, dört kadm tarafından idare edilmektes dir. Bunlarımn biri Nurubânü valde sul" tandır. İkincisi Sokullu Mehmet paşanın zevcesi ve Üçüncü Muradım —hemşiresi Esma sultandır.. Üçüncüsü padişahm bi- rinci zevcesi Safiye sultandır ki, bu küs dın Venedik hanedanmdandı. Dördüncü" sü de, Canfeda kadındı. Şimdi, dördü de, vüzera toplantısını bir kafes arkasından dinliyorlar. Müzakere edilen bahis, şima- H Afrikadaki bir muharebedir. Şimali Afrikada Şerif Abdullah ve- fat etmiş, oğlu Mehmed Mustansır tah ta çıkmıştı. Fakat amcası Şerif Ab- dülmelik saltanat davasile üçüncü Mu raddan yardım istemiş ve iki yüz bin duka altını vaadetmişti. Portekiz hü- kümeti ise Abdullahm oğlu Mustansı- ra taraftar olmuştu. Bunun üzerine Cezairi Garb beylerbeyi Ramazan pa- şa, Abdülmelik'i tahta oturtmağa me- mur edilmişti, O da, ayni paşa va- sıtasiyle Sultan Murada vaadettiği pa rayı göndermişti. Portekiz kralı Se - basitan Müstansırı himaye için on bin süvari, yetmiş bin piyade ve üÜç yüz altmış topla mücehhez büyük bir or- duyu Fasa yollamıştı. Bu orduyu Ra - mazan paşa Vadiüssebilde mağlüp et- ti. Düşman yirmi bin telefat, kırk bin esir verdi. Kralla Müstansır maktul düştüler. Fakat bu müjdeyi alan Abh - dülmelik de sevincinden öldü. Rama - zan paşa şimdi soruyordu: Müstansı- rmm oğlü Ahmed İstanbula birçok he- diyeler vaadediyor. Onu tahta geçire- lim mi?.; Sokullu, cevap vermeye hazırlanır- ken; haremi hümayun ta.ra.fmda. bır hareket görüldü. Valde sultan: — TİTTEMNNM ” — Müstansırın oğlu Ahmet çok mu- vafıktır.. Tahta o geçirilsin.. Fermanı o yolda çıkmalıdır! - dedi. | Öteki kadınlar da aynı fikirdeydiler. — Fakat onun da göndereceği hedi- yeler, Abdulmelikinkinden az olmama- lı.. Bu cihet de Ramazan paşaya yazıl- malr.. Değil mi valde?.. Bu sözleri söyliyen Safiye sultandı. Esma sultanın da düşüncesi buna mutabıktı. Arkadan, Canfeda kadın: — Hakkınız var aslancığım! - diye Valde sultana doğru, ihtiramla eğildi. Saltanat kavgası yüzünden öldürü- len Müstansırm oğlu, böylelikle, yine onu öldürtenler tarafından tahta çıka- rılacaktı. Dört kadm, bu kararı verdik- ten sonra, kızlar ağasınm kulağına emirlerini fısıldadılar. O da, iradenin bu suretle çıkarılması için, vezirleri miülhem etmek üzere, kafeslerin Ön ta- rafma geçti. Fakat bu esnada başka bir mevzu nmrütalea olunuyordu: Sokulluyu hükümet başından atlat- mak entrikasrı.. “Bütün devletin idaresini ecdadı izamı gibi bizzat padişah, eline alma- lıdır!,, düsturile ortaya çıkan Valde sul tan, bu idareyi kendine hasretmek ni- yetindeydi. Onun için, karşısında bü- yük bir mani olarak telâkki ettiği ih- tiyar ve tedbirli Sokulluyu her an bir az daha kündeden atmak istiyordu, Bu sıralarda, paşanın eski arkadaş- larından Şeyhislâm Hamit efendi ile kaptan derya Piyale paşa da vefat et- mişlerdi. Şimdi, vüzera arasında Şemsi | paşa ile Lala Mustafa paşa gibiler, Nurubanü ile birlik olmuşlar, Sokullu Yazan: EDĞAR VALLAS ç “Hayalet göründü, herkes Şatodan kaçıyor. Bütün teşebbüsler faydasız kaldı ,, GAZETE İDAREHANESİNDE Spik Holland makaleşinin sön kelimesini yazdıktan sonra yazının tamamile — bitmiş olduğunu iyice göstermek için altma iki sert çizgi çizdi ve kalemini fırlattı. O saatte tahrir odasında bulunan tek ga zeteci başını kaldırdı:; — Galiba müthiş bir şey yazdın Spik! — Evet, köpek sergisine dair — bir yazı... Halbuki köpekten zerre kadar — anlamam., Yalnız bu mahlükun iki ucu — olduğunu bir üucuyla havalandığını öteki ucunu ise salladı- ğını bilirim.F'akat