EE. Yazan: “Demirhisar,,ın heyecanlı sergüzeştleri Torpitolar atıldıktan ancak beş dakika sonradır ki düşman bir baskına uğrumış olduğunu farkedebildi Bu sırada o “Demirhisar,, fon “Firks,, in kumandası altında bulu- nuyor ve torpito endaht manevelesi başında da gene bir Alman denizcisi| olan fon Melentin duruyordu. l torpitolardan birisinin bir gemiye di.| ğeri de ikinci bir gemiye atılması ev-| velce kararlaştırılmış bulunduğundan! düşman gemisine torpitobot atım menziline kadar sokulmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Halbuki düşman gemisinin hesap kamarasmdan bir neferin alelacele çı- kap kıç tarafa doğru koştuğunu gören fon “Melentin” (Demirhisar) m düş man gemisinden görülmüş olduğunu zannederek şaşırdı ve bir denizci için en Tüzumlu bir meziyet olan metanet ve soğuk kanlılığmnı kaybetti, Tamam bu O esnada Demirhisar tam yolla alabanda iskele etimişti. Fon “Melentin,, torpitolardan ev. velâ birini, sonra da hemen ikincisini Yoga ediverdi. Birinci endahttan son“ ra torpito tüyübünün döndürülmesi ve ikinci torpitonun fozası o kadar çabuk ve ani olmuştu ki nişan almak tan sarfımazar, iki endaht arasmda ie üç veya dört saniyeden fazla bir müd det bile geçmemiş olduğu muhak. kaktı. i “Demirhisar,, iki torpitosunu da! bağrma kustuktan sonra| tam yolla geriye döndü ve suları kö- pürterek görfez dışma yol verdi. Torpitolar atıldıktan ancak beş dakika sonradır ki düşman bir basktna uğramış olduğunu farkede- bildi ve İngiliz gemileri projektörleri. ni yakarak etrafı araştırmıya başladı. lar, lâkin o zamana kadar cüretkâr torpitobotumüuz bir hayli yol alarak 6 sulardan uzaklaşmış ve bu itibarla bir şey görememiş olmalılar ki pro jektörlerini söndürdüler, İki torpitosunu attıktan sonra u- zaklaşan “Demirhisar,, da attığı tor pitolarların infilâk sesi duyulmadı. Zabitan ve efrat bu kadar yakından bir mütehassts Alman kıdemli yüz-| başısı tarafından foga edilen iki tor.) Pitodan hiç birisinin hedefe isabet et. miyeceğine ihtimal veremediklerin den infilâkm işitilmemesini rüzgürm ve yüksek sürat yapabilmek için ça- Yaştrılmaya başlanan (Fon) un (*) gürültüsüne ve belki de hücum esna. smdh herkesin hissetiği yüksek he yecandan hasıl olma bir kulak uğuk tusuna atfettiler ama sonralar bü torpitoların hedefe isabet etmemiş ol “ dukları tahakkuk etmiştir. Alman denizciliği, Alman nişan- tılığı ve Alman gemicilik kabiliyeti hakkımda önüne gelene bol bol tafsi- İt veren fon “Melentin,, çok kıymet 1, bir daha ele geçmesi mümkün ol Miyan bir fırsatı körkörüne kaçırmış- tt. “Demirhisar,, m İngiliz zırhli kru vazörüne savurmuş olduğu bu iki torpitonun, oraların Türk kıyıları olduğunu ve hedefe isabet etmediği takdirde batmıyarak tekrar ele gec meleri iin, bereket versin ki torpi” tobotun Türk torpito zabitinin ilha- miyle Gatsiye valfleri açılmamış ve ancak bu sayede neden sonra bu ikf torpitö tamamiyle sağlam olarak bu. İunüp İstanbula sevkedilmiştir. Torpito tüyüpleri endaht manivelesi | başında fon “Melentin,, in yerinde| bir Türk deniz zabiti bulunmuş olsay dr sinir kuvvetlerini her yerde olduğu| gibi “Demirbisar,, da ispat etmiş vel bu hasalete Almanlardan fazlasiyle malik olduklarını O göstermiş olan Türk denizcisi atığı tomitolerdan hiç olmazsa birisi hedefini bulur ve! İngiliz zırhlı kruvazötü düsman se hilinde ye üzerimi yatmak gibi! büyük bir