“Demirhisar,,ın heyecanlı sergüzeştleri Geminin muhtaç olduğu kömürü, makine yağını ve tatlı suyu tedarik için canla başla didinmeğe koyulmuşlardı Binaenaleyh Çeşme limanma gidi- lerek kömür alınması takarrür etti, ve bu limanda funda demir edilir edilmez kömür tedariki oçarelerine baş vuruldu. Çeşmeliler düşman do. nanmasınm ferman yürüttüğünü zannettikleri Adalar denizinin esrar- k bir noktasından direğinde Türk sancağının dalgalandığı bir harp ge- misinin çıka geldiğini görünce evve- lâ gözlerine inanmak istememişler - di. Fakat hakikat işte meydanda idi. Limanın durgun sularına “De - mirhisar,, m narin ve zarif teknesinin gölgesi aksetmiş karşılarında duru- ki, Her Türk gibi denizine ve deniz cisine ezeli bir âşık olan Çeşmeliler de sevinçten çılgma (dönmüşler ve “Demirhisarı,, doya doya seyrettik » ten sonra geminin muhtaç olduğu kömürü, makine yağını ve tatlı su- yu tedarik için canla başla didinme - ğe koyulmuşlardı. Haydi kömür ve tatlr su kolaydı. lâkin Çeşmede makine yağı yok» tu. Ona da bir çare bulundu. Meki- ne Yağı yoktu ama o bahalılık dev - rinde çoluk ve çocuklarınm nafaka- st için saklamış oldukları Zeytin ya- ğı ne güne duruyordu?. O yağlar kendi aç midelerinden ziyade “De - mirhisar,, m memleket şerefi için çalışan makinelerine daha lâyikti. Fe dakâr Çeşmeli muhakemesini bu gi yürütüyor ve sevine sevince zeytin yağlarını gemiye a Çeşmeliler çoluk, çocuk; enç ihtiyar; kadın kızan bir taraftan İllere su taşımak suretiyle gemi- nin su ihtiyacmı defe uğraşırlarken bir taraftan da iki saatlik mesafede! bulunan fabrikalarm deposundan &- rabalarla, küfelerle kömür taşıyor- Bütün Çeşme halkı yedisinden yetmişine kadar sevgili “Demirhi - sar,, ın can ve yürekle çalışan esiri olmuştu. Eli ayağı tutan kasaba de” Tikanlıları askere almmıştı; Biraz kuvvetli beygirler de ordudaydı. Bu itibarla iki saatlik mesafeden kömür ancak öküz arabalariyle, sırtta kü - felerle taşmıyordu . “Demirhisar” Çeşmeden böyle mihnet ve müşakkatla tedarik edil. mek suretiyle ancak iki ton kadar kömür alabildi. Bu müddet zarfın da gemi zabitleri İzmirle telgrafla ko- nusmuşlar ve torpitobotun limana girebilmesi için methalde bir klavuz beklettirilmesini istemişlerdi. *““Demirhisar,, gün kavuşurken , Çeşmelilerin “Yaşa varol!..., sesleri arasında demir aldı ve İzmir yolunu tuttu,” Bir gece evvelki muvaffakr yetsizlik ve kaçırılan fırsatın büyük- lüğü gemi mürettebatmm yürekleri. ne işlemişti. Bu itibarla Fon “Me. İentin,. o nezaketle toprito mani velesinin başından uzaklaştırıldı ve oraya geminin Türk torpito zabiti gecii. “Demirhisar,, gene koydaki düş” man gemilerine baskın yapacaktı . | Aceleci bir Alman deniz zabiti - nin beyecandan ttriyen eliyle düş - mana isabet ettiremediği iki torpito yerine bu sefer bir Türk deniz zabiti gemide kalmış olan son ve biricik