Sim bu işi bana yükletti. Cinayet işlerile uğraşan bir gazetecinin hay" vanlarla da üÜnsiyet peyda etmesi icap ettiği- ni ve İnsan zekâşınm az çok bütün mevzüs lara temas etmesi lâzım geldiğini Jddia edip durur, Bir banka soygununa alt bir havadis geti" rirsin, hemen Üzerine atılır sonra da banka direktörünün öğle yemeğinde neler yediğini | öğrenmedin diye kızar. Spik derin bir nefes aldı ve kemali azamet le ayaklarını masanın üzerine uzattı. — Köpek sergileri şüphesiz ki şayanı te. maşa şeylerdir.. Diye söze başlarken kapı açıldı ve büyük gözlüklü bir adam — odadakileri bir müddet süzdükten sonrâ: — Spik dedi size ihtiyacrm var, Yapılacak bir işiniz yok ya? — Vud'u görüp kendisinden çocuk bakımı ev leri hakkımnmda izahat almam lâzım. “Yemeği de beraber yiyeceğiz. — Ehemmiyeti yok! Bekliyebilir. İri gözlüklü adam eliyle bir işaret yaptı ve yandaki odaya girdi. Spik kendisini — takip etti. Şikayolu milyoner Abel Bellamiyi tanıyor müusuünuz ? — Abeli ha. Evet tanrmaz olur muyum! .Hayrola öldü mü? — Kendisini iyice tanryor musunuz? — Şikagoda bir hayli para — kazandıktan sonra buraya geldiğini, gayet kaba bir adam olduğunu biliyorum. Sekiz, dokuz senedenbe ri İngilterede oturuyor. Tariht — bir şatosu, dilsiz bir de şoförü var. Hoş konuşsa da _1- ra etmez ya! Herif Çinli, Söylediklerini ans layabilene aşkolsun. — Bütün bunları ben de biliyorum. Yalnız merak ettiğim bir nokta var; bu adam âacü- ba kendisinden — bahsedilmesini mi istiyor? Yani “Yeşil hayalet,, bir masal mıdır? Yoök" sa herif numara mı yapıyor? — Yeşil hayalet mi? Sim masasından bir kâğıt aldı ve gazete- ciye uzattı. Bu, berbat bir İngilizce ile yazıl mış bir mektuptu, şöyle yazılmıştı: “Yeşil haynlet,, Gür şatosunda — göründü. Vekilharç Vilks onu gözlerile gördü. Azizim mösyö bu hayalet, yeşiller giyinmiş ve ke- mankeştir. Mösyö Bellami'nin odasına girmiş ve kapıyı açık brrakmış, kendisi ayni zamar.« da parkta da görülmüştür. Bütün uşaklar ha Yeşil kemankeşten bahsedecek — olanları geberteceğini söylediyse de, kimse aldırmr" yor ve herkes şatodan kaçryor.,, Gazeteci mektubu bırakırken sordu: — Bu Yeşil kemankeş de kim oluyor? Sim gözlüklerini düzelterek — pülümsedi. Spik karşısındakinin soğuk kanlılığma âde* ta kızıyordu. Bunu sezen Sim söze başladı: — Yeşil kemankeş bir zamanlar İngilterce nin en meşhur hayaleti İdi. Gülmeyiniz Spik, çünkü bu, gülünç bir masal değildir. Bu &- dam 1787 de, Gar şatosünün o zamanki ga» hibi olan Kürsi derebeyi tarafımndan idam €- dildi. Spik takdirkâr bir tavır takmarak: — Üstadım, dedi, bu kadar eski hatrmrala- rr hâlâ unutmadığınızı düşündükçe... — Alay etmeyiniz Spik Yeşil kemankeş efendisinin kümesinden bir tavuk için Idam edilmişti. Asıldığı ağaç hâlâ mev- aşırdığı | cuttüur, Bu adam asırlarca dillere destan 0'e du. Herkes ondan bahsediyordu. — Şimdi, de| Bellaminin uşaklarmdan — birisinin yazdığı muhakkak olan bu mektuptan anlaşılıyor ki! bizlm Yeşil kemankeş tekrar meydana çık" Thtş. — Galiba bu Yeşil kemankeş, Abel Bella-. minin ne mal olduğunu bilmiyor, yoksa kaı- ımımdlöyl'“mnpmıaamk'l Çeviren: fa, mazdı. Bana kalırsa bu hayalet, bir üydür- madan başka bir şey değil. İster misiniz A« beli göreyim? Bel ki bir şeyler öğreniriz. — Hiç fena olmaz, kendisini görün hem de bir hafta sizi şatoda misafir etmesini te" min edin. h — BSiz galiba onu tanrmıyorsunuz, böyle bir şey yapmağa kalksam, kolumdan tuttuğu gibi dışarıya atar, Maamafih kâtibini iyi ta- nıyorum. Belki ondan bir şeyler