Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi e Eğ Peşimize düşerlerse diye tedbir de almayı ihmal etmedik. Depoda kalan fişeklerin hemen hepsinin barutlarını yarıdan fazla çıkararak ağızlarını bir kâğıtla kapayıp kum doldurduk İsmi “Perle,, olan motörbot dokuz metro boyunda güzel bir tekneydi; mü kemmel bir de motörli vardı. Silâhları- mız da mükemmel. İş şimdi bu silâh- ların cephanesini bulmıya kalmıştı. Cephaneyi nasıl elde etmeli? Mühimmat, askerlerin kışlası yanın- da kilitli bir depoda saklıydı. Anahta- ri'da daima muhafızlarn bulunduğu yerde asılı durmaktaydı ve orada mü: temadiyen bir nöbetçi aşağı yukarı gi. dip gelmekteydi. Kimse görmeden â- gırmak imkânsız. Hayatta imkânsız 0- lan hiçbir şey yoktur. Bu meselede hiç akla gelmiyecek bir şekilde halledi- liverdi. Bir fare yakalanmıştı. Arkadaşlar. dan Şmit ile Mellerin akıllarma dâhi- yane bir fikir geldi. Bana danıştılar; tasvip edince de işe koyuldular. Fa- renin ayaklarma bir kordelâ bağlanıp salverildi; kedi de peşinden.. İngiliz - ler spora pek meraklıdırlar; fare ile kedinin bu yarışı herkesi alâknlandır. dı, hattâ nöbetçiyi bile: Meller bu fir- satı kaçırmıyarak hemen anahtarı kâ- prp cebine attı. İşimiz olmuştu. Fare yarışma niha- yet verdik ve döğru depoya koştuk. Hemen dışarıya bir sandık fişek çıka. Tarak gizledik. Firarımız esnasında peşimize düşer. lerse diye tedbir de almayı ihmal et- medik. Depoda kalan fişeklerin hemen hepsinin barutlarını yarıdan fazla çı- kararak ağızlarmı bir kâğrtla kapayıp kum doldurduk. Bu suretle ilk ateşte kurşun kumla sıkışarak namluda ka . lacak ve böylece tüfeği kullanılamaz bir hale getirecekti. İngiliz fişeklerini “Alman mamulâ - tı, yaptıktan sonra depoyu kilitleyip anahtarı yeni bir fare yarışı sayesin- de yerine koyduk. Motöre lüzumlu olan benzini hattâ ihtiyaçtan fazla bile temin etmiştik. Depoda benzin tenekeleri hiç eksilme- mişti; fakat her nedense içlerindeki benzin suya tahavvül etmişti ve bu . nun kimse farkında olmuyordu. Motörün tamiri bu sırada tamam- Janmiş, tekne boyanarak denize indi- rilmişti. Firar günümüz yaklaştığı i- çin Grün, kamp ile müstahkem mevki arasındaki telefon hatli üzerine bir ko mütatör koydu. Bu sayede telefon hat. tr icabında derhal ve kolaylıkla ke- #ebilecektik, Bir bodruma yerleştirdi. gimiz radyo sayesinde kamp kuman - danmm müstahkem mevki kumandanı ile olan muhaberelerini milkemmelen dinliyorduk. Bu sayede firarımız için çok faydali birçok malümat elde et- tik. Körfezde gece motörbotlar dolaşt- yordu. Bunun bizim kaçmamıza mâni olmak için olduğunu öğrendik. Gündü zün bu kontrola ihtiyaç görmüyorlar, aydınlıkta böyle bir teşebblise girişe - miyeceğimizi sanıyorlarâr. Bu sebeple! biz de gece değil, gündüz kaçmıya ka- rar verdik. Firar hazırlıklarımız ilerledikçe be . nim romatizma da artıyordu, Kuman- dan, hastalığım arttıkça bana karşı daha samimileşiyor ve beni sıhhatte görmektense böyle