4) özkan ee Zİ < mad WEAV > HUAYE. Lord'un iftirası İngiliz lordlarından Sir Henri Per-. son, uşağı tarafından kabinesine soku- lan siyah elbiseli ve ciddi çehreli ya- bancıya bir koltuk gösterdi: — Polis müffettişliği tarafından ba- na gönderilen detektif sizsiniz demek Memnun oldum... Herhalde uzun za . man evimde kalacağınızı sanıyorum... dedi, Hafiye, mütevazı: — Esrarı yakmda meydana çıkara- cağımı ve burada pek fazla kalmıya- cağımı umarım! - cevabını verdi. Lord, dalgın: ğ — Temenni ederim, fakat hiç um- mam... Çünkü, müdiriyete de yazdı. ğım mektubu okumuş olacağmız üze- re, birçok tehditnameler alıyorum.. On İfade ile yazılmış şeyler ki, beni korku Ve endişeden öldürmeyi, bir tabanca kurşunu bile sarfetmemeyi istihdaf ©- diyor.. Müstakbel katil, şöyle dügünü- yor: “Kendiliğinden bir an evvel ölür- Se ne âlâ... Mesele hallolur. Benim de üzerime şüphe sıçramaz!.. Yok eğer ölmezse, ben hallederim... Polis, sordu: — Peki ama, efendim... Sizi öldür. mekte kimin menfaati ver? Ne diştii- nüyorsunuz? Lord, kaşlarını çattı: — Hiçbir şey düşünmüyorum, hiçbir Sey düşünmek istemiyorum! - diyerek asabiyet, gösterdi. - Beni öldürmekte kimin menfaati olabilir? Bu, ölümüm- den sonra tesbit edilecektir. Meselâ, bir şey aşırılmış mı? Yoksa, öldüğüm Zaman “bazı kimselerin,, istifadesi o. lacak mı? Bu “bazı kimseler,, kimler- dir?... Hepsi de sonradan belli olur. — İnşallah aldığınız mektuplar, şar- latanlıktan ibarettir, Sir Henry Person, iç geçirerek: “TEŞMAN ama... - diye Başini sal ladr. . Çok Yakınım olan ve kendisin. den şüphelendiğimi söylemekten bile gekindiğim biri var ki... Birdenbire, cümlesini kesti: — Hayır, hayır... Bu mevzuu mes - Küt geçmeliyim... Zira, böyle bir itham de bulunmıya hakkım yoktur.. Bİz » Lordun iki oğlu vardır: Fdvard ve John. Küçük oğlan, polisin yanmda o- turuyor, ona diyordu ki: — Evet, büyük babam, ağabeyimi Pek nk severmiş, Onun için, serveti. DİN yarısmı babama bırakırken, öbür Yarısını da, büyük torun olan Edvar- terketmiş... Bu sebeple, babam ona bir nevi soğukluk duyar. Ama, Ben John'un hiç de fena bir çocuk ol. duğuna kani değilim... Varsın, o ben- zengin olsun... Babamsa, hemen bütün servetini bana terketmek niye - « Bunu hissederim... Daha doğ ” Tusu babam, bu arzusunu bana hisset Polis hafiyesi,'Sir Henry Person ile Yük oğlu Edvard arasmda mevcut Olduğunu tahkik ettiği münaferete ir, Tohma daha başka sualler sor- Satılmayacak eşya, ki- ralanamıyacak ev, apar- tıman yoktur! Ancak yo- İunu bilmeli: G HABER KuAZET ESININ ÇUK ILANLARI Çabuk ve iyi satmak, kiralamak için en emin, ©n ucuz ve en kolay vası- tadır. 0 kelimeye kadar beş defasi 100 kuruştur HABER GAZETESİ İstanbulda en çok satı- lan hakiki akşam gazete- sidir, wkanser yarası varmış. Tonten Amca define peşinde nuya hazırlanıyordu ki, yazıhane oda. sından, ansızın bir tabanca sesi işiti. di. İki adam, biribirlerine bir an ba kıştıktan sonra, o tarafa doğru koştu- lar. Ve yazıhanenin methalindeki ma- vi salondan Edvard'ın heyecanla, kor. kuyla çıktığını gördüler, — Ne oldu? bu tabanca sesi nedir? Oğlan, bütün İngiliz soğukkanlılığı na rağmen sapır sapır titriyerek: — Yarabbi! yarabbi! - diye haykır- dı. « Şimdi babamın yanından çıkıyo- rum... Fakat şimdi odada bir tâbanta patladı... Geri dönüp içeri girmek is. tedim... Fakat kapı kilitlenmiş. Ke- nadı yumrukladım... Cevap gelmedi. Bu, ne esrardı... Ne oldu? Kapı kırılıp içeri girildiği vakit, Sir Henry Person'un, yazıhanesi önünde, sağ elinde bir tabanca, şehadet parma- ğı tetikte ve alnmda bir delik, kanlar içinde yattığı görüldü. Tabanca, yakm dan çekilmişti. Ceket düğmelerinden biri eksikti, İhtiyaten Edvard tevkif edildi. Ba- basmın yanına girmezden evvel, ot0. mobilini hazırlatmış olması, ayrıca bir itham vesilesi teşkil elmişti. Lâkin, asıl itham vesikası, cebinde bulunan kâğıda sarılmış bir düğmey- di: Babasının ceketinden kopmuş düğ me... Hattâ, iplikleri de Üzerinde... Başka bir delil: Tabancanm tetiğin. deki parmak bir kaç gün evvel zede- lenmiş olduğu için, polis raporuna “şa. yet tabancayı kendisi (o kullansaydı, mutlaka tetiği orta parmağı ile çeker. di!,, diye yazıldı. Edvard, ağlar gibi: — Ben mi babamı öldürmüşim ?.. Bu na imkân mı var?... Otomobilimi ha- OLE mas aianlZ etmem için bazı tenbihatta bulundu... Ve kâğıda sarılı mini mini bir paket vererek “Oda hizmetçimi Lon: Yöoeksih. "Kendisine teslim e def” bir düğme vardır. Aynini alacak!, dedi, Ben de bakmadan, paketi cebime koydum... Babamı ben nasıl öldürmüş olabilirim... İşte, o manen beni öldürü. yor... Zaten bütün hayatınca benden nefret etmişti. .Bense, ona kendimi sevdirmek için her şeyi esirgemedim... Otopsi lâzımgeldi... Ve o zamana ka- dar bilinmiyen bir sır böylelikle mey- dana çıktı: Herkes, Sir Henry Perso. nu gayet zinde, sıhhatli bir insan sa- nırken, anlaşıldı ki, meğer, müthiş bir Hususi doktoru: — Bunu kendi de biliyordu, - dedi. - Büyük bir yeis içinde, bir an “intihar &deceğim!,, dedi. Fakat birkaç gün sonra, ziyaretime gelerek “bu intihar fikrimden kimseye bahsetmeyin! Zi- ra, intiharı bir ahlâksızlık sayarım!,, dedi. Mademki Edvard üzerinde şüp. heler toplanıyor, öyleyse, ben de bu sırrı faşedeyim... Oda hizmetçisinin sahiden Londra- ya gönderildiği tesbit edildi. Lordun oğlunu bizzat yanıma davet ettiği de anlaşıldı. Meğör, mavi salonu silen bir hizmetçi varmış. Tabanca sesini duyar duymaz korkusundan kaçıp aşağıya haber vermiş. Bu adam: “M. Edvard kapıdan çıktıktan sonra tabanca pat- ladı, Sonra genç efendimiz çıktığı ka- pıya koşarak: Baba! Baba! diye hay. kırdı. Lâkin içerden hiçbir cevap ala. madı!,, suretinde şehadet etti..Niha - yet düğmenin sarıldığı kâğıt üzerin- de daktiloskopi tetkikleri yapılarak, Sir Henry Person'un parmak İzleri keşfedildi. İki şahsiyetin hususi ahlâkları, ha- yatlarınm, kansatlerinin, sevgi ve kin lerinin muhasebesi yapıldıktan sonra verilen hüküm şu oldu; “Lord, kanser olduğunu ve yakında azaplar içinde öleceğini öğrendikten Sonra, zaten intihara karar vermişti. Fakat, sevdiği ikinci oğluna bütün at le servetini bırakıp nefret ettiği Fd .! vard'ı da her şeyden mahrum etmeki ve hapishane köşelerinde süründürmek! çin böyel bir hryanete saptı.,, ! Polis yanılmamıştı. Esasen hakikat böyleydi. İ AKSAM POSTASI IDARE EV! Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu: Istanbul 214 Telgra! aöresi; istanbu! HABER Yazı işleri telofonu : $3872 idare vehân :24$19 ABONE ŞARTLARI Türiiye Ge) 1400 Mr. 270046. so ,, s0 , 0. Sohibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası © HABER'in Güzellik Dotoru Kuponu: (Hatice Süreyya) İ | oğebiriz... Sultan Süleyman ölmüş, taht Seli- me kalmıştı. Ordu harp meydanında idi. Selim çadırına girerken etraftan bir uğultu yükseliyordu. — Âdete riayet edilmedi... — Bize verilmesi lâzım olan ban- Şaştan hiç bahsolunmadı. — Ey vezirler, niçin böyle yap- tınız? — Müttehemler, ellerimizden kur- tulamazsınız. — Seni de ey padişah, Edirnekapı- sında avlamasını biliriz.. Vezirler, isyanın kopmak üzere ol- duğunu hissediyorlardı. Onun için ölü padişahın naaşını biran önce naklet- mek istiyorlardı. .. . İstanbul civarma gelinmişti. Padi- şah Halkalıda sadrâzama âit bir çiftliğe indi. Şehire giriş merasimi bitirilinciye kadar bekliyecekti. Fakat gece Ye- niçeriler meşaleler yakarak Şarap fıçt- Yarı etrafında toplanarak isyan plânını kurmağa başladılar. * 5 » Program hazırlanmıştı İstanbuldan Selimi karşılamağa gelen heyet padişah tarafmdan ihtiramla kabul (edildi. Resmi günlerde kullanılan alay çavuş- ları: — Padişahım çok yaşa... Diye bağırırlarken, Yeniçeriler her taraftan halkı sıkıştırmağa, ezme- ğe başladılar. Bir aralık vezir Pertev paşa ortaya — Yiğitlerim, dedi. Sizin harcketi- niz münasebetsizdir. Yeniçeriler kaynaştılar. İçlerinden — Bre fitne, sen serdarsm; ki böyle söylersin?.. Diye bağırdı. Arkasından bir harbe Pertev paşayı yere (o yuvarla- dı. Bunu gören Kaptan müdahale etmek istiyerek: — Ne yapıyorsunuz yoldaşlar, de- di. Ayıp değil midir. Piyale paşa, sözünün dinleneceği- ni umuyordu: Piyale paşa Eseri hazırlıyan: Ag Müdafiün ilk mülâhazası “eni-, niyet,, olduğuna göre basım muha cimleri tarafından sarıldığı zaman to* pu'her ne bahasına olursa olsun teh- likeli mmtakadan uzaklaştırmak en doğrusudur. Sözün kısası müdafi için mutlak surette uzun vuruş şart değil dir. Esas vuruş uzun olsun kısa ol- sun topun bir arkadaşa verilmiş ok masıdır. YER TUTMA: Yer tutmanın ehemmiyetini tak* dir etmiyen müdafi, takımı için hiç bir vakit faydalı bir unsur © olamaz. Yer tutmada, oyunun tarzı inkişafı nı evvelden seziş çok mühimdir. Mit dafilerden biri açıktan inkişaf etmel:- te olan bir muhasım hücumuna mâni olmak kale önlerinden açıldığı 2x- man arkadaşmın ilk vazifesi sahanın ortalarını boş bırakmamak olmalıdır. Acığın ortalayışı muhasım santrfor” du tarafmdan yakalanarak o birgole tahvil edilmek ihtimalini hiç bir za- man hatırdan cıkarmamalıdır. Haflarla, müdefiler arasmda 4. çok iyi bir anlaşma mevcut olmalıdır. bu sanat, müdafi oyunu için sayant Hasım