Nr ea eyy Yazan: A. Cemalettin Saracoğlu IiIzzettin; “Erkadi,, yi nasıi zaptetti? Bu suları karış, karış biliyorlar. Karanlık gecelerde gözlerimizi dört açmalıyız O, her zamanki dikkat ve itina. siyle karakollarmı yapıyor, sayısız ka — çakçı tekneleri yakalamış ve batırmış olmasına rağmen bir gün olup “Er kadi,, ile boy öleüşeceğinden emin görünüyordu. Geminin ikinci süva- risi Sinoplu Hasan kaptan, çarkçı ba" o şısol kolağası Trabzonlu Mukta da: i — Görürsünüz, diyordu, görürsü müz... Ergeç “Erkadi,, ile karşılaşaca- gız. Biz hancı; o yolcu olduktan son" « ra borda borday'a geleceğimize yemin : ex Elverir ki gözlerimizi dört a. NE Vel e dei — Kumanda köprüsünde bir aşağı bi yukarı dolaşıp ln ğe i 'GAMSIZIN GAMLI DAKİKALARI “İzzettin,, vapuru “Erkadi,, yi lamak maksadiyle Girit kara peki — da mekik dokurken aylar biribirini , yaz mevsimi gelip çatmış oi. Gamsız Hasan kaptan vaktini boş © geçirmemiş, kaçakğılarm (bilhassa — karanlık gecelerden istifade ederek T kara sularma sokulduklarma » mileri bilhassa şiddetli muharebelere — sahne olan “Sfakya,, mmtakasma si- — İâh, cephane ve erzak. yetiştirmek “için uğraşıyorlardı. il “Sfakya,, dan 25 millik bir mesa- — fede bulunan “Gavdos,, adasma sr ğmmek; gündüzü ve getenin ilk saat İcrini o adanm arkasmda geçirerek ik karanlık santlerde “Sfakya,, ya ya hut “Litros, önlerine inivermek ka” cakçılar için pek muvafık bir plân o- Jurdu. Gamsız Hasan bey bu nokta- — yı düşünmüş, ona göre tedbirlerini al ço muşti. F Gzmsız Hasan kaptan şimdi gö esi wfuklara saplı Me dalgın a : İkniyordu: © —Herifler sıkıştılar. Son eşki. — ya döküntüleri “Sfakya,, yakmnda - bir mağarada muhasara altma alım > muşlardır. Şimdi kaçakçılar her çare- ye e vurarak “Sfakya,, ya taze kuv o vetler, silâh ve erzak çıkarmı v lişacaklar... Herifçi oğulları dayi ör rı karış, karış biliyorlar. Karanlık ge pe gözlerimizi dört açmalıyız ves k “İzzettin,, in cesur süvarisi . için. den gelen bu hasbibali belki yüz defa i kendi kendine tekrar etmiş ve gözle. o rini dört değil, sekiz bile açarak kara” kollarma devam eylemişti. Ne fay. da ki her harpte hele denizciliğinde — büyük birrol oynıyan tali bu cesur Türk denizcisine güler yüzünü gös t naat defa olen cüretli K i,. Vapuriyle karşı kamıya getirmemişti. > Gamsız Hasan kaptan gayet iyi görüyordu ve yerden göğ kadar hakkı vardı. Girit asileri çok « sıkışık bir vaziyette idiler. Zaten for sunu “Mahmudiye, zırhlı fırkateyne gekmiş olan müşir amiral Vesim pa- şa “Franko Kastelli, önüne funda demir etmişti ki burası “Sfakya,, dan — ancak beş buçuk altı mil mesafede idi. Amiral Vesim paşa ablokaya iş- tirak eden gemiler süvarilerine tali” , mat verirken tıpkı Gamsız Hasan kâptan gibi muhakeme etmiş ve ab- im filosunun en seri gemileri olan “İzzettin, ile arkadaşı “Talia,, v. larına hassaten gecenin