torpitoyu düşmanın bağrına salrve- 8. İşte Türk ve Alman sinir mukave-| metinin derecesi bu ikinci gece hü - cumunda belli olacak, Türkün dün yalara sığmıyacak kadar büyük olan! askerlik meziyeti bir kere daha anla- şılmış bulunacaktı. TÜRK 1$ BAŞINA GEÇİNCE.. Ortalık iyice karardıktan sonra “Demirhisar,, gene düşman gemile - | sti rinin bulunduğu mahalle ii ya - vaş yaklaşmıya başladı. Gemide fan durdurulmuş, en hafif bir ışığın bile sızmaması için lomboz kelebek - leri iyice sıkıştırılmıştı . Düşman gemilerine gelince onlar, kendilerinin rakipsiz malikânesi san” dıkları bu sularda, emin ve müste- rih demir üzerinde yatıyorlardı. “Demirhisar,, düşmana biraz da- ha sokulunca harp gemileri arasın - da müteaddit nakliye gemilerinin de bulunmakta oldukları farkedildi. Hele torpitobota en yakın duran kocaman bir vapur vardı ki bunun tayyare nakline mahsus bir gemi olduğu güvertesindeki tertibatı mah- susadan anlaşılıyordu. Cür'etkâr Türk torpitobotu sessiz sadasız düşman gemilerine sokul dukça sokuluyordu. “Demirhisar,, m sancak pordasın- da düşman tayyare gemisi, bordası İzmire müteveccih bir halde, hey- betli ve tehditkâr bir duruşla yatı- yordu. “Demirbisar,, bu kara ve korkunç gölgeye yarım yolla yaklaştı: Torpi” to ve endaht o manivelasınm başın- da durmakta olan Türk zabiti, Fon “Melentin,, gibi telâş ve acele etme di. Sakin ve metin, uzun uzun ni» şan alıyordu. Tunçlaşmış yüzünde hiç bir endişe yoktu. Yalnız sıkıl. mış dişler, avurt derilerini biraz (Devams var) Yazan: EDGAR VALLAS GAZETE İDAREHANESİNDE Spik Holland makaleşinin son kelimesini yazdıktan sonra yazınm tamamlle (oObitmiş olduğunu iyice göstermek için nltma ii sert! çizgi çizdi ve kalemini fırlatiz. İ O saatte tahrir odasında bulunan tek ge zeteci başımı kaldırdı: — Galiba müthiş bir şey yazdın Spik! | — Evet, köpek sergisine dair Halbuki köpekten zerre kadar © anlamam, Yalnız bu mablülrun iki ucu (olduğunu bir ucuyla bavalandığını öteki ucunu 199 salad! ğını tilirim Fakat Sim bu İşi bana yükleti, Cinayet İşlerile uğraşan bir pazetecinin hay» varlarin da ünsiyet peyda etmesi esp ettiği hi ve insan Zekâsı &z çok kütlin mevzu lara temas etmesi lâzım geldiğini iddia edip durur, Bir banka soygununa alt bir havadis get rirsin, hemen Üzerine alılır sonra da banka direktörünün öğle yemeğinde neler yediğini öğrenmedin diye kızar. Spik derin bir nefes aldı ve kemali azamet Je ayaldarını masanın Üzerine uzatiı. — Köpek sergileri şüphesiz ki şaynnı tes) maşa geylerdir.. Diyo söze başlarken kapı açıldı ve büyük gözlüklü bir adam O odadakileri bir müddet süzdükten sonra: — Spik dedi size ibüyacım var, Yapılacak bir işiniz yok yaT — Vud'u görüp kendisinden çocuk bakımı ev leri hakkıda izahat almam İizım. Yemeği de beraber yiyeceğiz. — Ekemmiyeti yok! Bekliyebilir. İri gözlüklü adam eliyle bir