kaçamıyacak bir halde hasta görmekten daha memnun olduğunu istemeden belli ediyordu. İşier tam yoluna girmişti ki, kuman dan Turner motörle bir gezintiye çık- istiyerek hepimizi telâşa düşürdü Ya vaziyeti farkederse? Kumandan dümen kullanmaktan pek oşlanıyordu; dilmene o geçti ve reçel kutusu bombalarımız gizlendiği yerin üstüne piposu ağzında, rahatça kurul- du. Motör, eskisinden daha iyi gidiyor. “Deniz kartalı” on süvarisi Kont Feliks fon Lukner du. Pavlsen bunun sebebini kumanda- na izah etti: — Tekneye biraz safra ilâve ettik de ondan... Motör çok kuvvetli oldu. ğu için tekne hafif geliyordu.. Filhakika motörde iki tona yakın a- gırlıkta muhtelif eşya gizlemiştik ve bu teknenin süratini arttırmıştı. Ku - mandan bu değişiklikten pek memnun oldu ve bize teşekkür etti, Zavallı a- dam, ilâve edilen safranın mahiyetini bilse ve hele bombalar üstünde otur - duğumu farketseydi, * teşekkür aklına bile gelmiyeceği muhakkaktı. Lâkin bir şeyin farkında olmadı. — Bu kadar hazırlıklarm faydası ne? Silâhmız, motörünüz ve erzakmız mükemmel olduğunu anladık. Ama bu motörle açık denizde dolaşamıyacağt. hıza göre firarmızdan ne umuyorsu - nuz? (Devamı var) İvi air sünkeememereşe ri GASININ A >ĞLU Macera ve aşk romanı Geçen tefrikaların hülâsası: Küçük ve yeni hağım ağaları arasına karışan tam uzviyetli Sünbül isminde küçük zenci çocuğu, ümra (o gemisinde yapmadığını koymıyor,. Onun bu sırrmı bilen, şimdilik bir tek kadın vardır. O da, esir taririnin metrökesi olan Havva dır ki, Süntülü, müstakbel bir zeve ola yak gözüne kestirmiştir. Köpekler, kediler, bilmedikleri bir muhite girdikleri zaman, her yeri do- laşmak, her eşyayı, her İnsanı mın cıklamak, koklamak, tartaklamak is- terler... İşte Sünbül adlı bu Afrika ço- cuğu da, öyleydi. Geminin her yerini dolaşmak, her esrarına nüfuz etmek. tön bir türlü kendini alamıyordu. Ba- husus burasının pek meraklısı olduğu irlü türlü beyaz kağmlarla dolu bu- lundüğunu da sezmişti, Onu biraz evvel yatağmda yalnız bir- raktığımız sirada, yatakhaneyi karan- ini farketmiş, bü gece. yi böyle âtıl geçirmeye kafl olamamış- tr. Sünbül, kabına sığamıyan çok acar, çok hayatiyetli bir çocuktu. Gözleri karanlık içinde ıgıldıyarak, kalkmıştı. Evvelâ kapı tarafına doğ- Tu yürüyerek, koridorlardan aşağı in- gibi götürmek ne büyük kabalık ?|.. Prenses: — Şimdi, Semranın nı seyredeceksiniz | Diyerek salnun ortasının boşalması” nı işaret etmişti. Davetliler derhal ke- nara çekildiler. Ayda Semrayı getirmek üzere yan © daya geçti. Odada Semranın yarım bi- raktığı şampanya kadehinden başka bir şey yoktu. Uşaklara sordu: — Dansöz nerede? — Görmedik.. Belki salondadır. Diye cevap verdiler, Prenses tekrar salona (o geçti. Güzel dansözü aradr.. Semra göze görünmü- yordu. Prensesin kafasında derhal bir istif- ham kıvrılmıştı: — Acaba prens Vilhelmle bahçeye mi çıktılar? Prenses salondan ayrıldı.. bahçeye gönderdi. Fakat, bu sırada prensesin sokulan