özeli ei o aflerinde karakola fazla ehemmiyet i vermelerini söylemişti. © Kocu Gamsız âmirinin tıpkı ken” “disi gibi düşündüğünü görerek sevi- © niyer, fakat “Erkadi,, yi kendisinden — sima uzak bulunduran kör talie de — Kantar küfürler savurmaktan kendi- ni alamıyordu. İkide bir ikinci süvari Sinoplu a- —daşiyle çarkçıbaşı sağ kolağasını ye-| bi vaziyeti nına çağırıyor ve: — Çocuklar, bit “eksiğimiz var mı? Mukaddemesinden sonra “Erka” di,, ile ergeç karşılaşacakları hakkın- daki imanından bahsediyordu. Yiğit Türk denizeisi bunu arkadaş- larma tekrar ede ede “Erkadi,, yi bü yüliyerek aylardanberi rüyasından çikmıyan o korsan teknesiyle biran evvel karşılaşmayı yakmlaştırdım sa ntyordu. WE Bulutlu bir yaz gecesi, gökte kü” melenmiş heybetli ve siyah bulutlar etrafı zifiri bir karanlığa gömmüş. “İzzettin,, vapuru bütün ışıkları vi bir halde “Aya Kirya- ©08,, açıklarmda karakolunu yapr yor. Ne vapurda, ne sahilde tek bir ışık var. Davlumbazm altında mü- tereddit gürültülerle | suları döğen | çarkların patpatmdan O başkabir şey! işitilmiyor. | (Devamı var) İ Meçhul.bir el, yüzbaşının cebine bir Macera ve aşk romanı Havva, sabık kocasının elini-öptü. Ona bir efendi muamelesi yaptı. Kendini cariye ZO mevkiine koydu Geçen tefrikaların hülüsası; Fair taciri Kadı Mustafa Kilibik tabi ait bir sdzmdir. Bekiden (o İsveçli bir kadmin tAbİİ mevklindeydi. Şimdide ikiz çingene krrlarma tati olmuştu. On Hari bira ellerladen kurtulup esir edilen bir düşesi ziyaret edebilmek | için bin dereden bin su getiriyor. Hacı Mustafa kuıbık pısırdı: — Yapimaym çocuklar. Bırakın be- ni gideyim. Orada birçok işlerim var. — Havvayı görtceğin geldi galiba. — Amma da yapıyorsunuz ha.. Bütün haremsarıy hâli Havvanm seneleres süren O #altanatının acısmı unutamamıştı. — Onun yanma bırâkamayız! — Deli misiniz a kızlar?. ğer ben onu size tercih etseydim, nefyeder miydim ?.. Fakat düşünün ki, yeni ya - kalanan gemide kadınlar var, onlârı hastane gemisine nakletmeye mecbü- rum... Çünkü bütün efradı hadım olan gemi yalnız bu ve hastane gemisidir... Çingenelerden biri: — Ay, demek ki, yakalanan gemide) bulup sustular, Onları büsbütn tat - # kâğıt parçası atarak kalabalığa karışmıştı Yüzbaşı Ştanke, bir taraftan elektrik çi Hansı arıyor, diğer târaftan da gözü bağlı kadının izi üzerinde. yürüyotdu. Bir akşam şöyle bir telgraf aldı: “Yarın sabah sizi otelde bekliyorum, | Semra Ştanke bu telgraf: alınca, sevincinden gocuk gibi hoplamağa başladı. Ümitleri canlanacak mıydı? i Semra askeri tevkifhanesinden çıkar çıkmaz nasıl oldu da Alman yüzbaşısını âramıştı. O geceyi güçlükle geçirdi. Sa.