Halıralarını anlatan : Alman korsan gemisi “Deniz xartalı” nin Kont Feliks fon Lukner kaçacağız |. Devonpordaki yirmi kadar olun Al- man esirleri ellerindeki imkân nispe - tinde vatanlarma faydalı olmanın yö- İunu bulmuşlardı. Bu arada Franç ds, müstahkem mevklin, limanın, civarda» ki mayn tarlalarının plân ve haritala- rmı elde etmeye muvaffak olmuştu Grün isimli bir başka esir de telsiz telgraf ahize makinesi yapmış, demir destereleri ve firar için üzumlu diğer Aletler tedarik etmişti. Ayni esir pa - muk baruityle doldurduğu bir şilte ü- zerinde haftalarca yalıp uyumak cesa- retini göstermişti, Bütün bunlarm en mühimmi olarak esir vatandaşların. imanım daha yeni kontrol edilen deni? altı maynlarmı patlamıya mahsus elek İrik tertibatmı kesmeye muvaffak ol muşlardı. Motuihi, Okland civarında iki bin hektarlık küçük bir adadır, Bu arüzi nin büyük bir kısmında serbestçe gez- mak hakkma maliktik. Kasvetli hapis- hane hücrelerinden sonra böyle açık havaya kavuşmak bizi öyle sevindirdi| ki! Diğer taraftan adadaki diğer esir yatandaşlarımızm karşılayışları da bizleri çok mütehassis etti. Bu zavallı. Jar 1914 denberi - anavatandan haber alamadıkları içir sekiz aylık eski ha- berlerimiz onlara taze taze geliyordu. Adadaki esirlerin hepsi o civardaki eski Alman müstemlekelerinin ahalisi idi ve hiçbiri hakiki harp esiri değil- di. Bu sebeple, Motulhi kampının ku- mandatı kaymakam 'Türner bizleri a- deta' sevinicle irşilamıştı. Bizim geli gimiz onu hapishane müdiri gibi olan yaziyetinden adeta kurtararak asker vazifes'ne kavuşturdu,. Bunun için za- vallı kaymakam benimle çabuk dost oldu. (Kont) unvanım onu nedense pek cezbediyor, benimle adada sik sik gezmeye çıkıyordu. Bu zayıf damarmı| azami meharetle istismar ederek iti -| madmı kazandım, Plânım hazırdı; fakat Kirşays ile €- sirlerden Egidi ve Osbardan başka kimsenin bilmemesi lâzımdı. Bir gün adada gezerken oldukça büyük enfes) bir motörbot gözüme ilişmiş, bu iki ar- kadaşa sormuştum: — Bu motörbot kimin? — Üsera kampı kumandanının... İşte plânım, o anda hazırlandı; der- hal arkadaşlara söyledim: — Bu motörbot bize aittir, bununla kaçacağız!, Fukat “Kaçacağız., demekle mesele Balledilmiş olmuyordu; vüziyeti ada makılir tetkik-etmek lâzımdı. Adada oldukça serbesttik, rahat ra- hat gezebiliyorduk. Ancak akşamları , Saat altıda kampta bulunmamız mec- buriydi. Üstelik her tarafta nöbetçiler vardı; düşman dâima bizi gözetliyor- du. Bilhassa esir arkadaşlarımızın te. cessllsünü celbetmekten korkuyorduk. Bunlar asker olmadıkları için macera- İ sergülzeştimizde bize faydalı değil, belki zararlı olurlardı, hem motörbot- la bütün esirleri götürmemize de tabii! imkân yoktu. Bu vaziyette firar te -) şebbüsümüzü Alman esirlerden de girl İemek mecburiyetindeydik. Esirler arasında aslen Polonyalı o.| Jan Avusturyu takiyetinde bir doktor vardı ki, onun casusluğundan bile şüp heleniyordunı. Bilhassa bu âdama bir şey hissettirmemek gerekiyordu. Onu © kafese koymak için de romatizmaya ya » kalanmayı münasip buldum! Romatizma harici hiçbir izi olmıyan| hastalıklardandır; bu itibarla iddia - mın aksi ispat edilemez. Hem aylar. ca deniz üstünde" kalmış, haftalarca da küçücük ve üstü açık bir sandalla açık denizde sefer yapmış ve hapisha- necirde yatmış bir adamın romatizma- yakalanması kadar tabii ne olabi- ? » Avusturyalı doktor bu hileye mü - Plânım, o anda hazırlandı; derhal arkadaşlara söyledim : | . — Bu motörbot bize aittir, bununla