ihtiyar kapı bekçisi meydana çıkarmıştı: — O güzel misalirinizi polisler alıp götürdüler. Dedi.. Prenses Aydanın ağzı bir karış açılmıştı. : — Ne diyorsun.. Polisler mi alıp gö- türdüler? — Evet Prenses.. İki otomobil bahçe- de bekliyordu. Sizin (haberiniz yok- muydu bu hâdiseden..? Prenses şakaklarını oğuşturarak ce- vap verdi: — Hayır. Fakat, bu nasil olur? Ev sahibine haber vermeden misafirlerden birini alıp — dağdan kız kaçı götürmek ne büyük kabalık?! Sendeliyerek içeriye girdi. Bu kara haberi ilk önce şüphe yok ki Prens Vilhelme açmak lâzımdı. Yanma sokuldu: — Misafirlere rezil olacağım, Çok fena kir haberle karşslaştım Vilhelm gözlerini açarak sordu — Kocanız bu gece hiç gelmiyecek gâliba..?! — Hayır. Bundan daha mühim bir hâdise, Semrayı polisler tvekif etmişler.) — Ne diyorsuntuz.. tevkif mi * etmiş-| ler? — Evet.. Yan odada otururken gelip almışlar, Bu nezaketsizliği Berlin zabi- (Melek rakst) Uşakları yarına hakikati biraz önce gibi — tasmdanbekleimezdim. Hiç olmazsi ev ,sahibinin hatırını sayarak bir kere özür dilemek icap etmez miydi? Şimdi misa- firlerime ne diyeceğim ben.? Prens Vihelm hayretinden ne söyliye ceğini bilmiyordu. — Niçin tevkif etmişler acaba..? — Rilmiyörum.. davetlilere dönerek şöyle bir uydurmağa mecbur oldu: — Aziz dostlarım.. Dansözlimüz bir- denbire hastalandı. Kendisini hastaneye kaldırdılar. Size bu can sıkıcı (o haberi vermek mecburiyetinde kaldığım için beni mazur görünüz! Bunun arkasından garsonlar, salonun ölgün havasını tazelemek ve davetlileri tekrar neşelendirmek için (şampanya dağıtmağa başladılar. Caz (o çalıyor, ve genç çiftler ortaya çıkarak dönüyordu. Semrayı alkışlayanların arzuları kur- saklarmda kalmıştı, Salona çöken neşesizlik çok sürmedi. Şampanya içenler kendilerine çift ara- mağa koyuldular. Bu hâdiseden en çok üzülenlerden biri de hiç şüphe yok ki Prens Vilhelm idi. — Semrayı neden tevkif ettiler? Diyerek düşünüyor. Şampanya içtik- çe, bu sual beynini kemiriyordu. Daya» namadı.. Salondan çıktı. Telefonu aç- yalan Al istiyorum. Biraz bekledi..- Şimdi midi konuşuyordu: — Ben prens Falkenştaynın evinde- yim. Burada garip ve çirkin bir hâdise oldu. Davetlilerden Türk dansözü Sem- rayı hiç kimsenin haberi olmadan tev- kif edip götürmüşler. Bir skandal olma sın diye mi? Güzel bir tedbir. Fakat, büyük bir nezaketsizlik.. Ne diyorsu- nuz? Semranın suçu hakkında bana iza hat vermekten korkuyor musunu Garip şey..! Erkânıharbiyenin bu ne alâkası vâr?.. Casus mu Allo.. Berlin polis müdürünü prens, polis işle dediniz?! Fakat, bu kabil değil! Kendisi dün ge ce benim misafirimdi.. Onu çok yakın» dan tanıyorum.. Türk dansözü sadece şen, sevimli bir sanatkârdır. Nec dedi- niz? O Lâvrensin hafiyesi o miymiş?! Kabil değil.. Bu olamaz. Siz rüya görü- yorsunuz | Semra Arap değil, Türktür. Prens Vilhelm şaşkın ve mütereddit bir halde telefonu kapadı. O Kaşlarını! Misafirlerden birini dağdan kız kaçırır | li