gafletin cezasmı'çekmiş o- Tardu. k İzmir limanının mayin geçitleri “Demirhisar,, zabitlerince tamamiyle meçhuldü. Diğer taraftan herhangi bir Türk torpitobotunun İzmir sula « rında bulunduğu da İzmir müstah- İ kem mevkiince meçhuldü. “Demir - hisar,, akm için Boğazdan ansızn çıkmış olduğu düşman tarafından haber alınmaması endişesiyle huruç çok gizli tutulmuş ve biç bir tarafa tebliğ yapılmamıştı. İşte bu yüzden - dir ki torpitosunun düşmana attık tan sonra cesur Türk torpitabotu İz- mir limanına giremiyerek (o açıklara doğru yol vermişti, Kalenin “Demirhisar,, 1 düşman gemisi zannederek birkaç salvosiy- İe denizin dibine göndermesi, bu iki meçhul göz önünde bulundurulunca pek kabildi. Ayni zamanda gemide kömür ve makine yağı da tükenmek üzereydi. Her şeyden evvel biraz kömür tederiki elzemdi. (Dövams var) (*) Fon, gemilerin alelacele stim kaldırmak istedikleri zaman ucakla- rmdaki ateşi harlattıran bir nevi kö- rük olup buharla işler ve işlediği za” «nan şiddetli bir hışırtı hasıl eder, Esma Sultan, kaşları yay gibi havaya kalk" boyu kısa fakat kıyafeti heybetli, burnu ke ( biçimi.. Hülâsa tam bir Osmanlı tipi idi Padişah saraymda toplanan divaniat dn pordecilik vazifeni gören hiiromağası Nesim ağa, o gün padigahm birinci ka 4m efendisine bir ariza vermiş, bir ser fşetmiştir. Şimdi, divan kapısı önünde yiz. İçerde katvat olmuştur. Geçen tefrikaların hülâsası: | İşte, “kapı duvar!” diye buna derler. Çünkü, içerdeki en yüksek mevkilerin kapısı olan bu methal, Nesimin önün- de cidden duyardı! Ne konuşuluyor? Ne yapılıyor?. Hiçbiri malâm değil... “— Ah, yarabbi... Bir gün gelecek, ben de bu yüksek insanların arasına karışabilecek miyim ?...., diye düşün - düğü sırada, ansızm sıçradı. Zira, kulağma şu #68 çalınmıştı: — Destur! Destur! Put gibi divan durarak ve göz ücüy- la bile bakmıya cesaret ödemiyerek bekledi... “— Nurubânü sultan!” diye muril- dandı. Bu kâdım, padişahım annesiydi. Ki- rışık yüzü hafifçe boyalı, başında bir taç, uzun eteklerini dört haremağası birden tutuyor... Elinde büyük bir yel- paze, aheste aheste sallanıp geçti. Tam Nesimin önüne varınca, hare » mağası, rükün varir gibi iğildi. Fa - kat, ihtiyar kadın, bununla alâkadar bile olmadı. İhtişamı içinde, maiyetin- deki saraylı kadınlarla birlikte, yan kapıdan girdi. Yan kapı, divan odasının içine açıl makla beraber, önünde kafesler vardı. Kafeslerin ârkasında ize, taht biçimi iç sedir durüyordu. Bunlardan bir ta- nesi Nurubânü valde sultana aitti. O- raya geçip oturdu. Onun içeriye girdiği, gülbankle, ya- ni münadilerin yüksek sesle haykır masiyle ilân edildiği için, vüzera aya- ga kalktı. Valde sultanm oturduğuna dair işaret verilmesi Üzerine onlar da yerlerine oturdular. Bu arada, Ihtiyar Sokullu Mehmed paşa da kalkmış ve oturmuştu. Henüz Üç yer boştu: İki kadının ye- ri! Bir de padişahın yeri! Nurbünü mırıldandı: “— Ah bu oğlum ah... Bak gene ye- rinde mi?.. Kendi işini görmüyor.. Vezire vüzeraya bırakıyor... Bütün İda Ben de bu firtinalar arasında az mı sıkıntı çektim, iki kerre ölüm tehlikesi — Demek onunla aralarında O hiçb dostluk yoktu, öyle mi? — Hayır. Ingiliz casusunun ölümünden somra.. Uzun harp senelerinde daima şüphe ve tahmin üzerine işe başlayan'Alman divanı harp heyeti bu hâdisede de Gö. tenberge karşı maheup düşmüştü. O gün yüzbaşı Von Ştanke de divanı! barpçe