W Todd Şamdaki umum? karargâhta, ında korkunç bir yara izile oturuyor- u. En sön görüştüğümüzde böyle bir Yarası yoktu. Arabistandan şimale doğru yaptığım laımca bir yolculuktan sonra Şama trmış, Toddun sorduğu bütün suallere "İtyap vermiş, ve Loransla geçirdiğim “haceraların hepsini ona anlatmıştım. fen de kendisine: — Bizim ordu ne yaptı Ve sana ne- 'l' oldu? | Piistinde bir Türk siperinde hülcumü ' Sra bomba atıyor, arka sıra hücum EODEA4 — (£ Yazanlar : ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Frovn Collins, Meşhur seyyah ve muharrir Lovveli Tnomas ü AD I AAA ÜA KI İN q BU r,ı.-:q-fı_- TÜye *,_ hllbalıb mu/za'ıebe!e Kudüs az kalsın gidiyordu Türkler kahramanca hücum ettiler, şiddetli topçu mania ateşini yararak hatları geçltiler Diye sordum: — Olabilmesi hatır ve hayale gelecek her şey oldu. Az Akalsın Kudüs şehri- ni tekrart Türklere kaptırıyorduk; buna kıl kalmıştı. Dostum Kontes Varbuta ile karşılaştım ve vuruldum. Beni o ka- dın vurdu. Bu başlangıçtan sonra. olup biteni anlattı: Siz Filistinden ayrilirken biz Kudüs- ten Yafaya kadar uzanan bir hat tutu-| yorduk. Fakat bu cephe emniyetli ol-| maktan çok uzaktı. Falkenhayn ise mağ M:. (n. sıra nteg or; orta emri bekliyor). “şüş görülüyordu. lüp olduğuna kanaat getirmemişti. Muıı kaddes şehri ele geçirmek için bir daha teşebbüse kalkıştı; elinde ne varsa, üs- tümüze fırlattı;. hemen de muvaffakı olmak üzere idi. Fakat olamadı. Bu te- şebbüs Türklerin bütün harpte yapmış oldukları hareketlerin en kahramancası idi. Türkler topçularımızın açmış olduk- ları en şiddetli mania ateşlerini yararak geçtiler, makihneli tüfek müdafaalarımızı altüst ettiler. Onları toptan katliâm yaptık; buna rağimen gene de siperleri- mizin tepesine kadar geldiler. Evvelâ el bombalarını Üstümüze yağdırdılar. Sonra da süngü hücumuna kalktılar. Gerçi taaruz dalgasını kırdık ama, bunu yaptığımız zaman Türkler Kudüs du- varlarından ancak sekiz kilometre öte- de bulunuyorlardı. Bu mesafe, hele gel- mesi muhtemel olan hadiseelre göre pek yakındı. Harbiye nezareti Allenbiye muallem askerlerini elinden çıkarmak ihtimalle- rini ihtar etmişti. Bunların ilk verilecek emirle Fransaya taşınmağa hazır tutul- malarına dair emir verilmişti. Talimli asker yerine Filistin ordusu acemi efrat- la takviye edilecekti. Şama doğru iler- lemeği düşünmeden evvel bunları ta- lim ve terbiye etmek lâzım gelecekti. Daha fenası da var; müdafaa hattımız talim ve terbiye devresinde müdafaa edilemiyecek kadar zayiftı. En göze batan muvaffakiyetsizli- ğimizin birisi: Erika ile Şeria nehrini elde tutmakta aciz göstermemizdi. İkin- ci şüpheli bir noktada Yafa şehri idi. Dilimize çeviren : A, E. HAYATI EHEMMİYETİ HA!Z AKINLAR Bu iki noktadaki vaziyetler, eldeş Talim ve terbiye görmüş kıtalar bulun- duğu halde bile kötü idi. Hele acemi kı- talarla buralarıntı ve alın terimizle ka- zandığımız toprakları elde tütmak büs- bütün imkânsız olacaktı. Muallem efra- dı kaybetmeden evvel bir şeyler yıpmak mecburiyeti vardı. Allenbi bunu yaptı! Türkleri mühim noktalardan geriye itmek ve Kudüsü korumak için bir takım akınlar tasarla- dı. Hazırlıkları gözden geçirmek için sahile uçtum ve Yafanın hemen gerisin deki bir tarlaya indim. İlk kargılaştığım şahıs Peter Durmmont oldu. O da başse ka bir tayyare arryordu. Sordum: ) (Devamı var) | H -g - Mazıkacıları ba':çedeki tahta m—l lara oturttuk. Vilson onlara cigara da- ğıttırdı. Biz de yukarıya, biraz serin « lik ve rüzgür için pancurları açık, bal- konlu yemek odasına çıktık. Sofrada herkse yerini alınca, bandoa da Abdullahın maiyet efradının kılıç ve tabancalarının tehdidi altında, her âletten başka bir ses çıkarmak şartile, kalbe hüzün verici yanık havalar çal- mağa başladı. Kulaklarımız gürültü - Biraz da Alman