| bahleyin erkenden kalktı. Giyindi, süs- lendi. Saat sekizde yola çıletr. Semranmn oturduğu eski otele gitti O gün yolda aldığı bir gazetede şu satırları merakla okumuştu: “w Dün gece toplanan (o kabinede bir İngiliz casusunün Berlinde mübim evrek çaldığı ve hâlâ da birçok zabitle- Tin peşinden koştuğu hakkındaki'rapor lar okunmuş ve çok şiddetli kararlar ve rilmiştir. Muvakkat bir zaman için AL voan zabitlerinin barlara (o gitmeleri ve miştir. Ştanke bu satırları gözden geçirmişti. Demek ki, İngiliz caşusunun mevcudiye sinden kabine erkânı da haberdar olmuş hattâ buna inanmuşu. Halbuki Berlin sivil zabıtası hâlâ bu hâdiseyi istihfafla karşılıyordu. Beılin polis müdürü: — Almanyada böyle bir casus yoktur | iddiasmı ileri süremem. Fakat, kat'iyet- le iddia ederim ki, (DBerlinde'ne İngi. Yiz, ne de Fransız casusu yoktur! | Demiş ve hükümete bu hususta yl teminat vermişti. Ştanke, Semranın oteli önünde tram-| vaydan atladı. O ne?! İ Meçhül bir el, yüzbaşının cebine bir kâğıt parçası atarak kalabalığa karışmış tı, Ştanke birdenbire bunun arkadaşları tarafından yapılmış bir muziplik oldu- ğuna hükmederek elini cebine attı ve parmaklarının ucuna ilişen kâğıt par. çasını merakla okumağa başladı; “Beni boşuna takip ediyorsun, yüz- başı efendi! Ben öyle bir gölgeyim ki, üstüme basup geçtiğin halde, beni gö zünle göremez ve elinle tutamazsın!,, Rozenthal Yüzbaşı Ştanke bu satırları okurken, yıldırım çarpmış gibi, birdenbire sende. Jedi. Gy solr koştu. Cebine bu'pasl sulayı birâkan eli aradı. | Denize düşen bir damla suyu bulmak) nekadar müşkülse, o kalabalık arasm- dan kaybolan bu meçhül eli yakalamak da o kadar zordu. İmkânsızdı.. Rozenthal.. Demek ki İngiliz casusu Berlinde bu adi kullanıyordu... Ve casus takip edildiğinden haberi vardı. Yüzbaşı otele girerken benzi sarar. muş, dizlerinin bağı çözülmüştü. O şim- di, kendisinin de takip edildiğinden şüpheye düşmüştü. Semranın odasma güçlükle çıkabildi. Halbuki evinden ayrılırken nekadar şen ve neşeliydi. Cebri bir gülüşle odanın kapısını vurdu. Semra yalnızdı. Uykudan yeni uyan- muş, sabahlığını giyerek şezlonga uzan. mıştı. Kapıyı açtı.. Yüzbaşı sevinçle i-! çeri girdi. — Geçmiş olsun, meleğim! Seni tev kifhanede bizazt ziyaret edemediğime müteessifim,. Askerlik malâm ya,. Vazi- yetim, sizi orada ziyarete manidi, — Ya şimdi..? — Hiç bir mani yok. Semra gülümsedi; — Sizi çok özlemiştim. Beni beyhu.| de yere bir buçuk ay tevkifhanede hap- settiler. Acaba hakkımdaki (o şüpheler zail oldu mu? Yüzbaşı bir koltuğa oturdu: -—— Hükümet zaten sizin masumiyeti- | nize kanaat getirmiştir, meleğim! Fakat! | biliyorsunuz ki harp zamanında en ufak| bir ihbarı bile hakikat gibi telâkki etil mek ve derhal takibata girişmek mec- buriyeti vardır, Sizin hakkınızdaki şüp- heler de bir ihbarden ibaretti. Hakikat anlaşıldı. Bakınız, büzün (kür ve der. bestâiniz! — Bugün hür ve serbestim, öyle mi? — Şüphesiz. * İ — Bence şüpheli. “iğ — Ne demek istiyorsunuz? — Demek istiyorum ki, üzerimdeki şüphe henüz bir gölge gibi