ihtiyar serseri —.On lira!.. Vay canma be! On Ii, ra*, İhtiyar serseri elindeki kâğıt par-! « Sâsmı evirip çeviriyor, altına üstüne bakıyo Hayır şüphe yoktu; bu Kâğıt onliralık bir dar büyük para hiç görmemişti ama İşte üzerindeki yazıdan anlıyordu ki bu, paradır. Okuması bunu sökmeğe Yetecek derecede vardı. Şaşkımlığı gezinee, o yanındaki gü- Zel ve genç (o kadının bir sözü üzerine, Pantalon cebinden bum buruşuk bir halde çıkarıp bunu kendisine vereni Yaşlı ve şişman (oadama yetişmek için) bir dövrandı. Lâkin geç kalmıştı. Gö- bekli ihtiyarla güzel genç kadın, köşe| (nda bekliyen pırıl pırıl bir oto Mobille çoktan uzaklaşmışlardı. Durakladı. Ne yapmalıydı? Tereddüdü cabuk geçti. Şisman a - dam bu parayı her halde bile bile Yermişti, Çok zengin olduğu belliydi Kimbilir bu on lira ona ne kadar ehem! Miyetsiz geliyordu. — Her halde çok parası var, diye| dlişündü, yaman zengin olduğu belli! Yüz, belki de hin lirası vardır. Bu Serveti yemeğe İrsanm ömrü yetmez! | Evet, güphe yoktu; Zengin adam| bu on lirayı ona sadaka vermişti. Se- Vinçle gülümsedi, eskilikten döküle dö- küle, kundura olmaktan çıkmış pa) buçlarını gürüyerek yürümeğe bas-| Caride çok kalabalıktı. Ahk alık et- Tafma bakmarak bir aşağı bir yukarı âvâre gidip gelmekte olanlardan; yüz! leri kadm gribi pudralı siyah elbiseli #rkeklerin kollarında giden, roplarmn *tekleri mantolarından dışarı fırlamış Püçalı tavuk şeklinde kadınları; To - Atlıyanın bodrum katındaki mutbağı- b? .hava © veren pk Ayuyabilmek için ortalığın biraz 'enhâlâşmasını elleri ceplerinde dela - şarak bek s.a karıştı. Hilkm şimdi kendisine, eskisi gibi, “sltetle bakmadığını sanıyor, cebinde Prâsı olduğu için etrafma © daha âz| “kek pazarlarla bakabiliyor, adımla "M. açlıktan dizleri & kesilmesine! ““#men daha kuvvetle alıyordu. , Gerci o gün karnını doyurmamış da “Rüdi, Sabahleyin yüz paralık kürt! iç vi almış, üstüne çeşmeden, terkos site tıkanmış açlığı geçmişti. Allaha yk! Bunu da bulamıyanlar ver; ken “si de her gün böyle yemek yiyebili- i9€ m7. Fakat ne de olsa aradan on “İ Saat geçtiği için şimdi içi ezilmeğe niştı.. Bi ii i ,, Himen yan sokaklardan birine #ap- > apartmanm bodrum ka - bir asansörden pek az bü- ink, aya birkac masa ve sekiz on mile ile otuz kırk kişiyi sığdırmak in gösterildiği, bir meyhane-| Oturup © biraz dinlenmeği ve rahat at karnmı doyurmağı pek ister- nh. Fakat hiç bir masa boş değildi. *öğühm önline gidip korka korka: i, diye mırıldandı. yi Garsonlara emir veriyor, pa- Alp Gstünü ödüyordu. İhtiyar ser-| ilkbahar Selleri hi eyy Rus edihi İvan Türgeni- e M Çok meshur bir Tomanıdır. İYatı: 75 kuruştur. LiZzA di da ayni muharririn bir roma. ik Bu roman neşrolunduğu 2s- Re bütün Rusyayı ağlatmışlı. t İkisi de Samizade Süreyya'nm ri yetti Kalemiyle dilimize çev- MİŞ ve “Dün ve Y. küt m ve Yarım,, tercüme yatı i Dut arasını girmistir. Bunları aka almiz ve okuyunuz. | keyiflerindeydi. Kimse onunla mey -; | kanımm pudralı İ sonra... © Dudakları acı bir tebessümle