kemmeleti aldandı. Bana başmı sallı- yarak: — Gördünüz mü? diyordu, maceralı hayatınızın şimdi acısını çekiyorsu - nuz! Yağmurlu havalarda dışarda gez mek imkânsız olduğu günlerde yatağı- ma uzanarak inliyordum. İyi hâvalarda ise ağrılarım hafifliyordu. Esirler ara- sında bulunan bir marangoz, bana bir çift koltuk değneği yaptı; bir müddet sonra iyi havalarda dışarıya bunlarla çıkmıya başaldım. Kamp kumandanı arasıra beni ziyu rete geliyor, halime acımış görünüyor- du. — Zavallı kont! Fakat içinden şöyle söylediğine e - mindim: —Aman ne iyi! Bu romatizma saye- sinde herifin kaçıp kurtulması tehlike- si ortadan kalkınış oluyor! Bu sırada ben esirler arasmda mü rettebat seçmeye gizlice başlamıştım bile... Adada esirlerden “Nordoyger- loyd,, kumpanyası o gemicilerinden on| süvarisi | Macera veaşk romanı il a Yazan: (w8â-Nü) Sarı ırkın güzel bir sümunesi olan halayı Sarıgül dert yandı: Bütün ömrümde, ihtiy& efendim sade bir gececik yüzüme güldü! Beyaz erkekler sarı kadınlardan hoşlanmıya Geçen tefrikaların hölâmmer; Müteveffa esir taciri hâcı Bilâlin oğlu hacı Mustafaya sit bir husus © filoda, küçük haromağalarına mahsus hastane gemisindeyiz. Burada iş gören iki hizmet halayığından biri olan İncsbel, cskiden, hacı Bilâlin rakkasesi imiş. Arkadaşı Sarıgüile birlikte, bir hasta koğuşunu taftişa giderlerken, aralarında konuşu yorlar . — Hayatın zevkini en fazla şlabile- cek yaşta.. Bizim cariyeler arasındaki Ruslar, Boşnaklar, Nemseliler ve bü- tün soğuk memleketlerden gelenler söylemiyorlar mı?.. Oralarda kadınla- rı biz yaşta çürüğe çıkarmazlarmış... — Bu akşam bir şeyler oluyorum, Sarıgül. — Bu sıcak iklimler başımıza vur- du galiba... Bu «tos gibi deniz, bu yâkt- cı rüzgâr... — Öyle... Fakat dahası da var. İşi- tiyor musun? Kulak kabarttılar.. — Evet, senin çingeneler.. Âlem edi- dört kişi vardı ki, hepsi genç, dinç vel yorlar Hacı Mustâfayla., azimkâr kimselerdi, Fakat ben bunlar- dan ancak yedisini alabilecektim, Seç- tiklerimi tasavvurumdan haberdar et- mek, diğerlerine bir şey bildirmemek Yizımgeldiği cihetle kolay olmadı. (Devama var) l — Hınzırlar.. Yere balsmlir. Eğer onlar olmasaydı, belki ben gene ikbal. de olurdum... — İmkânı mı var?.. Seni değil Hacı Mustafa, Hacı Bilâl bile terkettiydi kardeş... Istanbul hükümeti bu komedyanın farkında değilse, ne yazık.. Ne yazık. Prens uyurken, Semrs (O pencerenin önünden kalktı. Arkada duran büyük! bir etajerin üstündeki resimli mecmua» ları, kitapları ve albümleri kasştırırken, gözüne bir zar ilişti... Prense gelmiş bir mektup bu. İki gün önceki tarihle yazılmıştı. İm- zaya baktı: “Von Varter König... Semra mektubu okumadan, böyle bir adamın birkaç gün evvel Berlin gazete- lerinde resmini gördüğünü hatırladı. Mektuba çarçabuk göz gezdirdi. — Çok mühim bir mektup. Diye mırıldanarak okudu: “Prens hazretleri; “Bu gece askeri klübünde yapılan iç- timada bütün zabit arkadaşlar, Alman topraklarında kan dökmeğe hazı ve â- made olduklarını, fakat yabancı mem- leketlerde ölmek hiç de hoşlarma gitme diğini söylediler, Gerçek böyle değil mi? Alman miileti, Alman toprağmda doğ- muştur. Alman toprağı uğrunda kanı- nı dökmesini en şerefli bir vazife bilir. İlk fırsatta bunu imparator hazretlerine açarak, biz zabit arkadaşlarınızı geçici dost topraklarına göndermekten vazgeç melerini tavsiye ediniz!,, Semra birdenbire irkildi.. Biraz önceki tahminlerinin bir tesa- düfle çarçabuk canlanmış olduğunu hay retle gördü. .” Demek