beni peşim- den takip ediyor. Yek Yüzbaşı güldü: K — Bu bir vehimdir, oyavrum! Sizin hakkınızda ufak bir şüphe mevcut ol- saydı, bügün bu hürriyete kavuşamaz. dımız! â Sonra sigarasını yaktı.. Kendi kendi- kıymetli kadınlar var? f — Sizden kıymetli hangi kadın © - lur, Fakat unutmaym ki, ben esir ta- ciriyim... Satıp kazanmam lizım.. Biri dügesi esir öttik. Onun sağ Belim İs - tanbula götürülmesi lâzım Hem de ra, hatmı temin etmeli.. Ya fidye âlır, ya| hüt de paheli bir fiata satarım... Son-| Ta, hastane gemisindeki çocukların va! ziyetine de bir bakmalıyım... , — Başkası baksın.. Bu işleri başkası idare etsin... — Bilmiyor musunuz ki, babamın zamanında benim işim hadim çocuk- larla uğraşmaktı. Şimdi bu işleri tav- satacak, hiçbir yere gitmiyetek olur. Sam, ticâretim zayıflar, benim yerime diğer tacirler büyük işler. yapmıya büzşlar. Sonra halimiz neye varır? Hiç- biriniz şimdiki rahatınızı bulamazsi - miz... Bu son tehdit epeyce müessir oldu. Çingene kızları, müdafaayı makul Yozam:ı ş i Iskender F. Sertelli i lke #eeresenssanensana aron sanane sanan seneenesaass0rnne. ne ei ye s— Ah bu kadırlar - diye söylendi « her zaman zayıf ve mukavemetsiz mah- Yüklardır. Ufak (bir rüzgâr onları çar. çabuk hazan yaprakları gibi yere devi- rir. İstırap ve kedere hiç tahammülleri yoktur, Semra birden yerinden kalktı, Masanın üstünde duran beyaz bir sar fı yüzbaşıya uzattı: i — Bunu okursanız, bu sözleti bir ve-| him ve vesvese üzerine mi söylediğimi, yoksa... Semra sözünü tamamlıyamadı.. Yüzbaşı: — Ne derseniz deyiniz. Bu, manasız) , bir korkudan boşka bir şey o değildir! diyerek zarfın içindeki kâğıdı şöyle bir göz gezdirdi: “Sevimli mahlük! Senin bir Türk ol, duğunu söylüyorlar ama. Zabıta buna! inanmıyor. Biran evvel memleketimizi terkederseniz, hayatımızı kurtarmış olur #unuz,! Bana gelince: Sizi candan te ven eski dostlarmızdan © biriyim, Çok yalemda Filistin cephesine gidiyorum.. | İsterseniz siz de hemen oraya hareket ediniz! Kudüste (o kondimi göze tanrtı- TEM, »X Yüzbaşı Ştanke dudaklarını bükerek gülümsedi. z — Tuhaf bir mektup. — Ben hiç de tuhaf bulmuyorum bu mektubu, — Ne anladınız bundan siz?. — Şunu anladım: Zabıta beni deni. yor. Eğer korkup da Kudüse (gidecek olursam, beni istasyonda derhal tevkif edecekler. Demek ki, tevkifhaneden de beni bu maksatla tahliye etmişler... Ştanke birdenbire sevinçle haykırdı: — Hayır güzelim, hayır. Bu bir tu- zaktır. Fakat, zabıtanm kurduğu tuzak değil, Semra kaşlarını çattı: — Benimle başka kim meşgul olabi- lir? — Kim mi? Sizin gölgenizi siper e, derek Berlinde siyasi entrikalar çevir- mekte olan İngiliz casusu. Semra şaşaladı: — Ne diyorsunuz? Berlinde bir İn-! giliz casusu mu var? “Devamı var) P Yaza 3 (vö-NÜ) İ dında?.. İlk göz ağrısı, gene tepmişti. ce17.. Sen, Tantu kıyılarmdayken, Je nikâh istemiyor