gerildi, seri, yavaşça tekrarladı: — Bir plâki.. Ekmek. Meyhaneci, karşısındaki bu mügte- riyi göyle bir süzdü, Yüzünü ekşitti. Sonra ihtimal acıdığı, ihtimal bir an evvel başmdan defetmek istediği için bir tabağa yarım kaşık fasulye koyup ufacık bir parça ekmekle ihtiyarın önü ne sürdü, serseri, kendisine sadaka verildiğini anlamıştı. Bu sefer sesini biraz yükselterek : — Parasını vereceğim, deği, tabağı adam akıllı doldur. Bkmeği de yüz dir hemlik ver. Meyhaneci hiddetlendi: — Parasını vereceksin oha! bende| öyle dolmaları uytacak göz var mı, ba| balık? |, ! Fakat birden gözleri bayretten fal teşi gibi açıldı, #ıralamağa hazırlan. dığı küfürler boğazında tıkandı kaldı. İstiyar serseri önüne bir on liralık bi- rakmıştı. Meyhanecinin gözleri garip bir şe - kilde parladığı sırada ihtiyar ona hi- tap etti: — Yemeğin parasını al da ver, Meyhaneci fena halde şaşırmış gİ « biydi, sordu: — Paranını üstünü mü? hangi pa - ranm? — İşte şu on liralığım, şimdi verdim ya, Meyhaneci on liralığı lâkayt bir ta- sırla alarak çekmeçeye koymuş, sonra yeni gelen biriyle konuşmağa koyulmuş tu. Bu, bir polisti, Meyhaneci ona, bir hâdise olmadığımı, her zamanki gibi polisçe tayin edilen saatte meyhaneyi kapatacağmı , aksilik eden müşterile- re sıksıktesadüf edildiği içintam kapanma sıralarında dükkân civarm - da bulunursa pek iyi olacağını rica yol lu söylüyordu. Sonra pollein sihha-! tini sordu, kendi işlerinin iyi gitmedi- ğinden siküyet etmeğe başladı. Zava'lı serseriyi bu elret şaşırt - mıştı. Sağma soluna bakarak kendi - sine yarârm edecek birini arıyordu. Ne gezer? Herkes kendi üleminde, üstünü haneci arasındaki hâdizeyi görmemiş. ti, Bu an tereddüt etti. Parasını iste- mekte ısrar mı etmeli, yoksa bunun! faydasız olduğunu peşinen kabul ede- rek herifin kafasma gurak! şişesini mi indirmeliydi? Rakı şişesi o kadar yakınında ve polise yaltaklanan mey- hanecinin yılışık oyüzü o kadar şaya- ni nefreti ki.. Fakat meyhaneci zih- ninden geçenleri sezmiş gibi onu gö- ziinden ayırmıyordu, hem polis de o- rada idi, Ne yapabilirdi? Hakkını dinletme- sine İmkân var miydi? Sözüne kim inanacaktı?, Onun gibi bir ada. mın cebinde on Jira bulunmasını kabul etseler bile bir hırsızlık semeresi ol - madığına kat'iyen inanmıyacaklardı. Meyhanecinin kafasmı Yarsa hapisha- neye gidecekti. Kurtuluş yolu olmadığına kanaat getirdi.. Biraz evvel bir yolcunun ver- miş olduğu on kurusluğu (o cebinden çıkararak tezgâha fırlattı ve meyha - neden çıktı. Tekrar kaldırımlarda, kalabalık ara sındaydı. Halk kendisine eskiden ol - duğu gibi gene istikrahla bakıyor san seli gene lâkayt akip gitmekte devam ediyordu. Şık bir delikanlı hızlı hizli giderken dönüp baktı; ihtiyarın Kılığını görünce (tiksinti ile yüzünü buruşturdu ve söylendi : — Sersem, önline baksana! Serserinin dudakları sıkıldı, deli- suratımda şaklamak hırsiyle avuçları yandı. Fakat neye ya rar? Haksız çıkacak gene o olduklan Daima o hâksız çıkacaktı... AKSAM POSTASI IDARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusw : İstanbul 214 Telgraf adresi: İstanbul HABER Yazı işleri telofonu : 24479 idare veân ,* Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKTT) matbaası ani bir kararla caddenin ortasına doğ-| ru koştu. Müthiş bir fren gicırtısı işitildi. birkaç kadın dehşetle heykırıstı Ve bir adam söylendi: — Meyhaneden çıkıyordu serseri! FAHİRE MUALLA Lale ik, HABER'in Güzellik Doxtoru Kuponu: Yazan: Niyazi Ahmet 53ö sene evvel bugün vi Timur Mısır sultanının ordusunu mahvetti Derviş kıyafetine girmiş Mısır elçisi, sultanın Timuru öldürtmek için verdiği zehirli hançerin altında can verdi Mısır Sultanı Derviş kıyafetine girmiş olan elçisinin yanına iki deli- kanlı getirdi. Uzun çizmeler giymiş delikanhlara yaklaştı. Ellerine, kü“ çük birer hançer verdikten sonra: — Bunları çizmelerinizin arasına sokun.. Dedi ve ilâve et — Dikkat ediniz. Çok zehirlidir. Timurun neresine olusa olsun sapla yınız, kâfidir. Fazla bir şey iste- mez. — Başüstüne Sultanımız. — Muvafakıyetiniz yüz binlerce kardeşinizin kurtulması ve ordumu “ zun büyük (bir muzafferiyete erme- si demektir. Bu ağır işi yapacağınızdan emi - nım. — Canımız: esirgemeden yapa” cağız. Sultan bir müddet sonra: — Can vermek neye yarar dedi. Hançerinizi çizmelerinizden çıkar- madan can vermek değil, onları kul. gezindikten lanarak can veriniz. — Bizden emin olabilirsiniz. — Haydi allah yardımcınız ol - sun. a Timur, Halepten sonra, Hama, Humus ve Suriyenin diğer kısımla; rmı tamamiyle ele geçirmişti. İste bu ilerleyişdir, ki o Mısır Sultanmı telâşa düşürerek çizmelerinde zehirli hançerleri taşıyan adamlar gönderdi. Derviş ve yanmdaki genç deli - kanlılar doğru Timur ordusuna git “ tiler. i — Biz Şehinşahı göreceğiz. Mısır Sultanım selâmı var.. Dediler. Selâm getiren berkes Timurun huzuruna çıkarılırd.. Mısır Sultanı, belki birçok tekliflerde bulunuyor, kapılarını Timur ordusuna açıyordu. Elçileri huzura (götürmek lözemdi. Tam bu karar verildiği an Timurun kâtibi Mısır sultanınm adamlarından şüphelendi. Ve: — Elbette Mısır sultanının selâ- mını bizzat şehinsal'n götüreceksiniz. Ancak biz asker bir milletiz. Affınr zı rica ederek (o üzerlerinizi aramak yabancıların üzerlerinin aranmasını yanındakilere bildirdi. Bu suretle zes hirli hançerler, çizmelerden başka eller vasıtasiyle meydana çıkarılmış oldu. Timur bu haberi alır almaz: — Getirin buraya. emrini verdi. Başları önlerine eğilmiş sultanm adamları şimdi akibetlerini bekliyor- lardı. Timur; -— Siz beni mi öldürmeğe geli” yordunuz. Çabuk söyleyiniz yoksa BIZI... Söz tamamlanmamıştı. Her iki genç birden atıldılar: — Evet. Sultanımız bize böyle emretmiştir. ... Cellâdın elinde gençlerin çizmele» rinden çıkan hançer vardı. Derviş kı- yafetindeki elçi ortada (duruyordu. Bir asker, elçiye: — Siz, çok fena niyetle geldiniz, bunun cezası çok ağırdır. Ödiyecek“ siniz. Biz, seni kendi silâhlarımızla değil, sultanınızm silâhr ile öldüre- ceğiz. Dedi ve cellâda döndü: — İşini bitir... Elçi, sultanmın: — İyi dikkat ediniz, çok zehirli- dir. Timurun neresine olursa olsun saplaymız. Kâfidir. Dediğini hatırla- dı. O tehlikeli bançerler şimdi kendi vücuduna ( saplanacaktı. Bu korku kendisini mahvetmeğe kâfi geldi. Ze- hirli hançerin vücuduna temasını bel- ki de hissetmeden yere yıkıldı. İki gencin cezası böyle olmadı. Onlarm burun ve kulakları kesildi. Hayatları bağışlandı. Timur, Mısır sultanma buna rağ” men elçi göndererek teklifte bulun- du. Teklif sikke ve hutbe Timur na” mma okunması ve gene o Timurun metbu tanmması idi. Mısır sultanı vakurana bir cevap- la teklifleri reddetti. Bu, Timur or- dusunun harekete gelmesi demekti. 1401 yılı 4 ikincikânun günü, 535 sene evvel bugün Misir ordusu perişan bir bale gelmişti. kurtarabilenler, bir gün sonra kendi” mecburiyetindeyiz. Dedi ve derhaljlerini Dımısk kaleleri içinde buldular. —— ei ALLENBY'NİIN BLöÖFÜ Yeni kıtalar talim ve terbiye ile hâle yola konuyordu. Allenby tuzağını deniz boyunca kurmak üzere idi, Şeria vadisin e jestlerimizi gittikçe © arttırıyorduk. Güpegündüz büyük kıtaları hep o ta. rafa doğru yürüttük. Türk tayyarecile- rinin bunları iyice görmelerini istiyor- duk. Bunun için de tayyarelerimizi u. çurmadık. Ayni kıtaları geceleyin kim- senin göremiyeceği karanlıklarda tek- rar sahile döndürdük. Fakat boş çadır. ları, Türkleri aldatmak için geride bıra- kılâs, Türkler aldatılmıştı. Türklerin yeni kumandanı Liman Von Sanders Nasıra- daki karargâhmdan, ( kıtalarımızın he.j men ekserisinin Şeria civarında oordu-| gâh kurmuş olduklarını (sandı. Fakat sadece ordumuzu orada gibi göstermiş olmakla vazifemiz bitmiş sayılamazdı. Bunları bulundukları yerlerde gözler- den gizlemek lâzımdı; bir piyade Sını, Üç süvari fırkasını ve birç şuyu gizlememiz icap ediyordu... “Talim yasaktı. Gündüz lotalarm ha- reket etmelerine müsaade olunmuyor. —a öhlisali) muharebeleri f H Yazanlar: İngiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth © Brovn Colline. Meşhur seyyalı ve muharrir Lovell Thomas " Dilimize çeviren: A. E. du. Asker ve at karanlık basıncaya ka- dar portakal bahçelerinde, ağaçların al- tında gizli kalıyordu. Mutfak duman. larından sakınmak için ordunun yemeği ispirto ile pişiriliyordu. Bu ida kâfi değildi; çünkü Türkün ca- susları da vardı. Ben Yafada kış mev- sivi için bir ev kiraladım. “Gayet gizli, tutacağına dair kuvvetli vaat aldıktan sonra ordumuzun bahardan evvel hare. ket etmiyeceğini, ev sahibime söyledim. Başka zabitler de ayni şeyi (o yaptılar. Erkânsharbiye reisimiz Yafada bir otel sabibine bütün sivil misafirleri çikarttı. Bu, oteli gayri muayyen bir müddetle umumi karargâh olarak kullanacağını söyledi. Bütün bunlar Türklerin kula- ğına gitti, onlar da inandı, Fon San- ders düştüğü hatayı Armageddon deni, len yerdeki büyük harp gününe kadar keşfedemedi. ,.. Handley - Page, bombacı tayyareleri mizin biri ay ışığında (havalandı. Bir düzüne kadar bomba attı ve Armagei. don muharebesini daha başlamadan ev- vel hemen hemen kazandı.