ki, Berlin askeri (o klübünde toplanan Aristokrat zabitler Alman top- raklarından barice çıkmak istemiyorlar Jr Mektup sahibinin bahsettiği “yaban- cı topraklar, âcaba Türkiyeden başka neresi olabilirdi? Semra dalgın ve düşünceli... Başını önüne iğmişti, Mektubu yerine bıraktı. Bir dakika tereddütle oturduğu yer- den kımıldamadı. Tekrar kalktı: , — Hayır, dedi, iki devlet (o arasında dönen siyasi entrikalara (o bundan daha, | cank bir vesika olamaz.Berlinde ve impa ratorun saraymda bir yıl kalsaydım, bel ki böyle bir vesika ele geçiremezdim. Mektubu çarçabuk aldı.. Koynuna yerleştirdi. — Artık, Türke, Türkten, Türkün kendisinden başka dost olamıyâcağını bir daha anlamış oldum. Bizi aldatıyor» lar. Buna şüphe yok...Asıl merak etti ğim bir nokta var: Acaba bizimkiler bu işe bilerek mi lâdes diyorlar? (Bilerek mi aldanıyorlar? Eğer böyle ise, siyasi bir zarurettir, derim. Fakat, (İstanbul hükümeti bu komedyanm farkında de Zilse, ne yâzık.. Ne yazık. Semra geniş bir nefes almıştı. . Bir tesadüfle elde ettiği vesika, onun için çok-mühimdi. Odada dolaşıyordu. Prensi uyandırmak için yere © attığı bardak bin parça olmuştu. Biraz sonra Semra likör tepsisini de yere düşürdü. Prens hörul horul uyuyordu. Bu gürültüler sivrisinek vızıltısı gibi ne kadar hafifti, Vilhelm gürültü ile ge çen askerin trampet (sesinden bile w- yanmamıştı. $ O ne? Suratsız mürebbiye kap: aralığından birdenbire başını uzatmasın mr?.. İşte Semra şimdi zivanadan çıkacak- La — Bu kadına haddini bildirmek İste miştim. Demek bunlar hakaretten de bir şey anlâmıyorlar! diye söylenerek hid- detle yerinden fırladı.. Kapıya koştu: — Ne istiyorsunuz? — Vakit çok geç oldu da, Prens haz retleri acaba rahatsızlandı m: diye me- rak ettim. Semra kaşlarını çatarak cevap verdi: — Prens hazretleri (o rahatsızlanmış olürsa, yanındaki kadın, buraya telefon la derhal bir doktor iistiyecek (Okadar düşüncelidir. | — Öyle... Fakat hâlâ güzel değil mi yim? Bak, bendeki bel kimde var.. Avuçlarmı kemer gibi yaptı. Haki- katen de, beli, hâlâ bu altın kemerin içine yor — HAL eskisi gibi köpük raksı yapi! bilirim... Hâlâ eskisi gibi.. — Sayıkla dur, kardeş.. Şimdi nasi- bimiz yaraları bağlamak. Geçti bizde! geçti. Pek yakında ilerliyen bhâremsaray| gemisinde, çingene havaları, ayuka çi- kıyordu. Hacı Mustafa, çingene Ikiz kardeş. leri ele geçirdikten sonra, İncebel'in rakslarını unutmuştu... Her hafta ve her ay, onun biraz daha nisyana ka Yuşmasma sebebiyet vermişti, Niha-| yet, sofadaki oyunlara ancak seyirci olarak iştirake başlamıştı. Oda diğer! cariyeler gibi, haremsarayin sayısız o dalarmı dolduran müteaddit zevk ha-| layıklarmın mütekaitlerinden biri ol - muştu... Ve artık, gözde olmak hususi- yetini kaybetmişti. Efendinin kırk yıl da bir aklına gelecek de çağıracak di- ye bekle dur... Fakat, ah şu çingene- ler! Göz aştırmıyorlardı kimseye... Tıpkı biribirine benziyen âteşin dudak» lı beyaz şimşek dişli ikiz hemşireler, ihtiyarı yakmışlardı.. Varsa onlar, yoksa onlar... Esasen, Hacı Bilâlin de İ Yazaın: i Iskender F. Sertelli i — 23 — HU nemine — Yemek vakti geçiyor. Bir şey arzu etmiyor musünuz? — Hayır... — Acıkmadmız mı? — Gece çok yemiştik. Henüz acıkma- dık. — Biraz yavaş konuşsanız... — Konuşmasını sizden mi öğrenece- ğim? — Böyle bir şey söylemedim. Pzen- sin rahatsız olmaması için işaret etmiş- tim. -—— Merak etmeyin.. Prens hazretleri askerin trampet sesinden bile müteessir olmazlar! Prensin oda hizmetçisi bütün bu