muydun? j min etmek için Hacı Mustafa: — Benim hisseme: ganimetin yari»! sı düşüyor ya, size ondanda ayrıcâ pay çikarırım, kızlar! - dedi, Hulâsa, görüyorsünüz ya: Tam mi nasiyle kılıbık bir erkek! Kılrbik olmakla beraber çapkın m gapkm... Çünkü, aklı fikri sarışın kâ Çingene kız kardeşler esmer tenli, düz! siyah saçlı, kalmca sesli, üst dudakla rı hafifçe tüylü mahlüklardı.. Havv; dan sonra, bunlar, delikanlıya bir de- ğisiklik gelmişti. Fakat şimdi hakiki tipinin sarışın olduğunu düşünüyordu. Genç düşes onu çıldırtıyordu. Daha 81 da var: Kaç defa, haremsarayda, - Havvayi düşünmüş ve özlemişti. “Şunun yanın- da bir geceyi geçirsem... Kimbilir an- latacak neleri vardır.. Beni nasıl çi ledez çıkerır!..., demişti. Zira, Ha' kulle yapmıştı. Zenci hulleci ile başın» dan geçen raaceraları tatlı tatlı an tardı, Sonra, o gecedenberi erke menfi yaşamıştı. Kendisine nikâh va» adolunduğu halde, bu mevzu etrafın da ısrar etmiyordu: Eelli ki, mişti. Fakat, nede olsa, onda nel dar toplanmış ihtiras hazineleri var dı. Bauların biltüm coşkunluğu ile H cı Mustafaya sarılacaktı. Fs'r taciri, sarişm İsveçli kedma bü sebeple bir ziyarette bulunmayı öte denbori istiyordu. Lâkin, söylediğim gibi, gingene'erden korküyordu. Diğeri isine yapışmasıydı. Lâkin: “— Nikâh ısrar etme" diğine göre, demek ki, izzeti nefsi ga” lip geliyor: Musallat olmtyacak!,, diye! de düşündü. Şimid, hastane gemisine gidecek, bir taşla birkaç kuş birden vuracak” tı. — Filo dursun' Filikalar hazırlan sm! - emrini verdi. Derhal icap eden işaret bayraklar?! çekildi. Dört parçadan ibaret filo, rs* kit deniz Üzerinde tevakkuf ederek iki kadirga ile esir edilen parçanın getiri! mesine muntazırioldu. Hacı Mustafa, hadım reise: — Kâlipler gits'n... Ma'lar yazılsın. Kadmları da hastane gemisine alm! emrini verdi, Hadım reisin gemisi €sir parça; doğru ilerliye dursun, 0, kayığını hi tane gemisine çektirdi. Efendilerinin geldiğini görünce, hai tane gemizindekiler, a'elâcele b'r ha zırlığa giriştiler. Bütün gemi erkârl sıraya durdu. Reisi, merdivet bışımdi karşr'adilar, Tab'atiyle, en ilezde He va hatun duruyordu. Adet mücib'no iğildi. Efendinin elini öptü. Hacı Mi tsfa da Havvanın başını sıvazladı. Dİ Zerlerine henüz bir iltifatta bul! dan onunla uzun uzadıya konuşup b Uni, hatırını gordu. Sonra, Hayvayf yanına alerak berub:rse, bütün koğuf” ları dolaştılar. — Çok memnunum... Sana binleri altın borçluyum Havva.. Bütün izle mi fevkalüde iyi İdare ettin Bana çok para kazandırdı. Bundan başka, diği" adamlarım'da senden nasıl çalışıls€” ğını öğrendiler. Sana ne istersen V© reyim.. Hem affını dilerim: Arzu a Zin nikâh işini geciktirdi... Havva, isticalle; — Aman, efendim! - dedi, - EstSİ fürullah .. Ne hacet? — Nazıl estağfurullah. Nasıl ne b” — Evet, o zaman öyleydi. Şimdi vaziyet değişti. iş (Devami var)