havalarımı işitlik. Taeme türkçe bağırarak Avrupa havaları çal- malarımı emretti. Mızıka “Almanya her şeyin üstündedir,, marşına başlar büş- lamaz Şerif Hüseyin de telefonu çala- rak ziyafetimizdeki musiki müsame - resini dinlemek arzusunu izhar etti. Birkaç Alman havası daha istedik. “Ein feste Burg” u çalmağa buşla- dılar, Havanın tam ortasında trampet ve davulun akordu bozuldu. Ciddenin Tütubetli havası derileri gevşetmişti. Ateş için bağrıştılar. Vilsonun hizmet gileri saman ve erzak sandıklarımı| tahtalarından bahçede bir ateş yaktı- lar. Damdwhumpatlerateginahvtc— GÜZEL PRENSES Lavrensin kerdisini dinliyelim Yaver balkona çıktı ve bandoculara| ri üstünde çevrildikten sonra vidaalrı sıkıştırıldı. Bando da “Hymnat hate” parçasına başladı. Hiçbirimiz bu par- çada hir Avrupa nağme ve ahengi se- zemedik. Sofrada birisi Abdullaha: — Bu bir matem marşıdır! Deyince, gözleri faltaşı gibi açıldı va suratı ekşidi. Storrs hemen imdada ya tişerek milkâlemeyi değşitirdi ve or « talığı neşeyle hande içinde bıraktı. Yemek artıklarını memnuniyetleri « mizle birlikte 2avallı bitkin ve yorgun mızıkacılara gönderdik. mewmmw&. lan bu asavallılar çadırlarına gitmele- rine müsaade olunmasımnı rica ettiler. 273 -- | cuğun öldürüleceğini hatırıma bile ge- tirmek istemem. Bakınız ne kadar da güzel. Böyle güzel bir çocuk binde, bel ki milyonda bir bulunur, Anna, çocuğu dikkatle gözden geçir- dikten sonra sordu: — Bu çocuk sizin mi? Pek beyaz ve| güzel. Halbuki siz esmersiniz. — Evet, bu çingene çocuğu olmadığı gibi henim kızım da değildir. Akrabası. nın kim olduğunu söylemek — istemiyo- rüum. Bunu bize bir akşam — ihtiyar ve çirkin bir kadın getirip elli franga sat- mıştı. Kabilemizin reisi olan adam, ço. cuklarımızın çokluğundan bahsederek almak istemedi. Fakat çocuğun yüzünü görünce almaktan bir türlü vazgeçeme- di. Küçüğü çok sevdi ve kendi evlâdı gibi büyütmeğe başladı. — Ölürken son sözlerile bu çocuğu bana emanet — etti. Bir anne gibi çocuğa bakacağıma yemin de ettim. İşte bunun içindir ki ona bir âanne gibi bakıyorum.. Fakat — çok bed- baht bir çokcukmuş ki benimle beraber haydutların eline düştü.. Anna, merakla sordu — Bunu size satan ihtiyar kadın aca. ba çozuğu nereden almış? Belki de ak- rabasımdan çalmıştır? Kimbilir anası ve babası ne kadar üzülmüşlerdir. — Zannetmem. Bir anne daima do- Burduğu çocuğa dört gözle bakar. Onu biran zö>ünün önünden bir tarala ayır- maz. Öyle sanıyorum ki bu çocuk, gay- rimeşru bir birleşmenin — mahsulüdür. Annesi büyütmek için ihtiyar — kadına wermiş olacak ki o da bakmaktan usa- nıp getirdi, bize sattı. — Evet, böyle anneler de vardır. e— Sonra öyle , sanıyorum ki bu ço. e _—276 GÜZEL PRENSES gı Lâlenka, kucağındaki çocuğu öptü. | cuğün mensup olduğu aile hayli zengin, Sonra: — Ne biliyorsun? A — Hayır, hayır, dedi. Böyle bit ço. — Boynunda altın kordona takılmış elmaslı bir madalyon var. Lâlenka. böyle söyliyerek ço;:uğun boynundaki madalyonu elbisesinin dışt- na çıkardı. Anna, bu madalyonu görür görmez yıldırımla vurulmuşa — döndü. Çünkü bu madalyonu tanımıştı. Bu kü- çük çocuk Prenses Veranın ona verdiği ve onun da nehir kenarında — bıraktığı zaman kaybolan çocuktu, Gözleri büyü müş bir halde heyecanla — söylenmeğe başladı: — Bu madalyonu, bu madalyonu ben tanıdım. Âman yarabbi. Bu ne tesadüf. Evet Lâlenka, hakkın var. Bunun anne. si çok merhametsiz bir — kadındır. Bu masumun uğradığı uğrayacağı — bütün felâketlere annesi sebep olmuştur. Onu biraz bana ver de seveyim. Vah zavallı | yavrucuk.. Sonra, Lâlenkadan aldığı çocuğu öz evlâdı gibi göğsüne — bastırıp sevdi ve bir taraftan da hıçkırarak ağlamağa baş ladı. Bu çocuğu kucağına aldığı günden beri başlayan felâket ve kahır bugüne kadar bir türlü dinmemiş, biribirini ta- kip