Jâf- lara rağmen başını kapının aralığından çekmek istemiyordu. Semra biraz daha sert bir sesle sor- du: — İçeriye girmek fikrinde iseniz bur! yurunuz.! — Hayır. Pres hazretleri uyandıkla. rt zaman beni içeride görürse, hiddele Bir. — O halde kapıyı kapasanız, çok bü-! yük nezaket escıi göstermiş olursunuz !! — Size yardım etmek istiyorum! — Ne gibi..? — Saçınızı düzeltmek.. o Elbisenizi giydirmek.. ütülenecek bir şeyiniz varsa! ütülemek gibi.. — Teşekkür ederim. Görüyorsunuz ki, saçlarım düzelmiştir. ' Elbiscmi ds| giymiş bulunuyorum. Hiç bir hizmetini ze ihtiyacım yok şimdilik! Semra kapıyı güçlükle kapadı. İ Semranın odada tek başına dolaşmak tan içi sıkılmıştı. Yavaş yavaş yürüdü. Prensin yanına sokuldu. Öksürdü. Eli- ni prensin alnında gezdirdi. Vilhelm ölüm uykusundan uyanırca" sına esniyerek başını çevirdi. (Devamı var) | İ kızın rakibeleri, yeni sahibi de | mizi kor ateş gibi kıpkırmızı ih İ yeslerini dindiriyor... başını yediler, ölümüne sebep olö ya... Varisi Hacı Mustafa, kısa bir man içinde, haremsarayı bir uğrattı, Hizmet halayığı olarak lanlar arasında, Sarıgülle İn | varâı. Bunlar, o zaman bu zamandır hastane işindedirler. Ve işte, çirdiler... Yeni sahibin . eski sah olan Havvayı da. atlattılar... Kıs ki şarkılariyle, çın çın çınlatıyo Bu Şapdenizinde, bütün diğer kaf lar, şapa oturdu.. Bir açık pencerenin önünde du haremsaraya doğru bakmıya başiMe Fenerler asılmış. Gölgeler Ilık havanin ve sıcak musikinin döndürücü tesirleri biribirine iğ... İncebel: -— Ben artık bittim demek. - inledi, - Bir daha hiçbir erkek, hb erkek.. Bu harem kadınlarının, metruk #4 dımların nakarat halindeki eninini “84 o da tekrarlıyordu: “Bir daha erkek...., Sarıgül, birdenbire isyan etti: — Ama sen de çok oluyorsun, İncebel, mütehayyir: — Neden? olacak ? Bulmuş. d nuyorsun. “ — Neymiş bulduğum? — Bunca eyyam görmüşsün... çok ziyafetlerde kendini yabancı keklere göstermiş, beğendirmişi Sonra, merhum efendimiz seni sev Aylarca ve aylarca sade seninle gul olmuş... Senden başka gözü bit kadm görmemiş... Bütün hi halkı, sana gıpta etmiş, parmak mış. Halbuki bir de başkalarmı dü Çerkes kız, şarkınm ön muhrik nağmesini dinlerken, haset ve tezy — Çingeneler!... - diye diş grcırdi Sarıgi: — Hayır, çingeneleri düşün deri Tum... Onlar da senin gibi bahti Sen, mazide yaşamışsın, onlar yaşıyor. Halin ne kiymeti var? BİK içinde mazi oluveriyor.. Hem de ince, kılıçtan keskin, hasaba ki" gelmez, varla yok arasında bir “ çinde. Asıl acmacak benim.. — İkimiz de ayni acınacak m yiz. — Haksızlık etme.. Senin hatıra var, kardeş.. Halbuki benim. Ve © benim gibilerin.. Biz, ustalarımız © fından hazırlandık, yıllarca terbiy$ dildik. Bir efendiye Jâyık olmak lini besledik.. Nihayet, beni de, ” Bilâl satmaldı. Haremsarayında, Pİ” cins kullardan bulunmalıymış.. Bef fl çeşit olarak bu “Nuhun gemisine» tıldım. Fakat, makbul olmıyan bif git. Türk erkeklerinin gözleri snd€ kes halayıklarında.. Kafkas dısı” gelen beyaz kadınlar bile, onlar” zarında ikinci cins... Nemse içler” filân asırılanlar, gene neyse. Eh.” le böyle kendilerini oyalıyor. ») diğer kadmlar, hep birer gecelik Hele biz 4897 rili ırk.. Zenellerden bile aşağı 1” # yoruz... Zenciler nevse ne, “kan A cak, diye onları cezbediyor, Bİ, uk sayrlıyoruz.. Beyaz erkekle”? g#| yan,, tesiri yapıyoruz. Hacı Bil misinde ırkımm biricik nüm! olduğum için, bir gececik 1 ve «5 “ Biraz çeşni değişsin... gey tirin bakalım! « diyerek beni ti, emi ender ©