işaret yaptı ve yandaki odaya girdi. Spik kendisini (takip i Şikayolu miiyoner Abel Bellamiyi tarıyor Hasinuz ? — Abeli ha, Tvet tanrmaz olur muyum! Hayrola öldü mü? — Kendisini iyice tanıyor musunuz? — Şikagodn bir hayli para (o kazandıktan! sonra buraya geldiğini, gayet kaba bir adam! | olduğunu biliyorum. Sekiz, dokuz genedenbe | 1! İngilterede oturuyor. Terihi Bir şatosu, dilsiz bir de şoförü var. Hoş konuşsa da peri Msecera ve aşk romanı Yazan: Iki paşa ve Valde Sultan Nurubânü birlik olmuşlar, Sokullu Mehmet Paşayi iktidardal düşürmek istiyorlardı Geçen tefrikaların hülâsası: Üçüncü Muradın devleti, hakikatte, dört kadın tarafından idsre edilmekte dir. Bunlarm biri Nurubinü valde sul" tandır. İkincisi Sokullu Mehmet paşanın zevcesi ve Üçüncü Muradm bermşiresi Esma #ultandır.. Üçüncüsü padişahın bil yeler, Abdulmelikinkinden 42 olmama- rinci zevcesi Safiye sultandır ki, bu ka eğ cihet de Ramazan paşaya yazıl- dın Venedik hanedanmdandı. Dördüncü sü de, Canfeda kadındı, Şimdi, dördü de, vüzera toplantısını bir kafes arkasından dinliyorlar, Müzakere edilen bahis, gimar MN Afrikadaki hir muharebedir. Şimali Afrikada Şerif Abdullah ve- fat etmiş, oğlu Mehmed Mustansır tah ta çıkmıştı. Fakat amcası Şerif Ab- dülmelik saltanat davasile üçüncü Mu raddan yardım istemiş ve iki yüz bin duka altmı vaadetmişti, Portekiz hü- kümeti ise Abdullahm oğlu Mustansı- ra taraftar olmuştu. Bunun Üzerine Cezairi Garb beylerbeyi Ramazan pas şa, Abdülmelik"i tahta oturtmağı me- mur edilmişti, Oda, ayni paşa va sıtasiyle Sultan Murada vaadettiği pa rayı göndermişti. Portekiz kralı Se - basitan Müstansırı himaye için on bin süvari, yetmiş bin piyade ve Üç yüz altmış topla mlcehhez büyük bir or- duyu Yasa yollamıştı. Bu orduyu Ra - mazan paşa Vadillssebilde mağltip et- ti. Düşman yirmi bin telefat, kırk bin esir yerdi, Kralla Müstansır maktul düştüler. Fakat bu müjdeyi alan Ab - dülmelik de sevincinden öldü. Rama - zan paşa gimdi sorüyordu: Müstansı- rm oğlu Ahmed İstanbula birçok he- diyeler vaadediyor. Onu tahta geçire- lim mi?.. Sokullu, cevap vermeye hazrlanır. ken; haremi hilmayun tarafmda bir hareket görüldü. : Valde sultan: İİ 1 sa etmez ya! Herif Çinli, söylediklerini an. Jayabilene aşkolsun. — Bütün bunları ben de biliyorum. Yalnız merak ettiğim bir nokta var; bu sdam aöö. ba kendisinden ( bahsedilmesini mi istiyor? Yani “Yeşil hayalet, bir masal mıdır? Yeke sa herif numara mi yapıyor? — Yegil hayalet mi? Sim masasmdan bir kÂğıt aldı ve gazete eiyo uzattı. Bu, berbat bir İngilizce ile yazıl mış bir mektuptu, öyle yazılmıştı “Muhterem Biösyü, “Yeşli haynlet,, Gar şatosunda göründü. Vekilharç Vilks onu gözlerle gördü, Azizim müâsyö bu hayalet, yesiler giyinmiş ve ke mankeştir, Dlösyü Bellami'nin odasına girmis ve kapıyı açık bırakmış, kendisi ayni zamars — Yaşli