etmişti. Lâlenka, Annanım çocuğun boynun- daki madalyon karşısında — gösterdiği heyecandan mütehayyir bir halde küçük Elzayı kucağına alarak çadırın bir köşe sine çekildi. Annanın çocuğa sahip çık. masından korkmuştu. Böyle düşünerek madalyonu gösterdiğine âdeta pişman oldu. Fakat Annaya, çocuğun - ailesine dair sualler sormaktan da kendini ala- madı; — Bu çocuğu tanıyor musun? Evyel ce gördün mü? — Bana bunları'sorma Lâlenka, Çok sonra nehire atıldı. Ben gizlendiğim yer| den çıkarak çocuğu aldım ve çingenelere sattım. Ânna nehirden kurtarıldı, fakat Ççocuk ortada bulunmadığı için onu ken disinden evvel nehire atarak — boğmuş olduğuna hükmedildi. İdama mahküm oldu. Kızcağız birkaç hafta gonra idam edildi, fakat ölmedi! Kral, gençliğinde işlediği — bir hata- dan doğmuş olduğunu sonradan öğren. diği Annanın adı geçince müteessir ol- muş, kendi öz kızı olan bu biçareyi i- damdan kurtaramadığını — hatırlıyarak gözleri yaşarmıştı. Fakat ihtiyar kadı. nn onun için “ölmedi!,, — demesi kralı hayretten şaşkın »bir hale getirdi. Hal- buki o Annayı teşhirhanede tabutu için- de gözlerile görmüş, sorıra da onu kral hanedanına mahsus kiliseye defnettir. mişti. Bunun için ihtiyar kadınm — söz- lerine inanmadı: — Nasıl, dedi, ölmedi mi? İşte yalan Böylemeğe daha şimdiden başladın. Hal büki ben senden masal değil, hakikati Giniemek istemiştim. Kacitmın sözlerini dikaktle — dinliyen müşavir Zello da hayrete — düşmüştü. Çüntü Zello, evvelce cinayet mahkeme- sinde Ansanın avukatlığını yapmış ve bu yüzden kral ile tanışarak onun mü. şaviri olmuştu. Annanın — affedildiğine dair olan kralım emirnamesini hapisha- ne meydanına araba ile götürmüş fakat geç kaldığını, kızın cesedini idam seh- :pasm:lı sallanırken görünce anlamış. tr. İhtiyar Sosel, kralın son sözlerine de şu cevabı verdi: — Müsaade edîniz. hükümdarım. Sözlerimin doğruluğunu isbat edebili.| Tim. ÂAnna Paskal idam edilmek isten- miş, fakat kat'iyyen ölmemiştir. Nasıl olmuş bilmiyorum, Bu cellâdın vazifesi | ni iyi ifa etmemesinden ileri gelmiş ola. bilir. Fakat herhalde ölmemişti. Çünkü siz düşes Vera ile beraber teşhirhanede Annanın tabutu başında düua — ederken Lile o yaşıyordu. Gözlerinizle gördüğü- nüz Lir ceset değil, canlı bir vücut idil Kral, Büyük bir dehşetle-yerinden sıç oradı. İhtivar kadımna bağırdı: — Yalan söylüyorsun, © ölmüştür. Fakat sen benim teşhirhaneye gittiğimi nereden biliyorsun. Hem mademki ta- buttaki ceset değildi de sonradan ne. den dirilmedi? — Dirildi hükümdarım, dirildi. Fakat düşes Vera onun üzerine atılarak boğa- zını sıktı! Onu tekrar — kuücaklayıp ta« buta yerleştirdi. Bu defa Annayı hakika ten öldürdüm sanıyordu. Fakat o.. E- vet o gene ölmemişti, ölmedi! Ben bü- tün bunları gözlerimle gördüm! Kral, mosmor kesilmişti. Bu kadın ne müthiş şeyler söylüyordu: — — Yalan, dedi. Sen rüya görmüş ola- caksın. Çünkü teşhirhanede benimle kr. zım Veradan başka kimse — yoktu. Sen nasıl olur da bizi orada gözlerinle gör- müş olursun. Bunun üzerine ihtiyar Sosel, teşhir- haneye nasıl girdiğini, tabutun üzerine konduğu masanın altına nasıl saklan- mış olduğunu, kral memurlara talimat vermek için ayrıldığı sırada — Annanın nasıl dirilmiş, sonra Vera — tarafnıdan nasıl boğulmak istenmiş olduğunu bü. tün tafsilâtile anlattı. Nihayet — kralın | tabut başmımda Annanın kendi kızı ol- duğunu düşes Veraya nasıl itiraf etti- ğini anlatmca kral kadının sözlerine i. nanmak mecburiyetinde kaldı. İhtiyar Soösel, bunlardan sonra Anna- nım orman bekçisi ve eski nişanlısı Ed- vard tarafından kurtarılarak ormanda onun kulübesine getirildiğini, oğlu Zin. SEkı US ı ça a. K M D n < A VI DB TOMD A İ B . ğ G || İ $ ! ei ai ea B LA e Di — &e " y e — — rr ve U aa yezaa A yasömgi gn ( ae / bi — L G LT gee ' LAĞ OLİ B S —— ef GU a