öğrenebili. riz. Fakat bana Öyle geliyor ki, Yeşil haya" letin bütün kabahat! Abelin — kapısını açık bırakmış olmaktan ibarettir. — Herhalde Abel Bellamiyi — muhakkak görmeğe çalışmız. Şatoya — girmek için bir sebep uydurabilirsiniz. Haydi bakalım Spik, goktandır beyecanlı bir röportaj — yapmadı" nız. İşte size mükemmel bir fırsat, Şimdi | artık gidip Vud ile rahat rahat yemek yiye- bilirsin. Nerede buluşacaksmız? — Kariltonda Vud Londraya iki gün için geldi. Bu akşam Belçikaya dönüyor, — Öyleyse mesele basitleşiyor. Bellami de Karltonda olacaktır. Böylelikle bir taşla iki kuş vüurmuş olursunuz. Spik kapıya doğru yürüdü? fakat birden" bire geriye döndü ve acı acı: — Bvet, diye söylendi, bir taşla iki kuş. Çocuklar hakkında bir mülâkat bir de boş! bir masal, Zaten sizin gazetenin — ainayet işleri ile uğraşan bir muhbire ihtiyacı yok! Size peri masalları yazacak bir muharrir lâzım, Sim yazısına devam ederek gülümsedi: — Güzel bir buluş doğrusu, peri masalla- TL. KORKUSUZ ADAM Eski zaman adamları: — “İnsanlarm yap- tıkları cürümler, cürümleri işledikleri yer" lere kanlı harflerle yazılıdır!,, derlerdi. Eğer budoğru olsa idi, Abel Bellaminin ismini bir çok yerlerde, bilhassa — iki yerde en kanlı harflerle görmek lâzımdı. Bu iki yer Mont- gömeri — kontluğunun fakir bir — çiftliği ve Pantonviı hı.pmhanoaınin büyük salonu ıdı. (Devamı var) | Mehmet paşa aleyhinde tw | lunuyorlardı. Bu sırada olmak üzere, PMJ sağ eli mesabesinde olan Feri dî“d buldan uzaklaştırılmak maksSâ grat Beylerbeyine nakl Bugün de başka facia h'um ) nuyordu. di” Vaktile Valde sultan tarafif j zırlanan bir entrika, işte yaz'ı olunuyordu. Şemsi paşa ayağa kalktı! — Deminki zafer habherlerif ra size gayet fena bir haber " gel müteellimim! - dedi. Budin * öj devletin ne derece ehemmiyet' malümumdur. Fakat ki zapturapt gereği gıbı miş, buranımn bütün cephllj' edilmiştir, Lala Mustafa paşa, gozısrln* 'gibi, testekerlek açtı: — Ne diyorsunuz, Allah * Budin kalesindeki bütün C& ';fff mahvolmuş?.. Peki, oradı ; mu imiş? Şemsi paşa, Sokulluyu göüS” — Gerçi uyuyordu, ihmal © y mez.. Zira, oranımn Beylerbeîi' Mehmet paşanın amcasıdır. — — Sokullu, başmı kaldırdı. f] Bu cephane haberini ilk ÖY yf yordu. Kendisine darbeyi İYİ — üzere, bunu gizlemişlerdi: — 4f — Cephaneye ne olmuş? - © du. | — Yanmış. Paşa yerinden sıçra.dr — Kim yakmış? — — Yıldırım. , ! — O melun da kim? O devirlerde “Yıldırım BeY” p, kinaye, Yıldırım diye isıml j Pasşa da bunu öyle bir şey * Fakat mesele anlaşıldı. — — Gökten düşen yıldırım, F | — Mukadderat.. - dedi. ç& cak şey.. Fakat elden ne gelif” semaviyeye karşı hiçbir ” yöktuür. Yıldırımın yüksek Y* tüğü sabittir. Kaleler de ek$ sek yerlerde olur.. Lala Mustafa paşa: j — Tedbir almalıydı. — — — Ne gibi? "'Fî' — Kaleden uzak bîr ya" ' saklanırdı meselâ., ! Sokullumm sakalı titredi: ( '— Sus! Nadan!,, diye bâ6” â"* Fakat, böyle yüksek W bundan çekinerek: F / — Askerlikle biraz ülfG"'i îIL cephaneliğin kaleden uzaktâ * 4 ıd yacağını bilir! - dedi. Lala Mustafa paşa, T kendi de farkında olarak t&f " tı: a —Uzakta.. Yani, derinde' tedim.. “Söyliyenden dıı!lefşE rek' Paşa: : — Arifiz! Arifiz! - diye " ( ladı. - Maksadımızım da — P€ kestirmiyor değiliz.. Lâkin - bir Budin kalesi çephane sile yıkılmaz.. y .â" Manidar: ' W d — Daha nelere, nelere en altmdaydı. Bunu ben G6 biliyorum. Lâkin yıldırım: "4 yere isabet ederek zemine * açar. Barutluğa bu suretle | 5* se amcam buüna ne ytıp'lıııılı i (Devâ”

Bu sayıdan diğer sayfalar: