Eyes perişan bir hale gelmiş olan düste, güneşin doğduğunu gördüm! i bir köşesini dolaşmış olduğum “yada hiçbir manzara benim üstüm- bu kadar tesir yapmamıştı. Hristiyan e mukaddes yerleri hep etra- İA idi ve burasını tekrar hristiyan. 1 buyruğu altına getirmek için ya- muazzam fedakârlığın hikâyesini dinlemiştim. Merak ve heyecan İN © kadar sarmıtşı ki, akşam üstü yan hikâyenin bütün bir gece sür- ii 3 olduğunun farkına bile varmamış yl Maccrayı anlatan arkadaşıma: > Todd » dedim - yorulmuş olduğu- diliyorum. Pakat seninle şehri dolaş istiyorum. H > Olur! Ben de şehirde bir dolaş- | i <istiyordum. Şu bizim Bensonla Hog pr nerede kakılıp kaldılar? 0 sabah mukaddes Kamama kilise gördüm, İsanın Kudüse muzaffera- Eirdiği ve şimdi duvarla örülü olan V kapıyı gördüm. Asılı duran kaya: kubbesini (Haremi Şerif) gördüm « Kubbe Süleyman peygamber mabe- a temelelri üstüne kurulmuş ve İb- | © peygamberin oğlu İshakı kurban eğe çalıştığı yerde bina edilmiştir. dilerin Tabutu » sekine dedikleri ju © peygamberin tabutunun, Kudüs Wi tahrip edilirken, bu muallak kaya- dibine saklandığını söylerler. Kubbe İİ, yan efsanelrile dolu olduğu halde müslümanların mabedidir. LORANS eren Şerif müslümanlar için de * derecede mukaddes bir yerdir. N de Moriah kayası vardır. Müslü- Kk nların dedilerine bakelırse bu kava 228 GÜZEL e ı 94 — Iı Yazanlar : ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brow Collins, Meşhur ssyyah ve muharrir Lovveli Tnomas hlisalib muh rattebeleti Tezatlar kolleksiyonu Kudüste Musâ Peygamberin, karışıklık çıkınca muallak kayanın altına saklanan tabutunu gördüm derin bir uçurumun üstünde asılı dur- makta ve içinden tufanın su uğultuları işitilmektedir. Bu kaya üstünden Mu- hammed peygamber Burak adlı beyaz ata binerek miraca çıkarılmış. Müslü manlar ahret günü muhakemesi için İsrafil surunun bu kayadan öttürüle- ceğine ve tanrı tahtının bu kaya üstü- ne kurulacağına inanırlar, Kudüs bir tezatlar kolleksiyonu idi. Haremi Şerifi Britanya askerleri mu- hafaza altına aldılar. Fakat bunlar Allenbi tarafından Hind kıtları arasından seçilen müslüman. â$- kerlerdi. İngiliz ordusunun maaş memuru tezgülhm: Hazreti İsanm ağlamış oldu- ğu ıstırap kayasının yanı başında, zey- tin dağı üstündeki Alman misafirhane- sinde kurdu. Britanva kotaları Sam kanısında nöbet PRENSES tuttular; Y. M.C. A dediğimiz genç hristiyanlar cemiyeti mukaddes şehrin- de kalmış olan Rus hacılarını besledi. Gerilerde de İngiliz topları görülüyor- du. Bunların hepsi hayrete şayandı. Fa- kat en büyük şaşkınlığa hristiyan ma- hallesinin sokağında gezerken uğradım Yolumuzdan Araplardan mürekkep bir grup geçti. Bunlardan birisi arkadaşla rından daha kısa olmakla beraber gö züme battı, Bu adam genç bir çocuk gi- bi cılız bir adamdı; fakat ötekileri ara- sında daha ilk bakışta temayliz ediyor-| Dilimize çeviren: A.E, du. Kendisinin bu grupta şef olduğu pek belli idi, Üstünde bir Arap elbisesi, yanında Mekke prenslerinin bellerine taktıkları gibi eğri bir kılıç vardı; fa- kat sakalsızdı ve İskandinavya korsan- larr kadar sgarışındı. (Devamı var) Bizim görüşümüze göre Filistin muharebeleri ey Fakat o çorak yerlerde müthiş telefat vermişlerdi. Geriye yalmız 1900 kişi götürebildiler. ir gi Burada size Salt muharebelerinden üçüncü süvari fırkası yaverliğinde bu- lunmuş olan şimdi Mersin ticaret oda- &i başkâtibi arkadaşım Lütfi Bülülme zin bir hatırasını anlatayım: “Her iki Salt muharebesinde de Esat paşanın kumandasında bulunan üçün- cü süvari fırkamızın çok mühim rolü olmuş, musafferiyette ise Esat pasantn gahsan çok büyük tesiri görülmüştür. O sırada yalmz altıncı ve sekizinci alaylardan müteşekkil olan fırkanm emrinde piyade 1 inci, 148 üncü ve 1ğö inci alaylar da vardı. O zaman yüzbaşı Rıza beyin kuman- dasındaki tek sahra bataryamız tara- fından swaturulan ve topları koşma fırsat bulamadıklarından iğtinam olu- nan beser toplu iki bataryanın çok mü &ssir atesi altında piyademiz Şeria va- disinden ava çıkıp gelen Salt dağları- na doiru ilerledi, Türk piyadesinin bu yürüyüşü ger « çekten görülmeye şayandı. Talimhane meydanında hareket eder gibi munta- zam aralıklarla ilerliyen askerlerimizin önünde talimhanenin tam istediği ş8- kilde, takım ve bölük kumandanları yer almıştı. Mütemadiyen saf harici kalan yaralı ve şehitlerin boşiuklarım doldurarak bu cehennemi ateşten hiç fütur getirmeksizin ve en az dahi olsa bocalamaksızın ilerliyen avcı hattım en katı yürekli ve birçok muharebeler görmüş insanların bile seyretmesine imkân yoktu. Hdkim mevkide bulunan ve sayıce bize çok üstün olan düşmanı Salt 'dağ- larının eteklerinden püskürtmekte müs külât görülmedi. Geceyi dağların etek lerinde geçirdik. Tanyeri ağarırken ta- arruza devam edilerek Salın beheme hal zaptı matlup bulunduğundan bü tün kıtalara ertesi günkü harekât için telefonla emir verildi. Burada hatırımdan hiç çıkmıyacak bir hâdiseyi de kaydetmeden göcemi- yeceğim: Piwade birinci alay ki » en fazla nev GÜZEL PRENSES ——— cutlu alay bu idi - merkezde bulunuyor du, Saatlerce müddet telefona cevap vermedi. Hareket saati artık yaklaş» maş bulunuyordu. Emri, hemen yanıp süvari haberciyle göndermek mecburi- yetinde kaldım. Şafaktan evvel fırkamız karargâh Birinci alayın Dıdun- gn çıkan ışıkların, birinci alaya ait olduk ların büyük bir hayretle görmiyelim mi? Halbwki bu saatte her iki cenahta da piyade ateşi başlamış ve kıtalar düş manla temasa gelmişti. Birinci alayın ilerlemesi çok fena verilip verilmediğini sordu. Vasiyeti isah ettim. İşte tam bu sırada da karşı puza çıkan alay kumandanı akşamdan beri emir beklediğini söyledi. Esat paşanın bu andaki asabiyetini daha ilk defa görmüştüm. Bereket ver- sin ki emri götüren sürpriler tam bu sırada çıkagelerek imddda yetiştiler. Yoksa bunun mesulü olan fırka yave- ri belki o dakikada hayatına nihayet verecek veyahut verilecekti, (Devamı var) 225 a . ME düğü haydut olduğunu tanıdı. Biran için de kızcağızın başıma büyük bir manto geçirilmişti. Her tarafını sardılar, Korzakof, onlara şu emri verdi: — Doğru karargâha.. Beygirler hâzır mı? — Evet, kaptan, — Haydi. Vakit kaybetmeyiniz. Ben Yarın gece gelirim, O zaman bukız hakkında bir karar veririz. O zamana kadar kendisile görüşmiyecek ve kimse İle görüştürmiyeceksiniz. Sözlerime dik kat edin. Hayatından mes'ulsunuz. Bil- hassa kaçmasına meydan (o vermeyiniz. — Merak etmeyin kaptan. Emirleri- nİZ aynen yapılacaktır. Haydut Hokar bir paket gibi Anna- Yı kucakladı, Anna omuzlanıp götürül- düğünü hissetti. Müthiş bir azap için- deydi. Zayıf bir ümidi vardı. Belki yolda bir müfrezeye veya birkaç polise rast- gelerek tesadüfle kurtulacağını ümit edi yordu, Haydutlar bir aralık acele (o etmeğe başladılar. Biraz sonra kızcağız bir bey Bire bindirildi. Ayni hayvana (OHokar da binmişti. Annayı arkasından tutuyor du. Beygirler hareket ettiler, Bir müddet süratle gittiler. (o Şehrin dışına çıkmışlardı. Bit aralık serbestçe nefes alabilmesi için Annanın başından mantoyu çıkardılar, Anna, ağlamak istediği halde ağlaya- msyor, gözlerinden bir damla yaş gel miyordu. Haydutların kendisini mağara larma götürdüklerini anladı. Orada Na bâ kendisine ne yapazaklardı? Öldüre eekler miydi? Kaçırıldığındar kimse ba berdar olamadığı için kurtarılmak ümidi &e yoktu, Belki de kendisini öldürdük” ten sonra bir çukura atacaklardı.. Anna, crin bir düşünceye dalmıştı. Memleke- şündü. Acaba onu bir defa daha göre- miyecek miydi? Şüphesiz ki göremiye- cekti. Çünkü işte ölüme gidiyordu. Bu- nu düşününce âdeta kendinden geçti ve bütün hayata, aşkına veda etmek ister gibi bağrıdı: — Ah, Adolar!. Bu adın söylenmesini müteakip gece nin karanlıkları arasından akseden bir şes cevap verdi: — Annal,, Annal, Anna, birdenbire doğruldu. Aldanmı yordu, bu ses Adcların sesiydi? Kendi- sini haydudun elinderi kurtulmak için çırpınmakla beraber (tekrar ve Okuv- vetle bağırdı: — Adolar, Adolar... “Ayni ses, daha Oyakından O karşılık verdi; — Anna, Anna. Adolar, sevgilisinin feryadını işitmiş ti. Anna da onun sesini (tanıdı. Tali yardım ederse kurtulabileceğini sanıyor du, Fakat haydudun bindiği beygir yıl- dirim süratile ilerliyordu. O sırada üç kişi ormandan çıkmak üzere bulunuyorlardı. Bunlar OAdolar, Edlvar ve genç rahip Daguberdi Adolar telâşla bağırıyordu: — Anna geliyorum. Ben Adolar, se- ni kurtarmağa geliyorum. Biraz dur, biraz dur., Bunların Sofyanım dışındaki orman- larda gece yarısı ne işleri vardı? Anla- talım; Üç arkadaş, Ahmet İbrahim paşanın zilaf köşküne girdikleri vakit onun ce- sedile karşılaşmışlar ve Annayı bulama- muşlardı, Nihayet Annanm açık bulu nan pencereden atlayıp kaçtığına hük- metmişlerdi. Bahçeye çıkmışlar, pencerenin altın- çin bir söz söylemeniz kâfidir. — Nasıl bir söz söyliyeceğim? — Bana: “Boris seni seviyorum,, de- yiniz| Vera, hiç tereddüt etmeden binbaşi- ya yaklaştı. Dudaklarını onun kalın du- daklarına yaklaştırarak: — Boris seni seviyorum, işte. dedi, Sarıldılar,. Bir müddet dudak dudağa kaldılar. Ayrıldıkları zaman Boris mırıldandı; — İstediğin şey olacak, genç kız bu gece ortadan kalkacak müsterih ol, de- di. — Vakit kaybetme, haydi. Bu andan itibaren onun bir daha önüme çıktığını görmek istemem. — Müsterih ol, Şimdilik Allahaısmar ladik. Binbaşı, Verayı kucaklayıp bir daha öptükten sonra odadan çıkıp (salona girdi. Birkaç adım ileride o Dük Jorja rastgeldi. Dük ona sordu: — AHfedersiniz binbaşı efendi. Zev- sem düşesi gördünüz mü? Her (tarafı aradıra, bulamadım. Korzakof, eliyle düşesin bulunduğu Odayı göstererek; — Biraz evvel şu sdaya girdiğini gör düm. Belki dinlenmek istemiştir. Bunun üzerine Dük Jorj (gösterilen odaya girince karısını gördü. Vera bo- zulmüş tuvaletini ayna önünde tazele- mekle meşguldü: — Nihayet seni buldum (Vera, Bir saatir arıyorum. Neredeydin? Artık gidelim mi — Hayır biraz daha duralım. Salon çok sıcak da biraz serinlemek için bu- Taya çekilmiştim. o Oturunuz da biraz seviyorum Korzakof Diyerek kocasını elinden tutup ken» disine doğru çekmek istedi. O sırada Dük Jorj yerde parlayan bir Odüğmeyi eğilerek aldı, Damarlarında kanının don duğunu hissederek hayretle sordu: — Bir sabit düğmesi, Kılıçlarda bulu nan bu düğme buraya nereden (o geldi? Korzakofun kılıcından düşmüş. O biraz evvel burada mıydı? — Korzakofun burada işi ne? Ben bu tada yalnızdım, — Bana bak Vera. Müsaade etde fikrimi açıktan açığa söyliyeyim. Sofya yı biran evvel terkedecek olsak çok iyi olacak, ( — Niçin iyi olacak? — Çünkü Korzakof denilen bü ada- mm sana karşı tarzı hareketini beğen» miyorum. : Vera, biranda vaziyeti kavradı. Ko- casının müthiş bir şüpheye düştüğünü anladı, Hemen onun boynuna atılarak; — Jorj. çok mes'udum! dedi. Dük Jorj hayretle sordu: — Ben Korzakoldan (o bahsederken mes'ut olduğunu söylemek ne demektir Vera? — Anlayamadın mı? Seni ne okadar kıskanç görürsem o kadar mes'ut olu- yorum. Böylece benim kadar seninde beni sevdiğini anlamış oluyorum. Kurnaz kadın bu defa da kocasını at- atmıştı. Karısını elinden tutup öperek odadan çrkardr. Salona götürdü ve dansa başladılar, Beris Korzakof, Veranın yanından çı kınca hemen pelerinini ve şapkasını ala rak dışarı dr. Meydanlıktan (o biras ilerleyince düşes Dorotenin evinin du. varı kenarmda duran bir takım gölge- ler gördü, Altın kordonlu Ogümüşbir düdüğü yavaşça dudaklarına