serbest bıraleimişte. Mis Rozent hal nam müsteârile Berlinde aylarca ça Yışanı ve memleketi hesabına çok mühim işler gördüğü muhakak olar İngiliz ta suşunun ölümü Alman efkân — utu. yesini alt üst etmişti, Bütün gazeteler Rozenthalin ölümünden, o Semranm ve Şiankenin masumiyetlerinden ve bilhas-i sa Götenbergin muvafiakiyetinden bah sediyorlardı, Semraya erkân: harbiye dairesitiden de, polisten de özür dilemişlerdi. Genç kadın bütün bu işlerden, bu heyecanlı takip ve tehditlerden, bu sonsuz entri. kalar içinden günahsiz bir insan olarak! sıyrılıp çıkmıştı. Bu muvaffakiyeti onu) Casusluk tarihinde eşsiz bir mevkie w laştracak kışdar büyüktü. Şimdi, Semranın son hâdiseler arasın- da memleketine mühim bir iş görüp gör mediğini anlamak istiyorsunuz, değil mi? Bu mücadelenin iç yüzünü ve hede. fini biraz sonra bir tren kompartimanmı da geçen bir konuşmadan öğrenebilece-| Giz. kö. — İHudadu geçmedik, değil mi? — Hayır. Henüz Alman o toptakları üzerindeyiz.. — Macaristana kadar konuşmak im- kânını bulamıyacak muyız? — Neden? — Şu karşımızdaki mütemadiyen gi. £ete okuyan şişman adamdan şüphele- niyorüm. — Merak etme, o yavrum! Bu adami Avusturyanin meşhir bir şarap tâcitlsi atlattım dir. Kendisini Berlinden trene binerken tanıdım. | — Herkesten hattâ köndüktörlerden bile şüphe ediyorum. Hele bir selâmetle İstanbula varsak.. Binbaşı Necmi Bey Macar hududuna kadar dilini yutmuş gibi, ağzmı açıp bir tek söz söylememişti Şişman adam Peş teye çıktıktan sonra, © kümpartimanda Setara ile yalnız kaldılar. — İşte şimdi geniş bir neles alıyo. rum, Necmi Bey! Bugüne kadar çekti- ğim sılemtıyı Allahla ben o Bilirim. Ne yıkılmaz vücudum, ne büyük talim var mış. Bunca takip ve tehditlere, nihayet $iz entrikalara ve tuzaklara rağmen ca- hir koruyabildim. Ölümle © kağ kere karşılaştığım halde, #rtim toprağa düş medi, — Bende bu fırtınalar arasında ar Sıkıntı çekmedim, yavrüm! Ben de Ii kere ölüm tehlikesi (o atlattım, Hele o yüzbaşı Ştankenin evindeki çantayı a. şırdığım gece Oyok mu?. Aho gece. Doğrusu ölümle boğuşmuştum, — Vallahi ben de Şesryorum size. O gece bu esrar dolu çantayı nasıl çarça- buk aşırabiliniz? — Her tehlikeyi göze ( &ilmiştim. E- ğer o çantanın içindeki © övraki çalma. saydım, Alman erkânıhârbiyesinin bizim hakkımızda neler düşündüğünü, gili.) den gizliye nelere karar verdiğini asıl! öğrenecektik.? İ — Bu işte ikimiz ölümle pençeleştik! doğrusu. Hayatımız! tehlikeye koydu. ğumuza göre, yaptığımız fedakârlığın memlekete müsbet bir faydası dokundu mu bari?., — Ne diyorsun, Semra? Ne diyor. sun? Bu evraktaki malâmat hükümeti. mizin o kağar işine yaradı ki. Otlar: hemen İstanbula götürmüştüm, Bu feda kârliğn vatana, en asağı iki Kırka söker! küzandırdı. Yanlış bir plânla Fitstinde ve Çanakkalede at kaldı iki o detkamezi esir veriyorduk. 4— Desene tâm vaktinde Yetiştiniz fs- tanbula! — Evet, Harbiye nazır iki kere al ! r. azan: Iskender F. Sertel) LE 5 nımdan öptü. Ve: (Bravo şu Türk kızt. na.. Berline dönünce Semraya (söyle; Burada kendisini parlak OoObir istikbal| bekliyor!) dedi, — Harbiye nâzırınm bana hazırladı ği bu parlak İstikbal ne oles gerek? Necmi Bey, tren Peşteden ayitlitkdh,; yavaş yavaş anlatıyordu: — Bu yaptığımız işin mektebi yok. tür, yavrum! Mademki Almanyada bü yük bir muvaffakiyet ( gösterdin. Al mancâyı ana dilin gibi biliyorsun! O hal de