kemankeş bir zamanlar İngiltere. Bin en meşbur hayaleti idi. Gülmeyiniz Spk, giinkü bu, gülünç bir masal değildir. Bu | dam 1787 de, Gar şatosunun © zamanki ses! hibi olan Kürsi derebeyi tarafından idam &| idi, pik takdirkür tir tavır takmarak: — Ustağım, dedi, bu kadar ceki batıralır Tr hâlâ unutmadığınız: düşündükçe... — Alay etmeyiniz Spil Yeşil kemankeş| efendisinin kümesinden bir tavuk © aşırdığı için Jdam editmişti. Asıldığı ağaç bAlA mev! tuttun. Bu adam asriarca dilime destan e. du. Herkes ondan bahsediyordu, Şimdi, de; Bellaminin uşaktırmdan O birisinin yazdığı muhakkak olan bu mektuptan anlaşılıyor ki| bizim Yeşil kemankeş tekrar meydana çık) ruş, — Galiba bu Yeşi kemarkeş, Abel Bella. minin ne imal olduğunu bilmiyor, yoksa kar. gamına çıkıp da öyle delilik yapmağa Kalk) r “| artık gidip Vud Me rahat rahat yemek yiye — Müstansırm oğlu Ahmet çok mu- vafıktır.. Tahta o geçirilsin.. Fermanı © yolda çıkmalıdır! - dedi. Öteki kadınlar da aynı fikirdeydiler. — Fakat onun da göndereceği hedi- .. Değil mi valde?., ip sözleri söyliyen Safiye sultandı. Esma sultanm da düşüncesi buna! mutabıktı. Arkadan, Canfeda kadın: — Hakkımız var aslancığım! »- diye| Valde sultana doğru, ihtiramla eğildi. Saltanat kavgası yüzünden öldürü- len Müstansırm oğlu, böylelikle, yine onu öldürtenler tarafımdan tahta çıka- rlacaktt. Dört kadın, bu kararı verdik-! ten sonra, kızlar ağasının kulağına! emirlerini fısıldadılar. O da, iradenin! bü suretle çıkarılması için, vezirleri mülhem etmele üzere, kafeslerin ön ta- rafma geçti. Fakat bu esnada başka bir mevzu mrütaler olunuyordu: Sokullüyu hükümet başından atlat- mak entrikasr,. “Bütün devletin idaresini ecdadı| izamı gibi bizzat padişah, eline alma! kdır!,, düsturile ortaya çıkan Valde sul tan, bu idareyi kendine hasretmek ni-| yetindeydi. Onun için, karşısında bü-| yük bir mani olarak telâkki ettiği ih- tiyar ve tedbirli Sokulluyu her an bir! az daha kündeden atmak istiyordu. Bu sıralarda, paşarım eski arkadaş- larından Şeyhislim Hamit efendi ile kaptan derya Piyale paşa da vefat et- mişlerdi. Şimdi, vüzera arasmda Şemsi paşa İle Lala Mustafa paşa gibiler, Nurubani ile birlik olmuşlar, Sokullu Çeviren: fa, “Hayalet göründü, herkes Sütsdem kaçıyor. Bütün teşebbüsler faydasız kaldı, mazdı, Bana kalsa bu hayalet, bir uydur madan başka bir şey değil, İster misiniz A» beli göreyim? Bel ki bir geyler öğreniriz. — Hiç fens olmez, kendisini görün bem de bir hafta sizi şatoda misafir etmesini te min edin. İ — Siz galiba onu tanımıyorsunuz, böyle; bir yay yapmağa kalksam, kolumdan tuttuğu gibi dışarıya &tar, Maamafın kAtibini iyi te- nıyorun, Belki ondan bir geyter öğrenebili. riz Fakat bana Öyle geliyor ki, Yeşil haya” İetin bütün kabahati Abelin (kapımı! açık bırakmış olmaktan ibarettir. — Herhalde Abel Bellamiyi (o muhakkak