iç muhacimine giriş yapmak|tavsiye değildir. Kati bir lüzum ve ibtiyat olmadıkça müdafi topu sür meğe kalkışmamalıdır. Sürüşte ve. lev. yüzde on bir tehlikede ole& | bunun gene bir tehlike olduğunu mü | dafi unutmamalıdır. üzere cepah haflarmdan biri onun ü- zerine gittiği zaman müdafiin vazife- si hasım acık oyuncusuna doğru iler lemektir. Ancak çok fazla açılarak büsbütün yer değiştirmek de doğru o-) dk Nala, ij Yazan : Niyazi Arnmet 370 sene evvel bugün (| Yeniçeriler ayaklanmış: Isterük, isterük diye şehri dolaşıyorlardı Padişaha bağırıyorlardı: Seri de ey padişah, Edirnekapısında avlamayi biliriz | gidi. omuzla fazla sert olmıyan çarpmala- zum hissedildiği takdirde de müra- | caatte bir mahzur yoktur. Maamafih / çarpma daima ikinci bir mülâhaza olarak kalmalıdır. Topu alma husu* sunda faydası krkutmak ve yıldırmak ma bence hic makbul değildir. ğ — Sen bir gemici azap ağasısın, Bize söz söylemek ne yolundur. Diye ©- nun da Üzerine yürüyerek atından yık- tılar, Yeniçeri ağası da, taşkınlığı bas“ tırmak icap ettiği kanaatindeydi O da birkaç söz söylemek istiyordu. Fakat kendisini de yıkmıyacaklarına emin des | Bu ibtimali azaltacak bir çare o buldu. . Boğazına kendi elleri | ile uzun mendilini bağlıyarak ortaya çikti: — İşte görüyorsunuz ki, sizin eli « nizdeyim. Arzu ederseniz bununla beni boğabilirsiniz. Fakat evvelâ benidin- * leyiniz... Dedi. Fakat Yeniçeriler bir şey dinlemi- yorlardı: — Sen bize seferde şekerli peksi- mat yedirdin. Lâkin şu suretle padişa» hım, sadrâzamın hazinelerini kurtara - cağım zannedersen hata edersin, sen de elimizden kurtulamıyacaksın.. Diye karşılık verdiler. Gürültü ve mücadele ile sarayın birinci avlusuna kadar gelinmişti. Yeni. geriler bağırıyorlar: — Eski âdete uy.. — Eski #dete uy.. Padişah en nihayet: — Peki, dedi. Ecdadımdan bana intikal eden teamül mucibince balışış ve terâkkiye müsaade olunmuştur. lr A 1566 yılı 10 İlkkânun günü, 370 sene evvel bugün Yeniçeriler İstanbul sokaklarında nümayişe başladılar: — İsterük, isterü Diye bağırıyorlardı. Evvelce ikişer bin akçe almışlar» ken gene istiyorlardı. Toplanan divan, istenen para ve- rilmedikçe isyanım önüne geçilemiye » ceğine karar verdi. Padişah, Yeniçeri- lere istedikleri bahışışları verdikten son ra ulemaya da culüs bahışışı dağıttırdı. lar. Bu suretle Selim, tarihte ulemaya bahışış verme usulünü ilk defa çıkarmış» Nüzhet Abbas lamaz. Her zaman için geriye koş mıyacak kadar pay bırakmak lâzım» dır. , Müdafiler, kaleci çıkığı zaman onun yerini doldurmağı da ihmal et memelidirler. Yalnız çıktığı zaman- larda değil, herhangi o bir köşeyi de boş biraktığı zaman da kalecinin yar: dımmna koşmak müdafiin vazifesidir. Bu hususta süratle karar vererek has rekete geçen müdafiler (o birçok gol kurtarabilirler. ÇARPMA: ş Kollar ve eller kullanılmaksızın f ra futbol kaideleri müsade etmekte» dir Bu müsaadeden her zaman için istifada tavsiye olunamazsa da lü- olmiyacaksa adam | için çarp” | DRİBLİNG - SURUŞ: Muhacimlerde çok makbul olan 0