kendine bu sahında kendi elinle bir ie. tikbal yapmış oluyorsun! Ve emin ol ki, senin yaptığnı bu fedakârlık, çetin ka- İcler fethetmiş olan bir gok değerli hizmetinden farkir değildi. O, top tüfekle yüksek surları yikerken kumandanm sen de ayni işi el altından görmüş olu- yotsun! İki cl tasavvur etki, birid. şardan, diğeri içerden yıkıyor bu kaleyi, Semra çok düğünceliydi. Pencereden dışarıya bakarak mırıldandı: — Hayat, ne çetiin bir yel. (o İstesen de istemesen de bu yaldan yürüyecek» sin! ifet, insanın bu yolda kari| Hayata mağlüp olmamaktır, yavtum! — Evet ama, Necmi Bey, insanı het zaman yetimez. Basan da yenilir. Bu sefer muvaffak olmakla, yatın ayni yol. da tekrar muvaffak olacağımı iddia ede- bilir miyfn? — Bu ihtimali düşünmek, insanı ce- sâretini İkrar. Her şeyin aksi; düşün. mekle beraber, daima yütüyeceği yolde muvaffak olmaya çalışmak ve kendi ri- hu Üzerinde hergün bu telkini yapmak muvaffakiyetin sırrını keşfetmek demek) tir, Başlarını pencereye dayadılar, dular, Balkan treni katanlıkları yatarak, yel, dıtıin şüratile İstanbula doğru iletliyör. du, uyu re Melimet paşanin elinde! Çok geçmeden yerlerin gk du: Yani, Sokullunun şâhın hemşiresi olan Fams” riye girdi. Kaşları yay gibi F sa boylu, kartal ve burunlu Fekat kısa boylulağuna ra heybe desi iri olduğu için yor... Tam Osmanlı hanede | bir tipi. Onun arkasında, "ği birinci seveesi Safiye sult9 #3 Üç küdin, aralarmda nazlkifiiy Yaştılar. Biribirlerinin hatiröiğ lar. ç Safiye sultan, hepsinden * boyluydu ve tez hareketliyii” fl giyinişi daha Avrupalı biç” Bu kadın, Venedikli Bafu mensuptu. İste, şimdilik hakiki hü kadınm şahsiyetinde top zirler dışarda, münakaşâ MM ardı. Padişah, saraym Kir i rafında sefahatle meşguldü “eg bir kadının, sediri olmamali" Nurubünü, Esma ve Safiy rm arkasında, ihtişamla yordu. Bu da, haremi hüm sı Cnnfeda hatundu! hi erbat devlet" dehilen dör kümet işlerini idare ederle! 1 artık, hükümet sırayla bu © nm idaresine giriyordu: Ş > ii Nürubânü ne derse o oluyo"? diğer dört kadın da, sn tin işlerinde nafiz Nurubânü, mütemadiyen? — Devletlü oğlum paf fendimiz bu gibi meclisleri? lunmalı değil midir?... G di Gelselerdi, devleti sodadı İ bizzat iânre etselerdi daha © maz mıydı? 4 Esma Sultan, Sokullu Vİ #anm zevcesi olduğu İçin, SeğM Öevleti hizant fdare etmesini olmakla Bersber: V — Tabii efendimiz... D ” derim padişahımız efeni sa elbette deha Iyi olur! * / Safiye sultan da, itağyandil” gi bir türkçe ile: yi — Tabii efendimiz!... efendimiz de bulunsa dahâ bu a diye papağan gibi tektârlddi Fakat, Hema sultarım te? mamiiğle sahteydi. O, bira ralara uğramamasını daha ğ mehni ediyordu, Fakat, Sİ, 4 kocasınm devleti bizzat el? gi”, istiyordu. Gelin kaynana b9 tifak ediyorlarsa da & gif het; herbiri, iiçündü Mi radesi altmda bulunmasın! Arkada duran Canfedâ W* açıp bir tek kelime bile ten söz ona düşmesdi: &, d — Ben ezin hiçbirinize Pİ takücak değilim! - diyord. Şi Bu srrada, divanda Vadi harebesin'n neticesi kor! Gerçi, muharebe gok dah* 4” muş, mesele haİleğilmişti. yi beri İstanbula pek geç ri Bir kâtip okuduğu tahrirsi” viyat ve manasını arabi VE * yy miyen vüzeraya (o tercüme W Çünkü zamanımızda olduğu Üy #4 Palarda da 0 muğlâk name gf bı ancak mahdut kimseler ri P anlaşılırdı, Biztat vegirief o rın ho demek olduklarım lardır. Meğele şuydu: (Devami y ağ ali iğ