mişti, Sedye ile kendisini getirdikleri yollardan geri dönerek Havvanm oda- sına varmıştı, Fakat buranın kapısı - nın kilitli olduğunu farkedince, pence- renin açık bırakıldığını düşünmüştü Öyleyse, oradan girmeli... Oradan girince de, kapıyı içerden: nasıl aç mak mümkün olduğunu biliyor... Kendi yerine tekrar döndü. Oranm penceresinden geminin dışma çıktı. ip lere tutuna tutuna aşağıya kadar in- di. Pencereden doğruca, Havvaya ait kamaraya girdi. Oranın boş olduğunu gördüğü için. fevkalâde memnun Kal - dı. Tecrübe etti, Kapı içerden hakika. ten açılıyor. Artık, yapacak şey, basitti. Dolabı| açtı. Ceset de orada... Kanlı bezlere $ü- rili duruyor.. Cesedi, bu örtüleriyle be raber sırtına aldı. Koridorlarda yürü- meye başladı. Maksadı, onu, kendi ya- tağma yatırmak, yorganlarla sımsıkı örtmekti... Bu canavar tıynetli çocu” ğa göre, bundan daha basit bir gey o. lamazdı. Çünkü, şayet o, geminin, öte-| sini berisini kolaçan ettiği srrada, Yar takhane teftiş edilirse, yatağınm mün bal olmadığını, bilâkis, içinde kendisi. ne benziyen bir çocuğun yatmakta, göz iskender F. Sertelli hayretle kaldırarak düşünmeğe başladı. — Bu kadar (o muvaffakiyetli Arap dansları yapan bu kadının Kudüs hudu- dundan Türkiyeye geçmiş bir casus ok duğunu söyliyen polis müdürü bana faz İa tafsilât vermekten çekindi. Güya er- kânharbiyede Semra aleyhinde birçok vesikalar varmış. Bu güzel (o sanatkâr (Lâvrens) tarafından Berline gönderil- miş imiş.. Benim akirm almıyor bunla- Ti. Genç kızın elinde Türk pasaportu var. Ve ben Türk polisinin o böyle bir tuzağa düşmiyeceğinden eminim. Bu iş te bir yanlışlık olsa gerek. Vilhelm, prenses Aydaya (o fazla bir| şey söylemedi. Elini öperek Falkenş- taynın şatosundar ayrıldı. Semra divanı harp huzurunda Müddeivmumi bir erkânıharp yüzba- şısıydı.. Askeri mahkemenin © relsi bir Alman generali idi. İki oOkaymakam ve iki binbaşından ibaret olan azaları rei- sin sağında ve solunda oturuyordu. Semra maznun sandalyesine oturdu. İki süngülü Alman jandarması Semra- nın arkasında ayakta duruyordu, Müddelumumi önünde epeyce kaba rık duran bir dosyayı açarak Semraya sordu: — Adınız? — Semra... — Nerde doğdunuz? — İstanbulde.. — Nerede büyüdünüz? — İstanbulda. — Buraya gelinceye kadar nerde otu- ruyordunuz? — İstanbulda Azalar hep birden gülüştüler. Müdde iumumi sorgusuna devam etti: — İstanbula Filistinden geldiğini söy Tüyorlar.. buna ne dersin? — Yalan ve iftiradır derim.. — Elimizde vesikalar var. — Onlara da uydurma ve sahte vesi- kalardır derim. | Müddeiumumi kaşlarını çatt: — Divanıharp heyeti huzurunda bu- Tunduğunu unutma! Şimdi elimizdeki vesikaları birer birer göstereceğim #â- nal (Devamı var) â-N0) Yazan : (VW A-NO) , - Cesedi yatağa yatırdı, örttü... Bu afacan ve .canavar çocuk yeni yeni maceralar aramağa git! leri kapalı uyumakta olduğunu yört ceklerdi... O da, bu fırsattan istifağf derek, istediği tarafta gözecekti. İşte, bu kadar soğukkanlıca