görmeğe çalışınız. Şatoya (girmek için bir sebep uyduratilirsiniz. Haydi bakalım Spik, çoktandır beyecank bir röportaj Oo yapmadr nız, İşte size mükemmel bir firsat, Şimdi | bilirsin. Nerede buluşacaksınız? — Karltonda Vud Londraya iki gün işin geldi. Bu akşam Belçikaya dönüyor, i — Öyleyse mesele basitleşiyor. Bellami de. Karitonda olacaktır. Döytlikle Dir taşla ii) | kuş vurmuş olursunuz. Spik kapıya doğru yürüdü? fakat birder” bire geriye döndü ve acı acı: — Evet, diye söylendi, bir taşla iki Iuş. Çocuklar hakkında bir mülükat bir de boş! tir masal, Zaten sizin gazetenin (o olnayet| İşleri ile uğraşan bir muhbire ihtiyacı yok” Size peri masalları yazacak bir mubarrir Taze, Sim yazana devam ederek gülümsedi: — Güzel hir buluş doğrusu, peri masala ri, KORKUSUZ ADAM Faki zaman adamları: o “İnsanların yap. Likları eürümler, cürümleri işledikleri yer lere kanir harflerle yazılıdır!,, derlerdi. Eğer bu doğru olsa Jd!, Abel Bellaminin ismin! bir | miiteellimim! - * — O melun da kim? çok yerlerde, bilhassa (İki yerde en kanlı | Barflerte görmek Wzzmdı. Bu iki yer Memi. gomeri O Kontüuğunun fakir bir çiftliği ve) Pentonvil haplshanesinin büyük salonu fd. (Devams var) Mehmet paşa aleyhinde tarik” lunuyorlardı. Bu sırada olmak üzere, ez sağ eli mesabesinde olan buldan uzaklaştırılmak in grat Beylerbeyine nakledilmiş. 9 Bugün de başka facia ru nuyordu. Vaktile Valde sultan sara zırlanan bir entrika, işte Vİ | olunuyordu. Şemsi paşa ayağn kalktı: — Deminki zafer haberler” ra size gayet fena bir haber dedi. . devletin ne derece ehemmiyet ki zapturapt wi gibi verin miş, buranm bütün ceph ' edilmiştir. " Lala Mustafa paşa, gözlerisi” gibi, testekerlek açtı: 4 — Ne diyorsunuz, Alle : mu imiş? İİ Gerei uyayorün, nl ii — uyuyordu, mez.. Zira, oranm Beylerbefk Mehmet paşanm amcasığır. Sokullu, başını kaldırdı. Bu cephane haberini ilk yordu. Kendisine darbeyi İYİ — Yanmış. Paşa yerinden sıçradı: — Kim yakmış? — Yıldırım. O devirlerde “Yıldırım kinaye, Yıldırım diye Paşa da bunu öyle bir ş€Y Fakat mesele anlaşıldr. 50 — Gökten düşen yıldırım, # Paşa: — Mukadderat.. - dedi. çek cak şey.. Fakat elden ne semaviyeye karşı hiçbir © yoktur. Yıldırımın yüksek y tüğü sabittir. Kaleler de gek yerlerde olur.. Lala Mustafa pasa: — Tedbir almalıydı. — Ne gibi? — Kaleden uzak bir yere saklanırdı meselâ., Sokullunun sakalı titredi “— Sus! Nadan!,, diye bi tedi, i Fakat, böyle yüksek Pİ” yacağını bilir! - Lala Mustafa paşa, kendi de farkında olarak tı: tedim., “Söyliyenden inley rek!, Paşa: — Arifiz! Arifiz! . diy i ladı. » Maksadmızım da 8 $ kestirmiyor değiliz. Lâkin * bir Budin kalesi çephanesiiif” sile yıkılmaz. Manidar: EDİ Paşat.. Cephane en altmdaydı. Bunu ben ri biliyorum. Lâkin yıldırım. def yöre isabet ederek zemine açar. Baratluğa bu suretle, se amcam buha he yapsın”