ve ranlık bir maksatl& böyle bir ms yı, hayati pahasma göze alıyordu.” labı açıp da, arkadaşının cesedini da görünce, hiç istifini bozmadı. varda asılı duran kandil, zavallı bül'ün meyus suratını aydınlatıyo” Bir gözü kapalı, öteki açik... Fakat görünüyor... Aralanan dudaklarım kan pıhtıları belirmiş. Bu maktul arkadaş beş çocuğunun keyfini bile kaçırf Sünbül, Bülbülü, kanlı örtüleriyle ilkte sırtma aldı. Ve demin, tenh&” duğunu gördüğü koridorlardan y çıkarmak istedi. ül Cesedi bu suretle taşıyıp durur kulağına kadın sesleri ve dualar “İh, dı. Başını kaldırıp, cesedin altın” #rldtr fildır gözleriyle baktı. Dehşet... İk! şahıs onu görmüş. * kat bunlar 'kadın.. Kadınların gö nanzarasi, İ dikleri korku ahvali ruhiyesini”a8 makta güçlük çekmedi. Hemen, #1f“ daki yükü yere bırakarak, beyaz dmların yanma gitti, Köpeklik, lik huyunu yaptı. Yeni gürdüğü, dığı bu mahlükları, iyice kokladı; takladı, bırpaladı. Sonra, hevesini lünün dilediği gibi aldıktan sonrâ, dınları oldukları yerde bıraktı. Ce sırtına ytiklendi. A oğlan! Bu gecelik macerayı *E görsene... Cesedi yerine bıraksan, hut denize atsana... Hayır! Evwv plânmı yerine getirdi.. Usulla yati haneye sokuldu. Cesedi kendi yati na yatırıp yeni yeni maceralar pe gemiyi dolaşmıya başladı. ., * — Artık, çok yoruldunuz.. En #j hastalarımıza da bakıldı, efendim Gidip istirahat etseniz... — Pek âlâ... Allah rahatlık Gidiyorum... Havva, hastalarınm başından 8 dı. Hadım Reis, kendisini defalarls * rik ettiği için, fikirlerini daima dö” dobra söyliyen bu adam üzerinde ettiği İyi intibadan memnundu. Diğer taraftan, bir kere odasıns ramak, oradan, meş'um cesedi del mek istiyordu. Haromağaları, sedif çinde Sünbülü götürür götürme!" halletmek istemişti. Fakat ta esnada, Hadım Reis, adamlariyle likte kapısma gelmiş: — İkinci koğuşta ölenler ola” Yardımlarına yetişin! - demişti” Bunun üzerine Havva da, kapı)!” Ppayıp çıkmak mecburiyetinde tr. Artık fazla durulmaz... Gitmeli cesedin bir çaresine bakmalı... Adam öldürmemiş değildi. B rakibelerini, nice defalar gözucuy”* işarette bulunarak cellida ver” Bunu Hacı Mustafanın gözdesi i iktidar mevkiine dayanarak yap”. Belki de gene böyel bir Iki cant sa, efendisi ona bir şey söyle” Hattâ, tereddüde bile mahal yoktü” ha ne idüğü belirsiz iki üç köleYİ, rete yolladı diye ağız açılır mı” Havva, Bülbülü öldürdüğü İİ" geçerse, kendisine kanun! bir 2*İ p yet gelir diye korkumyordu. i nun tereddüdü, o yolla başka 15” if leri meydana çıkar, Sünbül yakı) korkusuydu! yi Bütün endişesi bundan ileri #* du, İşte o zaman mahvolurdu. ; Kamarasına vardı. Di ; p Kapıya anahtar uydurdu. yor. Garip şey!,, Bu'da ne?. baktı ki, ne görsün? Kapı kihit gg Bu kadar dalgmlik etmiş miydi ye” kat, hayır! Kiliteldiğini hatır" Öyleyse, ne olmuş?.. EN hemen mahut dolaba yi gi gibi dona kaldr, İçi boş... Ceset Aklı başından gidecekti, Ölü. İ miş mıydı ?.. Ne olmuştu? (Devamı var) vii cüzgli si owaaslgilğ